İnsana Boyun Eğenler…

“Bir Kedi, Bir Martı ve Bir Balıkçının Düşündürdükleri”

Sahildeki taşların üzerinde otururken bir yanıma bir martı diğer yanıma bir kedi yaklaşıp beklemeye başladı. Bir ara her ikisi ile de ayrı ayrı göz göze gelsek de ben pek umurlarında değildim. Muhtemeldir ki her ikisi de az ilerde olta atan balıkçının arkasındaki küçük plastik bidonun içinde hala yüzmekte olan kıraçalara göz dikmişlerdi. Ya da oltanın ucunda gelmesi ve kurtulmak için çırpınırken taşların üzerine düşmesi olası bir balığa… Oysa onlar için hiç de zor değildi yakaladığı balıkları balıkçının elinden kapıvermek! Neden rızkını beklemek vardı ki onun için, insanla savaşmak yerine!

Bir kedinin, eli kolu olta ve misinalara bulanmış bir balıkçıya diklenip diş göstermesi ve onun şaşkınlığından istifade ile devireceği, kapağı yarıya açık bidonun içindeki balıklardan birini kapıp kaçıvermesi zor muydu? Ya da o martının basit bir pike ile balıkçıya doğru uçuvermesi sırasında başını eğmek zorunda kalacak adamın balıklarını çalıvermesi! Hele hele kedinin diğer arkadaşlarını, martının da sürünün geri kalanından bir kısmını yanına alıp geldiğini düşünürsek, eminim ki balıkçı arkasına bile bakmadan kaçmak zorunda kalırdı. Değil balıkları, ciddi ve sürekli bir saldırı ile martı ya da sokak hayvanları balıkçıya sahili bile terk ettirebilirdi.

Peki denizdeki balıklar birlikte hareket etseler, kesecekleri misinalar nedeniyle denize bir daha olta bile atılmasına engel olamazlar mıydı? Dalgalar boyun eğmeyip sürekli coşsa, atılan misinalar birbirine karışmaz mıydı? Güneş her daim kavursa hangi gölgelik o balıkçıyı sahilde tutabilirdi? Taşlar pürüzlü yüzeylerini daha da yosunlandırsa nasıl ayakta durulabilirdi? Balıkçının eklemlerindeki sıvı kurutsa kendini, o olta nasıl savrulabilirdi? Oksijen vazgeçip sıvılaşsa kaç adım atabilirdi nefes alamadan?

Neden hücum etmeden bekliyor kedi, neden gözetliyor martılar? Toprak altındaki trilyonlarca karınca istila edemezler mi tüm yeryüzünü ve yaşanmaz etmezler mi aciz insana şehirlerini? Kurbağalar bir olsa, su mu bırakırlar içecek? Sinekler koloniler halinde girse sokağımıza, ne kadar hayatta kalabiliriz? Kaplanlar ormandan, yılanlar toprak altından, çakallar dağlardan akın etse nereye kaçabiliriz? Ağaçlar sarsa, rüzgârlar coşsa, sular kabarsa, güneş kavursa ve tüm tabiat hayvanlarla birlikte başkaldırsa, kovamazlar mı bizi bu gezegenden? Hepsi bir yana gözümüze bile çarpmayan bir mikrop, bölünüp çoğalıp yere seremez mi mağrur insan evladını?

Elbette yapabilirler. Ama yapmıyorlar. Ya insan!!! Yeryüzünde kibirlene kibirlene yürüyen ve kendisine boyun eğmiş her türlü yaratılmışı kendi becerisiyle elinde tuttuğunu zanneden insanevladı!!! O yapıyor. Kendi türü dâhil bütün yaratılmışları ele geçirme ve yok etme peşinde… Her varlığı aklı sıra sahiplenip, tüketme peşinde koşan üstün varlık!!! Her temiz bulduğunu kirletmek için olmadık pis işler yapan akıllı insan!!! Kendini ne kadar da müstağni görüyor! Hiçbir şeye ihtiyacı yokmuş da herkesin ona ihtiyacı varmış zannediyor! Bırakın bir kediyle martıyı, bir sinekle bile gerçekte baş edemeyecek kadar zayıf olduğunu bir türlü kabul edemiyor…

Eğer boyun eğmiş olmasalardı hangi biriyle mücadele edebilirdik? Kuşla mı, kurtla mı, bakterilerle mi, kaplanla mı, fille mi, köpekle mi hatta keçiyle mi? Sarmaşıkla mı, rüzgârla mı, güneşle mi, denizle mi ve hatta toz zerreleriyle mi? Her şey boyun eğmiş, biz eğdirdik zannediyoruz. Her şey emrimize verilmiş, biz ele aldık zannediyoruz. Her şey hizmetimizde diye efendi olan biziz zannediyoruz. Bilgi yağmuru altındayız da biz öğreniyoruz zannediyoruz! Atomları, fotonları gördük diye biz övünüp, onu buldurana değil kendimize secde ediyoruz!

Davut boşuna mı ezgilerle coşup, nağmeler söylüyordu? Davut’un emrinde dağlar, etrafında ona uyan kuşlar vardı da senin için yok mu zannediyorsun?

38-Sad 17,18,19
Onların dediklerine sabret! O kuvvet sahibi kulumuz Davûd’u an! O, tespih nağmeleri döktüren bir kul idi. Dağları onunla birlikte buyruk altına almıştık: Akşam-sabah birlikte tespih ederlerdi. Ve toplanıp gelen kuşları da. Hepsi onunla yönelip-dönmekte olanlar idi.

Davut’a ve Süleyman’a dağlar boyun eğdirildi, demir emirlerine verildi, rüzgârlar hizmetkâr edildi de sana edilmedi mi zannediyorsun? Şerler bile hayra vesile edilip, şeytana bile şerriyle sana yol göstermesi sağlandı da görmüyorsun. Süleyman’ın emrine verildi de sana verilmedi mi zannediyorsun?

21-Enbiya 78,79,80,81,82
Ve Dâvud ile Süleyman… Hani, halkın davarının yayıldığı ekinler hakkında hüküm veriyorlardı da biz hükümlerine tanıklar olmuştuk. Onu Süleyman’a derhal kavrattık. Her birine hükümdarlık ve bilgi verdik. Dâvud’a dağları boyun eğdirdik. Kuşlarla beraber tespih ediyorlardı. Yapmak isteyince yapanlarız biz! Ona, sizi sizin şiddetinizden koruyacak olan zırh yapma sanatını öğrettik. Peki, siz şükrediyor musunuz? Ve Süleyman’a kasırgayı boyun eğdirdik. İçini bereketlerle doldurduğumuz toprağa doğru onun emriyle akıp giderdi. Her şeyi bilenleriz biz! Kendisi için dalgıçlık eden, daha başka iş de yapan bazı şeytanları da onun emrine verdik. Biz onları koruyup gözetiyorduk.

Bir göktaşı neden rastgele gelip tepesine düşüp de yok etmiyor bu mağrur canlı türünü? Ya da derin bir depremle neden altı üstüne gelmiyor şu sahte cennetlerin? Şimşeklerle sıcak su artezyenleri neden bir olmuyorlar bize karşı? Onları yaratan, isteseydi yerin dibine geçiremez miydi bizi?

34-Sebe
9 Onlar, gökten ve yerden önlerinde ve arkalarında olanı görmüyorlar mı? Eğer biz dilersek, onları yerin-dibine geçirir ya da gökten üzerlerine parçalar düşürürüz. Hiç şüphesiz, bunda ‘gönülden yönelen’ her kul için bir ayet vardır.

Davut’a verildi de sana verilmedi mi? Bir düşün.

34-Sebe
10,11 Andolsun, biz Davud’a tarafımızdan bir fazl (üstünlük) verdik. ‘Ey dağlar, onunla birlikte (Beni tesbih edip) yankıyla ses verin’ (dedik) ve kuşlara da (aynısını emrettik). Ve ona demiri yumuşattık. ‘Geniş zırhlar yap, (onları) düzenli bir biçime sok ve hepiniz salih ameller yapın. Gerçekten ben, yaptıklarınızı görenim’ (diye vahyettik).

Emrine bunca servet verilen Süleyman, bir ağaç kurduyla mücadele edebildi mi?

34-Sebe
14 Böylece onun (Süleymanın) ölümüne karar verdiğimiz zaman, ölümünü, onlara, asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi. Artık o, yere yıkılıp-düşünce, açıkça ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı böylesine aşağılanıcı bir azab içinde kalıp-yaşamazlardı.

Her zenginliğin sonu, ani ve korkunç bir sel gibi hızlıca gelemez mi zannediyoruz? Sebe için oldu da bugünkü bizler ve süper güçler için olamaz mı zannediyoruz?

34-Sebe
16,17 Ancak onlar yüz çevirdiler, böylece biz de onlara Arim selini gönderdik. Ve onların iki bahçesini, buruk yemişli, acı ılgınlı ve içinde az bir şey de sedir ağacı olan iki bahçeye dönüştürdük. Böylelikle nankörlük etmeleri dolayısıyla onları cezalandırdık. Biz nankörlük edenden başkasını cezalandırır mıyız?

Koca koca hayvanları sirkte koşturuyor, devasa ağaçları deviriyor ve dağları delip geçiyoruz diye kendimizden mi biliyoruz?

22-Hacc
36 İri cüsseli develeri size Allah’ın işaretlerinden kıldık, sizler için onlarda bir hayır vardır. Öyleyse onlar bir dizi halinde boğazlanırken Allah’ın adını anın; yanları üzerine yattıkları zaman da onlardan yiyin, kanaatkâra ve isteyene yedirin. İşte böyle, onlara sizin için boyun eğdirdik, umulur ki şükredersiniz.

Suyun kaldırma kuvvetini bulduk diye, suyun kaldırma kuvvetini biz yarattık zannediyoruz…

45-Casiye
12 Allah; kendi emriyle gemiler akıp gitsin ve O’nun fazlından ararsınız diye, sizin için denize boyun eğdirdi. Umulur ki şükredersiniz.

Her şey bize boyun eğdi diye, her şeyin sahibi olduğumuzu zannediyoruz…

45-Casiye
13 Göklerde ne var, yerde ne varsa tümünü, O’ndan bir lütuf olarak size boyun eğdirmiştir. Bunda, derin derin düşünen bir topluluk için elbette ibretler vardır.

Oysa hiç unutmamamız gerekeni hep unutuyoruz… Biz gerçekten de çok aciziz. Tüm bu acizliğimize rağmen, tutup hala O’ndan başkalarına yönelecek kadar da akılsız… Allah’ın lütfu olmasaydı şu satırları bile yazıp okuyamayacak kadar yetersiz…

22-Hacc
73 Ey insanlar, (size) bir örnek verildi; şimdi onu dinleyin. Sizin, Allah’ın dışında tapmakta olduklarınız -hepsi bunun için bir araya gelseler dahi- gerçekten bir sinek bile yaratamazlar. Eğer sinek onlardan bir şey kapacak olsa, bunu da ondan geri alamazlar. İsteyen de güçsüz, istenen de.

Hepsi yaratanına ve bize boyun eğdirilmiş. Bir biz boyun eğmemek için kıvranıp duruyoruz. Kolay olandan kaçıyoruz. Hepsi emrimize verilmiş. Hepsi susturulmuş, secde ettirilmiş. Bir tanesi hariç. Şeytan!!! Ne kadar da beceriksiziz! Sadece bir tane ve onunla bile mücadele edemiyoruz… Hatta o bile emrimizdeyken!!!

Kalemzade Kamil

http://kalemzade.net/2013/12/26/insana-boyun-egenler/


About the Author
Author

Kalemzade Kamil

Comments (1)
Leave a reply

Name (required)

Website