Elde Var Sıfır

“Bilim ve Din Üzerine”

Duyularımız… Beş tanesini net olarak tanımlayabiliyoruz: Görmek, işitmek, koklamak, tatmak ve dokunmak. Ama gelin görün ki bu net olarak tanımlayabildiklerimiz bile bizi yanıltabilir ve hatta gerçek olmayabilir. Maddenin gerçekliğini iddia ve kabul eder şekilde yaşayan bir dünyada, enerji için savaşlar yapmamız ve aşksız, duygusuz yaşayamamamız ne kadar manidar! Metaya erişmek için didinmenin, tacı başa takmanın hedef edinildiği güncel hayatta, gerçekleri algılamak tamamen maddeyi algılamaktan geçmiyor artık bilim çevrelerinde de. O yüzden tanrı inançları olsa da olmasa da maddeden daha da fazla madde ötesinin peşine düşmüş bilim adamları hep bir şeyleri açıklayabilmenin ve hayata adapte edebilmenin uğraşındalar. Beş duyunun beyindeki elektro manyetik alana gönderilen elektriksel sinyaller olduğu on yıllar önce anlaşılmış bir haldeyken, sinirlerimizin bir elektrik fişi gibi bir duyu prizine takılıp gerçek kabul ettiğimiz tüm hislerimizin bırakın yanıltıcı olmasını gerçek olmama ihtimali bile söz konusu artık. Bugün dünyada zihin kontrol savaşları yaşandığını iddia eden komplo veya değil teoriler bile var. Biz ise halen gözüm görmeden inanmam mı diyeceğiz!

Ne yazık ki bilim dünyasının son birkaç yüzyılda ve özellikle yirminci asırda elde ettiği bulgulardan habersiz yaşıyoruz çoğumuz. Bu da bizim inanç sistemimizi savunmamızı ve ona sarılmamızı engelliyor. Elimizde servet taşırken hep kaybeden taraf oluyoruz. Sanki yeni bir şeyler öğrenmekten korkar haldeyiz. Hatta kimi sözde din adamları neredeyse her bilimsel yeniliğin karşısında durmayı daha dindar olabilmek gibi aşılama peşindeler yıllardır. Camilerde verilen vaazlarda bile kimi imamlar bilgisi ve görgüsü olmadığı konularda öyle bir evlere şenlik ifadeler kullanıyor ki azıcık ilim irfan tatmış insanların gözünde komik duruma düşebiliyorlar. Belki anlatılan konulara ilişkin örnekler sadece ibadetini yapıp ömrünü sadece teslimiyetçi bir çerçevede geçirmek isteyen saygı duyulası insanları tatmin edebiliyor ancak bu günkü geniş iletişim çağında birçok insan artık daha net bilgiler ve derin irdelemeler peşinde. Okuma peşinde. Okuduğunu anlama peşinde!

Nice Türk bilim insanlarımız var, nice Müslüman alimlerimiz var diyerek bilmeden böbürlenip duruyoruz. Gavur dediğimiz adam “kimdir onlar” diye sorsa çoğumuz cevap bile veremeyiz. Versek de kimin hangi konuda ne yaptığını anlatabilecek kadar bir bilgi birikimi yok kafamızın içinde. Ama emin olun o ateist dediğimiz bilim adamları dahi onları bizden daha iyi tanıyorlar. Elinde cep telefonu taşıyan, evinde televizyon olan, askere gittiğinde termal kamera kullanan, radar kullanan, hastaneye gidip kırık kolunun röntgen filmini çektiren  adam, hala ışığın sadece gözüyle gördüğü ışık olduğunu zannediyor. Radyo dalgalarının, kızılötesinin, röntgen, gama ışınlarının, mor ötesinin de birer ışık dalga boyu olduğunu bilmiyor. Bırakın hadi bilmesin dalga boyunu, enerji oluşunu falan, enerjiyi, enerjinin ne olduğunu, bırakın onu da maddenin ne olduğunu bilmiyor. Sadece ürününü kullanıyor. Konuşanın ne konuştuğunu ayırt edemiyor, iyiymiş diyor, kimin daha yüksek sesle konuştuğuna bakıyor, adamın adam oluşunu adam alt etmesiyle anladığını zannediyor. Doğruyu yanlışı tipini beğendiği kişinin doğru yanlışı olarak ayırt ediyor. Kendi fikri, zihni yokmuş gibi! Bir öylesine imamın öylesine vaazında dediği gibi evet sıfırı Müslümanlar bulmuş, bulmuş ama biz hala sıfır çekmeye devam ediyoruz. Sıfırı bulan kim?… Harezmî. O kim? Kaç kişi ne kadar biliyor?

Şaka değil, o kadar acınacak haldeyiz ki; kıyısından köşesinden azıcık bir şeyler derlemiş ya da batılı kaynaklardan kopyalayıp yapıştırıp bunu ayetlerle açıklamaya çalışmış birisini görenler Mehdi geldi sanıyorlar. Anlayamadığımız ve açıklayamadığımız yerde hemen Allah’ın olağanüstü varlığına bağlıyoruz olayları. Halbuki bunda, yani Allah’ın sıfatlarında zaten şüphe olmaması lazım. Elbette O’nun gücü kudreti sonsuz. Her şeyi O idare ediyor. O kadar büyük ve sonsuz ilmi var ki bizi hiçbir şeyden anlayamayacak kadar aptal yaratmış olamaz! Sadece düşünen insanlar olmamız gerek biraz!

kalemzade.net

twitter.com: @kalemzade


About the Author
Author

Kalemzade Kamil

Leave a reply

Name (required)

Website