FİZİKİ DÜNYADAKİ OLUŞUMLARDAKİ TASARIMLAR

Diğer canlıların ve biz insanların oluşumu için evrenin varlığı ve doğa yasalarının tasarımı da yeterli değildir. Bunlar sadece iki önşarttır. Pekâlâ, maddî evren aynı doğa yasalarıyla var olabilirdi ve içinde hiçbir canlı oluşmayabilirdi. Bütün canlıların ve bizim varlığımızın evrendeki oluşumlardaki çok kritik değerlere bağlı olduğunu modern bilimin verileriyle öğrenmiş bulunuyoruz. Bu kritik oluşumların çoğu, İnsancı İlke başlığıyla, doğa yasalarındaki hassas ayarlarla bir arada ele alınmaktadır. Doğa yasaları maddeye içkin özelliklerle ilgilidir, üçüncü aşama olarak ele aldığımız ‘fizikî dünyadaki oluşumlar’ ise maddeye içkin özelliklerle alakalı değildir. Natüralist-ateist çizginin Dawkins ve Monod gibi temsilcileri, canlılar ile beraber tüm varlığı, doğa yasalarından kaynaklanan ‘zorunluluk’ ve bu yasaların işlediği maddî dünyadaki oluşumlardaki ‘şans’ (tesadüf) faktörünün birleşimi ile açıklayabileceğimizi savunurlar. Doğa yasalarının tasarımı ile ortaya konan ‘zorunluluk’ denen alanın ancak bilinçli bir tasarımla açıklamasının yapılabileceği iken; üçüncü aşamanın ele alındığı bu aşamada gösterilen ise Monod ve Dawkins’in ‘şans’ olarak gördüklerinin açıklamasının da ancak bilinçli bir Kudret’in tasarımıyla yapılabileceğidir. Evrendeki fizikî oluşumlar çok hassas ayarları içermektedir, modern bilimin bulgularıyla ortaya çıkan bu hassas ayarlara şu 20 örneği verebilirim:


1-Evreni meydana getiren patlama biraz daha şiddetli olsaydı, evrendeki tüm madde dağılırdı; eğer patlama biraz daha yavaş olsaydı, bütün madde hemen kapanacaktı. Her iki durumda da ne galaksiler ne yıldızlar ne Dünya’mız ne de canlılar oluşurdu. Patlamanın galaksileri, yıldızları, Dünya’mızı ve canlıları oluşturacak şekilde olmasının olasılığı, havaya atılan bir kalemin sivri ucu üstünde durmasının olasılığı kadar bile değildir.

2-Big Bang’in patlama anında eğer daha fazla madde olsaydı evren hemen kapanacaktı. Eğer patlama anında madde daha az olsaydı patlama galaksileri oluşturmadan maddeyi dağıtırdı. Görülüyor ki Big Bang, hem şiddeti hem madde oranı hem de bunların birbirine göre düzenlenmesiyle bir tasarımın ürünüdür.

3-Evrenin başlangıçtaki homojen yapısı da galaksilerin oluşmasının bir şartıdır. Başlangıç homojenliğindeki ufak bir azalma galaksilerin oluşmasına izin vermeyecek ve tüm maddenin karadeliklere dönüşmesi sonucunu doğuracaktı. O zaman da biz var olamayacaktık.

4-Evrende entropi sürekli artmaktadır. Bu ise evrendeki başlangıç anında çok düşük entropili bir başlangıcın olması gerektiği anlamını taşır.

5-Big Bang’den sonra açığa çıkan protonlar ve anti-protonlar birbirini yok eder. Canlılığın oluşabilmesi için proton sayısının, anti-protonlardan çok olması gerekiyordu ve öyle olmuştur.

6-Aynı şekilde nötronlar ve anti-nötronlar birbirini yok eder. Canlılığın oluşabilmesi için nötron sayısı, anti-nötronlardan çok olmalıydı ve öyle olmuştur.

7-Elektronlar ve pozitronlar da birbirini yok eder. Canlılığın oluşabilmesi için elektron sayısı, pozitronlardan çok olmalıydı ve öyle olmuştur.

8-Evrende canlılığın oluşabilmesi için proton, nötron ve elektronların kendi anti-maddelerinden daha fazla olmaları gerektiği gibi, birbirlerine göre belirlenmiş oranlarda yaratılmış olmaları da gerekmektedir.

9-Dünya’mız, Güneş’e daha uzak olsaydı, yaşama olanak tanımayan soğuk ve buzullarla karşı karşıya kalırdık. Eğer Güneş’e daha yakın olsaydık yeryüzündeki su buharlaşır ve yaşam mümkün olmazdı.

10-Dünya’mızın çekimi daha fazla olsaydı, amonyak ve metan oranının artması gibi durumlar yeryüzünün canlılığa elverişli bir ortam olmasını engellerdi. Eğer Dünya’mızın çekimi daha az olsaydı atmosfer çok su kaybeder ve canlılık için elverişli ortam kalmazdı.

11-Dünya’mızın çevresindeki manyetik alan da çok özel olarak ayarlanmıştır. Eğer bu manyetik alan daha güçlü olsaydı, Güneş’ten gelen canlılık için yararlı ışınları da engelleyebilirdi. Eğer bu manyetik alan daha zayıf olsaydı, Güneş’ten gelen zararlı ışınlar yaşamın oluşmasına olanak tanımazdı.

12-Yeryüzünden yansıtılan ışık ile yeryüzüne çarpan ışık da belli bir oranda olmalıdır. Eğer bu oran daha büyük olsaydı yeryüzü buzullarla kaplanırdı. Eğer bu oran daha küçük olsaydı sera etkisiyle aşırı ısınan yeryüzü yaşama elverişli olmazdı.

13-Yaşam için yerkabuğunun kalınlığı da önemlidir. Yerkabuğu daha kalın olsaydı, atmosferden yerkabuğuna oksijen transferiyle oksijen dengesi bozulurdu. Yerkabuğu daha ince olsaydı yerkabuğunun her yerinden sürekli volkanlar fışkırırdı. Bu ise hem iklimi değiştirir hem de canlılığı yok edebilirdi.

14-Atmosferdeki oksijen miktarı da yaşam için kritik bir değerdedir. Bu değer eğer yüksek olsaydı yeryüzünde sürekli yangınlar çıkardı. Bu değer eğer daha düşük olsaydı solunum yapmak imkânsız olurdu.

15-Atmosferdeki karbondioksit oranı da yaşamı mümkün kılacak bir değerdedir. Karbondioksit daha fazla olsaydı sera etkisi oluşacaktı. Eğer daha az olsaydı bitkilerin fotosentez yapması mümkün olmayacaktı.

16-Dünya’mızdaki ozon miktarı da çok kritik bir değerdedir. Eğer bu değer daha yüksek olsaydı yüzey sıcaklığı çok düşerdi. Eğer bu değer daha düşük olsaydı hem yüzey sıcaklığı çok yükselirdi hem de ültraviyole yaşamı yok edecek şekilde artardı.

17-Atmosferdeki havanın solunabilmesi için havanın belli bir basınçta, akışkanlıkta ve yoğunlukta olması lazımdır. Atmosferin yoğunluğunda ve akışkanlığındaki ufak bir değişiklik nefes almamızın imkânsız olmasına sebep olabilirdi.

18-Tüm canlılar karbon atomunun diğer elementlerle bileşikler yapması sayesinde var olmuşlardır. Karbon, yaşam için gerekli olan bileşikleri ancak dar bir sıcaklık aralığında gerçekleştirebilir. Bu sıcaklık aralığı ise Dünya’nın sıcaklığıyla tam uyumludur. Oysa evrende yıldızların içindeki milyonlarca derece sıcaklıktan mutlak sıfır olan -273 dereceye kadar geniş bir aralık mevcuttur.

19-Kovalent bağlar gibi zayıf bağlar da ancak belli bir sıcaklık aralığında gerçekleşebilirler. Bu sıcaklık aralığı ise Dünya’da var olan sıcaklık aralığı ile tam uyumludur. Zayıf bağlar gerçekleşmese hiçbir canlı var olamazdı.

20-Yaşam için bütün şartları yerine getiren Dünya’mızın, yaratılma zamanı da yaşama tam uygun olarak seçilmiştir. Dünya eğer daha önce yaratılsaydı canlılık için gerekli ağır atomlar (karbon, oksijen gibi) yeterli miktarda bulunmayacaktı. Eğer Dünya’mızın yaratılışı daha sonraya kalsaydı, Güneş sistemimizi oluşturacak yoğunlukta hammadde kalmamış olacaktı.

Caner TASLAMAN`ın “EVRİM TEORİSİ FELSEFE VE TANRI” kitabından alıntıdır.
http: //www. evrim. gen. tr/

Yazar : Cem Akyıldız

 


About the Author
Author

Dini Yazilar

Leave a reply

Name (required)

Website