GERÇEK İSLAM DİNİ

ARKADAŞLAR SELAMLAR.

MALESEF İLK ZAMANKİ İSLAM İLE BUGÜNKÜ İSLAM ARASINDA UÇURUMLAR VARDIR. BU BENİ ÇOK RAHATSIZ ETMEKTEDİR VE DİNİ BİR SİTE YAPMAYA VERDİM ŞU AN YAPIM AŞAMASINDADIR. DAHA ÇOK İNSANA HİTAP ETMEK İÇİN SİTENİN ADİNİ İNGİLİZCE YAPTİM. ARAMA MOTORLARINDA DAHA KOLAY ULAŞIŞIR DİYE. SİTENİN ADI: WWW. REALİSLAMRELİGİON. COM YANİ TÜRKÇESİ GERÇEK İSLAM DİNİ. SİTEDE BULUNAN ANA BAŞLIKLARDAN OLAN “NEDEN GERÇEK İSLAM DİNİ“ İNDEKİ YAZIYI BURAYA KOPYALAYACAĞIM. YAZI BİRAZ UZUNDUR AMA DİKKATLE OKUYUNUZ DERİM. KAYNAK OLARAK WWW. KURANDAKİDİN. COM SİTESİNDEN FAYDALANMIŞTIR. AMA TUM YAZILAR OLDUĞU GİBİ AYNI DEĞİLDİR.
———————————————————-

Şu anda din adına sunulan sistem ile Kuran’ın anlattığı gerçek din arasında ne gibi farklılıklar var diye düşünebilirsiniz. İlerideki bölümlerde Kuran’ın İslam’ı ile geleneksel İslam’ın farklarını detaylı bir şekilde göreceksiniz.

Etrafımızda İslam adına sergilenen tüm ilkelliklerden, çirkinliklerden ve çelişkilerden görülenler, kitlelere acilen gerçek dinin anlatılmasının ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Bunun için ilk önce, dinin kaynağının Kur`an olduğu iyice anlaşılması gereklidir. İslam denince akla problemler, çıkmazlar ve çelişmeler geliyorsa, bunun sebebi İslam değil Müslümanlardır. Müslamanları ayağa kaldıracak ruh, ilk dönemde hakim olan Kuran ruhudur. Kuran dışında her şey, Kuran’ı bilmek ve yaşamak arasına konmuş engellerdir.

Bu hareket, bugün sergilenen manzaranın Allah’ın diniyle, Allah’ın dininin tek kaynağı Kuran’la çelişmesi yüzünden oluşmuştur. Amaç insanların beğeneceği dinin değil, Allah’ın istediği dinin oluşturulmasıdır. Sonuç olarak Kuran’ın anlattığı din, insanların daha rahat yaşayabileceği, daha rahat ettiği, daha çok sevgi ve tolerans dolu bir yapıdadır.

Peygamberimiz ve 4 halife döneminde Kuran dışında dini bir kaynak yoktu. İnsanlar mezheplere bağlı olmadan doğrudan Kuran’a bağlıydılar. Kuran’ın belirttiği şekilde dini yaşar, Kuran’ın serbest bıraktığı konularda kendi beğeni, örf ve alışkanlıklarına göre hareket ederlerdi. Kimse ben Sunniyim, Hanefiyim, Şafi yim veya ben Şiiyim, Aleviyim, Caferiyim şeklinde görüş belirtmiyordu. Onlar Müslümanım diyor, rehberlerini Kuran görüp, bununla yetiniyorlardı. Peygamberimiz’in dönemindeki en cahil bedeviler bile Kuran ayetlerinden anlayışlarına göre faydalanıyor ve Müslüman oluyorlardı. Bizim arzumuz da aynı o günlerde olduğu gibi Hanefi, Şii, Caferi, Sunni gibi etiketler kullanmadan, mezheplere bağlanmadan sadece Müslüman olmamız; değişmeyen, çelişkisiz, akla, mantığa uygun ve Allah’ın uymamızı istediği Kuran’a diğer kaynaklara itibar etmeden tâbi olmamızdır. Böylece tek Allah, tek din ve tek kitabın oluşması ve Müslümanların dine fatura edilen uydurmalardan ve bu paramparça tablodan kurtulmalarıdır. O dönemdeki gibi olmamız gerekir derken o dönemdeki gibi Kuran’a uymalı, başka dini kaynak tanımamalı, takısız Müslüman olmalıyız diyoruz. Yoksa Kuran’ın verdiği serbestlikleri o döneme göre düzenlemek Kuran’ın dinine ilave yapmaktır. Kuran’ın hüküm getirmediği konuların Allah’ın bizi özgür bıraktığı konular olduğunu anlarsak, din diye bildiğimiz yanlışları düzeltebiliriz. Çünkü dinimizdeki bozulmalar en çok Kuran’ın bizi özgür bıraktığı konularda kısıtlamalar getirilmesi ile oluşmuştur.

Uydurulan din ile indirilen dini ayırt etmedeki yöntemimiz, indirilen dini (Kuran’ı) ve uydurulan dini (hadisleri, mezhepleri, tarikatları) inceleyerek gerekli delilleri çıkartmaktır. Allah’ın istediği gibi aklı işleterek açık delil üzere olarak mevcut yapı değiştirilmelidir.

Ey iman sahipleri! Özü-sözü bozuk birisi size bir haber getirdiğinde, hemen araştırıp inceleyin/delil arayın! Yoksa bilgisizlikle bir topluluğu suçlar da yapmış olduğunuza pişmanlık duyar hale gelirsiniz.
(Hucurat, 6)

Bunun aksi körü körüne taklit olur ki o da bizi karşı olduğumuz yapıyla aynı noktaya götürür.

Uydurmaları (hadisleri) açıklayıp dini Kuran’ın denetimine teslim ederken, adeta putlaştırılmış, tartışılmaz sanılan kişilerin hegemonyasından dini kurtarmak gerekir. Bu sağlanmadan Sunni ile Alevi, Şii ile Hanefi, Şafi ile Caferi kucaklaşamaz. Daha doğrusu herkes putlaştırdığı, tartışılmaz gördüğü insanlardan dinini kurtarıp, tek tartışılmaz olarak Kuran’ı ilan edecektir ki herkes Sunniliğinden, Aleviliğinden, Şiiliğinden, Hanefiliğinden kurtulup bir tek Müslüman olabilsin.

Ve derler ki “Rabbimiz biz efendilerimize, büyüklerimize itaat ettik de böylece onlar bizi yoldan saptırdılar. ”
(Ahzab, 67)

(Bu arada biz de kelime manası olan gerçek sünnete tabi olma konusunda Sunni, Hz. Ali’yi sevme manasında Şii ve Alevi’yiz. Fakat bizim karşı olduğumuz bu kavramların sözlük anlamı değil, sosyolojik olarak kazandıkları anlam ve İslam’ın içinde oluşturdukları Kuran’a ilavelerle dolu olan mezhepsel yapılardır. )

Yani Sunni olanlar Ebu Hanife’yi, Şafi’yi, Malik’i, Hanbel’i kutsallaştırıp, din kurucusu haline getirmekten kaçınmalılar, “Ebu Hanife 99 defa Allah’ı rüyasında görecek kadar büyük insandı” şeklindeki uydurmalarından kurtulmalılar.
Bu arada bu mezhep imamlarıyla beraber Buhari, Muslim, Tirmizi, Ebu Davud ve diğer hadisçiler de eserleriyle Kuran’ın önünde oluşturdukları kalabalığa son vermeliler ( Hadislerle Saptırmak kısmını inceleyiniz ). Şiiler de bizim imamlarımız masumdur, onlar hiç hata yapmazlar deyip adeta imamlarına Peygamber’in ve Kuran’ın vasıflarını veren hareketlerinden vazgeçmeliler; Kuran dışında kaynak, Peygamber dışında din önderi tanımamalılar. Aleviler de kutsallaştırdıkları dedelerini değil, Kuran’ı dini kaynak olarak önlerine almalılar, Peygamber’in soyundan olmanın kimseye bir üstünlük getirmediğini bilmeliler. Kuran’da Hz. İbrahim’in babasının, Hz. Lut’un karısının nasıl sapıttıkları anlatılmaktadır. Peygamber’ler hayattayken bile yakınları kimi zaman kurtulamazken, Peygamber’in bilmem kaç göbek öteden torununun torunlarının torunlarında üstünlük aramak ve bunu yaparken Kuran’ı, Allah’ın bize rehber, rahmet ve herşeyin açıklayıcısı olarak gönderdiği kitabı unutmak olacak şey değildir. Sunniler, Şiilerin mezhep imamlarını masum ilan edip onlara körü körüne tabi olmalarını çok mantıklı eleştirirler. Fakat sonra kendi imamlarını; Hanefi’yi, Şafi’yi, Malik’i, Hanbel’i tartışılmaz kıldıklarını, din diye Kuran yerine onlara tabi olduklarını unuturlar. Bir mezhebe göre bir farzı yerine getirenin, diğer mezheplere göre haram işlediği birçok husus ortaya çıkar ve sen Hanefi isen bu doğru, Şafi isen şu, Hanbeliysen öbürü doğru derler ve Allah’ın indirdiği din bir iken bir sürü din oluştururlar. (Mezhepler Karmaşası`nı okuyunuz)

Şiiler’in mezhep imamlarını yüceltmelerini çok iyi algılayan göz ne yazık ki kendisi de aynen bir imam bulup ona tabi olmuştur, ama aynı göz onu farkeder, kendini farketmez. Ona sapık der, kendisine ise yegane kurtulacak olan fırka, mezhep diye bakar. Evet belli kişilere tabi oluyorsanız, nedir sizin farkınız? Çoğunuza göre kendi tabi olduğunuz kişi en üstün kişi, diğerleri ise sapıktır. Peki hangi kritere ve neye göre? Kriteri Kuran alsaydınız, zaten Kuran dışında dini otorite, dini hüküm koyucu aramamanız gerekirdi. Sorun da zaten burada, Kuran’ı dinin tek kaynağı yapmıyorlar. Birbirlerini kınayıp, aynı hataları kendileri yapıyorlar.

Bugün insanlar Kuran`dan uzak tutulmaktadır, Arap dili adeta kutsallaştırılmış durumdadır, insanlar arapça bilmese bile latin harfleriyle, fakat arapça Kuran`ı okuduklarından, bir şey anlamamaktadır ( Ana Dilde İbadet kısmını inceleyiniz ). Bu da ilahi mesajın insanlara ulaşmasını engellemektedir. Oysa Allah Kuran`da elçilerini ancak insanları uyarsınlar diye gönderdiğini belirtmektedir.

Müjdeleyici ve uyarıcı resuller gönderdik ki, elçiler geldikten sonra insanların Allah`a karşı kanıtı olmasın.
(Nisa, 165)

İnsanlar okuyup anlamadıkları bir şeyden nasıl ders çıkarabilir ve öğüt alabilir ? Allah bu konuda bize Kuran`da şöyle seslenmektedir:

Yemin olsun, biz bu Kur`an`da insanlara her türden örnekler verdik ki düşünüp öğüt alabilsinler.
(Zümer, 27)

Okuduklarımızdan bir şey anlamaz isek nasıl düşünüp öğüt alabiliriz? Elbetteki Kuran`ın orjinali arapçadır. Kuran`ın ilk muhattapları araplardır. Ama bu, sadece arapların sorumlu olduğu anlamına gelmez, bu tüm insanları ilgilendirir, çünkü arapları da bizleri de yaratan Allah`tır.

Çoğu din adamı, Kuranı eksik gösterip, sözde peygamberimizin söylediğini iddiya ettikleri sözlerden yararlanmakta, dinini ona göre şekillendirmektedir. Oysa bu sözlerin çoğu peygamerimizin ağzından çıkmadığı şüphe getirmez bir gerçektir. Çünkü bu hadisler Kuran`la ters düşmektedir. Kuran`la ters düşen bir şeyi de peygamberimizin söylemesi beklenemez ( Hadislerle Saptırma kısmını inceleyiniz ). Kurandan haberi olmayan insanlar da dinlerini bu din adamlarından hemde hiç araştırmadan kabullenmekte, din konusunda her şeyi onlardan öğrenmektedir. Keşke bu din adamları gerçek dini anlatsalar da onlara itibar gösterilse. Malesef din adamlarının % 90`ı gelenekçi İslama göre yetiştirilmiştir ve gerçek dini yani ilk zamandaki o saf dini değil, ancak uydurulmuş dini anlatabilirler. Uydurulmuş diyoruz çünkü bugun din düşmanlarının Kuran`a sokamadıkları kirli düşüncelerini hadisler aracılığıyla sokmuşlardır. Burda amaç hem dini zorlaştırmak, mantıksız hale getirmek, hemde bazı çıkarlar elde etmektir. Bu çıkarlarını insanlara yutturmak için peygamberimizi kullanmişlardır. Peygamberimizi söylemediği bir şeyi sanki söylemiş gibi göstererek kendi düşüncelerini insanlara kabul ettirmeyi amaçlamışlardır. Elbette Allah bunları cezalandıracaktır:

İnsanlardan öylesi vardır ki, Allah yolundan bilgisizce saptırmak için hadis/laf eğlencesi satın alır ve onu alay konusu edinir. İşte böylelerine rezil edici bir azap vardır. (Lokman, 6)

Akıl sahipleri ise Kuranda şu şekilde tarif edilmektedir:

Kendilerine ilim verilenler, Rabbinden sana indirilenin, hakkın ta kendisi olduğunu, Hamîd ve Azîz olan Allah`ın yoluna kılavuzladığını görürler. (Sebe, 6)

Yani Kurana sarılıp onun kendilerini doğru yola götüreceğini bilirler, ve başka kaynaklara itibar göstermezler.

Bugün Müslamanlar, Hristiyan ve Yahudilerin dinlerinin bozulduğunu, din büyükleri tarafından kutsal kitapları tahrip edildiği söyleyerek ki bu doğrudur, kendi kitaplarının ise hiç değişmeden günümüze kadar geldiğini söyleyerek övünmekteler, fakat kendilerinin de aynı hataya düştüklerini hiç görmezler. Tabi bunda kastımız Kuran değildir. Kuran ilk indirildiğinden günümüze kadar korunmuş bir şekilde gelmiştir. Bu Allah`ın mucizesidir. Bizim söylemeye çalıştığımız insanların kafa karıştırıcı ve mantıksız mezheplere bölünmesi, sahte hadislerden dinlerini öğrenmeleri ve çeşitli tarikat liderlerine bağlanarak daha da sapıtmaları yüzünden Müslümanlar da Hristiyan ve Yahudilerin durumuna farkında olmadan düşmüşlerdir. Hemde Kuran hiç bozulmadığı halde. Çünkü Kuran, malesef onlarca dini kitaptan biri hale getirilmiş, insanlar Allah sözü yerine, insan sözünden dinlerini öğrenmeye çalıştıklarındandır. Kuranın emir ve yasakları işine gelmeyenler daha peygamberimiz hayattayken dahi isyan etmişlerdir:

Böyle iken ayetlerimiz birer açık delil olarak karşılarında okunduğu zaman Bize kavuşmayı arzu etmeyenler: “Bundan başka bir Kur`an getir veya bunu değiştir!” dediler. De ki: “Onu kendiliğimden değiştirmem benim için olacak şey değildir! Ben ancak bana vahyolunana uyarım. Rabbime isyan edersem şüphesiz büyük bir günün azabından korkarım. ” (Yunus, 15)

Ve peygamberimiz en sonunda bu ayeti söylemiştir:

Ve elçi dedi ki: “Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur`an`ı terkedilmiş (bir kitap) olarak bıraktılar. “ (Furkan, 30)

Bugün televizyonlarda dini programlar yapılmakta, hergangi bir konu hakkında tartışıldığında, programa konuk olan din adamlarına sorular sorulmakta ve konunun izahı beklenmektedir. O konu ile ilgili Kuran`da bir ayet varmı diye din adamlarına sorulmaktadır. Bu bile insanların Kuran`dan ne kadar uzak olduklarını göstermektedir. Tahsilli, çok okumuş bu kişiler onlarca roman okumuşlardır, o romanlardan birini sorsanız söyleyecekleri birkaç cümle mutlaka vardır, ama bizi yaratan Allahın, indirmiş olduğu kitabı hiç merak etmemişler, acaba beni yaratan o kitapta neler söylüyor diye açıp okumamışlar, ve başkalarına sormak ihtiyacını duymuşlardır. (Ana Dilde İbadet kısmını inceleyiniz)Konu ile ilgili Kuranda ayet varmı yokmu diye soranlar sanki kendi dillerine tercüme edilmiş Kuran`ı açıp bakamazlar, sanki Kuran herkesin okuyamiyacağı özel bir dille yazılmış gibi, sadece belirli bir insan topluluğun anlayabileceği, anlaşılması güç bir kitap gibi görmektedirler. Aslında din adamlarının amacı da zaten budur, insanları dini konuda cahil bırakmak, dini izahlar konusunda insanların kendilerine muhtaç olmalarını sağlamak, böylece halk arasına itibar görmektir. Zamanla sadece itibar değil parasal çıkarlar da gözetilmeye başlanmıştır. Yobaz bir şekilde yetişmiş binlerce din adamı yıllardır Kuranın ana dilde tercümesi konusunda karşı çıkmışlardır. Amaç bilinçli müslümanların ortaya çıkmasını engellemektir. Çünkü kendilerine gerek kalmiyacaktır. Bugün din adamlarının herhangi bir görüşünün aksini iddiya etsek “Sus sen, hoca efendiden iyi mi bileceksin“ lafını duymamız muhtemeldir.
Çünkü insanların çoğu arapça bilmemektedir, ve din adamlarının herhangi bir konuda söyledikleri yanlış bir şeyin farkına bile varamamakta, ve onları eliştirimemektedirler. Herkes kendi dünya işleriye meşgul olduğundan dini konular bu tip paragöz insanların eline düşmüştür. Elbetteki iyi niyetli din adamları da vardır onları bu gruptan ayırıyoruz, ama insanları kandırıp kendi himayesine alarak çeşitli tarikatlar kuran kendini büyük din adamı ilan edip onlar gibi olmayan din adamları bile, gelenekçi İslama göre yetiştirildiklerinden onlarda istemeden bile olsa insanlara yanlış dini bilgiler vermektedirler. Gerçek İslam dinini ise anlatan din adamları parmakla gösterilecek kadar azdır.

Burada din adamları derken daha cok tarikat liderleri, yada halk arasında ünlenmiş, sözde büyük hocalar belirtilmek istenmiştir. Çünkü cahil insanlar bunları çok bilgili şahıslar olarak görmektedir. Bu cahil insanları kandıranlar onların paralarıyla lüks bir hayat yaşamaktadırlar. Nedense insanlar önder olarak peygamberimizi kabul edip Kurana göre hareket etmemektedir, belki de peygamberimiz vefat ettiğinden dolayı onlara hayatta ve gözleriye görebilecekleri olan bir şahsı daha cazip görüyorlardır. Birisine bağlanma olan bu şeyi açıklamak olacak şey değildir. Allah hepimize akıl vermiştir böyle insanlara gerek yoktur. Kuranda öğrendiklerimizi elimizden geldiğince uygulamamız yeterlidir. Bu insanlar aslında aptal olduklarını itiraf etmeselerde böyle insanların himayesine girerek bunu kabul ediyorlar, bunların akıl hocaları ise bunlardan kat kat aptal olması lazımdır, çünkü bilinçli bir şekilde saf insanların paralarına göz dikmişler ve faydasız bilgiler vererek cahilliyetten kurtulmalarını engellemektedirler.
Bununla ilgili Kuranda çok güzel bir ayetler var:

Yeryüzündeki insanların çoğunluğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Sadece sanıya uyarlar onlar ve sadece saçmalarlar. (Enam, 116)

Şunu da söyle: “Ortak tuttuklarınızdan kim var hakka götüren?” De ki: “Allah götürür hakka. Hakka götürebilen mi izlenmeye daha layıktır yoksa kılavuzlanmadıkça yolu bulamayan mı? Peki, ne oluyor size? Nasıl hüküm veriyorsunuz siz?”

Ey insanlar, (size) bir örnek verildi; şimdi onu dinleyin. Sizin, Allah`ın dışında tapmakta olduklarınız, hepsi bunun için bir araya gelseler dahi, gerçekten bir sinek bile yaratamazlar. Eğer sinek onlardan bir şey kapacak olsa, bunu da ondan geri alamazlar. İsteyen de aciz, istenende.
(Hac, 73)

Her ne kadar bu cahil insanlar liderlerine tapmasalarda onlara aşırı bir şekilde bağlıdırlar. Cahil olduklarından aciz, kendilerine yol göstermesi istenen paragöz liderleri de onlar gibi acizdir.

Bu insanlar Kurandan uzak bir hayat yaşayarak dini konularda kulaktan dolma bilgilere sahip, yani bilgisizdirler, onlara sözde doğru yolu gösteren fakat yine o insanlar gibi Kuranı rehber olarak okumayan liderleri de onlar gibi bilgisizdir ve onlara hiç bir şey öğretemez. Çeşitli tarikatların toplantılarına giden insanlarla konuştuğumuzda oralarda çok daha değişik konularda konuşulduğunu, Kuranın rehber alınmadığını, kendi tarikatlarının kural ve kanunların sohbeti yapıldığını belirtmişlerdir.

Malesef devlet kurumlarında çalışan çoğu din adamları onlar kadar kötü olmasalarda, yine de bize gerçek dini anlatamiyacaklardır, çünkü onlar da dindeki taklit sonucu, gelenekçi İslama göre yetiştirilmiştir ve ancak gelenekçi İslamı bize öğretmeye kalkışacaklardır.

Bugün bütün müslüman ülkelerde Kur`an okuma yarışmaları yapılmaktadır. Amaç, en güzel sesli kişiyi bulmak ve Kur`anı onun sesinden dinleme zevkine ermektir. Üzülerek söylüyoruz ki burda Kur`anın anlamına değil, musikisine önem verilmektedir. Hatta Kur`an okuyan o güzel sesli insandan etkilenip birşey anlamamalarına ramen alayanları bile görürsünüz. Bu insanlar bir şey anlamamalarına ramen Kur`an dinlemek için toplanırlar, ve Kur`ana saygıyı bu şekilde tanımlarlar. Bugün dünyaca meşhur sporcu, şarkıcı veya sinemacılar, herhalde sırf çok güzel Kuran okuyor diye birisinden etkilenip müslüman olmamışlardır. Mutlaka Kuranı kendi dillerinde okuyup, etkilenmişler ve müslüman olmuşlardır. Ayrıca bu sitenin kurulmasında bu başlıca sebeplerden biridir. İslama ilgi duyanların hurafelerden uzak en doğru şekilde İslamı öğrenmeleridir. Çünkü din olarak İslamı seçenler, malesef uydurulmuş dini temsil edenleri taklit etmektedirler. Amacımız bunu engellemektir. Ayrıca simdiye kadar dinlerini yanlış bilenlerin de aydınlanmalarını sağlamaktır.

Din adamlarına gidip te sözde içindeki cini çıkarmaya çalışanlar, kazalardan ve belalardan uzak durmak icin çeşitli dualar yazdıranlar, sağlığına kavuşmak isteyenler, çeşitli dualar uydurularak bunların 44, 70 veya daha başka sayılarda okuyanların rahatsızlıklarından kurtulacaklarını, her ne istekleri varsa gerçekleşeceğini veya şu kadar sevap kazanacaklarını söyleyp bu duaları kitap haline getirip para için basan yayın evleri, aklından her geçeni yazan yazarlar, bunları rekortmen yapan cahil alıcılar, Kuranı rehber yerine mezarlarda okunan bir kitap haline getirenler, Kuranın anlamına değilde musikisine önem verenler durdukça halimiz ne olacak !..

SONUÇ
Bugünkü İslam ile İlk zamandaki İslam arasında uçurumlar vardır. Kuran eksik gösterilip sanki Allah bazı şeyleri bildirmeyi unutmuş gibi zannedenler, Kuranda bulamadıkları bir şeyin hükmü için çeşitli görüşler ortaya atmışlar, ve bunların kabul edilmesi için peygamberimiz üzerine atmışlardır.

Kendilerine okunmakta olan Kitab’ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu?
(Ankebut, 51)

Kitap’ ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.
(Enam, 38)

Allah Kitap’ta eksik olmadığını söylerken, Kuran’ı ölülerin arkasından okunan bir kitap gibi kullanıp, Kuran’ın manasından çok musikisine önem verenler, ne yazık ki bu ayetlerin manasını anlayamıyorlar. Kuran’ın yerine ilmihal kitabını, mana yerine musikiyi, canlılar yerine ölüleri, Kuran İslâm’ı yerine mezheplerin İslâmı’nı ön plana alanlar Kuran’ı, manayı ve canlıları ön plana almadıkça bu ayetlerin açık manasını da anlayamayacak gibi gözüküyorlar.

Sen de aralarında, Allah’ ın indirdiğiyle hükmet.
(Maide, 49)

De ki “ Ben sizi ancak vahiy ile uyarıyorum. ”
(Enbiya, 45)

Oysa Allah’ın kendilerinden daha iyi düşündüğünü, Allah’ın unutkan olmadığını ve gerekseydi Kuran’da gerekli konularda açıklama yapılacağını bilmeleri gerekirdi. Allah’ın açıklamadığı bir şeyi dine sokarak dine fayda getireceğini sanmak, ilkel bir düşünme tarzıdır ve acı son da ortadadır.

Rabbin asla unutkan değildir.
(Meryem, 64)

Allah size kitabı detaylandırılmış bir halde indirmişken Allah’ın dışında bir hakem mi arayayım?
(Enam, 114)

Kuran ana konuları verip, yan konular için bizi başka kitaplara, mezheplere, şeyhlere, ilmihallere, havale etmiyor. Kendisinin detaylandırılmış olduğunu söylüyor. Eğer ki bir yasağı, detayı, ibadeti Kuran’da bulamazsak; bu, o yasağın, detayın, ibadetin dinimiz ile alakası olmadığı anlamına gelir. Örneğin ipek giymek veya midye, karides yemek ile ilgili Kuran’da bir ifade olmaması, ipeğin giyilebileceğini, midye ve karidesin yenebileceğini gösterir. Kuran’da bir fiilin yapılmamasına dair izah aramak gerekir, yapılması gerektiğine dair izaha gerek yoktur. Örneğin ipeğin giyilmesinin yasak olduğuna dair izahın bulunamaması yeterlidir. Ayrıca ipek giyilebilir manasında bir ayete gerek yoktur. Bu mantığı şu ayette de gözlemleyebiliriz.

Ey iman sahipleri; size açıklanınca hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın. Kuran indirilirken onları sorarsanız size açıklanır. Allah onları affetti. Allah Bağışlayandır, Merhametlidir.
(Maide, 101)

Allah kullarına güçlük çıkarmak istemediği için bir çok konuda açıklama yapmamıştır. Eğer açıklama yapsaydı, o konularda da üzerimize sorumluluk binerdi. Allah birçok ayette dinin kolay olduğunu, insanlara güçlük çıkarmak istemediğini söylemektedir:

Dinde baskı-zorlama-tiksindirme yoktur. Doğru bilgiye dayalı eriş, bozuk bilgiye dayalı sapıştan açık bir biçimde ayrılmıştır. Her kim tâğuta sırt dönüp Allah`a inanırsa hiç kuşkusuz sapasağlam bir kulpa yapışmış olur. Kopup parçalanması yoktur o kulpun. Allah, hakkıyla işiten, en iyi biçimde bilendir. (Bakara, 256)

Ayrıca Allah her ayrıntıyı Kuranda bildirse asla okuyamiyacağımız büyüklükte bir kitap olurdu. Bu Allah`a göre kolaydır. Kuranda yazılı olanları uygulamamız bizim için yeterlidir. Allah için kelimelerin

Şayet yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de arkasından yedi deniz katılarak (mürekkep olsa) yine Allah`ın sözleri (yazmakla) tükenmez. Şüphe yok ki Allah mutlak galip ve derin bilgi sahibidir. (Lokman, 27)

Oysa hadis uydurucuları ve mezhepçiler sanki Allah unutmuş gibi Allah’ın açıklama getirmediği konuları açıklayarak, din adına zorluklar üretmişlerdir. Dinin yasakladığı her şey kötüdür, ama din her zararlı fiili yasaklamak zorunda değildir. Dinin açıkladığı hususları yerine getirmek bir sorumluluktur. Bu yüzden, dinde açıklanmayan hususların Allah’ın bize verdiği özgürlük alanları olduğunu anlamalı ve acilen Kuran dışında dine yapılan ilaveleri temizlemeliyiz.

Allah Kuran’ı bu kalınlıkta yaptığına göre, eksiksiz ve fazlasız bizden istedikleri, bizi sorumlu tuttuğu bu kadardır. Allah’a şükür ki Allah kendi dinini Kuran’da bildirdi ve bizi Emeviler gibilerin yeniden din yazmasına, birilerinin hadis seçmesine, falancanın mezhep oluşturmasına muhtaç bırakmadı.

Bugün Kurandan sonra en güvenilir kitap olarak kabul edilen Buhari nin hadis kitabında bile peygamberimizin vahiy dışında, kendi sözlerinin yazılmasını yasakladığı yazılıdır. Buna ramen günümüze kadar bu kadar çok hadisin nasıl ulaştığının izahı konusunda sizin akıl yürütmenize bırakıyoruz. Bazıları hem hadislere karşısınız hemde işinize gelen hadisleri kullanıyorsunuz diyebilir. Biz sadece dikkatinizi bu önemli olaya çekmek istiyoruz, burdaki çelişkiyi görmeniz açısından. Kitapta peygamber hem vahiy dışındaki sözlerinin yazılmasını yasaklıyor, hemde yüzbinlerce hadis ortaya çıkmış olmasını garipsiyoruz. Biz bu hadise bakıp tüm hadisleri bu hadise dayandırarak uydurulmuş demiyoruz, bu hadis Buharinin kitabında olmasaydı da hadisler hakkındaki düşüncemiz değişmiyecekti. Ayrıca Buharinin dediğine göre kitaptaki hadisleri altıyüzbin hadis içinden seçmiştir, ve bunlar yaklaşık altmışbin civarıdır. Yani biz Buharinin seçip ayırdığı hadislere kalmış durumdayız. Bu rakam bile uydurulan hadislerin sayısı hakkında bize bilgi vermektedir. Bizim işimiz bu hadislerin hangileri gerçek hangileri değil diye ikilemde düşmek değildir, bizim işimiz hiç değişmemiş ve en doğru olan, Allah sözü Kuran okumaktır. Kuranın Allah sözü olduğunu nereden biliyorsunuz diyenler, Kuran Mucizeleri kısmını incelesinler.

Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz.
Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. O’nun kelimelerini değiştirecek hiçbir kudret yoktur.
(Kehf, 26-27)

Rabbinin sözü hem doğruluk, hem adalet bakımından tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur.
(Enam, 115)

Bizi kimse peygamber düşmanı olarak görmesin. Biz sadece, peygamberimizin söylemesinin ihtimali olmayan sözlerin, insanlara hadis diye yutturulmasına karşıyız. Zaten biz peygambere karşı olsak, Kur`an`a da inanmamış olurduk. Çünkü Allah`ın bu kutsal kelimeleri, peygamberimizin ağzından çıkmıştır.

Bırakın normal bir insana danışmayı, ( bundaki maksadımız normal insan sözü olan, çoğu uydurulmuş hadislere bakılarak dinin öğrenilmesi ) yanımızda kutsal bir kitap varken, peygamberlere bile danışılmiyacağını Allah Kur`an da şöyle belirtmektedir:

İçinde Allah`ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında iken, nasıl oluyor da senin hakemliğine baş vuruyorlar? Daha sonra da verilen hükümden yüz çeviriyorlar. Bunlar inanan kişiler değillerdir. (Maide, 43)

Burada “nasıl oluyor da senin hakemliğine başvuruyorlar“ hitabı peygamberimize yapılmıştır. Araplara daha önce kitap verilmediğinden bu kişiler Yahudiler veya Tevrattan haberdar olan araplardır. Tevrat varken, elçinin ağzından bilgi almanın bile yanlış olduğu belirtilirken, uydurulmuş binlerce hadisin sahipleri yüzünden güvenilirliği kuşkulu olan hadislere bakıp ta o hadislerden bilgi edinmek çok yanlış olur kanısındayız ki, birinci ağızdan ( peygamberimiz hayattayken dahi ) buna izin verilmemiştir.

Biz bu kitabı sana, her şeyin ayrıntılı açıklayıcısı, bir doğruya iletici, bir rahmet, Müslümanlara bir müjde olarak indirdik..
(Nahl, 89)

Görüldüğü gibi ayette Kuran’ın her şeyi açıkladığı, bizi doğruya ilettiği söylenmektedir. Kuran her şeyi açıklıyorsa Buhari, Müslim diye kaynaklara, ilmihal kitaplarına ne gerek var? Allah her şeyi Kuran’da açıkladığını söylerken niye hâla Hanbeli, Şafi, Şii, Hanefi, Caferi, Maliki diye mezheplerden medet umuyoruz? Neden Allah Kuran’da bize Müslüman (İslam olan) diye isim takmışken Sunni, Şii, Hanefi, Şafi diye isimleri kullanıp Allah’ın bize verdiği ismi yetersiz görüyoruz?

Bu bir kitaptır ki, Rabbinin izniyle insanları karanlıklardan nura (aydınlığa), O övgüye layık, Aziz olanın yoluna çıkarman için sana indirdik.
(İbrahim. 1)

Bu kitap (Kuran) insanları karanlıktan aydınlığa çıkarır. Allah’ın indirdiği (Kuran) üzerinde olan dosdoğru yol üzerinde olur:

Rabbinin yolu işte budur; dosdoğru, kıvamında… Biz öğüt alan bir topluluğa ayetleri ( Kuranı ) ayrıntılı bir biçimde açıkladık. (Enam, 126)

Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl! Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yol üzerindesin. (Zühruf, 43)

Kuran’a uyanlar bu ayetler gibi birçok ayetten güç ve destek alırlar. Tirmizi, Muvatta, Buhari, Müslim gibi kitaplara uyanlar ve bunları Kuran gibi dinin kaynağı gösterenler, Sunni, Şii, Caferi, Maliki gibi mezheplere bülünenler, böylece Kuran’ın dindeki tekelini bozma girişiminde bulunanlar nereden güç ve destek alıyorlar?

Hep birlikte Allah’ın ipine yapışın, fırkalara bölünüp parçalanmayın; Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Birbirinizin düşmanı idiniz, Allah kalplerinizi uzlaştırıp kaynaştırdı da O’nun nimeti sayesinde kardeşler haline geldiniz. Ateşten bir çukurun kenarında idiniz; sizi oradan kurtardı. Allah size ayetlerini bu şekilde açıklıyor ki, doğruya ve güzele yol bulasınız. (Al İmran, 103)

Sizin için, dinden, Nûh`a önerdiğini, sana vahyettiğini, İbrahim`e, Mûsa`ya ve İsa`ya önerdiğimizi şöyle diyerek kanunlaştırdı: “Dini dosdoğru tutun; onda bölünüp fırkalara ayrılmayın!” (Şura, 13)

Bu yukaradaki ayetlere ramen insanlar bugün mezheplere bölünmüştür. Oysa Allah`ın bizden istediği Allahın ipine, yani Kurana sımsıkı sarılmamız ve ondan başka rehberler edinmememizdir. Bu mezhepler peygamberimizin vefatından sonra çıkmaya başlamışlardır. Peygamber o yıllarda hayatta olmadığından, ve onlarca hadis uydurucuları olduğu için dini izah gerektiren konularda onlarca farklı yorum ortaya çıkmıştır. Herkes mantıken kendisine hangi yorumu, yani hadisi uygun buluyorsa, o yorumu savunan mezhepe katılmıştır. Bu görüş farklılıkları çeşitli çıkarlar, çekememezlikler yüzünden ortaya çıkmıştır. Oysa bir gerçek vardır, o zamanki ve şimdiki zaman gibi onlarca gerçek değil, o tek gerçek de Kurandır.

Allah, peygamberleri, müjdeciler ve uyarıcılar olarak gönderdi; onlarla beraber, anlaşmazlığa düştükleri konularda insanlar arasında hükmetmek üzere, içinde gerçekleri taşıyan Kitabı indirdi. Kendilerine Kitap verilmiş olanlar, kendilerine açık deliller geldikten sonra, sırf aralarındaki kıskançlıktan ötürü anlaşmazlığa düştüler. (Bakara, 213)

Ama insanlara hikaye tarzındaki hadisler daha ilgi çekici geldiğinden rehber olarak Kurana başvurmamışlardır. Birisi peygamberimizin herhangi bir konuda böye söylediğini, başka birisi de hayır, böyle söylediğini söyleyerek mezheplerin, yani bölünmenin alt yapısını hazırlamışlardır. Kimse dememiş ki burda onlarca farklı görüş var, ama sadece bir görüş doğru olabilir ve o görüşü nasıl öğrenebilirim diye düşünmemiştir. Eğer düşünmüş olsalardı Kurana başvurmaları gerekirdi. Çünkü o Allah sözüdür ve peygamberimiz bu Allah sözü olan Kurana uymuştur:

Ben ancak bana vahyolunana uyarım. (Yunus, 15)

Allah bize Kurana uyanların, doğru yolu bulup kurtuluşa ereceklerini, geçmişte oluşan görüş farklılıklarından dolayı, bugün müslümanların bölündüğü gibi (Mezhepler) şaşmayan ve sapmayan bir yolda olduklarını haber verir:

Allah, rızasına uyanları o Kitap`la esenlik ve barış yollarına iletir ve onları kendi izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarıp şaşmayan ve sapmayan dosdoğru yola kılavuzlar. (Maide, 16)

Yine Kuranda bazı emir ve yasakları belirtildikten sonra, peygamberimiz bu benim yolumdur başka yollara uymayınız yoksa doğru yoldan sapmış olursunuz diye söylemiştir:

İşte bu benim dosdoğru yolumdur. Ona uyun, başka yollara uymayın; çünkü onlar, sizi O`nun yolundan ayırırlar. Bunlar, dinlersiniz diye O`nun size verdiği öğütlerdir. (Enam, 153)

Allah bize aşağıdaki ayeti örnek vererek, yüzüstü sürünen mi, yani mezheplere bölünerek onlarca farklı görüş yüzünden kafaları karışması yüzünden doğru yolda yürüyemeyenlerin mi daha doru yolda olduğunu yoksa düzgün bir biçimde yüreyenmi yani Kuranı rehber edeninin mi daha doğru yolda olduğu vurgulamak istemiştir.

Yüzüstü sürünen mi, yoksa dosdoğru yol üzerinde düzgün bir biçimde yürüyen mi daha doğru yoldadır?
(Mülk, 22)

Bir başka ayette de Allah, peygamberimizin insanların keyfine uymamasını yoksa onu Allahın vahiyinden uzaklaştıracaklarını söylemektedir:

Sen de aralarında, Allah`ın indirdiğiyle hükmet. Onların keyiflerine uyma. Dikkat et de Allah`ın sana indirdiğinin bir kısmından seni uzaklaştırıp fitneye düşürmesinler. (Maide, 49)

Daha öce de dediğimiz gibi Kurandaki emir ve yasaklar bazılarının işine gelmemiş ve peygamberimize başka bir kitap getir yada bunu değiştir diye söylemişler, peygamberimiz ise bunu asla yapamiyacağını Allaha isyan edemiyeceğini, kendisinin sadece Allahın indirdiğine uyacağını söylemiştir:

“Bundan başka bir Kur`an getir veya bunu değiştir!” dediler. De ki: “Onu kendiliğimden değiştirmem benim için olacak şey değildir! Ben ancak bana vahyolunana uyarım. Rabbime isyan edersem şüphesiz büyük bir günün azabından korkarım. ” (Yunus, 15)

Fakat peygamberimizin vefatından sonra o kişiler, işlerine gelenleri uydurma hadislerle dine sokmuşlardır.
Kuran, Peygamber döneminde yazıldı, ezberlendi. İçinde hiçbir çelişki ve mantığa aykırılık yoktur. Diğer hiçbir kaynak, Peygamber hayattayken yazılmadı. Üstelik ileride hadisleri ve mezhepleri inceleyen bölümlerde göreceğimiz gibi bu izahlar Kuran’la, kendi aralarında ve mantıkla çelişirler. Nerede çağın ve aklın çok önünde olan Kuran; nerede çağın gerisinde, İslam’dan insanları kaçırmış uydurma hadisler ve mezhepler?

İçinde Allah’ ın hükmünün bulunduğu Tevrat yanlarında iken, nasıl oluyor da senin hakemliğine başvuruyorlar. (Maide, 43)

İncil bağlıları Allah’ ın onda indirdiğiyle hükmetsinler. Allah’ ın indirdiğiyle hükmetmeyenler sapkınların ta kendileridir. (Maide, 47)

Allah evvelki din sahiplerine de Peygamberleri aracılığıyla kitaplar, sayfalar indirmiş ve kitaplarına uymalarını söylemiştir. Yahudiler Kuran gibi detaylı ve her şeyi açıklayan Tevrat’ı aldılar. Ancak Allah’ın sözleriyle yetinmediler. Mişna (Söz, Hadis) ve Gamara (Pratik, Sünnet) denilen dini kaynaklar ürettiler. Hadis ve sünnet adı altında kutsala fatura edilen uydurma dolu izahlarla dini teferruata boğma, bir tek bizim dinimize özgü değildir. Kuran, Hıristiyanların Hz. İsa’yı ve din adamlarını rabler edindiğini söyler ve dine ilave olarak uydurdukları ruhbanlığa sonra kendilerinin de tam olarak uyamadığını anlatır. Kuran’da tüm bu kıssalar bize öğüt almamız için açıklanmıştır. Oysa kendini dinde otorite ilan eden bazıları “Bu Hıristiyan ve Musevilere olmuş, bize olmaz” diyerek sanıda bulunmaktadırlar. Acaba Kuran’dan bir delilleri var mı? Tabi ki yok. Zaten delil yerine sanı ile konuşmaya meraklı bu otoritelerin(!) delile ihtiyacı yoktur. Çünkü kendileri ve evvelki otoriteleri zaten delildir. Bu tipler kelle saymaya çok meraklıdır. Bunların çoğu “Bu kadar insan böyle diyor siz onlardan daha mı akıllısınız?” izahıyla geleneklere, kelle sayım sonucuna güvenirler. Hıristiyanların çoğu “Hz. İsa Allah’ın oğlu” derken, bunun bir mecaz olduğunu, Allah’ın oğlu olamayacağını, Hz. İsa’nın sadece Allah’ın sevgili bir kulu ve Peygamber’i olduğunu söyleyen Hıristiyanlar da vardır. Peki bu azınlık Hıristiyanlar mı, yoksa Hz. İsa’nın Allah’ın oğlu olduğunu iddia eden, Katolik ve Ortodoks din adamlarını rabler edinmiş bu çoğunluk mu haklıdır?

Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyacak olursan, seni Allah`ın yolundan saptırırlar. Onlar zandan başka bir şeye tâbi olmaz, yalandan başka söz de söylemezler. (Enam, 116)

Andolsun ki size açık delil ayetler, sizden önce gelip geçenlerden örnekler ve korunup, sakınanlar için de bir öğüt indirdik. (Nur, 34)

… Ta ki ölen açık delil üzerine ölsün, yaşayan da açık delil üzerine yaşasın.
(Enfal, 42)

Kuran’a göre insan açık delil üzere olmalıdır. Yani gelenek diye, böyle gördük, biz de böyle yapıyoruz diye uygulamalar, kelle sayımı ile gerçeği bulmalar Kuran’ın İslamı ile bağdaşmaz. Kuran’a göre, Kuran’ın kendisi açık delildir. Demek ki Kuran’ı dinin kaynağı yapanlar açık delile uymuş olurlar.

İŞTE REAL İSLAM RELİGİON WEB SİTESİ, BUNU İNSANLARA HATIRLATMAK İÇİN OLUŞTURULMUŞTUR.

Yazar : AYDIN YILMAZ

 


About the Author
Author

Dini Yazilar

Comments (1)
Leave a reply

Reply to Kevser Cancel reply

Name (required)

Website