Zulüm; Allah’ın Koyduğu Yasayı Beğenmemektir

“Zulüm” kelimesi insanın aklında her zaman iki kutuplu bir olgu olagelmiştir. Bu kutuplar ; “zulüm yapan kişi” manasındaki “zalim”(ve yine aynı kökten) “zulme uğrayan kişi” anlamına gelen “mazlum”dur. Bu ayrımı daha romantik bakış açısıyla zalim için “müstekbir” (büyüklenen, büyüklük taslayan) ve mazlum için “mustazaf” (hor görülen, aşağılanan) kelimeleriyle özdeşleştirip, pekiştirebiliriz. “Allahu Ekber!” nidalarının dillere pelesenk olduğu, bazen bu nidaların yüreklerden göğe yükseldiği mitinglerde, toplantılarda zalimler/müstekbirler için dillerden ve yüreklerden “Kahrolsunlar!, Allah onlara lanet etsin!” bedduaları yükselir çoğu zaman. Yine aynı diller ve yürekler mazlumlar/mustazaflar için gözyaşları içinde ve titreyen dudaklarla: “Allah onlara kolaylık versin!, Allah onlara rahmet etsin!” dualarını bırakırlar boşluğa, Rablerinin katına yükselecek olan dulardır bunlar, geri çevrilmesi Allah tarafından engellenen dualar.

Zulüm kelimesi bu anlamının ötesinde çok daha önemli ve özel bir anlama da sahiptir. Bunu Fazlur Rahman şöyle ifade ediyor: “Tüm Arap dilbilimciler bize kesinlikle ‘zulüm’ kelimesinin Arapça’da aslında “birşeyi uygun olmadığı yere koymak” anlamına geldiğini söylemektedir. O halde yanlışın her türlüsü zulümdür (adaletsizliktir)”.(1) M. İslamoğlu’nun şu tarifi de Fazlur Rahman’ı teyit eder niteliktedir: “Zulüm; bir şeyi yerinden etmek, Adalet/hikmet;ise bir şeyi yerine koymaktır.”

Zulmü bu bağlamda (bir şeyi yerinden etmek) doğru anlayabilirsek yaşayan hitap olan Kur’an’daki kişinin kendine/nefsine zulmetme meselesini daha iyi kavrayabiliriz. Bununla ilgili birçok örnek verilebilir. Mesela; Adem(as) ve eşi Rablerine şöyle seslenmişlerdi:

 

رَبَّنَا ظَلَمْنَا أَنفُسَنَا وَإِن لَّمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ
…Rabbimiz! Biz kendi kendimize zulmetmişiz; eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, kesinlikle kaybedenler arasına gireriz!”
(araf 23)

 

Yine benzer bir duayı Hz Musa’da  yapmıştı:

 

رَبِّإِنِّيظَلَمْتُنَفْسِيفَاغْفِرْلِيفَغَفَرَلَهُإِنَّهُهُوَالْغَفُورُالرَّحِيمُ
“Rabbim! Ben kendime kötülük ettim! Ne olur beni affet!”
(kasas 16)

 

Ve “Balık Sahibi” olarakbilinen  Yunus/Zennun(as) düştüğü zifiri karanlığın içerisinden yalnızca Rabbinin duyabileceği bir ses tonuyla, içten bir yakarışla şöyle seslenmişti:

 

لَّاإِلَهَإِلَّاأَنتَسُبْحَانَكَإِنِّيكُنتُمِنَالظَّالِمِينَ
“İbadete layık başka ilâh yok; sadece yüceler yücesi olan Sen varsın: hiç şüphesiz ben (bu tavrımla) zalimlerden biri olup çıktım!”
(enbiya 87)

 

Yine benzer bir  nidayı Sebe melikesi(Belkıs)dan da işitiyoruz:

 

رَبِّإِنِّيظَلَمْتُنَفْسِيوَأَسْلَمْتُمَعَسُلَيْمَانَلِلَّهِرَبِّالْعَالَمِينَ
…Ben kendime kötülük etmişim! Artık ben de Süleyman’la beraber Alemlerin Rabbine gönülden teslim oldum.”
(neml 44)


Yapılan tüm bu dualar(tevbeler)’da  إِنِّيظَلَمْتُنَفْسِيرَبِّ(Rabbim gerçekten ben kendime/nefsime zulmettim!) ibaresi önemli bir rol üstlenir. Bu ifadeyle birlikte kişi zımnen şöyle demiş olur: “Allahım! Sen insan fıtratına iyilik tohumunu ekip bize onu yetiştirmeyi emrettin. Fakat biz (aslî olan) iyilik tohumunu beğenmedik ve onu (arızî olan) kötülük tohumuyla değiştirdik. Böylece senin içimize nakşettiğin tohum yerine kendi bencil nefsimizin seçip beğendiği tohumu besleyip büyütmüş olduk, dolayısıyla kendimize adaletsizlik ettik (zulmettik). Çünkü kendi tercihimizi Senin terciğine yeğ tuttuk!”

Yine bu ifade (رَبِّإِنِّيظَلَمْتُنَفْسِي) büyük bir günahın itirafını içerir. Adem(as) yasak meyve’den yemiş ve büyük bir günah işlemişti. Aynı şekilde Şeytan da Allah’ın ademe secde emrine itaat etmemiş ve büyük günah işlemişti. Birisi Allah’ın yapma dediğini yaparak, diğeri O’nun yap dediğini yapmayarak günahkar ve günahdaş olmuşlardı. Fakat Adem günahını رَبِّإِنِّيظَلَمْتُنَفْسِي  ifadesiyle itiraf etmiş,  sonrasında tevbe etmiş ve affedilmişti. (bkz: bakara 37)Fakat Şeytan günahını hem itiraf etmedi hem de günahını Allah’a yükledi.(araf 16) Bu’da onu Allah’ın azabına (Allah’ın kulunu mutlak manada terkedişine) düçar kıldı.  Yine kendilerine/nefislerine kötülük yaptıklarını (zulüm) itiraf eden Musa(as) ve Yunus(as) da Allah tarafından bağışlanmışlardır. (kasas 16 ve kalem 50) Çünkü Allah (Kur’an’da) hiçbir zaman “günah işlemeyeceksiniz!” demez. O der ki: “Eğer günah işlediyseniz tevbe edin, mağfiret dileyin, Ben de sizi bağışlayayım.” İşte bu yüzden Kur’an’da adem ve şeytan kıssasından bahsedilir. Yani günahını kendisinin bir parçası olarak görmeyen ve onu itiraf eden kul ile günahını içselleştiren, ve itiraf etmeyip iftira eden kul.İşte Kur’an’ın anlatmak istediği şeyde bu gerçeği ortaya koymak ve kişiyi doğru davranışa yöneltmektir.

Sözün özü: Kişinin başkasına yaptığı zulüm/adaletsizlik Allah’ın o kişiye azabını tattırması için yeter de artar. Çünkü mazlumun dini yoktur, günahı yoktur, onun ancak içine akıttığı gözyaşları ve göğe yükselip melekleri ağlatan çığlıkları vardır. Bu adaletsizlik ise ancak zalimin kalblerde bıraktığı acıyı kendisininde tatmasıyla düzeltilebilir. Bu da onun yakıtını dünyada kendi elleriyle hazırladığı cehennemini tatmasıyla mümkündür. İşte bu dışbükey olan zulmün karşılığı(sevabı)dır. Bir de zulmün içbükey olanı vardır, o da insanın kendine  zulmetmesidir, yani kişinin kendisini; nefsini, vicdanını, aklını ve iradesiniAllah’ın koymuş olduğu yaratılış amacının dışında kullanmaktır.

Son söz: Zulüm bilincin ters dönme halidir. Eğer bilinç ters döndüyse kişi pis olan herşeyi temiz, yanlış olan herşeyi doğru ve çirkin olan herşeyi de güzel olarak görmeye başlayacaktır. İşte bu da zulmü yani adaletsizliği getirecektir. İşte bu yüzden insan bilincini ayakta ve düz tutmak için şu cümleyi kendisine şiar edinmelidir: “Adalet: tutkunuz, İtidal: düsturunuz, Hakikat: taassubunuz, Zulüm: düşmanınız ve Zalim: hasmınız olsun.”(2)Çünkü fıtrat bunu gerektir.

 

ariamoneva

1  Fazlur Rahman, “Ana konularıyla Kur’an” sf 61

2  M. İslamoğlu, “Özlü Sözler”

 


About the Author
Author

ariamoneva

Leave a reply

Name (required)

Website