Din adamları = Ruhban sınıfı

“Allah katında din, İslam’dır.. ” (Alimran-19 )

Allah’tan başka ilah yoktur. İslam’dan başka “din” yoktur.
Diğer inanç sistemlerine “din” demek doğru değildir. Çünkü bunlar “ilahi” değildir veya ilahilik vasıflarını kaybetmişlerdir..
Hıristiyanlık dini, Yahudilik dini, çok tanrılı dinler gibi tanımlamalar yanlıştır.
Hıristiyanlık, Yahudilik gibi tanımlamalar beşeridir. İçinde beşeri unsurlar barındıran ve adını beşerlerin koyduğu inanç sistemlerine “din” denemez….

“Hüküm yalnız Allah’ın’dır.. ” (Enam-57 Yusuf-40)
Dinde hüküm koyma yetkisi sadece Allah’a aittir.
Kapsam ve içeriğini Yüce Allah’ın belirlediği; kurucusu, koyucusu, kaynağı, sahibi Yüce Allah olan kapsamına hiçbir beşeri mudahalenin söz konusu olmadığı, ilahi özelliği tartışılmaz olan “din” sadece İslam’dır.. İslam: Son ilahi vahiy olan Kur’an’ Kerim ile; son peygamber Hz. Muhammed aracılığıyla tüm alemlere uyarı, müjde ve rehber olarak tebliğ edilen dindir..
Kapsam ve içeriğinde beşeri unsurların; kişi ve kurumların en küçük ölçüde bile olsa müdahalesi olan inanç sistemleri “ilahi” olma dolayısıyla “din” olma iddiasında olamazlar..
Kapsam ve içeriğinde beşeri unsurların; kişi ve kurumların en küçük ölçüde bile olsa
müdahalesi olan Kitap’ların “ilahi” olma iddiası olamaz..
İçine beşeri unsurların müdahalesi olduğu içindir ki, günümüzde bilinen Tevra ve İncil “İlahi” olma vasıflarını kaybetmişlerdir..
Dejenere edilen, eklemeler, eksiltmeler yapılan, arzu edilen şekle göre biçimlendirilen adeta genetikleriyle oynanan din, İlahi olma vasfını dolayısıyla din olma vasfını kaybeder..
Bu anlamda İlahi olma vasfını koruyan tek Kitap, Kur’an’ı Kerim’dir. Tek din İslam’dır..
Kur’an’ı Kerim Yüce Allah’ın koruması altındadır.. (Enam-115) Dolayısıyla İslam dini de Allah’ın koruması altındır. Kur’an tahrif edilip, değiştirilemeyecektir. İslam’ın hükümleri Allah’ın ilk vahiy ettiği şekilde hep varolacaktır..
Ancak, hep varolacak bir şey daha vardır.
Dünyevi çıkarları için ilahi dinimizi istismar ve samimi inançlarımızı suistimal etmeye çalışacak haysiyetsiz, riyakarlar..
İslam tarihi boyunca Hz. İbrahimden, belki daha önceki dönemlerden günümüze kadar dine en büyük zararları verenler, inkarcılar veya farklı inanç mensupları değil; bizzat dinin mensupları olmuşlardır. Daha doğrusu bunlar: Kendilerini dinin mensubu gibi hatta dinin yetkilisi gibi gösteren, dinin ilahi, orijinal yapısını çıkarlarına uygun şekilde bozarak, değiştirerek adeta yeni bir din-inanç anlayışı oluşturan ve kendilerini “din adamı” veya “ruhban sınıfı” olarak adlandıran, mürşit görünümlü müşriklerdir..
Yüce Yaratan İslam ümmetinin bir ve bütün olmasını istemesine rağmen bunlar ümmeti parsellere böler, parçalarlar.
Yaratan, aklı, bilimi, gelişimi, dinamizmi işaret eder; bunlar stabil olmayı, geçmiş asırların beşeri yorumlarına takılıp sabit kalmayı, mutahassıplığı, taassubu çıkarlarına uygun görürler. Yüce Yaratan, “Ben nimetimi-Kur’an’ı tamamladım” der, “O’ nda herhangi bir şeyi ne eksik bıraktım ne fazla yaptım” der. “din adamı” sıfatlı müşrikler, yoooo sadece Kur’an okuyarak dini öğrenemezsiniz, yaşayamazsınız, dini öğrenmek, yaşamak isteyen, kul kitaplarını; uydurmalarla yazılan hadis kitaplarını, belli dönemde yaşayan bir topluma hitap eden fıkıh kurallarını, konsul-icma kararlarını, hint kültürünün kopyası olan tasavvuf kabülleri okunmalı bilinmelidir derler.
Yüce yaratan’ın ilk emri: Kendisinin vahiy ettiği ve yarattığı ayetlerin “oku”nmasıdır. “din adamı” sıfatlı riyaraklar ise Kur’an okunmasın anlaşılmasın ve kendi saltanatları devam ettsin diye Kur’an’ın tercümesine ve meal okunmasına yani din esaslarının tek ve kaynağından öğrenilmesine karşı çıkarlar.. Müritlerini-kurbanlarını okumayan, cahil, bilgi, ilim sahibi olmayanların arasından seçerler. Kur’an okuyan, İslam’ın esaslarını bilen kişi zaten bunların kurbanı olmaz.
Allah’ın dinini ve dindarların samimi inançlarını istismar eden bu “sınıf” Allah’ın Kitap’ını ve dinini bozamayacağını bilir. Bile bile kendince çok cazip dünyevi maddi manevi menfaatler için dini ve dindarları her türlü gayri ahlaki-insani yolu deneyerek suistimal eder.
Allah’ın dini İslam’ın hükümleri yerine; kendi çıkarlarına uygun kuralları, kabülleri, uydurmaları monte etmek, hakim kılmak için çaba harcarlar. Bunun dindeki adı şirktir.
Günümüz pratiğindeki adı dinciliktir..

Dinciler, tarih boyunca mezhep, tarikat, cemaat oluşumları içinde ortaya çıkmışlardır..
Dinciler, tarih boyunca ilahi dinleri bozmuşlar veya bozmaya çalışmışlar sonra bozdukları dinin yerine kendi çıkarlarına uygun bir inanç anlayışı getirmeye çalışmışlardır..
Günümüz dincileri, ilahi dinin İslam’ın bildirdiği hükümlere uygun kurulan devlet, millet yönetim şekli olan demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti, cumhuriyet rejimini de sevmezler. Bu rejiimi yıkmak için devletin bütün kurumlarını bozmaya, itibarsızlaştırmaya sonra kendi çıkarlarına hizmet edecek yapıya dönüştürmeye çalışırlar.
Laik-seküler anlayışın dine karşı olduğunu söylerler. Oysa laiklik, dine-İslam’a değil; kendilerince oluşturulan sömürü ve zulüm aracı olan uydurulan din anlayışına karşıdır..

Laiklik anlayışı ayni İslam dini gibi din adamlarının ve bunlar tarafından oluşturulan kurumların otoritesine karşıdır. Yani teokratik diktaya, padişahlığa, sultanlığa, krallığa karşıdır.. (Bkz. Neml-34)

Hıristiyanlıktaki ruhban sınıfı ile İslam’daki din adamları sınıfının yolları, yöntemleri farklı olabilir, ancak, dini saltanat ve sömürü aracı yapma hedefleri birdir, aynidir..
Hıristiyanlıkta kutsal yönetimin başı kral’ın ve kilise ile ruhban sınıfının; İslamiyette ise “Allah’ın yeryüzündeki gölgesi” padişahların ve hilafet makamı ile mezhep, tarikat ehli din adamları sınıfının; dini, iktidar saltanat, sömürü servet aracı yapmalarına tepki ve önlem olarak laiklik anlayış ortaya çıkmıştır..
İktidar sahiplerinin görevlerini İslam hükümlerine bağlı kalarak yaptıkları ve dini siyasal çıkarlar için istismar eden siyasal akımların, tarikatlerin, cemaatlerin olmadığı bir ülke varsa orada laiklik ilkesine ihtiyaç yoktur. Ancak, “din adamları” nın olduğu yerde, dinin siyasal çıkarlar için sömürüldüğü, inançların istismar edildiği yerde laiklik ilkesi mutlak ihtiyaçtır. Gerçek dini ve samimi inanç sahiplerini dincilerin istismarından, sömürüsünden korumanın tek aracı, laiklik ilkesidir..

Saygılarımla,
Vedat Akbaşak..

Yazar : Vedat Akbaşak

 


About the Author
Author

Dini Yazilar

Leave a reply

Name (required)

Website