Yüce Allah, inanç ve iman konularındaki hükümlerini İslam’ın vecibelerini, yükümlülüklerini Kur’an’da muhkem ayetlerle bildirmiştir. Mukem ayetler, yine Kur’an’da onlarca ayette bildirildiği gibi açık, anlaşılır ayetlerdir. Bu ayetlerin anlamıyla ilgili yoruma, tereddüte gerek yoktur..
Örneğin: Ali imran süresi 103. ayetinde Yüce Allah bizlerden Kur’an’a yapışmamızı, bölünüp parçalanmamamızı emretmektedir. İslam ümmetinin ümmetçiklere bölünmesini ateş çukurunun kenarına gelmek olarak tanımlamıştır. Ayni süresin 105. ayetinde ise ümmette bölünme parçalanmaya neden olanlar için büyük bir azap olduğu bildirilmiştir..
Bir kişi veya kurum; toplumda, farklı kabüller, kurallar benimsemiş mezheplere, tarikartlere, cemaatlere bölünmeye neden oluyorsa, teşvik ediyorsa veya bu farklı guruplardan birinin kabullerini İslam’ın bir parçası, Kur’an’nın tamamlayıcısı olarak kabul ediyorsa Aliimran-103. ayetine dinin vecibelerine yükümlülüklerine, Allah’ın emrine karşı geliyor demektir.. Diyanet işleri başkanlığı ve mensupları mezhepçilik anlayışını, toplumun mezhepler, tarikatler gibi beşeri oluşumlara bölünmesini mubah sayarak ve bu farklı oluşumlardan birisi olan sünni ekölünün taraftarı olarak, bu ekölün kabüllerini dinin tamamlayıcısı sayarak, mezhep ileri gelenlerinin(!) yazdıkları ilmihal, fıkıh kitaplarını Kur’an’a eş yardımcı koşarak Allah’ın bildirdiği muhkem hükümleri, vecibeyi, yükümlülüğü ihlal etmektedir..
Başka bir örnek: Enam süresi-38. ayet: Kur’anda hiçbir şeyin eksik bırakılmadığını, fazlalıkta olmadığını bildirmektedir. Ayrıca Kur’an’ın ayrıntılı olduğu onlarca ayette bildirilmiştir..
Yüce Allah Kur’an’ın eksiği olmadığını ve ayrıntılı olduğunu muhkem, açık, anlaşılır hükümlerle bildirmiş olmasına rağmen Diyanet camiası bunun doğru olmadığı, sünni ekölü kabulleri olmasa dinin anlaşılamayacağı, yaşanamıyacağı düşüncesi ve kabulü ile bu eköl kurallarını dinin bir parçası sayarlar. Kur’an’a eksiklik izefe ederler, kul kitaplarını Kuır’an’a eş yardımcı koşarlar.
İslam’da, yahudilik ve hıristiyanlıkta olduğu gibi din adamları sınıfı, dinin temsilcisi sınıfı, dini anlamda yetkili zümre yani, Ruhban sınıfı yoktur. Yüce Allah Hz. peygamberlerin bile sadece tabliğ, müjde ve uyarma görevleri olduğunu bildirir. (Enam-48-50, Araf-188)
Yüce Yaradan kendisi ile kulları arasına hiç kimsenin girmesini istemez. Yarattıkları ile başbaşa kalmak ister. (Müddesir-11)
Kur’an’ın bu açık anlaşılır hiçbir tereddüte mahal bırakmayacak muhkem ayetlerine rağmen Diyanet ve başkanı, yetkilileri din konusunda yetkili olduklarını, dini temsil ettiklerini, dini konularda fetva vermeye yetkili olduklarını söyleyebilmektedirler.. İslam dininde yaradılanlar arasında dini anlamda bir hiyararşi, sınıflandırma, dinin temsilcileri vesair adı altında bir ruhban sınıfı yaratmak asla yoktur.. Kullar arasında hiyararji; şureka, şirk anlayışında vardır. İltilaf halinde Kur’an kendisine başvurulmasını emretmiştir. İltilafların çözüm makamı Diyanet değil, Kur’an’dırYani Allah’ın kendisidir. O’nun hükümleri, emirleridir.
Diyanet bu konuda da Kur’an’ın muhkem açık hükümlerine aykırı davranmaktadır.
Dinin temsilcisi edasıyla adeta bir ruhbam sınıfı olarak ortaya çıkmaktadır..
Diyanetin bu tutumu dini bilmemektir. Doğrusunu biliyorsa, yanlışlarının farkındaysa bile bile yanlış yapmaktır..
Diyanet yetkililerinin aksi davranış içinde oldukları, ihlal ettikleri vecibeleri, yükümlülükleri, sorumlulukları Kur’an ayetlerinden deliller göstererek yukarıda izah etmeye çalıştım..
Diyanet İşleri Başkanı sayın Bardakoğlu: Başörtüsü dinin vecibesidir yani kulun sorumluluğu yükümlülüğüdür diyor. Sayın Bardakoğlu, başını saçını örtmeyen hanımların Kur’an’ın hangi ayetini, emrini ihlal ettiklerini Kur’an ayetlerinden delil göstererek izah etme zorundadır..
Kur’an’da hangi ayet hanınlara ‘‘saçınızı, başınızı örtün sarın sarmalayın’’ emrini bildiriyor bunu açıklamalıdır. Başörtmek inancın bir şartı kulun uymak zorunda olduğu bir vecibe ise bu konu açık anlaşılır muhkem bir ayet ile emredilmiş olaması gerekir..
Diyanet ve yetkilileri, toplumda fitne, fesat vesilesi olacak ayrışmaları körükleyecek, İslam’ın değil, din istismarcılarının, oy avcılarının aracı sembölü olan kökü haçlı adetlerine dayanan bir dayatmaya (sıkmabaşa, türbana) destek olacağına, iktidarın çıkarlarının hizmetkarı olacağına, Öncelikle kendi hatalarını düzeltmelidir. Kur’an ayetlerine aykırı tutumlardan, düşüncelerden vazgeçmelidir. Vecibelerini yerine getirmelidir.
İslam’a hizmet etmelidir. Kur’an’ı eksik, yetersiz görmekten vazgeçmelidir. Toplumda ümmetçiklere ayrışmayı mezhepçiliği reddetmelidir. Diyanet, sünni mezhebinin veya şu gurubun bu fırkanın değil İslam’ın hizmetinde olmalıdır.. Mezhep, cemaat kitaplarında yazan içine hurafeler, hikayeler, bidatlar karıştırılmış deforme edilmiş, çıkarlara uygun biçimlendirilmiş İslam’ın değil, Kuran’da ki İslam’ın, Allah’ın dininin hizmetinde olmalıdır..
Yazar : Vedat Akbaşak