Dramımız..

Dramımız..

Bir çocuk o çok kızdığımız yanlış huyları nasıl edinir hiç bunu düşündünüz mü? Bu işin matematiğini muhasebesini hiç yaptınız mı? Mesala yalan söylemek kötüdür öğretisi bize ilk öğretildiğinde biz çok daha sonralarda neyi farkettikte bu öğretiyi işe yaramaz bulduk? Yalan söyleyen her insan hilekardır. Yalan söylemek şahsi çıkarlar için hiç kimse farketmez ise mübah bilinip, hileli bir kurgu vasıtasıyla hayali bir şeye insanları inandırmaktır.. Yalan söylemenin ne anlama geldiği, aslında hala bizim en ilkel ve en duru şekilde öğrendiğimiz gibidir, kötüdür ve izzeti törpüler.. Ama artık yetişmiş ve belli bir yaşa gelmiş bir insan için ömrünün rönesansının öncesinden kalma bir kavramdır yalan söyleminin kötü oldu gerçeği. Artık saf ve gerçek olgular değil, işe yarayan hayali yalanlar satılıyor her konuştuğunuz insanın tezgahında. Ve bu insanlar henüz çok küçükken kaybediyor kazandığı değerleri. Çünkü çocukların mantığı her zaman açık bulduğu yerden girer. Bu da şöyledir ki; bir çocuk, kendisi için baş öğretmen olan ebeveynlerinin tutumlarında, söyledikleri ve yaptıkları arasında herhangi bir tutarsızlık görürse bu durumun farkedilmediği müddetçe mübah olduğunu düşünür.. Ve ilk defa o an gerçekleri istediği renge boyama hilesini öğrenmiş olur. Çocuk için ahlaki ve etik anlamda kurallar şablonu aileden kopyalanır. Daha sonraları çocuk toplumdan bir şeyler kopyalamaya başlar.  Hatta toplumdan ne toplanır sorusunun cevabını da ilk olarak ailesinden öğrenir. Yani bir çocuk toplum kaynaklı olarak kötü bir huy edinirse bu yine ailenin verdiği bir sistem açığından kaynaklıdır.. Ailenin toplumdan tecrübe toplama metodu, çocuk üzerinde jenerasyona bağlı olarak evrime uğramış fakat içerik olarak aynı olarak kopyalanmış halidir. Yani biolojik olarak anne ve babanızın öz çocuğu iseniz, psikolojinizde  anne ve babanınızın psikolojilerinin öz çocuklarıdır. Bir çocuğun huyları, anne ve babanın huylarınından kopyalanıyor. Mesela çocuk, boş işlerle uğraşma öğretisini benimsemesini isteyen ailesinin diğer fertlerini boş işlerle uğraşırken görür. Asla yalan söyleme diyen ebevenlerini, dış dünyada başka bir insana karşı herhangi bir fayda ugruna sahte duygular ile yalan söylerken görür. Ve bundan şunu anlar çocuk; “Yakalanmadığın sürece her inancı satabilirsin..”
Böylelikle bu konuda uzman olmaya başlar. Yalan söyleme metodları, deneme yanılma metoduyla buluşur ve günden güne gelişerek ortaya hayat boyu devam eden yalanlar dizini çıkar. Ve bu kişinin ömründen yalan söylediği anları çıkardığınızda, ömrü boyunca uyuduğundan biraz daha fazlası kalır.. Neredeyse tamamı yalanlardan oluşan bir ömür ve depresif dengesizlikler.. Psikolojinin duyarlılığına bağlı olarak derecesi değişken şizofreni.. Yalanların karmaşıklığı sebebiyle birbirine dolanmış bir hafıza yapısı, ve buna bağlı olarak çöken bir hatırlıma kabiliyeti ve ardından demans, daha ilerisi alzeimer başlangıcı.. Bunlar hikayenin sonu ve kötü olan kısımlarından bazıları. Peki ne yapmamız lazım bu konuda? Bu soruyu sormamız lazım ilk olarak dürüstçe. Ve şunu kabul etmek lazım; bir çocuğun iç dünyasındaki profili ve toplum dünyasındaki kişiliği, ailesinin yeni çağa uygun olarak uyarlanmış versiyonudur. Çocuklar okumayı aileden görmeli mesela. Ve eğitim ve öğretimin önemli olduğunu aileden görmeli. Aile çocuğuna “okula önem ver” derken aslında aynı zamanda çocuğa iki ana düşünce yapısını kopyalamaya başlar. Sözsüz bir ifade ile “Okula ne için gidilir” ve “ne kadar önemlidir” sorusunu cevaplayacaktır aile. Eğer aile fertleri harhangi birşey okumuyor ve ögrenmiyor ise okumanın sadece ileriye yönelik ekonomik bir fayda için ezberlenip unutulan bisey olduğunu öğrenir çocuk. Bu ilk soru olan “okula ne için gidilir” sorusunun cevabı olan “para için gidilir” algısını verir. Ve aile aynı sekilde yeni bir şeyler öğrenmeye meraklı bir tutumda faydalı ilimler ile donanmaya uygulamalı bir örnek gösteremiyor ise bu durumda ikinci soru olan “okumak ne kadar” önemlidir sorusunu cevaplamış olur. “Okumak aslında değerli değil, hayatta kalacak kadar mekanizmayı öğren yeter” algısını verir aile. Ailenin emrettiği ve kesinlikle uyardığı hassasiyetleri uygulamada ailesinde tutarsızlık gören her çocuk bulduğu çatlaklardan yasaklar evrenine sızar ve orada kuralsız yaşamanın yöntemlerini bulur. Her insan değerlerini satıp ağırlıksız yaşamaya meyillidir fakat her insan er yada geç asıl ağırlığın kuralsız dünyada yüklendiği farklı farklı yanlış yükler olduğunu farkeder. Hayat felsefesini değiştirmek istese tüm ilişkileri yıkılacak. Değiştirmese birgün bu dönme dolaplardan içi dışı çıkana kadar kusacak. Bu bizim dramımız. Biz korkusuzca değişmeye başlarsak gelecek nesillerde ancak bu şekilde fıtratına uygun gelişecek. Biz iyileşmezsek dünya hastalıktan ölecek. Çocuk yetiştirmek büyük bir vebal. Ya bu dünyaya faydası olan birini daha kazandırmış oluruz yada bu dünyaya kötülük yapan bir kişi daha kandırırız. Arası veya ortası yoktur yaşamanın. Her insan arıların polen taşıdığı gibi farklı farklı insanlardan düşünceler taşır başka insanlara. Hiç kimse kayıtsız değildir bu evrenin gidişat düzenine..


About the Author
Author

sefasume

Leave a reply

Name (required)

Website