AKABE NEDİR BİLİR MİSİN?

“İnsanı, zorlukları aşacak güçte yaratmışızdır. O, kimsenin kendine karışamayacağını mı sanıyor? “Yığınla mal harcadım” mı diyor. Yoksa kimsenin kendini görmediğini mi sanıyor?

Ona iki göz verdik değil mi? Bir dil ile iki dudak da verdik. Ona iki apaçık yol gösterdik.
Ama o, sarp geçidi göze alamadı. Sarp geçit nedir, nereden bileceksin? O, boynu bükük olanı kurtarmaktır. Veya kıtlık gününde yemek yedirmektir, Yakınlığı olan bir öksüzü ya da sürünen bir çaresizi doyurmaktır. Bir de mümin olan, biri birine sabrı tavsiye eden ve merhameti tavsiye eden kimselerden olmaktır. İşte bunlar uğurlu kimselerdir. ” (Beled, 90/4-18)
RABBİMİZ, AKABE ye sarp geçit diyor. Bu yokuşu tırmanmak isteyen herkes sonuçta düzlüğe (cennete)ulaşır. Rabbimizin izniyle. Rabbimiz bize şah damarımızdan daha yakın ve tüm dualarımıza icabet edeceğini asla yalnız olmadığımızı ayetleriyle bildirmektedir. Umutsuzluğa kapılmadan ne dilersek her şeyin hayırlısını Rabbimizden dilemeliyiz. Dileğimiz gerçekleşmediğinde de umutsuzluğa kapılmadan çünkü biz hayra dua ettiğimiz gibi şerre de dua ederiz. Sabredelim belki Rabbimiz bize daha hayırlısını verecektir ya da bizi bir sınavdan geçirecektir:
“İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece «İman ettik» demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?” (Ankebut, 29/1)
Cennetin bileti bu kadar ucuz mu? Dünyadaki en lüks otellerin bedelleri için insanoğlu ne kadar çalışıyor bir düşünelim…
Ben bu yazımda bir köle azat etmenin üzerinde durmak ve düşüncelerimi sizinle paylaşmak istiyorum.
Köle deyince sadece “Köle İzaura” filmindeki bakış açısıyla köleliği değerlendirdiğimi anladığımdaysa ilk önce medyanın kölesi olduğumu gördüm. Ve düşünmeye devam ettim daha nelerin kölesiyim? Şaşkınlığımı size anlatamam. Siz de bir liste hazırlayın ne kadar çok şaşıracağınızı göreceksiniz.
Tüm prangalarımdan kurtulmanın zamanı geldiğini anladım, düşüncemin şiddetinden nutkum tutuldu. Cenab-ı Allah bizi özgür ruhlu yaratmış ve herkese eşit sunmuştu Yaradan özgürlüğü. Ama biz yaratılanlar önce kendi heva ve hevesimizin kölesi olmuş sonrada bu köleliğe başkalarını da ortak etmek istemişiz.
Cenab-ı Allah aklımızı işletelim diye Elçileri–Nebileriyle her zaman kılavuz kitap yollamış. En son insan sözü karışmayan, sonsuza kadar korunacak Kitabımızda Rabbimiz her tür misallerle ve her algı kapasitesine uygun bir şekilde hakikatimizi açıklamıştır. Kimseye köle olmayalım diye: bkz. 11/Hud suresinin ilk ayetleri.
“Hiçbir elçiye yakışmaz ki kendisine hakikat bildirildikten sonra gelin bana Kul olun demesi. ” (Âl-i İmran, 3/79)
Elçiler bize ancak Rabbe halis kullar olmamızı öğütlemişler. İnsan zihni bilgiyi üç farklı şekilde; tümevarım, tümdengelim ve kıyas metotlarıyla öğrenir. Kitabımızın tekrar – tekrar ve yavaş – yavaş okunmasındaki hikmet budur. Cenab-ı ALLAH vahyini doğru anlamamıza yardımcı olsun. Yeni hükümler, helaller – haramlar oluşturmadan… Çünkü hüküm veren ALLAH. Namazla ve sabırla Rabbimize dua ederek bizi doğru yoldan ayırmadan zihinlerimizdeki prangaların kırılmasında yardımcı olmasını dileyelim. Sadece Allah’a teslim olalım.
Aklımızı azat edelim elçilerimizin bildirdiği şekilde. Oysa kadim inanç geleneğinde ve günümüzde kendilerini Evliya (Allah dostu)diye tanıtanlar, aklımızı ve nefsimizi kendilerine ipotek etmemizi isterler.
Mürşid (Evliya) ve müridin tanımını okuyalım, sonra aklımızla karar verelim:

“Doğu âleminde mürit ve mürşit ilişkisinin kökü, çok eskilere dayanır. Bu ilişkinin nasıl olduğu pek bilinmez. Mürşid, irşat eden hoca, mürit de onun talebesi veya dervişidir. Mürit kendisini hocasına tam anlamıyla teslim eder. Bu teslimiyette talebe geçmişte beslediği tüm düşünce ve inançlarını bırakmalıdır. Mürit daha önce yaşamış olduğu hayat tarzını terk eder, alışkanlıklarını bırakır, tutkularından vazgeçer. Bu tam anlamıyla Mürşidine teslimiyettir, onun buyruklarına itaat etmek gerekir. Zamanımızın sadece kendisini düşünen ferdiyetçi zihniyeti ile bunu kavramak zordur. Çünkü herkes kendi içinde bağımsız bir dünya arzular. Cemiyet içinde mürşidin odaklaşmış bir şahsiyeti vardır. Onun bütün amelleri çevresindekilerle ve kendiyle olan muamele ve ilişkisi müride bir örnek teşkil eder. Mürşid zahirde görünen nefsin arzuladığı cezb edici şeylerle insanları kendisine bağlamaz. Onun sesi de dışarıdan duyulmaz. O huzuruna gelen kişiyle kalp sesiyle (ruhuyla) konuşur. Müridin kendisini ve Allah`ını bulabilmesi ancak Mürşidinin bu sesini ne derece bir hassaslıkla algıladığına bağlıdır. Kalp gözünün açıklık derecesine göre, Mürşidiyle bağlantı kurar. Aslında Mürşidin şahsî bir kimliği yoktur, benliği terk etmiştir. Bütün güzel ahlâk değerlerini kendinde toplamıştır.
Mürşidi incitmek demek, kendini incitmek demektir. Ona uymamakla insan kendine zarar verir. Diğer bir deyişle mürşit kalbimize ve ruhumuza devamlı olarak hükmeden insan ile özdeşleşmiş bir (prensip) kavramdır. ”

İnternetten alıntıladığım bu yazı mürşit ve mürit ilişkisini açıklıyor. Gelin biz aklımızı özgürleştirelim. İkisi arasındaki farkı akledelim. İşiten kulağımız, gören gözümüz, akleden kalbimiz olsun ve: “Hasbünallah ve ni’me’l-vekil” diyelim. İrademizi Cenab-ı Allah`ın bize uzattığı ipine bağlayalım. Aradığımız her şey var kılavuzumuzda, gönüllere şifadır! Kur’an ahlakıyla ahlaklanmayı dileyelim.
Yanlış düşünmekten ve kovulmuş şeytanın şerrinden Cenab-ı Allaha sığınalım.

Yazar : Muzaffera Cigal

 


About the Author
Author

Dini Yazilar

Leave a reply

Name (required)

Website