Zanlarından Guslettin mi?
Deden çok iyi bir müslümandı. Beş vakit namazını camide cemaatle kılar, sabah namazlarından sonra eve döner Kuran okurdu. Arapça bilmezdi ama olsun! Çok kere hatmetmişti kitabı! Büyükannen de çok iyi bir müslümandı. Okuma yazması yoktu ama namazını hiç aksatmaz, orucunu layıkıyla tutar, altı günleri, üç ayları hep oruçlarıyla süslerdi. Her yatsıdan sonra doksan dokuzluk tesbihiyle on tekrar yapar, dedenin sözünden de hiç çıkmazdı. Annen baban da onlar da dini bütün insanlardı! Ne kadar şanslısın ki böyle müslüman bir ailede müslüman olarak doğup müslüman olarak yaşadın!
Hep iyi bir insan olma peşinde koştun! Makbul ve güzel işler yaptın! Diline ve örtüne hep dikkat ettin! Harama uçkur çözmedin, kimsenin malına da yan gözle bakmadın! Kalbin hep temizdi! Çalıştın, çabaladın, geceni gündüzüne katıp üç beş kuruş biriktirdin. Çocuklarına hâlihazırda rızık sebebi olan bir dükkân ve iki ev diktin. Sen iyi bir müslüman olduğun için Allah sana bunları nasip etti!!! Sen de çocuklarına nasıl para kazanıp da geleceklerini garanti altına alacaklarını gösterdin!
Her kurban bayramında kurban kesip, her Ramazanda Diyanetin belirlediği oranda fitreni verdin. Kurban derilerini filanca kuruma, eski halılarını falanca camiye verdin. Hocaları can kulağıyla dinledin. Vaazlarında çok defalar hislendin de hislendin. Allah derken, peygamber derken, Ebubekir derken, Ali derken, Ayşe derken, Mevlana derken, Said derken hep hüzünlendin. Cami çıkışlarında cebindeki bozuklukları kutuya attın. Günahların olsa da cehennemde onlara dair cezanı çektikten sonra cennete gideceğini umut edin. Hep güvendin Allah adına sana edilmiş vaazlardan anladıklarına. Hep iyi niyetliydin. Doğrularınla beraber eğer yanlışların da varsa Allah affederdi. Zaten peygamberin de şefaat edecek, belki de cehenneme bile girmeden cennete gidebilme ihtimalin olacaktı. Hatta bir rivayete göre cehennemde kimse ebediyen de kalmayacaktı. Asla zalimlerden, kötülerden olmadın! Allah adaletli olduğuna göre senin gibi namazında niyazında birisini cennetine koymayacak da kimi koyacaktı! Üstelik hiç içki de içmemiş, kul hakkı da yememiştin. Bu kadar sarhoş varken sen mi gireceksin ki cehenneme! Sen emindin kendinden. Keşke herkes senin gibi olsaydı!
Din adına ne öğrendiysen uygulamaya elinden geldiğince gayret ettin. Tırnaklarını sırayla kestin, sol ayağınla helaya, sağ ayağınla mescide girdin. Ettehiyyatüyü okurken sağ işaret parmağını kaldırdın. Sağ ayağını da dik tutup kıbleden hiç ayırmadın. Safları hep sıklaştırdın, eciş bücüş olsan da öyle kıldın namazını ki sevabı bol olsun! Yatırlarda dualar ettin, mezarlıklarda Yasin okudun. Ölmüşlerinin mevlitlerini okuttun da okuttun yedisinde kırkında ellibirinde. Helvalar, aşureler, mevlit şekerleri dağıttın. Tavuklu pilavlar ikram edip, dernekten abilere vaazlar ve ilahiler okuttun kızının en mutlu gününde, içi kıpır kıpırken düğününde. Abdestsiz dokunmadığın Kuran’ı tertemiz tuttun. Kimse alıp kirletmesin diye bohçalara sarıp en temiz yerlerde ve hep üstte muhafaza ettin. Öptün, alnına koydun da öylece bıraktın. Elbette ki niyetin hep iyiydi. Bismillah dedin yemeğe otururken, elhamdülillahla kalktın.
Allah nasip etti, haccını da yaptın. Hacerül esved taşını öperken gözyaşı döktün, şeytanı taşlarken içinde birikmiş kini boşalttın. Şallar getirdin, tesbih dağıttın akrabalarına. Onur duydun kıbleye döndürüp euzu besmeleyle içirirken, çay bardağına döktüğün okunmuş zemzem suyunu. Paylaşmak istedin sevincini. Kâbe fotoğraflarını gösteren o oyuncak dürbünlerde gösterdin ışıl ışıl kutsal mekânı. Anlattın o mukaddes toprakları, o topraklardaki hissiyatını. Adeta bir sahabeydin oralarda, yıldızlardan bir yıldız gibiydin! Bir kere daha bir kere daha gitmek, o ilahi neşeyi bir kere daha hissetmek istedin. Para biriktirip birkaç da umre yaptın.
Sana din adına, Allah adına, peygamber adına anlatılanları asla sorgulayıp da günahkar durumuna düşmedin!!! Sorgulamak, şüphe etmek demekti!!! Hiç şüphe etmedin namazından, hiç şüphe etmedin kitabından, hiç şüphe etmedin hocalarından. Hiç mi hiç şüphe etmedin imanından! Ne dendiyse harfiyen kabulündü. Ne de olsa Allah adına konuşan, Allah adına anlatan, Allah adına fetva verenler yanlış bir şey söylemezlerdi! Din kitap hep iyi ahlaklı olmayı gösteriyor madem, din adamları en ahlaklı olanlardı şüphesiz!!! Eğer onlara uyarsan doğru yola da uymuş olurdun! Hiç kazaya bırakmadın namazını, vakti mecbur kalmadan geciktirmedin. Oy’unu müslümana verirken, işini müslümanla yaptın, alışverişini de müslümandan.
Yaşlanmaya başlayınca saçını da kısalttın, sakalını da uzattın sünnete göre. Artık camiden eve, evden camiye… Başında takkeyle, sırtında cübbeyle de gezebilirdin artık. Hep kınadın gençleri, hep kötü gördün gençliği. İslam bir gün ülkene hakim olursa herkesin, her şeyin düzeleceğini, gençliğin de doğru yolu bulacağını, bu topraklarda bir asrı saadet olabileceğini biliyordun!!! Bu yönde destekledin her Allah diyeni, övdün senin gibi düşünen siyasetçileri. Senin dinini bozmak isteyen yeni yetme sapık Kuran’cılardan korudun dinini, diyanetini, aileni. Selavatlar çektin binlerce. Böylece peygamber seni hep duyuyor olacaktı. Ve bu yüzden zamanı geldiğinde şefaat de edecekti!!! Hep inandın… Ne söylendiyse inandın, hep inandın! Ömrün boyunca inandığını söyledin. Ne dendiyse yaptın! “İnandım” dedin “ben müslümanım!!!”
Ve gün geldi hak vaki oldu. Bir müslüman olarak doğup büyüdüğün gibi, bir müslüman olarak da öldün! Kabir azabından çok korkardın ama bir de baktın ki gözünü açtın hemen. Öte taraftasın. Demek ki azap yoktu sana! Heveslisin. Üzülmek olmayacak artık sana! Melekler karşılayacak “hoş geldin güzel kul” diye seni. Bak! İşte geliyor ilki, beyazlar içinde elinde bir kalem, bir kâğıt…
Yüzü asık ama işi çoktur ondan! Sana sorular soracağını söyledi. Sor dedin sevinçle ve aceleyle…
“Sana uyarıcı bir kitap geldi mi?” diye sordu. Sevindin, bu ne kolay bir soru diye… “Evet, evet” dedin heyecan içinde.
“Ona inandın mı?” diye sordu peşinden. Sevindin ve haykırdın onurla… “Evet, evet inandım. Kuran’a inandım. Peygambere de, hepsine inandım ben!” Yüzün gülüyor, ağzın kulaklarına varıyordu bir an önce cennetle müjdelenmek için. Ama neden melek hala böyle asık suratlıydı ki!!!
Durdu, durdu. Şöyle bir baktı. Elindeki kalemi üzerindeki elbiseye taktı. Gözlerine dikilip “inandın öyle mi?” diye sordu tekrar. Neden böyle soğuk bakıyordu ki!!!
“Ev, eve, evet! İnandım!” dedin bir şaşkınlık ve kekelemeyle, yarıya güler gibi endişe gelişiyle…
Melek şöyle bir tepeden tırnağa süzüp seni, bir kasırga gibi açarken ağzını, çevrendeki her şey meleğin nefesinden havalarda uçuştu. Haykırdı gözlerinin içine bakarak!!!
“Yalancı!!! Yalancısın sen!!!”
Neye uğradığını şaşırdın. Bu kadar makbul ve güzel işler yapıp, din adına ne söylendiyse yapan senin gibi birisine bu muamele de neydi!!!
“Ben yalancı değilim. İnandım o kitaba ben!” dedin korkuyla ve hayretle.
Melek bir kez daha haykırdı. Yanardağlar patladı etrafında… Yerden sıcak sular fışkırdı. Yeşil ağaçlar kurudu saniyeler içinde. Ortalık toz duman!
“Yalancısın sen!!! Anlamadığın, okumadığın bir kitaba inandığını söylüyorsun! Okumadığı kitaba nasıl inanır bir insan!”
Çevren, içinden alevler ve kaynar sular fışkıran çatlak topraklara dönüşürken “Gözlerine sor okumuş mu? Kulaklarına sor duymuş mu? Kalbine sor anlamış mı?” diye bağırdı.
Bir pişmanlık sararken eriyen bedenini melek büyüdü büyüdü ve son bir kez haykırdı..
“Bütün ömrün boyunca inandığını söyledin. Demek ki bütün ömrün boyunca yalan söyledin. Bir kez olsun “gerçekten inandım mı ben” diye sorup nefsine sorgulamadın. Açıp o kitabı okumadın… İnandın, öyle mi? Yalancısın sen!!! Okumadığın kitaba inanmış olur musun hiç!”
Öfkeli melek arkasını dönüp, seni oracıkta bırakıp uçup gitti. Ve sen kendi kendine o kadar uzun ömrüne rağmen ilk defa düşündün… İlk defa aklını kullanıp, ilk defa kendine itiraf ettin. Sonra mırıldandın.
“Evet yalancıyım ben! Okumadığım bir kitaba inandığımı, anlamadığım dilde okuduğum dualarla cenneti kazanacağımı zannettim. Meğer benim talebim neyse Allah bana onu vermiş. Bunu ben istedim. Kalbime girmeyen bir imanmış meğer benimki. Ben hiçbir zaman gerçeği desteklemedim. Ben okumadım. Ben gerçekten inanmadım. Beni kandırdı o kandırıcı. Yaptığım güzel işler de bir bir boşa gitti. Hep “inandım” dedim ömrümce. Meğer hiç inanmamışım. Keşke beni sadece Allah’a çağıran ve sadece Kuran’ı “oku da oku” diye ağzında tüy bitenlere azıcık kulak kabartsaydım. Bunu ben hak ettim. Tek sorumlu da benim!”
Umarım bu hikâyeyi yaşamak zorunda kalırsan, bu bir rüya olur da az sonra uyanırsın ondan. Bir ibret olur da hiç zaman kaybetmeden, anladığın dilde okursun Kuran’ı. Okursun da öyle inanırsın. Gözün açılır. Kalbinin kilitleri sökülür ve kulakların duyar tüm gerçeği apaçık olarak. Ve “inandık” dediğimizde bize hiçbir melek “yalancısın sen” demez bir gün.
Sevincin nerede ey kendinden emin insan? İmanın nerede? Müjde bekliyorsan bu kirlerin ne olacak? Zanlarından gusletmenin zamanı gelmedi mi? Kurtulamayacak mısın kirli bilgilerinden? Kitabını okuyarak arınmanın zamanı gelmedi mi? İlk defa, sadece Allah’a ve O’nun affına güvenerek, sadece O’na dua etsen şurada, şu anda her neredeysen! İstesen O’ndan “beni en doğru yoluna ilet, tek çarem Sen’sin” diye. Her şeyin en doğrusunu, kalplerin de en derinindekini en iyi bilene. Olmaz mı!!! Nefes alıyorsan, O senden ümidini kesmedi. Ya sen!!! Halen Allah’a güvenmenin zamanı gelmedi mi? Sen Müslümansın. Artık inanmanın da zamanı gelmedi mi?
Kalemzáde Kãmil | kalemzade.net
http://kalemzade.net/2014/03/06/asik-suratli-melek/