TARİKATLAR NEYMİŞ NE DEĞİLMİŞ?

Ruhbanlık=tarikatçılık adlı yazıdan rahatsız olanlar oldu. Tarikatları araştırıp öyle yazmam gerekiyormuş.

Bir insan bir şeye saplanmışsa onu o saplantıdan çevirmek mümkün değildir. Einsteinin dediği gibi bir önyargıyı yok etmek atomu parçalamaktan daha güçtür. Kendisinden ümidin kesileceği insan hangisidir biliyor musunuz? Anlamadığını anlayamayan ahmaktır.. Ahmaklığını anlamamıştır ki kendini düzeltsin. Bu ahmaklarda saplantıya çok rastlanır. Fosilperesttir ahmaklar sorgulamayı akıl etmezler. Çünkü tarikatlarda sorgulama mekanizmaları köreltilmiştir. Beyin yıkamanın merkezinin kendi devam ettiği tarikat olduğunu benden iyi bilir de saplantısı engel olur gerçeği söylemesine.. Tarikatlardan faydalanmak için aklı bırakmanın ilk şart olduğunu kendileri söyler sonra bana Allah`ın oku emrini hatırlatır. Aklı bıraktıktan sonra okumanın faydası ne? Kuran`ın tabiri ile kitap yüklü eşek olmaktan başka şey değil de nedir bu? Senin şeyhin yasaklıyor kitap okumayı, neden acaba? Batıni ilmi sadece şeyhin himmetiyle elde edersin kitaba gerek yoktur. Akla hiç gerek yoktur şeyhin ne kadar lütfederse artık.

Tarikatlardaki köhneleşmiş uygulamalara örnekler;

Rabıta yapmadan kabul edilmez kimse hiç bir tarikata. Rabıtada mürid şeyhini düşünür. Onda yok olmaya çalışır buna fenafiş-şeyh derler ki gerçekten fenadır bu durum. Allah`a yaklaştırıyoruz diye çağırırlar kendilerine taptırırlar.

Sonra müridlerine ileri derecede aç kalma görevi verirler. Allah açlığın verdiği hikmeti oruçla sabah ile akşam arasında sınırlandırmışken bunlar çok az yiyecek ile kırk güne kadar çıkarırlar. Çile doldurmak denir buna. Güzel isim bulmuşlar bu çileyi her babayiğit dolduramaz. Çilede, beynin gerekli gıdayı alamadığı için işleyişinin bozulması sonucu ortaya çıkan halüsinasyonları ise `lütfu ilahi` olarak adlandırırlar. Yani şeyhin kerametidir bu saçma görüntüler. Şimdiki tarikatlarda bu çile uygulaması yok. Çünkü çağımız insanı bunu yapamaz, yapamadığı halde istemek de onları kaçıracağından bu olmasa da olur.

Tarikata girince müridin eline bir silsile tutuşturulur. Şeyhin ta Peygambere kadar dayanan bir zincire bağlı olduğunu sokarlar müridin beynine ki iyice uyuşsun beyni. İtiraz edemez hale gelsin. İtiraz ne kelime soru sormak da yasak bu yüce kapılarda. Müridin ne haddine soru sormak. Şeyhin içine doğar ve şeyh yeri geldiğinde cevaplar. Soru sorarsa tılsım bozulur bişeylerin ters gittiği ortaya çıkar. Akıllı varlık olan insanın düştüğü durum içler acısıdır, akılsız bir koyun bu kadar güdülemez.

Bu yüce zatlar arasında bir hiyerarşi vardır. En başı gavs, sonra kutup-ikiye ayrılır kutbul aktab, kutbul irşad-, ondan sonra dörtler vardır sonra yediler gelir sonra onikiler sonra kırklar sonra üçyüzler. Saymakla bitmez bunlar. Bunların görevi ne derseniz `ilahlıktır`tam anlamıyla bunların görevi. Bu zatlar öyle beceriklidirler ki Allah`a yapacak iş kalmaz. Bütün tasarruf bunların elindedir. Yağmuru onlar yağdırır, şimşeği onlar çaktırır. Bir bakışla insanın geçmiş günahlarını silerler, hidayete erdirirler. Anlatmakla bitmez bunların görevleri. Bu safsataları en bilgilisinin kitabında okuyabilirsiniz. Bunları anlatırken o kadar ileri giderler ki, Allah`a inanan ama kendilerini Ona yaklaştırdığı için putları ilah edinen müşriklerle aynı duruma düştüklerinin farkına bile varmazlar.

İnsanın kendini arındırması için ne şeyhe ne tarikata gerek var. Kuran yetmiyor mu ki insanlara kendilerini kurtaracak şeyh, mürid istiyorlar?

Şu ayet insanlara hiç mi bir şey hatırlatmıyor

“(Ey insanlar), Rabbinizden size indirilene uyun ve O`ndan başka velilere uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!“(7/3)

Belki okusalar anlarlar ama onlara okumak öğretilmiyor ki, körü körüne teslim olmak öğretiliyor…

Yazar : Ahmet Göçmen

 


About the Author
Author

Dini Yazilar

Comments (1)
Leave a reply

Name (required)

Website