Kuran’ı Anlamamak İçin…

KURAN I ANLAMAMAK İÇİN

Kuranı anlamamak için o kadar çok  mazeret varki ??? seç seçebildiğini  zira Kurani düşünce ağır bir sorumluluk demektir aynı zamanda ağır sınav süreçlerini yaşamak  kolay bir detay değildir.Kuranı anlamayı anlamak gerekir öncelikle  yani Kuranı anlamak ne  demek  öncelikle  başkalarının anladığını  anlamak değıldır elbette  ortak sonuçlara varıla bilir ama bunun süreci ayrı özel ve özgün yaşamalıdır.Yeryüzünün en çok anlaşılması gereken kitabı ne eden bu kadar zor anlaşılır .Alemlerin Rabbi olan Allah yeryüzünde herkesi sorumlu tuttuğu ve bu kitaptan hesaba çekeceğim 43/44 dediği halde neden bu kadar zor ve anlaşılmaz bir kitap haline getirilmiştir. Yeryüzünün en cahil toplumlarını kuşatarak örnek bir toplum haline getirerek dönüştüren bu kitap neden kendini en çok okuyanları dönüştürememektedir. Rabbimiz toplumsal dönüşümünün başlangıcı olarak bu kitabın okunması ile başladığı halde bu kitabı lafta birinci gerçekte 32 . sıraya atmak nedendir. Allahın Resulu insanlara ne anlatıyordu. Toplumu neyle terbiye ediyordu.

Gel görki günümüz Müslüman kitlesi genel olarak dinlerine maalesef Hz Musa ya yapılanları yapmaktadırlar.Dinlerini anlamak için değil anlamamak için ellerinden geleni yapmaktadırlar.Kurana teslim olan ilk Müslümanlar Rablerine ulaşmak için ellerinden geleni yaparken ,günümüzdekiler ise Kurana ulaşmamak için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Kuranla aralarına bildikleri bütün engelleri koymaktadırlar .Kurana inandıklarını söylerken ,Kuranın önüne binlerce kaynak ölçü usul yöntem koymaktadırlar.Adete geleneklerden usullerden yeni bir din algısı oluşturmaktadırlar.
Gerçektende görünürde Kurana inanılmaz saygı ???? gösteren güya onu her şeyin üstünde tutanlar .Onun açık oluşu anlaşılır oluşu canlı diri oluşu yol gösterici oluşu ile zerre ilgilenmemektedirler.Yer yüzünü onun gözlüğünden görmek yerine onu başkalarının kuralları ve bakış açıları ile onu değerlendirmektedirler.Belli usul ve esasları dinin temeli imiş gibi Kuranı onlara tabi tutmaktadırlar.Rabbimizin onca ayetini arkalarına atan bu guruh.Kuranı sıradan alelade bir metin yazılmış bitmiş bir kıtapcık zannetmektedirler.Dinlerine göre usul belirlemek gerekirken .Usullerine ait din algısı geliştirmektedirler.Bunu da Allaha ait kılmaktadırlar.Yani belirleyen canlı diri yöneten bir din yerine ,belirlenen bitmiş cansız bir bir din algısı yaşamaktadırlar.

Zaten günümüz Müslümanlarının durumu nedir derken bu pasif edilgen tarihsel din analayışı günümüzü özetlemektedir.Kuranı onun verdiği Kuran aklını Alahın Resulu kavramını algılamayanların toplumu dönüştürmek şöyle durusun kendi içlerindeki bir hücreyi bile dönüştüremezler.Tek bildikleri bir takım ezberleyip durdukları kural ve kaidelerdir sürekli onları tekrar edip dururlar ve bildikleri küfür hakaret saldırıdır.Tek bildikleri akıl ve ayak oyunlarıdır.dağarcıkları boş olduğundan iki kelimeyi bir araya getirip engüzel şekilde çağır ,güzel söz söyle kavramları litaratürlerinde yoktur.Hz Peygambere müşriklerin yaptığı gibi yaftalamaktan başka bir şey bilmezler.

Allaha çağırmak rahmete çağırmak cennete çağırmak ve toplumun Kuranın etrafında Resulun önderliğinde bir dönüşüme çağırmak yoktur.Kurana karşı sürekli sözde peygamber sözleri ile ortaya çıkar bu pasif nakılci şekilci dinlerini Allaha kabul ettirmiye çalışırlar.”Ben bana vahyedileni iletirim” diyen peygamberide dinlemezler .Dertleri peygamberi savunmak değil çarpıkdin anlayışlarına ait peygamber algısı üzerinden yeni bir din oluşturmaktır , peygamber Bir kez olsun acaba bu Kuran ne diyor nasıl bir tasavvur öneriyor diye düşünmezler .Bir kısmı prof bile olmuştur ama nafile bakış açısı hiç değişmez ,eğri bakan eğri görür.
Tarih göstermiştir ki Müslümanlar kitaplarına sahip çıktıklarında izzet şerefe kavuşmuşlar ,ne zaman kitaptan uzaklaşsalar zilleti kucaklamışlardır İsrailoğulları bunun tipik bir örneğidir.

Ey Musa! Bir çeşit yemeğe dayanamayacağız, bizim için Rabbine yalvar, bize, yerin bitirdiği sebze, sarımsak, mercimek ve soğan yetiştirsin” demiştiniz????? de, “İyi olanı daha düşük şeyle mi değiştirmek istiyorsunuz? Bir şehre inin, şüphesiz orada istediğiniz vardır” demişti. Onlara yoksulluk ve düşkünlük damgası vuruldu, Allah’ın gazabına uğradılar. Bu, Allah’ın ayetlerini inkar etmeleri ve haksız yere peygamberleri öldürmeleri, karşı gelmeleri ve taşkınlık yapmalarındandı.”
(2 / 61).

Şehre indiler. Hem maddi hem manevi olarak indiler. Onun için kendilerine zillet ve meskenet damgası vuruldu, Allah’ın gazabına da uğradılar…
“Onlara, şeytanın peşine taktığı ve kendisine verdiğimiz ayetlerden sıyrılarak azgınlardan olan kişinin olayını anlat. Dileseydik, onu ayetlerimizle üstün kılardık; fakat o, yere çakılıp kaldı ve hevesine uydu. Durumu, üstüne varsan da, kendi haline bıraksan da, dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumuna benzer. İşte ayetlerimizi yalan sayan kimselerin hali budur. Sen onlara bu kıssayı anlat, belki üzerinde düşünürler.”
(7 / 175-176).

Acaba bunların asıl talepleri neydi neden bunca Rahmete rağmen bunca zahmeti talep ettiler.Aşağılanmak böyle bir şeydir.Rahmete rağmen zumlu talep bir hastalık tır.zillet bir karakterdir.

Günümüz Müslümanlarının , elimizde bulunan Kur’an’a karşı tavrımızla benzerlik yokmudur Allah onu bize Rahmet kapısı olarak araladı. En güzel rızıklarla dolu, en bol ve değerli nimetlerle döşeli bir sofra olarak!…Fakat ne yazık ki, kısa bir dönemden sonra Müslümanların Kur’an’la beraberliğinin her durumda adalete ve ihsana dayanan güzel bir beraberlik olduğu söylenemez. Müslümanlar bu beraberliği çoğu zaman bozdular, değerini bilemediler, Kur’an’la aralarına mesafeler koydular ve bağlarını gevşettiler. Kur’an aralarında garip olarak yaşıyor, halini sormuyorlar ve ne dediğini anlamıyorlar. İçerdiği iyilik ve hidayetten yararlanmıyorlar. Sanki Kur’an’ın “Bunlar Kuran’ı düşünmezler mi? Yoksa kalpleri kilitli midir?” (47/ 24), ”Peygamber: Ey Rabbim! Şüphesiz toplumum bu Kuran’ı terk etti, der.” (25 /30) ayetlerini okumuyorlar!
Şüphesiz Kur’an dindir. Her Müslümanın gücü oranında dinini öğrenmesi ve gereklerini yerine getirmesi kati sorumululktur.

Oysa Kur’an istisnasız bütün müminlerin dini olduğundan herkes dinini öğrenmek ve yerine getirmekle yükümlüdür. Bunun için zaman ayırmak ve emek vermek herkesin elindedir. Herkes yirmi dört saatin en az yarım saatini bunun için ayırabilir. Bunu yapmadığı zaman sorumlu olur ve başkaları yerine getirdiğinde kendisi de yerine getirmiş olmaz. Kur’an ayrı ayrı her Müslümanın dini olup herkes dinini öğrenmek ve yerine getirmekle yükümlü olduğundan, akil ve baliğ kadın ve erkek her Müslümanın Kur’an’ı anlamak için okuması farzdır. Şüphesiz okumaktan amaç, kelimelerini okumayı öğrenmenin vereceği bilgidir. Onun için okumayı öğrenmekten amaç, anlamını öğrenmektir. Çünkü kelimelerini okumayı bildiğimiz bir yazının anlamını bilmediğimiz sürece o kelimeleri okumanın bize bir yararı olmaz. Kelimeleri bu şekilde söylemeye de okumak değil, ancak harfleri veya kelimeleri telaffuz etmek denir. Böyle okuyanada hiç okuma demiyoruz.

Maalesef Sözde din bilginleri kendi anlayışlarına göre Kur’an’a daha büyük ve yüksek bir kutsallık vermek için, onu okumak ve elle ona dokunmak için en ağır şartlar ileri sürdüler. Böylece Kur’an’ı rafa kaldırdılar. Millet de Kur’an’a dokunmamak için güzel süslü kılıflar, keseler yaptılar, bir muska gibi onu duvarlara astılar, el erişmez dolaplarda sakladılar. Bu suretle Kur’an okunmaz, tutulmaz, dokunulmaz hale getirildi. Kur’an’ın okunması için abdest alıp kıbleye dönüp diz çökerek rahleye konarak okunmasını en büyük saygı ve ibadet saydılar. Manasını anlamanın en büyük ibadet olduğunu söylemediler, anlaşılmayacağını ilan ettiler. Bu suretle Kur’an Müslümanların kafasına muammalı, anlaşılmaz, erişilmez kutsal bir kitap adı olarak nakşedildi. Onu anlamamak, anlamadan sözlerini söylemek en iyi Müslümanlık inancı sayıldı. Bunun için onu sadece ölenlere okumak üzere mezar kitabı yaptılar. Sipariş hatimlerden başlayıp hazır hatimlere kadar işi azıttılar İşte Kur’an’a böyle muamele ettiler. Kur’an da onları yere çaldı, dünya milletlerine rezil etti. Bunu cahil ve alim din adamları beraber yaptılar. Cahiller bunları yaparken iyi din alimleri sustular ve böylece cehalete taviz verdiler, dinsizliğin, yayılmasına göz yumdular, cahillerin bu davranışını dine bağlılık sayma gafletini gösterdiler. Yukarıda canlandırıldığı şekilde değilse, ne söylediğini bilmedikleri, bilmek için çalışmadıkları, tercüme veya tefsirini okumadıkları ve yalnızca kutsayıp kelimelerini tekrarlamakla yetindikleri, onu okuyup anlamak ve yaşamak yerine, başkalarının söylediklerini din olarak bellemeyi ve yaşamayı tercih ettikleri bir kitabı insanlar ne diye kutsamaktadır?! Bunların yaptıkları, kendileriyle konuşmayan, seslerini işitmeyen, yarar ve zararı dokunmayan efendi dedikleri bir yatırın mezar taşlarına varıp onlarla konuşmaktan öte ne anlam ifade eder?! İşte Kur’an’la Müslüman arasındaki en büyük engel budur ve kafalardaki bu betonlaşmış zihniyeti yıkmadan da Müslümanların iflah olması mümkün değildir. İslam dünyasının ve Ülkemiz müslümanlarının içinde bulundukları düşünce tembelliği, zihin kirliliği, karamsarlık, üretimsizlik, bağnazlık, kısırlık, parçalanmışlık, rezalet ve sefalet bu granitleşmiş zihniyetin bir sonucu olarak “Kur’an’ın terkedilmiş bırakılması”ndan (25/30) kaynaklanmaktadır.”

Kitab’ı zihnini kabına koyup biryerlere asanların , sonra da onu asıldığı yerde unutanın, bu işi, dine ve Kitaba duyduğu saygı yüzünden yaptığı kuşukuludur. Fakat o kişi acaba dine düşman olsaydı bundan farklı mı davranacaktı? Ve daha farklı davranmakla bundan daha düşmanca bir iş mi yapmış olacaktı?

Birde işin beleşine yatarak sahta kurtarıcılar bekler çünkü cennet beleş Kurtuluş beleş yani bedel ödemek gibi bir düşünceleri de yoktiur.

Sonuç olarak Rabbimizin sonsuz Rahmet kaynağı olarak bize bildirdiği kitabı anlamak ,yaşamak, ve bu kitaptan hesaba çekilmek bilinci ile değil adeta anlmamak ,yaşamamak için yoğun çaba harcanmaktadır. “Kur’an ısrarla kendisinin Allah katından bütün insanlar ve inananlar için “rehber”, “yol gösterici”, “uyarıcı”, “açıklayıcı”, “kolaylaştırılmış” bir kitab olarak bir rahmet olarak gönderildiğini hatırlatır dururken; O’nun “zorlaştırılmış”, “kapalı”, “şifrelerle dolu” veya “sadece bazı uzmanların çözüp anlayabileceği” bir kitab olduğunu söylemek, gaflet değilse, beyinsizliktir . Kur’an’ın kapağını açıp da birkaç sayfa okuyan bir Müslüman, Allah’ın Kitabı’nın ne kadar kolay anlaşılır, ne kadar çekici ve ne kadar kuşatıcı bir kitab olduğunu hemen fark edecektir Ancak buna aday olmak gerekir ama buna aday olmak kolay değildir .Yani Kitabın sahibenden emin olmalı Unutmamak gereklidir ki Rabbimiz her davranışımızdan sorumlu tutacaktır.Din bir ideoloji ve bir hobi değildir.bir sorumluluk ve bir rahmettir.kitabın olmadığı yerde zillet ve nifak vardır.

servisoglu


About the Author
Author

servisoglu

Comments (1)
Leave a reply

Name (required)

Website