Siradan bir hayat rutin bir hayat diyorum hep kendi hayatima. Sonra da yine kendime sormadan edemiyorum. Diyorum ki bir hayat ne kadar hareketli ve degisik olabilir ki? Hayat insana en fazla ne sunabilir ki? Çevreme bakiyorum ayni kosusturmacalari görüyorum her gün, demek ki diyorum herkes böyle, hayatin bize sundugu bu. Zaten peygamber efendimiz (SAV) dememis mi, dünya hayatinda rahat ve konfor aranmaz diye. Dünya hayati ile ahiret hayatini kiyasliyorum kendi içimde. Kiyaslarken içimde iki ses yükseliyor. Birisi dünyayi süslüyor bana, digeri ise bunu susturmaya çalisiyor adeta. Sanki içimde farkli iki insan var. Bazen onlar birlesip tek bir insan oluyorlar. Ama genelde hep ayri telden çaliyorlar. Seslerden birini susturmanin yine kendi elimde oldugunu biliyorum. Zaten bu iki ses herkeste yoktur. Kimileri seslerden birini susturmustur. Kimisi dogru sesi susturmus, kimisi de kötü sesi.
Günesin dogmasina 45 dakika kadar var, saatim çaliyor, belli ki geceden kurmusum saatimi sabaha beni namaza kaldirsin diye. Namaza kalkma niyetiyle koymusum yastiga basimi. Ama gece giki çikmayan kötü ses sabah cingar çikartiyo sanki. Yatak öyle sicak, uyku öyle tatli geliyor ki, 5 dakika daha kestirim diye ince hesaplara giriyorum ki bu sefer diger ses kabirdeki yatagimin rahatligi için kalkmam gerektigini tembihliyor. O vakit atiyorum yataktan kendimi ve yine ayni vakit kötü ses son çirpinislarda oluyor. “ Su ne de soguktur simdi, yatak ise sicacik, namaz kilacagim diye üsütüp hasta mi olacaksin. Allah o vücudu sana emanet vermis, ona iyi bakmalisin “ diyor. Diger ses bu sefer yüksek sesle digerini bastirircasina o soguklugun cehennem atesini söndüreceginden bahsediyor. Tüm engellemelere ragmen Allah’in huzurundayim, huzurdayim.
Gün benim günüm artik, yeni bir gün, yeni rutinler beni bekliyor diyorum. Içimdeki ses “namaz da bir rutin bunun ögleni var ikindisi, aksami, yatsisi var kil kil biter mi”diyor. Sonra diger ses ona karsilik veriyor. “iyi de simdi sabah namazini daha yeni kildik, öglene daha saatler var, birak ögleni 1 saat sonrasini hesap edebilir misin, hatta 1 dakika sonrasini, ögleni görebileceginin garantisi var mi, belki de bu namaz kildigin son namazdi” Evet çok dogru söylüyor, bunu düsünerek kildigim her namazi son namazimmis gibi kilmaliyim diyorum kendi kendime.
Isimin yolunu tutuyorum, minibüs duragina giderken bir minik kedi dolaniyo yine ayaklarima. Her sabah onu seviyorum, o da her sabah kendini sevdirmek için bekliyor beni. Dün sabah süt koymustum kabina bu sabah da o hevesle sarildi bacaklarima ama onu hayal kirikligina ugrattim. Sonra neyse dedim Allah senin de rizkini verir elbet. Evet Allah kimi riziksiz birakiyor ki bu dünyada. Yarattigi milyarlarca varlik O’nin rizkiyla sürdürüyor yasamini. Sonra içimden bir ses diyor ki sen kendi rizkini kendin kazaniyorsun, alninin teriyle, çalisarak, didinerek, sabahtan aksama kadar ugrasarak rizkini kazaniyorsun, Allah vermiyor, sen kazaniyorsun diyor. Iyide çalisacak, ugrasacak, didinecek kadar gücü kimden aliyorum diyorum, kimden aldigin ellerle yazip çiziyorsun, kimden aldigin gözlerle yazip çizdiklerini okuyup, inceliyorsun, kimden aldigin zeka ile hesap kitap yapiyorsun, kimden aldigin bacaklarla isine yürüyorsun, kimden aldigin kimden aldigin diye diye bütün organlarimi, eklemlerimi tek tek sayiyor diger ses.
Çalisiyorum isyerindeyim, gözüm saate ilisiyor 12’yi göstermek üzere. Ne çabuk da geçti vakit diyorum. Yemekhanenin yolunu tutuyorum, karnim zil çaliyor. Evet ya karnim zil çaliyor. Hani geceden saati kurup sabah çaldiginda vay be alarma bak nasil anladigi saatin kaç oldugunu hemen uyandirdi beni diyoruz ya. Sanki çok sasilacak bir seymis gibi. Karnimiz zil çaldiginda hiç düsünmüyoruz bu karnin nasil zil çaldigini. Her gün ayni saatte karnim aciktigimi bana hissettiriyor. Ne kadar basit bir olaymis gibi görünüyor degil mi? Bir de aksini düsünelim, yani karnimizdan aciktigimiza dair bir isaret gelmedigini düsünelim. Aciktigimiz anlamiyoruz. E nasil olacak o zaman. Yani hangi vakit yemek yiyecegiz, hangi vakit doyacagiz nerden bilecegiz. Allah’a hamdolsun ki yaratilisimizdan gelen böyle bir özelligimiz var. Zilin sesini dikkate alip yemekleri aldim ve mideye indirmeye basladim. Dün yemekte kurufasulye vardi, bugün ispanak, önceki gün de hatirlamiyorum ama baska bir yemek vardi. Yani bizi yaradan bizi riziklandirmak içinde zengin bir sofra sermisti önümüze. Hergün ispanak yemek zorunda oldugumuzu düsünsenize. Ama öyle degil iste, çesit bol ispanaktan sıkılırsak fasülye yeriz, kereviz yeriz, kabak, patlican, patates…yeriz. Say say bitmezki. Hadi ana yemekte çesit var onun için Allah’a sonsuz sükürler olsun. Yemekten sonra gelen meyveye ne demeli. Bir tek elma yeterdi aslinda bize, hatta çok bile gelirdi. Ama elma, üzüm, portakal, çilek…çesit çesit meyveleri de say say bitmez. Bunun için ayrica sükretmek gerekir. Her sey için ayri ayri sükür gerekir. Esasinda hepsi için ayri bir secde gerekir. Sadece midemiz için bu kadar sükrediyorsak, gördüklerimiz, duyduklarimiz için nasil sükretmemiz gerekir bilemiyorum. Göz büyük bir nimet, hele bir de güzelliklere bakiyorsa. Güzellikleri de yaradan gözümüze baska bir anlam kazandirmis adeta. Çesit çesit agaçlar, kirlar, papatyalarin yaninda bunlarin üzerine konup daldan dala atlayan serçeler, papaganlar, kirlangiçlar görünüsleriyle tüyleriyle gözümüzü mest ediyorlar, Denizin maviligi alip götürüyo bizi izlerken onu. Her yerde imzasi var derken bunlar kastediliyor demek ki. Bunlar için de ayri bir secde gerekir. 5 vakit secde çok mu bunca zenginlik için. Destikçe, düsündükçe görebiliyor insan zenginligi.
Derin mevzulari düsünerek yedigim yemegin ardindan tekrar masamdayim ve oturdugum an telefon çaldi. Oturmak dedimde aklima geldi ya oturmak gibi bir özelligimiz olmasaydi ne yapardik acaba. Gerçi bu sefer de Allah kullarini yine magdur etmez, ona göre yaratilis özellikleriyle donatirdi bizi. Neyse telefonu açtim ve açar açmaz karsimdaki ses kendini tanitmadan Okan naber ya dedim. Telefonun ucundaki diger sesi hemencecik tanidim. Allah’in lütfu iste. Ne alaka demeyin. Allah sesimize bir kimlik vermeseydi bunu yapabilir miydim? Herkesin sesi farklidir, ses tonu farklidir. Biri konustugunda onu görmesek bile sesinden hemen kimligini tespit edebiliriz. Ya hepimizin sesi ayni olsaydi, ne bilim bütün kuzularin sesi gibi hepimizin sesi ayni çiksaydi ne olurdu acaba? Herhalde telefon çok ehemmiyetsiz bir alet olurdu. Herkes birbirini kandirirdi telefonda.
Halbuki Allah sesimize bir kimlik vermeyebilirdi. Zaten bizler kas, göz, kulak, burun, sac, ten, parmak yani yaratilis olarak birbirimizden fiziken farkliyiz. Bu fiziki farkliliga ragmen sanatini sesimizde de göstermis yüce Yaratan. Ya fiziki farkliligimizdaki detaylara ne demeli. Hepimizin bildigi parmak izi detayi. Her insanin parmak izi farklidir. Vay be ne büyük olay degil mi. Peki bunu hiç söyle düsündük mü. Her insanin parmak izinin farkli olmasi ne demek? Yani dünyada yasamis, yasayan ve yasayacak bir insanin parmak izi hiçbir zaman digerine benzemeyecek. Aman canim ne var hücreler parmaklari yapiyorlar iste demeyin sakin. O nasil hücre ki dünyada yasamis ve ölmüs insanlarin parmak izlerini bilecek, su an yasayanlari bilecek ve bundan sonra yasayacaklarin parmak izlerini bilecek ve parmak izini yaparken bütün bunlari hesaba katacak. Ürperiyor insan düsünürken. Ama düsünmekten kaçiyor çogu zaman parmak basiyor ve bitiyor isi. Onunki de parmak benimkide parmak izi almak da nerden çikti demiyor. Niye parmak izleri farkli demiyor. Nasil oluyor da parmak izleri farkli oluyor demiyor.
Düsün düsün bitmez Allah’in yaratma sanati, ve hayatimizin her an içinde. Sabah yataktan kalktigimizda geceyi üzerime örtü olarak serip gece bizi dinlendirdigi için sükrediyoruz ona ve dünyaya yayiliyoruz. Tekrar geceyi edene kadar O’nun yarattiklariyla iç içeyiz ve kimi zaman dünyaya dalip onlari göremiyoruz kimi zaman da görüp uzun uzun düsünüyoruz. Düsündügümüz zamanlarin bol olmasi ve Allah’i hakkiyla anmamiz dilegiyle…
__________________
Elinden gelirken iyilik yap, yoksa yarın kefeni yırtıp elini çıkartamazsın..
Yazar : Eren Eren