Arz Metodu ve Hadisler – Bölüm 1

Selam Azizim,

Konu “hadisler” olunca yazıyı uzun tutmak zorunda kaldım. Şunu yazmazsam eksik kalır, bunu yazmazsam soru işaretleri oluşur derken, bir bakmışım 3 bölümlük bir yazı olmuş. Okunması kolay olsun diye başlıklara ve maddeciklere ayırdım. Aynı şeyleri farklı şekilde anlattığım yerler olacak canlar. Bu gerekli, zira hep aynı yerden darbeyi yiyiyoruz. Başta “arz metodu” ile ilgili bilgiler vericem. Sonra çılgınlar gibi sohbet edicez. Sizi öyle boş boş göndermicem anlayacağınız. Neyse, fazla laf kalabalığı etmek istemiyorum. Zira bizler çok konuşan, genelde hiçbir şey yapmayan bir milletiz. İlgi alanımıza girsin-girmesin her ne konu varsa fikir sahibi olduğumuzu ima eden, bilgide kıt olduğumuzu çok iyi kamufle eden bir yapımız var. Menfaatimize dokunulduğunda aslan kesilen, ikiyüzlülüğümüz açığa vurulduğunda düşman belleyen, inancımız sorgulandığında düşünmeyi bir kenara bırakıp sensörlü tuvalet lambası gibi ani tepkiler veren donanımlara sahibiz. Bizler toplumda beğeni kazanmak için yararsız işler peşinde koşan hologram varlıklarız. Cebindeki 1 tl’yi ihtiyaç sahibine verdiğinde “cömertim” diyebilen suni iyilik melekleriyiz.

Bizler hayatın her sahasında anormal tavırlar sergilediği halde Mısır pramitleri gibi gizemli görünmeye çalışan çaylak insanlarız. Bizler dini savunduğunu zannederek ağzından tükürükler saçan, tartışmalara giren, ama iki dakka sonra facebook’ta Candy Crush oynayan samimiyet yoksunu türleriz. Bizler kendimizi kandırmakta sınırları aşmayı başarmış bir topluluğuz.

Böyle bir topluma ayak uydurmaktan nefret ediyorum. Yalnızlığa kaçıyorum sonra. Yalnızlık Allah’a sığındırıyor. Tesellinin O’na yönelmekte olduğunu fark ediyorum zamanla. Kur’an okuyorum, “yalnızca teselli bulacağın bir kitap değil bu, ayağa kalk!” diyor.

“…Sen bununla (Kuran’la) hatırlat ki, bir kişi kazandığının felaketli sonucunu çekmesin…”
(En’am,70)

diyor. Durma! Bu şaşırmış topluma

“…kendisi için Allah’tan başka hiç bir dost ve hiçbir şefaatçi bulunmadığını Kur’ân ile hatırlat…”
(En’am,70)

diyor. Kuran’dan başka dini kitaplar edinenlere

“Kendilerine okunmakta olan Kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu?”
(Ankebut,51)

diye sor, diyor.

Ancak bunları söylediğinde, ezbere konuşan toplumun her etiketine maruz kalıyorsun. Ani tepkiler sonucu “ya vahhabi-selefi akımına yada modernist-marjinal akımına kapılmışsın birader!” teşhisleri konuluyor. “Olum Allah da mı vahhabi? O da mı modernist?” diyorsun, yüzlerinde “kem, küm, ama” gibi anlamsız ifadeler beliriyor.

Evet, toplum ezbere konuşuyor ve kitle psikolojisiyle hareket ettiği için bireysel düşünceye ihtiyaç duymuyor. Tarihin her döneminde aynı tabloyu görmek mümkün. Şöyle bir etrafına bak, bunun için sosyolog olmaya gerek yok azizim. Göreceksin ki her toplum geçmişini efsaneleştirmiş, kendinden önceki neslin zaferiyle sarhoş olmuş, o dönemin bilginlerini, alimlerini ister istemez otorite kabul etmiştir. Kültür ve inancına bir bak neye göre şekillenmiş! Geleceğine bir bak, korkulara ve menfaatlere mahkum edilmiş. Böyle bir toplumun sağlıklı düşünebilme ihtimali bir yana, asırlarca sürdürdüğü yanlışları görebilme lüksü var mıdır hacı? Hele ‘o yanlışı’ yanlış olarak kabul etme lüksü? Hayır, böyle bir yanlışın varlığını görse bile belli mantıki delillere bina ederek doğrulatmaya çalışması ve koruması kaçınılmazdır. Çünkü insanların çoğu aldatılabileceğini düşünmez. Çünkü insan kibirlidir.

Ancak bu koruma içgüdüsü  dini bilgiler üzerineyse çok vahim sonuçlar doğurabilir. Allah’ın dinini koruyayım derken şeytanın avukatlığına kadar gider.

Eğer toplumun içine düştüğü yanlış din algısını yalnızca Kuran’la düzeltmeye çalışırsan itici bulurlar seni. Etiket manyağı olursun git gide. Belki de adını ilk defa duyduğun “vahhabi, mutezile,hariciler” gibi kavramlara kurban edilirsin. O da yetmedi, “hadis düşmanı, peygamberi postacı gören sapık” damgası yersin. Ağzını her açtığında “bildiklerini kendine sakla!” diyen ebu leheblerin sözleriyle kesilir konuşmaların.

Peki neden böyle bir tepki verirler? Çok açıktır ki bunun nedeni, genellikle rivayetler ve hadisler üzerine kurulu olan dinin Kuran’la çelişmeyeceği düşüncesidir. Dolayısıyla din adına oluşmuş yanlış inanç ve amellerin sebebi de bu düşünce sistemi olduğu pek fark edilmez. Yanlışlarında inatlaşanlar, bu düşünce sistemini terk etmek yerine “cerh ve tadil” kavramlarıyla “sahih hadisler”  belirlemeye çalışmış, hangi hadislerin sahih, hangilerinin uydurma olduğunu alimlerin kanaatlerine terk etmişlerdir. Tabi bununla da kalmamış, Peygamber’in Kur’an dışı  vahiy aldığını topluma kabul ettirebilmek için  “kutsi hadisler” diye ek bir vahiy geleneği geliştirmişlerdir. Kuran’daki “hikmet” kavramını bağlamından kopararak günümüzdeki “hadis ve sünneti” işaret ettiği gibi bir anlam kazandırmışlardır. Eğer Kuran’a bakarsak, hadislerin dinde yaptığı tahribatın boyutlarının tamir edilemez halde olduğunu fark edeceğiz.

ARZ METODU

Hadisler konusunda biriyle tartıştığında ve yalnızca Kuran’a uyulması gerektiğine dair ayetler öne sürdüğünde muhtemelen;

-vahhabilerin akımına kapılmışsın birader, hep ayetlerle cevap veriyorsun!

yada;

-dini anlamak için yanlış bir metod kullanıyorsun aga!

gibi bir tepkiyle karşılaşırsın. Birinci tepki zihninde kötü bir imge oluşturmak içindir. “Peygamberimiz gibi ayetlerle cevap veriyorsun” diyemez asla. Oysa Peygamberimiz de  kendisine vahyedilenden başkasına uymuyor, ondan başkasıyla cevap vermiyordu. Şimdi vahhabi-selefi konusuna girmicem. Yalnız sana bu etiketleri yapıştıranlar, seni suçladığı akımların ne menem şey olduklarından haberleri bile yok. Toplum ona “Kur’an’dan başka şey konuşmayanı vahhabi-selefi diye yapıştır gitsin” algısı verir, o da gereğini yapar.

İkinci tepki ise dini meseleleri ve özellikle hadisleri ‘tümüyle’ Kuran’a göre değerlendirme prensibinin bir metod olduğu ve bu metodun dini anlamada tatmin edici gerekçeler sunmadığı için yanlış bir tutum oluşturduğu endişesidir.  Bu nedenle, hadislere yaklaşımlarda 3 farklı düşüncenin rol aldığını görüyoruz.

1.Grup: Bu gruptaki mahalle sakinleri, Kuran’ın Allah kelamı olduğuna inanır gibi, Buhari, Müslim ve diğer bazı kitaplardaki sahih hadislere “gerçekten Peygamber’in sözleriymiş” gibi inanırlar. Bu kitaplardaki yanlışları yanlış olarak kabul etmez, hikmet gözüyle bakarlar. (Hadisçiler)

2.Grup: Buradaki elemanlar, Hadislerin dini değer taşıdığını ancak bize aktarılan bazı hadislerin uydurma olabileceği endişesiyle Kuran’a arz edilmesi gerektiğini, böylelikle sahih hadislerin tespit edilebileceğini savunurlar. (Arzcılar) (Aczmendi tarikatı gibi oldu, idare edin artık)

3.Grup: Hadisin dini değer taşımadığını ve Kuran’ın yeterli olabileceğini ifade edenler ki, bunlar hep ‘hadis düşmanı’ yada ‘oryantalistler’ olarak nitelendirilmişlerdir. Nitekim Alois Sprenger (1813-1893) hadislerin, toplayanlar tarafından çok iyi incelenmeden aktarıldığını, yazılan hiçbir esere güvenilemeyeceğini söylemiştir. Aynı şekilde Barthelemy d’Herbelot (1625-1695) ‘Şark Kütüpanesi’ adlı eserinde hadislerin büyük bölümünün Talmud’dan alındığını söyler. (Kurancılar)

Kimseyi -cılar -ciler gibi adlandırmak istemiyorum. Ancak birazdan bu ifadeler lazım olacak.

Bu 3 grup arasında müthiş suçlamalar ve tekfirler sözkonusudur. Örneğin;

1.Grup 2.Grubu hadisleri Kuran’a arz ederek yanlış bir metod uyguladığını söyler.

1.Grup 3.Grubu peygamberi devre dışı bırakmakla suçlar.

2.Grup 3.Grubu hadisleri inkar etmekle suçlar.

2.Grup 1.Grubu Zanna uymakla eleştirir.

3.Grup 1.Grubu atalarına uymakla suçlar.

Neyse, işi aşure çorbasına döndürmenin anlamı yok.

Hadislerin Kuran’a arz edilmesini savunanlar (yani arzcılar), sahabelerin de bu metodu kullandığını ve özellikle Halife Ömer’e gelen Fatıma Binti Kays’ın kocası tarafından boşandığı zaman Resulullah’ın  kendisi için nafaka ve sukna(ikametgah,yer) ile hükmetmediğini nakledince, Halife Ömer, (Talak, 1-7 ayetine dayanarak): “Unutması veya hata etmesi mümkün olan bir kadının rivayetiyle Kuran’ı terketmeyiz.” diyerek bunu reddetmesini delil göstermişlerdir.[*1]

Eğer bu rivayet doğru aktarılmışsa (ki bunu kesinlikle bilemeyiz, ilerde açıklıcam) Halife Ömer doğru bir şey yapmıştır. Ancak o da ne! Hadisçiler şöyle diyor; Halife Ömer’in ayete dayanarak bu hadisi reddetmesi, onun sahih olmadığını göstermez. Zira Aişe’den gelen şu rivayet, Fatıma’nın doğru söylediğine işaret etmektedir: “Fatıma’nın evi kenar semtte (Medine dışında) ve ıssız bir yerde olduğu için, Resulullah onun (kocasının evinden çıkmasına) ruhsat tanımıştır.”[*2] Yani Peygamber, nafaka ve sukna ile hükmetmemiş. Peki neden? Nedenini ne Buhari ne de Müslim belirtmiş. Ancak bu hadisi kurtarmak için ne diyorlar biliyor musun? Kocası ölmüş olabilir, hamile olmuş olabilir, 3 talakla boşanmış olabilir(ki Kuran’da böyle bir ifade yok)…

Kuran’a dayanmayan bir dinin nasıl bir saçmalığa yol açtığını görüyor musun? Önüne 2 rivayet konuluyor. Biri, her durumda Kuran’a gitmek gerektiğini  söylüyor, diğeri ise Kuran’a her zaman gidilmez demeye getiriyor. Aslında, Kuran’a uygun olmayan hadislerin bu şekilde  rededdilmesi önlenmeye çalışılıyor. Ne kadar saçma olsa da hadislerin kabul görmesi için bir çok doğrulatma mekanizması geliştirilmiştir. Peki doğrulatmaya çalışamadıkları hadisler için neler yapıyorlar dersiniz? Hiç bişey! Evet, “hikmet” deyip konu kapatılıyor. Zaten siz Kuran’a uygun olmayan hangi hadisi öne sürerseniz sürün, genelde onu doğrulatmaya çalışan başka bir hadis ortaya konulmuştur. Şimdi aşağıda vereceğim 3 kıssayı iyi inceleyin canlar. Cevap kısmında bir gariplik göreceksiniz.

1. Kıssa

Ebu Hureyre (ra) Rasulullah’ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

“Uğursuzluk üç şeydedir: Ev, binek ve kadın..”

Aişe (rha) da diyor ki: ‘Allah (ac): “Yeryüzünde ve kendi nefislerinize uğradınız hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir kitapta (Levh-i Mahfuz) yazılmış olmasın. Şüphesiz ki bu, Allah’a göre kolaydır.” (Hadid, 22) diye buyurmuyor mu?’

Cevap: Kıssa şüphe ehlinin anlattığı şekilde değildir…

Aişe (rha) diyor ki: “Allah (ac) Ebu Hureyre’ye rahmet etsin. O, bu hadisi eksik rivayet etmiştir.. Çünkü Resulullah (sav) şöyle buyurur: ‘Cahiliye ehlinin uğursuzluğu üç şeydedir: Ev, binek ve kadın…’ “

2. Kıssa

Ömer (ra.) hançerlendiği zaman birisi ağlıyor. Bunun üzerine Ömer o adama:

‘Ey falan! Allah Rasûlü ölü kabrinde yakınlarından dolayı azap görür’ demesine rağmen sen benim için ağlıyor musun?’ bu sözü Aişe (rah.) duyunca diyor ki:‘Allah şöyle buyurmuyor mu:’Kimse kimsenin günahını yüklenmez.’ (Necm 38) Bu konuda Kur’an size yeter.’ ”

Diyorlar ki: ‘Ömer bir hadis nakletti, Aişe ise bunu Kuran’a arzetti ve uygun olmadığı için kabul etmedi.’

Cevap: Bu kıssanın aslı böyle değildir. Kıssanın aslı şöyledir:

“Aişe (rah.) diyor k: ‘Allah, Ömer’e rahmet etsin. O yalan söylemedi fakat unuttu veya yanıldı. Rasûlullah (sav.) bir Yahudi’nin mezarının oradan geçerken ailesi ağlıyordu. Rasûlullah (sav.) dedi ki: ‘Bunlar ona ağlıyor o ise kabrinde azap görüyor. Siz bilmez misiniz ki Allah: “Kimse kimsenin günahını yüklenmez.” (Necm38) buyuruyor.”

Kıssanın bu şekliyle anlıyoruz ki Aişe (rah.) sünneti sünnete arz etmiştir. Yani ravinin eksik olarak ezberlediği rivayeti Aişe (rah.) tam olarak rivayet ediyor.

Sonuç olarak burada Kuran’a arz yoktur, diyebiliriz.

3. Kıssa

‘Ebu Hureyre (ra) diyor ki, Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Veled-i zina üç şerliden bir tanesidir.’ Bunun üzerine Aişe (rha) diyor ki; ‘Allah (ac):

‘Kimse kimsenin günahını yüklenmez.’
(Necm, 38)

buyuruyor.’

Demişler ki; ‘Ebu Hureyre (ra) bir hadis rivayet etti. Aişe (rha) bu hadisi Kur’an’a uymadığından dolayı kabul etmedi.

Cevap: Bu kıssayı eksik ve yanlış aktarmışlardır. Kıssanın aslı şöyledir:

Aişe (rha) diyor ki: “Allah (ac) Ebu Hureyre’ye rahmet etsin. Bir münafık vardı ve bu münafık Rasulullah’a (sav) çokça eziyet ediyordu. Rasulullah (sav) de dedi ki: ‘Kim bunun şerrinden beni kurtaracak?’ Sahabeden biri dedi ki; ‘Ey Allah’ın Rasulü! Zaten o veled-i zinadır, üç şerliden biridir.’

Bunun üzerine Rasulullah (sav) dedi ki; ‘ Sen böyle diyorsun ama Allah (ac); ‘Kimse kimsenin günahını yüklenmez.’ buyurmuyor mu? ‘ dedi.”

Sonuç olarak diyebiliriz ki, kıssa bu şekilde açıklandığında anlaşılıyor ki burada sünnetin Kur’an’a arzı yoktur. Burada sünnete bir arz vardır.

Arzcıların dilinden düşürmediği “ölçütün Kur’an olması gerektiğini” söyleyip bazı hadisleri savunması da ayrı bir komedi! İşte biri;

“Size benden bir hadis ulaşırsa, onu Allah’ın kitabına (Kuran’a) arzediniz. Eğer Allah’ın kitabına uygun düşerse onu ben söylemişimdir(onu alınız). Eğer Allah’ın kitabı ile çelişirse onu ben söylememişimdir.” [*4]

İyi de arkadaşım bu hadisin Peygamberimize ait olduğuna dair bir delilin var mı?

Bak şimdi, Hanefi ve bazı Maliki mensupları tarafından sahih kabul edilen bu hadisi hadisçiler kabul etmez. Çünkü Şafii, Zehebi, Sağani ve Yahya bin Main bu hadisin uydurma olduğunu, zındıkların ve haricilerin uydurduğunu söylemiştir. Ayrıca, onlara göre “resul size neyi verirse alın, sizi neden nehyettiyse ondan kaçının” ayeti gereği Peygamber’in herhangi bir endişeyle böyle bir açıklama yapması düşünülemez. Bu ayete ilişkin yanlış düşünceyi de ileride açıklıyacağım.

Yukarıdaki tespitlerden sonra hadisçilerin gelmek istediği nokta şudur: Her ne kadar Kur’an,

“biz Kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.”
(Maide/38)

ve

“her şeyi açıklayıcı bir kitap indirdik”
(Nahl/89)

dese de insan davranışları ve metafizik ile ilgili detaylı bilgi vermemiştir. Yani hiç bir bilgi türünü eksik bırakmamak gibi bir gaye edinmemiştir. İslam denilince sadece Kur’an değil, fakat onunla beraber Hz. Peygamber’in tüm hayatı da anlaşılmaktadır. Çünkü Kur’an yenilmesi haram kılınan şeyleri sınırlamasına rağmen (Maide/145), ehli eşşek ve yırtıcı (hayvan) etinin yenmesini Hz.Peygamber haram kılmıştır. Zahiren Kur’an ile çelişkili  görünen bu hadisi inkar etmek yerine ayetle cem’etmek(birleştirmek), çatışmaya hükmetmekten daha uygundur. [*5] Bu vahim açıklamayı savunanların içine düştüğü yanılgıları ortaya koymadan önce arz metoduyla ilgili bir kaç kelam daha edeyim.

Bazı hadis uydurukçuları, uydurdukları hadisleri gelişigüzel yapmıyordu. Öyle ki İslam’ın temel ilkelerini, Kuran’ı, hadis tarihini ve isnadlarını çok iyi biliyorlardı. Daha açık söylemek gerekirse, ürettikleri hadislerin önemli bir kısmı Kuran’la çatışacak unsurları içermiyordu. Bunu yapmalarının sebebi kötülüklerden uzaklaştırma ve iyiliğe yöneltme niyetiydi. Örneğin: “İlim Çin’de bile olsa alınız. İlim talebi her müslümana farzdır.”[*6] hadisi her ne kadar Kuran’a ters düşmese bile, başka bir deyişle, Kuran’a uygun olsa da uydurma kabul edilmiştir.  Hatta Muhammed bin Said el-Ürdüni şöyle bir itirafta bulunmuştur: “Güzel bir söze rastladığımızda Peygambere izafe etmekte sakınca görmezdik.” [*7] Görüldüğü gibi Peygamber’e ait olmayan sözleri ona aitmiş gibi göstermekten çekinmemişlerdir.

“Uydurma hadisleri ben de kabul etmem. Ancak sahih kabul edilen hadisleri kaale almakta bir sakınca görmüyorum.” diyen arkadaşlara Sahih hadisin metni ve isnadıyla birlikte bir örnek vericem. Sonra “Kutsi Hadis” diye önümüze koyulan ifadelerin nereden geldiğini öğrenmeye çalışcaz.

Bir adam Peygambere “Benim eşim (Kendisine uzanan) zinakar (adamlar)ın elini geri çevirmiyor” dedi. Bunun üzerine Resullah O’na “Onu boşa” buyurdu. Adam bu seferde “Nefsimin O’nun peşinden gitmesinden korkuyorum”  dedi. Resullah “öyleyse ondan faydalan” buyurdu.[*8]
Şimdi,Hadisi rivayet eden raviler ve bu ravilerin rivayetlerine güvenileceğini açıklayan alimleri görelim:
Abdullah İbni Abbas: SAHABE OLDUĞUNDAN ELEŞTİRİLEMEZ…
İkrime: Buhari “hadisleri hüccettir” demiştir. Ve Buhari’de rivayetleri var…

Ammara(?) b. Ebi Hafsa: Buhari “hadis alınır” demiştir….  Ebu Zur’a  ve Nesei “Sika” demiş

Hüseyin b. Vahid: Buhari ve  İbn-i Main “sika” “hadisi alınır” demişler… Ahmet İbn-i Hanbel ve İbn-i Sa’d “ondan hadis alınır” demişler…

Ebu Fadl b. Musa: Buhari ve Müslim’e göre, doğruluğunda ittifak edilmiştir. Yahya b. Main, Buhari  ve İbn-i Sa’d “Sika” demişler Veki ve Ebu Hatim “Saduk” “Salih” demişler… İbn-i Mübarek, O’nu övmüştür….

Hüseyin b. Haris Mervezi: Buhari ve Müslim bu kişiden hadis alınacağında ittifak etmişler… Nevevi ve İbni Hibban “sika” demişler…

Ebu Davud:

Şimdi de bu rivayetin kesinlikle uydurma olamayacağını açıklayan alimleri görelim:

Bu rivayeti Ebu Davud, Nesei ve Beyhaki rivayet etmişler….

Şafi, Abdurrezzak ,İbn-i Sa’d bu rivayeti mürsel olarak rivayet etmişler…

İbn-i Hacer bu rivayetin şahit ve mutabileri var demiş…..

Suyuti bu rivayetin şahitlerini kitabında tek tek sıralamış…

İbn-i Cevzi bu hadise uydurma demişse de yanılmıştır…Alimler bu hadise mevzu diyenin sözüne itibar edilmez demişler….

İbn-i Hacer, bu rivayet “hasen-sahih” demiş ve bu hadise “mevzu”  denilemeyeceğini belirtmiştir…

TC de İlahiyat fakültesinde 2 doçentin (C. A…E.Y) gözetiminde yapılan Yüksek doktora tezinde (D. T) bu hadisin uydurma olamayacağı açıklanmıştır.

Eski ve yeni alimlerin bu yüz kızartıcı sözleri, sırf ravileri ve isnadı sağlamdır diye Allah’ın Peygamberine nasıl yakıştırdıklarını görüyor musun? Bi’ de şaşalı cümleler kurarak “hacı, ortada büyük bir hadis ilmi var.” demelerinin ne anlamı var? Şimdi bana “tek bir örnekle hadisleri çürütmeye mi çalışıyorsun?” deme azizim. Buyur araştır, daha ne örnekler var!

Neymiş efendim sahabeler hadislere önem vermiş, Kuran’ı öğrettikleri gibi hadisleri de öğretmiş. İyi de canımın içi, bu önem verilen hadislerin korunduğuna neden bu kadar eminsin, neden?

Neymiş, hadisin sahihliğini inceleyen, nasıl ayırt edildiğini çok ciddi(! şekilde ortaya koyan ilimler varmış. Hadisleri bilmeden hadisleri eleştirmek yanlışmış. E peki hararetle savunduğun hadislerin, araştırmalar sonucu fos çıkmasına ne demeli? Sırf ahkam keserek neyin savunmasını yapıyorsun?

“Yok müdür, yanlış düşünüyorsun sen! hadisler dini değer taşır, ayıklanmış olanlara itibar ederim.” diyorsan buyur, madem değerli buluyorsun araştır tüm ayıklanmış olanları. Ancak zaman kaybından başka bişey yapmayacaksın. Zaman kısıtlıyken en mantıklı olanını yapmalısın. İktisatçı gibi davranıp doğru olana, sadece Kuran’a yönelmelisin.

Peki kutsi hadisler neyin nesidir ona bakalım. Sayıları yüz civarındadır ve sana İmam-ı Gazalî’nin de yer verdiği, kırk “kutsî hadis”in 22 numarada yer alanını örnek vericem:

“Allah teâla şöyle buyuruyor: Ey insanoğlu! Bir kendine, bir de bütün yarattıklarıma bir bak. Eğer kendinden daha üstün birini bulursan, iyiliği ona yap.Yoksa tevbe ederek ve sâlih amel işleyerek kendine iyilik yap. Nefsin kendine göre aziz olunca, günahlarla onu kötüleme ve cehennem azabına onu hazırlama. Ey iman edenler! Allah’ın üzerinizdeki nimetini ve bir de sizinle sözleşme yaptığı mîsâkını hatırlayın. Hani siz, “işittik ve itaat ettik” demiştiniz.Şu günler gelip çatmadan önce Allah’tan korkun: kıyamet gününden önce, Aldanma gününden önce, azap gününden önce, miktarı ellibin yıl olan bir günden önce, İnsanların konuşamayacağı günden önce, ma’zaret dilemek için insanların izin alamadıkları günden önce, felaket gününden önce, kıyametin korkunç sesinden önce, çirkin yüzlü ve çatık suratlı bir günün dehşetinden önce, hiç kimsenin hiçbir kimseye bir şeyle sahip olamadığı ve işlerin ancak Allah’a ait olduğu günden önce, kasıp kavurucu günden önce, zelzele gününden önce, yine dağların düşüşü dehşetinden, ibret örneği uzun bir azaptan, azabın çabuklaştırılmasından ve dehşetinden çocukların ihtiyarlayacağı bir günün vuku bulmasından dolayı Allah’tan korkun. İşittik deyip de söz kabul etmeyen kimseler gibi olmayın.”

Eğer iyi bir Kuran okuyucucuysan (çok uçucu oldu be) bazı Kur’an ayetlerinin parça parça edilmesi ve bu parçalardan bazılarının tekrar bir araya getirilmesiyle oluştuğunu fark edeceksin. Peki bu ayet parçaları hangisi? Maide; 7 Mümin; 3,18 Teğâbün; 9 Mearic; 4 Mürselât; 35-38 Naziat; 34 Abese; 33 Kaf; 42 İnsan; 10 İnfitar; 13-19 Şems; 14 Tur; 10 Secde; 21 Müzzemmil; 17-18 Enfal; 21 Hakka suresi ve Zilzal suresi.

İlk bakışta, farklı ayetlerin kombinasyonuyla oluşan bu sözlerin güzel bir amaca hizmet ettiğini düşünebilirsin. Ancak çok tehlikel bir yönü de var.”Süleymanın meselleri”ne yada “Zeburdaki mezmurlar”a benzetilmeye çalışılan bu aşure çorbası, Peygamberin Kur’an’a benzer sözlerin indirildiğini kanıtlamak için ortaya atılmış, İslam’ı yozlaştırmaya yönelik bir çalışmadır.

Buraya kadar Arz metoduyla ilgili genel durumu belirttik. Peki bizim hadislere yaklaşımımız nasıl olmalı? Kur’an ayetleri ne söylüyor?

Devamı gelecek…

 

alkenutakistebi.blogspot.com

 

 


About the Author
Author

Alkenuta

Comments (1)
Leave a reply

Name (required)

Website