Allah’a mı kul olacağız, Şeyhlere mi?

Almış başını bir söz, gidiyor “ şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır. ”diye. Nefis terbiyesi gerekir diye. Kurtuluş bir şeyhi eteğine yapışmaktadır diye de bir anlayış yamamışlar halka. İllaki de kapısında kul olmadan adam olamayacaksın birilerinin, hizmetinde bulunacaksın, açlık çekecek sefalet ve gurbetle birlikte kapı kulluğunu da üstüne koyarak, eşiğin dibine uzanacaksın. Sabah kalkınca bu kim diye sorsun. Teslim olacaksın her şeyden öte, tam olarak, teslim olmadan evvel eğer gurbetten geldiysen aklını ve düşünceni sılanda bırakacaksın, çünkü gideceğin yerde akla ve düşünceye ihtiyacın olmayacak.

Çünkü kişi teslim olduğunda düşünmesine fırsat vermeyecek kadar zikir fikir vird ve şeyhe saygı seminerleriyle zamanı dolacaktır. Akletmesine, bunun için uğraşmasına da gerek yoktur, onun görevi sadece teslim olup kendi adına ortaya konan düşünceleri onaylamaktan ibarettir.

Şeyhinin nesebide nasılsa bir şekilde ehli beyte dayanıyordur, ravilerin rivayetiyle. Aslında teslim olduğu şeyh zamanın kutbudur da, bundan kimseye de bahsedilmez. Gelir teslim olursun, artık sen sana hükmedemezsin, şeyhinin insafına kalmışsındır, o sormadan konuşamazsın, bir ihtiyacın varsa belirtemezsin, çünkü bilen gören seni anlayan birine teslim oldun sen.
Bunun tersini yapıp terbiyesizliğe gerek yoktur.

Anlatırlar dinlerler, ve amel ederler. Artık bu noktadan sonra kitabımızın “Düşünmezmisiniz…”sözünün hükmü yoktur. Çünkü düşünme işini sizden alarak sizi düşüncelerine onay makamına gerirler, başınızı sallar onaylarsınız, sonuçta asla yanılmayan şeyhinizin sizin için düşündüğünü onaylıyorsuz. Onlar ne yazarsa yazasın hata yoktur, çünkü onları yargılamak aleyhlerinde düşünmek senin haddin değildir. Onların uydurma hadislerle bile olsa yol göstermesi senin aklının almayacağı batıni sırlara vakıftır. Bütün hayatınızın tercihleri tabi olduğunuz cemaatin standartlarıyla çevrilidir. Artık İslam değil Müslüman değil, tabi olduğunuz cemaatin kriterleri geçerlidir.

Bir süre sonra adınız, hedefiniz, değişir. Bir süre sonra kitabınız değişir. Allah`ın kitabından çok onların yazdıklarını okursunuz. Çünkü siz Allah`ın kitabını anlayamacak kadar ahmaksınızdır. Tabii olduğunuz şeyhlerin yazdıkları size ışık tutacaktır, Allahın kitabı değil, zira Allah, kitabını sizin gibilerin anlayamacağı kadar derin ve esrarlı indirmiştir. Adınız Müslüman olmaktan çıkarak tabi olduğunuz cemaatin adını alır. Hedefiniz değişir, artık hedefiniz “Fitneden eser kalmayıncaya ve Allah`ın dini hakim oluncaya kadar mücadele etmek” den çıkar. Size hedef olarak orta bir yol bulurlar, ne etliye nede sütlüye karışmadan Allah`ın yeryüzünde tasarruf hakkını gasp edenlerle barışık yaşar gidersiniz, çünkü akletme melekeniz dumura uğramıştır. Allah`ın “Akletmezler mi” tavsiyesinin hükmü kalkmıştır artık. Akledecek kapasiteniz yok olmuştur zaman içerisinde.

Sürekli size edilen tavsiyeler vardı, çok az yemek, hatta uzun süreli oruçlar tutturmak, az uyumak, konuşmamak(susmak)insanlar içine çıkmamak, bol bol zikir yapmak. Bütün bunlarla istenilen aslında sizin vücudunuzun fonksiyonlarını yitirmesidir. Çok az yiyeceksin, çünkü az yediğin zaman gerekli gıdaları alamayacak beden, beyin ideal olarak çaılaşamayacak, düşünemeyecek, fikir yüretemeyeceksin. Bunları sana yaptırarak güçsüz ve iradesiz kalman sağlanır, ne fikren nede fiziken bir direncin olamaz. Akşama kadar oruç tutup, aç susuz duracaksın, beşbin zikir çekeceksin, uyumayacaksın, sonrada açıp on sayfa kitap okuyacaksın…. bu mümkün değil. İşte istenen de budur, bu şekilde bir toplum ortaya çıkarmaktır gaye. Ne Kur’anın nede sünnetin bir önemi yoktur, önemli olan sadece şeyhlerin müritlerine verdiği emirlerdir.

Mürit doğru yanlış demez, burada şöyle olmalı gibi haddini aşan davranışlarda bulunamaz, çünkü Allaha teslim olmuş gibi hatta daha da ileri teslim olmuştur şeyhlerine. Artık haramların da helallerinde tayin edicisi şeyhtir. Müride sadece söylenene itaat düşer, çünkü ne düşünebiliyordur nede akıl edebilir. Onun için akleden de düşünen de şeyhidir.

Bir arkadaşım vardı bir şeyhe tabi olmuş. Nasıl bir duygu dedim, çok güzel dedi, ne derse yapıyorum, içim rahat, yol göstericim dedi. Ben de şeyhin sana şurda bir kadeh dolusu rakı var iç dese ne yaparsın dedim. Hiç tereddütsüz cevapladı, hemde çok kabullenmiş olarak, ”içerim” dedi. Allah haram kılmış dedim, beni ilgilendirmez dedi, orasını şeyhim bilir. Bu sözlere şahidim.
Ben onu eleştiremem, onun emirlerini yargılayamam dedi. Yine birisiyle konuşuyoruz, şeyhi tefsirde çok bariz bir hata yapmış, gösteriyorum, burada harama helal deniyor diyorum, o kişi ben karışmam diyor, onun yorumunu yapmak benim haddim değil diyor.

Ne kadar garip değimli, garipliği kadar tuhaf, saçma bir anlayış. Allah`ın kitabı ve Rasulullah(sav)ın sünneti bize yetmiyor. Böyle teslimiyetle ilk emir olan “OKU” hitabına sırtımızı dönüyoruz. Sonrada düzelemiyoruz, nasıl düzeleceğiz böyle, haramları ve helalleri tayin edenler Rabb’den daha yüksek makama çıkmışken. Kur’anda anlaşılmıyor nasılsa, çünkü herkes onu anlayamaz,
Peki bu ayeti anlayamaz mıyız?

`(Ey insanlar), Rabbinizden size indirilene uyun ve O`ndan başka velilere uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!“(7/3)

Anlarlar aslında ama anlamak için uğraşmayacaklarını kabul ediyorlar. O yüzden anlamaları imkansız gibi.

Yakup Döğer

 


About the Author
Author

Dini Yazilar

Comments (1)
Leave a reply

Name (required)

Website