Zulüm ( Yaşar Nuri ÖZTÜRK`ten )

Zulüm, Kur`an`da, tü­revleri ile birlikte 300`e yakın yerde geçer. Kelimenin kökdaşı olan ve karanlık mânasına gelen zulmet kelimesini de ek­lersek, bu rakam yaklaşık 350 olur.


Işıksızlık anlamındaki zulmetle ayın kökten gelen zulüm kelimesi Kur`an bünyesinde küfür, şirk, kötülük, baskı, iş­kence, haksızlık anlamlarında kullanılmıştır. Dil bilgin­lerinin büyük çoğunluğu zulmün Kur`an dilindeki anlamını şöyle vermekteler:

“Bir şeyi ait ol­duğu yerin dışında bir yere koymak”

Bundan da anlaşılır ki zulüm, yaradılış düzeninde yozlaşma ve yabancılaşmaya sebep olmaktadır. Ve bu anlamda en büyük zalim, insandır. Çünkü yaradılış düzenini ve ta­biattaki denge ve ahengi bozan tek varlık insandır.

Kur`an, açık bir şekilde göstermektedir ki, bü­tün zulümler insan elinin ürünüdür. Tanrı asla zulmetmez. (4/40; 10/44; 18/49).

Doğal düzen korunduğu sürece zulüm söz konusu olmaz. (4/34; 3/182; 8/51; 22/10; 50/29)

Zulmün karşıtı adalettir ki, o da `her şeyi yerli yerinde yapmak, yerli yerine koymak` anlamında­dır.

Zulümle ilgili ayetlerin incelenmesi 3 tür zulümden bah­sedebileceğimizi göstermektedir.

1. İnsanla Tanrı arasında zulüm:
Bunun en büyükleri şirk, riyakârlık ve tabiata ihanettir.

2. İnsanın kendisiyle yaşadığı toplum arasında zu­lüm:
Bu zulüm genellikle kamu haklarına tecavüz etmek şeklinde belirir. Devlet otoritesinin bireye yaptığı zulüm de bu cümledendir.

Biz, kapitalist-liberal bir rejimle, otoriter-devletçi bir rejimin, birincide bireyden kamuya, ikincide otoriteden bireye olmak üzere, zulüm rejimle­ri olduklarını düşünmekteyiz. Bu zulüm, otoriter rejimlerde bireyin açıkça ezilmesi şeklinde, kapitalist dünyada ise özgürlük perdesi altında örtülü olur.

3. İnsanın kendi kendine zulmü:
İnsan, bedeninden ruhuna veya ruhundan bedenine zulmedebilir: İslam, beden ve ruhun haklarına ayrı ayrı saygıyı gerekli kılarken işte bu tip zulmü önlemek istemiştir. Ruhbâniyet, (dünyaya tama­men sırt çevirmek) ruh adına bedene; fânî ve bedenî zevk­lerin esiri olmak ise beden adına ruha zulümdür.

Kur`an, tarihin tüm devirlerinde çöken tüm medeniyet ve ülkelerin zulüm yüzünden mahvolduğunu birçok ayetinde dile getirmektedir. (18/59; 27/52, 85; 6/131; 11/102, 117; 21/11; 22/45, 48; 28/59; 29/14, 31)

Ülke ve uygarlıkların yıkımına, doğal dengelerin bozulmasına sebep olan zulüm, daima servet ve nimet şımarıklığı ile yan yana olmuştur. (11/116) Kur`an burada `servet ve refahın getirdiği şımarıklığa uymak` deyimini kullanıyor.

Zalim­ler bu şımarıklığın kurbanıdırlar.

Kur`an`ın kanlı çarpışmaya izin verme gerekçesi de zulüm­dür. Kanlı çarpışmanın meşruluğu zulme uğramış olmakla gerçekleşir. Bu meşruluk doğunca da Allah, zalimlere karşı savaşanların başarısını garantiler. (bk. 22/39-40)

Zulme rıza göstermek, zalime karşı çıkmamak da bir zulümdür. Kur`an`ın bu konudaki tavrının kısa ifadesi şudur:

İnsanın, zulüm ve zalimden başka düşmanı yoktur, olmamalı­dır.

“Zalimlerden başkasına kin ve düşmanlık olmamalı­dır. ” (2/193)

Din ayrılığı düşmanlık sebebi değildir.

Başka din­lerdeki zalim olmayanlar, sizin dininizdeki zalimler­den yeğdir.

Kur`an, imanın huzur ve aydınlığa çıkar­masını imanın zulümle kirletilmemesi şartına bağla­mıştır. (6/82)

Bunun açık anlamı şudur:

Bir ülkenin hayatı ve yönetimi dinsizlik üzere yürüyebilir ama zulüm üzere yü­rümez.

Zulmü belirlenen kim olursa olsun, ona yardımcı, şefaatçı, destekçi olunamaz.

“Zalimin dostu ancak zalim olur. ” (bk. 45/19)

Allah, zalimleri sevmemekle kalmamış, onları lanetlemiştir. (7/44; 11/18)

Yazar : Gökhan ÖNKOL( feslegen38@hotmail.com)

 


About the Author
Author

Dini Yazilar

Leave a reply

Name (required)

Website