VAHYE/AKLA İHANET VE ÜMETTİN PARÇALANIŞI

Bugün İslam dünyası zihni bir kargaşa, kavramsal bir karmaşa, epistemolojik bir sorun yaşıyor. Dinin kaynağı ve uygulaması alanında felsefi olarak çözmesi gereken birçok sorunla karşı karşıya. Bu sorunlar çözülmedikçe İslam ümmetinin birliği hayal gibi duruyor. Tarihten beri itikadi, felsefi, mezhepsel bölünmeler kaygan bir zeminde yuvarlanan bir kartopu gibi bütün sorunları iç içe koymuş, girift bir hale getirmiş, içinden çıkılmaz bir duruma sokmuştur. Önümüzde on yılların değil, yüzyılların sorunları bir çığ gibi büyümüş, öylece duruyor ve çözüm bekliyor. Özellikle dinin kaynağı, vahyin yorumlanışı, Peygamber’in örnekliğinin ihtilaf konusu olması ve teoride açık olduğu iddia edilse bile pratikte ictihat kapıların kapalı olması, eski alimlerin doğal bir koruma altına alınması, bugüne kadar gelen dini yorumlardaki çarpıklıklar, dinin bir gelenek olarak benimsenmesi birçok cemaat, tarikat ve grupların ortaya çıkmasına neden olmuş, barış sistemi olan İslam dinini param parça etmiştir. Ve Kuran’ın deyimiyle,

“Onlar, dinlerini parçalayıp hizipler/fırkalar/gruplar haline geldiler. Her grup/hizip kendi elindekiyle sevinip övünür. (30/32)”

 

Hz. Ali’nin şöyle söylediği rivayet edilir: “insanlar insanlıkta, Müslümanlar dinde kardeşimizdir.” Hz Ali’nin bu sözü çok isabetlidir. Maalesef bugün ne insanlar insanlıkta kardeşimiz olarak kalmış ne de Müslümanlar dinde kardeşimiz olarak. Öyle bir parçalanmışız ki, rüzgarın önünde savrulan yaprak misaliyiz. Ne bir ülkümüz kalmış ne bir ilkemiz; ne bir duruşumuz kalmış ne bir inancımız, tükettikçe tüketmiş, tükendikçe tükenmişiz. Bizi bir araya getirecek bütün argümanlar bizi parçalama sebebi olmuş. Ne peygamberin kişiliği ve yaşantısı üzerinde bir birlikteliğimiz kalmış ne de inandığımız değerleri barından Kuran’ın anlaşılması üzerine birlik sağlayabilmişiz. Tarihi, felsefi, siyasi, itikadi, mezhepsel bir parçalanmayla karşı karşıyayız. Hem de birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz bu zamanlarda. Farklı coğrafyalarda yaşayan Müslümanların kanları oluk oluk akıyorken,

 

“Bize ne oluyor da, Allah yolunda ve ‘Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver.’ diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda mücadele etmiyoruz? (4/75)”

 

Bizlere ne oluyor da yüzümüzü Washington’a Londra’ya, Moskova’ya, Brüksel’e; sırtımızı da Çeçenistan’a Filistin’e, Keşmir’e, Myanmar’a, Irak’a, Libya’ya çeviriyoruz?

Müslüman alemi olarak AB, ABD, Rusya’yı, İsrail’i kendimize dost ediniyoruz, onların merhametine sığınıyoruz, kıblemizi Batı’ya çeviriyoruz da neden Müslümanlar olarak bir araya gelemiyoruz? Hani Müslümanlar kardeştiler, hani bir vücudun azaları gibiydiler. Vücudun bir azası rahatsızlık duyduğunda bütün vücut bundan etkileniyordu ve acı duyuyordu. Yoksa Müslüman devletlerinin başkanları, idarecileri, iktidarları siyaseti ayrı bir alan, dini ayrı bir alan olarak mı telakki ediyor? Uluslararası alanda devlet menfaatleri dini inançların önüne mi geçiyor? Nedir Müslüman ülkelerin arasındaki bu husumet, bu kin, bu nefret, bu düşmanlık? Bir araya gelmek, birlikte Allah’ın emrettiği gibi dosdoğru olarak hareket etmek çok mu zor? Yoksa devletlerin siyasi, sosyal, ekonomik, askeri çıkarları; masum bir insanın kanından daha mı fazla önem arz ediyor? Müslüman toplumu kendi çıkarları için kardeşlerini bile tanımayan ve çıkarlarına uygun hareket eden bir toplum mudur; yoksa kendi kardeşini kendi nefsine tercih eden bir toplum mu olmalıdır?

Bugün İslam coğrafyası ümmet olamamanın acısını vahye, akla, mantığa ihanet etmenin yıkıcı sonucunu yaşıyor. Şöyle bir geçmişe baktığımızda ilimde, tıpta, fende, matematikte, astronomide, felsefede ilim adamları, felsefeciler yetiştiren İslam alemi büyük bir gerileme içine girmiş, Batı karşısında her alanda büyük bir yenilgiye uğramıştır. Peki ne oldu da İslam alemi ilimde, bilimde, felsefede, matematikte altın çağını yaşadığı zamanlardan akla, mantığa, düşünceye, sorgulamaya sırt çeviren bu karanlık çağa gerileyebildi? Ne oldu da okumaya, yazmaya, sanata, bilime, düşünmeye bu kadar önem veren bir inancın mensupları bilim, felsefe, teknoloji üretemez hale geldi? Ne oldu da “Müminler ancak kardeştir.” emrine rağmen dinlerini parçalayıp gruplara bölündü? Sanırım bu sorulara makul cevaplar bulabilirsek hem İslam aleminin gerileme nedenlerini hem de ümmet olamamanın kökenine dair bir şeyler söyleyebiliriz.

Modernizm, kapitalizm, sekülerleşme, serbest piyasa ekonomisi, çarpık kentleşme, eğitimsizlik, küresel çaptaki siyasi ve mali krizler, batıl ideolojiler ve felsefi doktrinler, hazcılığı ve sınırsız özgürlüğü merkeze alan pragmatist dünya görüşleri, “insan düşünen bir hayvandır.”, “insan konuşan/politik bir hayvandır.” ve en nihayetinde “insan alet (araç-gereç) yapan bir hayvandır.” gibi ile de insanı hayvanlaştıran ve ona bu evrenin halifesi payesini layık görmeyen Batı’nın maddeci dünya görüşleri insanı özünden uzaklaştırmış, yiyen, içen, tüketen, eğlenebilmek için çalışan, dinlenen ve dışkı bırakan bir yaratığa dönüştürmüştür. İnsanı düştüğü bu rezil durumdan ancak ve ancak vahiy kurtarabilir. Diri bir İslam şuuru ile
epistemolojik sorunlarını çözmüş, ümmet olabilmiş, faydayı, çıkarı, menfaati değil; değeri, kıymeti, insanlığı, vahyi, yani Allah’ı merkeze almış bir İslam, bütün bir insanlığı ayağa kaldırma; onu düştüğü bu kötü durumdan kurtarma işlevini görebilir. İslamiyet kendi içinde taşıdığı devrimci, değiştirici, ilerici bir güce sahip olmasına rağmen Bugünkü İslam alemi vahye sırtını dönmüş; akla, mantığa, düşünceye karşı ihanet içindedir. İslam dünyası akletmedikçe, kritik düşünmedikçe, Allah’a tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, kitabı kendisine değil, kendisini kitaba uydurmadıkça ne kendi sorunlarını çözebilir, ne kendi içinde birlik sağlayabilir ne de insanlığa yol gösterebilecek bir seviyeye gelebilir. Kuran’ının deyimiyle,

“Bir topluluk kendi nefsinde olanı değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. (13/11)”

Muhittin BOZKURT


About the Author
Author

wejedar

Leave a reply

Name (required)

Website