ÇIKARLAR!

Yanlış düşünmekten yanlış söz söylemekten Allah’a sığınırım.


Kur’an, Ehli kitaptan alınan misakın, yanlarındaki kitapların da anlatılan ve kitaplarını doğrulayan nebi-elçiye uymaları gerektiğine karşı verdikleri sözü unutmamaları olduğunu vurgular….. Oysa ehli kitap rabbanileri kişisel çıkarları yüzünden kendilerine ilim verildikten sonra ellerindeki kitapları tahrif etmişler…. Bu yüzden dinden sapmışlar…. Kimileri Nebi-elçilerini yücelterek kimi leri hayattan dışlayarak…..

Sebebi kişisel çıkarlar…. Sebebi Elçilerin daveti… Halkı artık Sömüremeyeceklerini anladıkları için de hep gelen Elçiyi ret etmişler. Çok az bir bedel karşılığı ahretlerini satmışlar. Çıkarları yüzünden edinecekleri maddi ve manevi bedel azlığının ne demek olduğunu kendilerinin de çağırıldıkları hakikatlerinin üstünü örtükleri için anlayamamışlar. ….. Bu arada ‘’Kafir’’in ne demek olduğunu hep saptırmışlar ki hala saptırmaya devam ediyorlar. Rabbin HAKİKATİNİ değil de kendi sundukları görüşlere(ZAN) inanmayanları kafirlikle suçlamışlar……

Kâfir’’Gerçeğin üstünü örten demektir. ’’İki farklı zihin algısı kâfirlik konusunda da devreye giriyor! Biri kendi çıkarlarını gözeten tutum ki kast sistemini barındırır. Herkese hakikatin açıklanmadığı kendi seçilmişlerinin bilebildiği ‘’sırlar’’dünyası…. Rabbimin, elçilerinin herkesi davet ettiği gerçeklikten anlıyoruz ki ‘’OKU’’ ‘’Benim Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah’a iman edin’’ ‘’Tevekkül edenler yalnızca Allah’a tevekkül etsinler. Vekil olarak Allah yeter. ’’ Kast sistemini barındırmayan ‘’Sır’’barındırmayan gerçek(Hak) ’’OKU’’…..

Kur’an ‘’OKU’’yan bir mümin kişisel temelde kolay kolay hüküm verip kimseye kâfir diyemez. Mümin bilir ki Rahman ve Rahim olan Rabbim herkese tövbe etme şansı tanıyor. Mümin herkese kolaylıkla ‘’kâfir’’diyebilen kişilerin düşüncesine karşı dik tutumunu sergiler yani kişilerin düşüncesini hedef alıp mücadelesini düşünceye karşı yapar.

Kur’an insana dikkat! Der. Attığın her adımdan sorumlusun! Mücadeleni en güzel şekilde yerine getir diye uyarır.. Yoksa farkında olmadan Zalim olup hem kendi nefsine hem de karşındakinin nefsine zulüm edersin…Allah kimseye zulüm etmez biz kendi kendimize zulüm ederiz. Hatta yaptığımız zulüm ün kendimizce haklı bir sebebini çıkarlarımız doğrultusun da bulabiliriz.. Amaç ALLAHIN dinini kurtarmak.. Rabbim Kur’anı koruma görevini çok şükür biz kullarına bırakmamış Yoksa ehli kitabın yaptığı tahrifatın aynısını biz de yapıp. Birçok savaşı da meşru kılıp zulüm ederiz. Sebebi de kendi dinimizi egemen kılmak, kendi yazdığımız din kitaplarını kabul ettirmek….. Tarih buna şahittir..

Karşımızdaki insanın bir hatasını gördüğümüzde en güzel kelimelerle(Rabbimizin kelimeleriyle) uyarmamız gerekir. Eylemine taş atmalıyız şahsına değil. Kâfir dersek biz de hüküm verme hastalığına tutunabiliriz. ’’ben ondan daha hayırlıyım’’ diyen iblis mantığını sergileyip Allah tan rol çalıp kendi kendimizin kâfiri oluruz…. İslam çok hassas bir çizgi üzerinde yürümektir. , zorlu bir yokuşu tırmanmaktır. !

Bahçe sahiplerinin kıssaları beni çok etkileyen ayetlerdir. Bu ayetlerle ilgili tefekkürümü sizinle paylaşayım. Kendi bahçemiz deki yabancı otları temizlemeden kendi BAHÇEMİZ İÇİN emek sarf etmeden, başkasının bahçesindeki yabancı otları görüp sahibini eleştireceğimize, ya da benim bahçem çok güzel diye kibirlenmeden önce Rabbim, ne demek istiyor BAHÇE SAHİPLERİ HAKKINDA diye düşünmeliyiz.

Nun, Kaleme ve kalem ehlinin satıra dizdiklerine ve dizecekleri hakkı için, sen Rabbinin nimeti sayesinde, deli değilsin.
Ve muhakkak senin için tükenmez bir mükâfat var. Ve herhalde sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin. Yakında göreceksin ve görecekler, O fitne, o delilik hanginizdeymiş. Şüphesiz Rabbindir, yolundan sapanı en iyi bilen, yine O`dur doğru yola erenleri en iyi bilen. O halde tanıma o yalan diyenleri!
Arzu ettiler ki, sen (onları) yağlasan onlar da sana yağ yapacaklardı. Tanıma şunların hiç birini; çok yemin eden o aşağılık, gammaz, koğuculukla gezer, hayrı engelleyen, saldırgan, vebal yüklü, zobu (kaba), sonra da takma (soysuzlukla damgalı), mal ve oğulları var diye. Karşısında ayetlerimiz okunurken: “Eskilerin masalları. ” dedi. Yakında Biz onu o hortumunun üzerinden damgalayacağız Haberiniz olsun ki, Biz onlara bela vermişizdir, (tıpkı) o bağ sahiplerine bela verdiğimiz gibi. O sırada ki, sabah olunca mutlaka onu devşireceklerine yemin etmişlerdi. (Allah izin verirse, diye) bir istisna da yapmıyorlardı. Derken onlar uyurken Rabbin tarafından bir dolaşan (afet) onun üzerinden dolaşıverdi. Sabaha kadar o bağ sırıma (biçilmiş tarlaya) dönmüştü.
Derken sabaha yakın birbirlerine seslendiler. “Haydi, kesecekseniz harsinize (ekininize) erkence koşun!” dediler. Hemen fırladılar, şöyle mızırdaşıyorlardı (fısıldaşıyorlardı): “Sakın bugün aranıza bir yoksul sokulmasın!” diyorlardı. —Sadece engelleme gücüne sahip (bir tavırla) erkenden gittiler. Ama bağı gördüklerinde: “Biz her halde yanlış gelmişizYok, biz mahrum edilmişiz. ” dediler..
En mutedil olanları: “Ben size Rabbinizi tesbih etsenize, demedim mi?” dedi. Onlar: “Rabbimiz Seni tenzih ederiz, doğrusu bizler zalimlermişiz!” dediler. Sonra döndüler, kendilerini kınıyorlardı: “Yazıklar olsun bizlere; bizler doğrusu azgınlarmışız. Ola ki, Rabbimiz bize onun yerine daha hayırlısını verir; gerçekten biz bütün ümidimizi Rabbimize çeviriyoruz. ” diye. İşte böyledir azap. Elbette ahiret azabı daha büyüktür, fakat bilselerdi! Şüphesiz ki, korunan takva sahipleri içindir Rabbinin katında nimetleri bol cennetler.
Ya artık, müslümanları suçlular gibi yapar mıyız?
Neyiniz var, nasıl hükmediyorsunuz? Yoksa size ait bir kitap var da onda şu dersi mi okuyorsunuz? “Siz bu alemde neyi beğenirseniz o mutlaka sizin olacak” diye (mi yazıyor o kitapta). Yoksa size karşı üzerinizde kıyamet gününe kadar sürecek yeminler taahütler mi var, “Siz her ne hüküm verirseniz mutlaka öyle olacak. ” diye. Sor bakalım onlara, içlerinden ona kefil hangisi?
Yoksa onların ortakları mı var? O halde ortaklarını getirsinler, doğru söylüyorsalar! Saktan keşfolunacağı (gerçek bütün çıplaklığıyla ortaya konulup iş büyümeye başladığı) gün secdeye davet edililirler, ama artık güçleri yetmez. Gözleri düşmüş, kendilerini bir zillet sarmış bulunur. Oysa onlar, o secdeye sağ salim iken davet ediliyorlardı. O halde Bana bırak bu sözü yalanlayanları! Biz onları bilmeyecekleri yönden derece derece azap uçurumuna yuvarlarız. Ve Ben, onların iplerini uzatır (süre tanır)ım, çünkü fendim sağlamdır. Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden onlar ağır borç altında mı eziliyorlar? Yoksa gayb yanlarında da onlar mı yazıyorlar? O halde Rabbinin hükmüne sabret de balık sahibi (Yunus peygamber) gibi olma! Hani o, öfkeye boğulmuş da seslenmişti. Ona Rabbinden bir nimet yetişmiş olmasaydı, o fezaya, alana elbette yerilmiş olarak atılacaktı. Fakat Rabbi onu seçti de iyilerden kıldı. Ve gerçekten o küfredenler o zikri (Kur`an`ı) işittikleri zaman az daha seni gözleriyle kaydıracaklardı; bir de durmuşlar: “O şüphesiz bir deli. ” diyorlar. Halbuki o (Kur`an) bütün akıllı alemler için bir öğüttür.
KALEM SURESİ

Kur’an da En güzel kıssaların anlatıldığı ayetler bize bir tasavvur inşa eder. Herkesin kapılabileceği tutum ve davranışı gözlerimizin önüne serer. Çünkü kibirlenirsek NE OLUR? O, bahçenin de bir gün elimizden alınabileceğini görmezden gelirsek ya da bana bu dünya da çok güzel bir bahçe verildi. Ben eminim ki bana öte ki dünyada da çok güzel bir bahçe verilecek hükmünü kendi kendimize verirsek ne olur? Cennet biletimizi kendimiz kesersek ne olu? Sınavın bir anlamı kalır mı? Cenabı ALLAHIN hüküm veren olduğunun bir anlamı kalır mı? Kur’an dan anladığım biz kendi bahçemizi temizlemekle mükellefiz. Güzel ve temiz –hatta mis kokulu bahçeyi gören her kes imrenir. Tabi ki kıskanç-fesat-kibirli değilse bak ne güzel çalışıp güzel bir bahçe sahibi olmuş bende kendi bahçemi temizleyip güzelleştirebilirim diyebilmeli… Fakat bahçeyi her gün bakacağımıza söz verdikten sonra bu sözümüzden cayarsak hatta bahçemizin nimetlerinden sadaka olarak başkasına da en iyi mahsullerinden vermesek ne olur? Başkasının kafasına kakılarak verilen bir sadakadan güzel bir sözün ve tebessümün daha makbul olduğunu anlatan, Rabbim en güzel ayetleri Tasavvurumuzu kuralım diye bize çeşitli misallerle evire çevire anlatmış. Kalpleri evirip çeviren Rabbe şükürler olsun.

Elimizde elçimizin TEBLİĞ ETTİĞ KİTAP VAR …Kıyamete kadar yaratan tarafından koruma altına alınan…. Önyargısız-tarafsız bir bakışla Okumaya başlayan herkesi rahatsız eden bir kitap….

RABBİMİZ ne demek istiyor? NASIL bir sorgulamaya davet ediyor…. Sorgulayan Hz. İbrahim atamızın örnek verilmesi… Hanif olarak Allah’a yönelen atamız…. Son Nebi-Elçimize de kalk ta ( masal değil tüm bunlar) uyar demesi…… Bu kitap herkese Sorumluluk yükler. Nebi-elçilere ve onların örnekliğinde bize tıpkı Hz. Musanın kardeşi Harun VE 70 Alim tıpkı HZ. İsanın havarileri ve Hz. Muhammed (sav. )ve sahabeleri gibi…….

Bir gün neleri kazanıp kaybettiğimizi göreceğiz. O gün gözümüz keskin olacak gerçekten bize elçilerimiz doğruyu getirmiş diyeceğiz. Söylenenler masal değilmiş…..

Bildiğiniz gibi kendilerini kâfir veya müşrik olarak adlandırmayan, birçok elçi yandaşlıları halen bir gelecek elçi beklentisindeler ve doğru yaptıklarına inandıkları bir görevi halen büyük bir sadakatle yerine getirdiklerine inanmaktadırlar. Oysa Cenab-ı Allah yanlarındaki kitaplara dahi sadakat gösteremediklerini ve onu tahrif ettiklerini bildirdiği halde…. Ama buna biz inanmaktayız…..

Kadim öğretiler yüzünden, geçmiş atalar kültüne sıkı sıkı bağlılıkları yüzünden….. Kur’an da da anlatıldığı gibi Allahın yakınından, ölmüş kişilerden (üstatlardan) hatta Elçiler den ya da elçilerin en yakınından haber aldıklarına dair bir tutum sergilerler…… Kur’an a tarafsız bir gözle bakan bu gerçeği idrak eder………..

Ve Gerçekle karşılaşan kişi gerçek bir yol ayrımına gelir……

Kuantumsal anlamda kâinattaki her şey hareket halindedir. Atom altına indikçe MUCİZE bir gerçeklikle karşılaşıyoruz. ….. Bu da kuantumsal anlamda bizim elçimizin ve diğer elçilerin bir şekil de diri olması demektir. Kitap ta yazan satırlara yemin ederken rabbim bu gerçekliğe dikkatimizi yönlendirir. Kitap cansızdır, atomlardan oluşur oysa biz atomların da hareket halinde olduklarını biliyoruz. (Elekronlarıyla-proton ve nötronlarıyla ki bu parçacıklar da çiftler halinde yaradılışın mucizesini sergilerler. )…. Oysa kitapta Kayıt altına alınmış kelimeler diridir yani vahiy diridir.. Yani hakikat diridir. Ama nasıl?

Kur’an nın evrenselliğini, pek çok ayette görmemiz mümkündür: nâs (2/21; 4/79, 7/158; 10/1; 31/33; 35/5; 105, 170), insan (75/3–10; 80/17, 24; 89/15; 100/6–8; 103/1–3), abd ve ibad (2/186; 7/32; 15/49; 17/96; 39/7, 10; 89/29), beşer (74/31, 36), benîâdem (7/26, 27, 31, 35; 36/60), âlemîn (21/107; 25/1; 32/2; 38/87; 45/36) gibi kelimeler, herkesi kapsadığını ifade etmektedir.

Resûlüllah (asv)’ın nübüvveti ve insanlara vahyi tebliğ etmesiyle ilgili olarak kullanılan bu kelimelerden de anlaşıldığına göre, O’nun peygamberliği zaman, mekân ve bir kavim ile mukayyet olmayıp, herkesi içine almaktadır.

“De ki: “Ey insanlar, ben sizin hepinize Allah tarafından gönderilen Peygamberim. O ki, göklerin ve yerin hâkimiyeti O’na aittir. O’ndan başka ilâh yoktur. Hayatı veren de, ölümü yaratan da O’dur. ” Öyleyse siz de Allah’a ve O’nun bütün kelimelerine iman eden Nebiyy–i Ümmi olan o Resûlü’ne inanın. O’na tabi olun ki, doğru yolu bulasınız. ” (A’raf, 7/158)

“İşte bunun içindir ki ey Resûlüm, Biz seni bütün insanlar için sırf bir rahmet vesilesi olman için gönderdik. ” (Enbiya, 21/107)

“Ey Resûlüm, Biz seni bütün insanlığa rahmetimizin müjdecisi, azabımızın uyarıcısı olarak gönderdik, lâkin insanların ekserisi bunu bilmezler. ” (Sebe’, 34/28)

Kimin ve nasıl diri olduğunu sadece ve sadece Cenab-ı hak bilir. Allahın katında olanlar diridir. ve rızıklanırlar. Fakat biz onların nasıl diri olduklarını bilemeyiz. Kur’an bizim önümüz de ve de -elimiz de. Tıpkı Elçimizi dirilttiği gibi (aslında tüm sahabenin de TOPLUMUN DA dirilmesi GİBİ)ölüyü dirilten kitap oluşu inanan için başlı başına bir mucizedir.

44.
38 Biz, gökleri ve yeri ve bunlar arasındakileri eğlenmek için yaratmadık! (= ve ma halaknas semavati vel ‘arda ve ma beynehuma la’ıbiyn).
39 Onları ancak gerçeklik olarak yarattık (= ma halakna huma illa bil hakk). Fakat [insanların] çoğu bilmezler.

22.
54 Ve kendilerine ilm verilmiş olanlar onun Rabbinden [gelen] gerçek olduğunu bilsinler de ona iman etsinler (= güvensinler?) (= li ya’lemellezine utul ‘ilme ennehul hakka min rabbike). Böylece kalpleri ona saygı duysun. Şüphesiz Allah inananları mutlaka doğru yola iletir.

42.
24 Yoksa onlar: “Allah`a yalan mı uydurdu, ” diyorlar? Halbuki Allah dilese senin kalbine mühür basardı. O, batılı mahveder ve KELİMELERİYLE gerçeği güçlendirir. O, sinelerin özünü bilir (= ve yemhullahul batıle ve yuhikkul hakka bi kelimatihi).

Diri bir elçiye inanırsınız değil mi?Diri bir elçinin sözüne inanırız değil mi? Ku’an tüm alemlere rahmet ve şu zamanda en çok okunan kitap. !
O zaman elçimizin hala diri olduğunu iddia etmek abartı olmaz
Fakat elçimizin neyi tebliğ ettiğinden haberiniz yoksa onu kadimler gibi diri tutar elçiden medet umarsınız..

.. Tabi ki Biz istediğimiz sevdiğimiz herkese diri diyemeyiz Doğru yola da yönlendiremeyiz. Kişinin kendisinin dilemesi gerekir ….. Kitabımızın Diri dediği NEBİ-ELÇİLERE diri demem de her hangi bir sakınca görmüyorum. … Tarikatçıların elçimize diri ve hala irşatta dediği gibi değil tabi! Bu da bir hakikatin batıl olmuş hali! Kur’ana tarafsız bir gözle yaklaşan herkes okuyup anlar ki Ölülerle böyle bir bağ kurmak imkânsızdır. Kur’an mucize bir kitaptır ve canlıdır….

Aslında Kuantum fiziğinin anlatmaya çalıştığı bir hakikatin gözlemleyene göre değişebildiği gerçeği bizim kâinata bakış açımızı hatta Kur’ana bakış açımızı da bir anlamda aynı şekil de belirler. (Dikkatinizi sürekli çekmeye çalıştığım konu)Çünkü kur an da bu hakikate vurgu yapar. Rabbim yeryüzünü ve gökyüzünü emrimize amade sunmuş. Önümüze seçenekleri sermiş ve Kur’an kimilerinin nefretini artırır kimilerini şımarttıkça şımartır… Kurana nasıl yaklaşırsanız size öyle yansır yani bakana göre değişir. Kâinatta öyle ona nasıl davranırsak bize öyle yansır. Medeniyet kuran insanoğluna yeryüzü ve gökyüzü emrine amade edildi. Yaratan tarafından. Şükür mü edeceğiz nankörlük mü? Teslimiyetin ne olduğunu bana vahiy öğretti. Doğru bakana öyle bir sorumluluk yükler ki hadi bahçende ki çöpleri ayıkla dedirtir. Ve sorumluluk altına sokar. Ve Gerçekle karşılaşan kişi gerçek bir yol ayrımına gelir……

‘’Cenab-ı hak bir toplum kendi içindekileri değiştirmedikçe ve bir elçi göndermedikçe o topluma zulüm etmez. ’’ ‘’Gelen elçiler de sadece doğruyu söylerler. ’’ Valla bu anlamda Elçimiz hala diri ve irşatta olduğunu ben de kabul ediyorum. Bilmem ne demek istediğimi anlatabiliyor muyum? Şahadet getirmemin önemini kavrayınca Yaratan herkesinde aynı hakikatte buluşmasını istiyor o zaman elçimizi görmüş gibi inanmam gerekir yani elçimiz hala diriymiş gibi inanmam ve iman etmem gerekir.

Onlar ki, yanlarındaki Tevrat ve İncil`de yazılmış bulacakları ümmî peygambere uyarlar; o onlara iyiliği emreder, kötü ve çirkinden onları alıkoyar. Güzel şeyleri onlara helal kılar, pis şeyleri onlara yasaklar. Sırtlarından ağırlıklarını indirir, üzerlerindeki zincirleri, bağları söküp atar. Ona inanan, onu destekleyen, ona yardım eden, onunla indirilen ışığa uyan kişiler, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.

De ki: “Ey insanlar! Ben sizin tümünüze Allah`ın resulüyüm! Göklerin ve yerin mülkü o Allah`ındır! İlah yoktur O`ndan başka! O diriltir, O öldürür. O halde Allah`a ve resulüne iman edin; Allah`a ve onun sözlerine inanan o ümmî peygambere iman edip uyun ki, doğruya ve güzele ulaşabilesiniz. “A’RAF 157/158

Teorik fiziğin yürürlüğe girdiği yani Kuantum fiziğinin öğreti haline dönüşmeye başladığı ve okullarda ders olarak okutulmaya başlanacağı bir çağa doğru hızla geçmekteyiz

KUR’AN OKUMAYA BAŞLADIĞIMDA anladığım şey SABIR VE TESLİMİYETTİ. Size de tavsiye ederim. Sabırla ve namazla Rabbimizden yardım dilemeliyiz ki Rabbin dediği gibi bize ne oluyor ki Rabbimize güvenmiyoruz? Bir konuyu öğrenmeye başladığınızda şayet ısrar ve tekrar etmezsek o konuyu anlayamayız. Ben ilk iktisat dersiyle karşılaştığımda hiç bir şey anlamamıştım. Israrım ve tekrarım sonucunda iktisadı algılamaya başladım ve dersten geçtim. KUR’ANDA BÖYLE… Israr ve Tekrarlarımızla BİZE ANNE KARNNINDA ÜFÜRÜLEN RUHU VAHİYLE BİRLEŞTİRİNCE POTANSİYEL BİLGİLER BİRLEŞİYOR. RABBİM OKUYUP Anlamaya çalışınca bize RUHLA destek vereceğini bildirmiyor mu? Farkındalık sahibi olmak böyle bir şey çalışmayan bilemez. Rabbim hepimize değişik misallerle kolaylaştırılmış bir kitap indirdiğini bildirmiyor mu? Rabbim Kitabı Okuyup fıtratımızdaki potansiyelin açığa çıkacağının müjdesini veriyor. NEBİLER-ELÇİLER UYARICI VE MÜJDECİDİRLER.

YARATILIŞ BASİT DEĞİL KAVRANAMAYACAK KADAR MUAZZAM VE MUHTEŞEM BİZDEN İSTENEN GERÇEKLİK ÇOK BASİT. RABBİM HEPİMİZE İŞTE KÂİNATIN KİTABI HADİ BİLGİLERİ BİRLEŞTİRİP HAREKETE SENDE KATIL, YARADILIŞINA ŞAHİD OL VE SECDEYE KAPAN DİYOR……

Yazar : Muzaffer Cigal

 


About the Author
Author

Dini Yazilar

Leave a reply

Name (required)

Website