“Tartışılmaz Kişiler”den Dini Kurtarmanın Gerekliliği

“Tartışılmaz Kişiler”den Dini Kurtarmanın Gerekliliği

Din adına uydurulan şeyleri ortaya çıkarıp dini sadece Kuran’ın denetimine teslim ederken, tartışılmaz olduğu sanılan kişilerin hegemonyasından dini kurtarmak gerekir. Bu sağlanmadan Sünni ile Şii, Alevi ile Hanefi, Şafi ile Caferi kucaklaşamaz. Daha doğrusu herkes tartışılmaz gördüğü insanlardan dinini kurtarıp, tek tartışılmaz olarak Kuran’ı ilan edecektir ki; herkes Sünnilik, Alevilik, Şiilik, Hanefilik etiketlerinden kurtulup, etikete ihtiyaç duymayan Müslüman olabilsin. (Bu arada biz de Kuran’la belirli sünnete tabi olma hususunda “Sünni”, Hz. Ali’yi sevme manasında “Şii” ve “Alevi” olarak kendimizi kabul etmekte bir sorun görmemekteyiz. Fakat bizim karşı olduğumuz, bu kavramların; sözlük anlamları değil, sosyolojik olarak kazandıkları anlam ile Kuran’a ilave ve çelişkilerle dolu olan mezhepsel öğretileridir.)

Ve derler ki: “Rabbimiz biz efendilerimize, büyüklerimize itaat ettik de böylece onlar bizi yoldan saptırdılar.” (Ahzab Suresi, 67. Ayet)

Yani Sünni olanlar Ebu Hanife’yi, Şafi’yi, Malik’i, Hanbel’i kutsallaştırıp, din kurucusu haline getirmekten kaçınmalılar, “Ebu Hanife 99 defa Allah’ı rüyasında görecek kadar büyük insandı” şeklinde hezeyanlardan kurtulmalılar. (Bu inanılmaz iddiayı Çağrı Yayınları’nın Fıkhı Ekber kitabı baskısında ve Ebu Hanife’yi öven bazı yazılarda görebilirsiniz. Bu arada dinde akılcılığı savunduğu için birçok mezhep kurucusu ve hadis kitabı yazarının şiddetle eleştirdiği Ebu Hanife’nin böyle bir şey iddia ettiğini hiç zannetmediğimizi de belirtmeliyiz.) Bu arada bu mezhep imamlarıyla beraber Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud ve diğer hadis ve ilmihal kitapları gibi eserlerle Kuran’ın önünde oluşturulan kalabalığa son verilmelidir. Şiiler de “Bizim imamlarımız masumdur, onlar hiç hata yapmazlar” deyip, imamlarına, yüzde yüz güvenerek, Peygamberimiz’in ve Kuran’ın vasıflarını onlara veren iddialarından vazgeçmeliler; Kuran dışında dini kaynak, Peygamber dışında din önderi tanımamalıdırlar. Aleviler de kutsallaştırdıkları dedelerini değil, Kuran’ı dini kaynak olarak esas almalılar, Peygamber soyundan olmanın kimseye bir üstünlük sağlamadığını bilmelidirler. Kuran’da, Hz. İbrahim’in babasının ve Hz. Lut’un karısının inkârcı oldukları anlatılmaktadır. Peygamberler hayattayken bile yakınları kimi zaman kurtulamazken, Peygamberimiz’in bilmem kaç göbek öteden torununun torunlarının torunlarında üstünlük aramak ve bunu yaparken Kuran’ı, yani Allah’ın rehber, rahmet ve her şeyin açıklayıcısı olarak bize gönderdiği kitabı (16-Nahl Suresi 89) göz ardı etmek olacak şey değildir.

Her mezhebin güzel yaptığı bir şeyi de unutmayalım. Her mezhep diğerinin hatalarını, diğerinin eksiklerini çok iyi anlamaktadır. Sünniler, Şiilerin mezhep imamlarını “masum” ilan ederek körü körüne onlara tabi olmalarını çok mantıklı bir şekilde eleştirirler. Fakat sonra kendi imamlarını; Hanefi’yi, Şafi’yi, Malik’i, Hanbel’i tartışılmaz kıldıklarını, din diye, Kuran yerine onlara tabi olduklarını unuturlar. Bir mezhebe göre bir farzı yerine getirenin, diğer mezheplere göre haram işlediği birçok husus ortaya çıkar ve “Sen Hanefi isen bu doğru, Şafi isen şu, Hanbeliysen öbürü doğru…” derler ve Allah’ın indirdiği din bir iken bir sürü farklı hüküm listeleri oluştururlar. Şiilerin mezhep imamlarını yüceltmelerindeki hatayı çok iyi algılayan göz, ne yazık ki kendisi de aynen bir imam bulup ona tabi olmuştur ama aynı göz onu fark eder, kendini fark etmez. Ona “sapık” der, kendisine ise yegane kurtulacak olan fırka, mezhep diye bakar. Belli kişilere tabi oluyorsanız, sizin onlardan farkınız nedir? Çoğunuza göre kendi tabi olduğunuz kişi en üstün kişi, diğerleri ise sapıktır. Peki hangi kritere ve neye göre? Kriteriniz Kuran olsaydı, zaten Kuran dışında dini otorite, dini hüküm koyucu aramamanız gerekirdi. Sorun da zaten burada; Kuran’ı dinin tek kaynağı yapmadıkları için birbirlerini kınayıp, aynı hataları kendileri yapıyorlar.


About the Author
Author

Editor 3

Leave a reply

Name (required)

Website