Haydi, Müslümanlar Dinlenmeye!

Derin gaflet uykumdan gözlerimi henüz aralamış olduğum yeni hayatımın başında olmama rağmen, yeryüzünde bulunan en mükemmel olgunun tadına bakmayı Rabbim nasip etti. Onun tadına bakmak öyle bir mutluluk, öyle bir lezzet, öyle şeref veren bir şey ki…


Gözlerini henüz aralamış bir insana bunları söyletebilen, yazdırabilen nasıl bir olgu olabilir? Tabi ki DİNLENMEK… Kimisi çok yorgunmuş, dinleniyor anlayabilir, kimisi ne alaka der… Bu ahir zamanın zorlamasıyla elbette ki yorgun düşüyoruz. Ama yorgun düşmekten kastım bedenen değil, imanlarımız ve ruhlarımız yorgun düşüyor. Peki, nasıl dinlendireceğiz? DİN-lenerek dinleneceğiz. Bu nasıl mı olacak? İşte olay burada kopuyor zaten. Kimileri, ayaklarını uzatarak, bir oh çekerek DİN-lenir, kimileri de tek mürşidimiz olan Kuran-ı Kerim ile DİN-lenir.

Ebu Talib, çok sevdiği yeğeninin kırılmasını istemediği gibi, kavmiyle aralarında herhangi bir düşmanlık çıkmasını da arzu etmiyordu. Peygamberimize gelip;

– Ey Muhammed! Bütün kavim sana düşmanlıkta birleştiler ve bana şikâyete geldiler. Akraba arasında düşmanlık, iyi değildir. Onlar kendilerine kâfir dememeni ve bozuk yolda olduklarını söylemeyip, kötülememeni isterler, dedi.
Bunun üzerine Efendimiz;

– Ey amca! Şunu bil ki, güneşi sağ elime, ayı da sol elime verseler ben asla bu dinden ve onu insanlara tebliğ etmekten, bildirmekten vazgeçmem. Ya, Allahü teâlâ bu dini bütün cihana yayar, vazifem biter veya bu yolda canımı feda ederim, buyurdu ve ayağa kalktı.

Bir eline birkaç bin dolar, diğer eline de bir kaç otomobil verildikten sonra davasını unutanların ibretle düşünmesi gereken bir olay. Şimdi kendimize soralım ne uğruna susuyoruz, baş eğiyoruz, fedakârlık yapıyoruz? İnanç esaslarımız nedir? Nasıl bir peygamberin ümmetiyiz? Millet ayıplar, ne düşünür diye düşünmekten dinimizi düşünmez olduk. Yaşadığımız gibi inanmaya başladık, tavizler tavizleri getirdi.

Bizlerin ortaya koyduğu, yani yaşadığımız gibi inandığımız din, hak değil batıl dindir.

“…Dinde zorlama yoktur. Artık hak ile batıl açıkça ayrılmıştır”
(Bakara/256)

Rabbim ayırmış da bu ahir zamanın beşerleri bizler ayıramıyoruz. Kuran-ı Kerim DİN konusunda 2 tehlikeden bahseder. Bunlardan biri, dinde aşırıya gitmek, dine ilave etmektir.

“De ki: Ey kitap ehli, haksız yere dininiz konusunda aşırı gitmeyin…”
(Maide/77)

İkinci tehlike ise; dinin sahibi olan Allah’a din öğretmektir.

“De ki: Siz Allah’a dininizi mi öğreteceksiniz ?”
( Hucurat/16)

Bütün insanların inanma içgüdüsü vardır. Öyle ya da böyle tutunacak bir dal ararız. Kimisine göre bu dal, siyaset olur, kimisine göre bir şarkıcı olur, kimisine göre DİN olur. Nasıl ki dinlenmek insan için vazgeçilemeyen bir unsur ise DİN-lenmek de o derece önemli bir unsurdur. Ancak DİN-lenirken sapkın yollara sapmamak, bidatlardan uzak kalmak, dinimizden taviz vermemek önemli olandır.

Hak Din, Rabbim tarafından peygamberler aracılığı ile insanoğluna bildirilen, hiçbir değişikliğe uğramadan ta ki bugünümüze kadar gelen hayat şeklidir. Peki, hayat şekli neleri içerir? Bu hayat şekli; dünya görüşünden tutunda, ceza ve kanunlara kadar, ibadetlerden tutun da, kulların davranışlarının ve eylemlerinin nasıl olması gerektiğine kadar tüm hayatımızı kapsar.

Kuran-ı Kerim bu kadar hayatı kapsarken, aradığımız her şeyi bulabilecekken, bizlere öğretilenler nedir? Okullarda, camilerde hangi din öğretilmektedir? Öğretilenleri Kuran’a çarptığımızda hak din olan İslam ortaya çıkmakta mı?

En basit örneği;
“Ey Muhammed, Kur`an okuyacağınız zaman, kovulmuş şeytandan Allah`a sığın. ” (Nahl/98)

“Allah’a sığınana şeytanın hâkimiyeti yoktur. ”
(Nahl: 98-100)

“İhlâslı kullar üzerinde şeytan ağırlığı olmayacaktır. Onlara koruyucu olarak Rableri yeter. ”
(İsra: 65)

“Allah’ı zikretmekten gafil olana şeytanı musallat ederiz. ”
(Zuhruf: 36)

Müslüman, Allah’a dayanıp, Allah’a güvenmelidir. Allah müsaade etmedikten sonra şeytan hiçbir zarar veremez.
(Mücadele: 10)

Rabbimin bu ayetlerine karşılık, din kitaplarının ilk sayfasında “besmele” ile karşılaşmayı bekliyorsunuz ama bir beşerin sözünü görüyorsunuz: “Hangi şey ki, mantığa, kamu yararına uygundur, biliniz ki o bizim dinimize de en uygundur!”
Ama Rabbim “Besmele”diyordu ayetlerinde. Din kitaplarında hangi din öğretiliyor o zaman? İlkokul da dâhil olmak üzere Türkiye’de ki eğitim sistemi beşeri bir dinsizlik üzerine kurulmuştur. Bunun nedeni ise; dini sadece namaz, oruç, hac sanan mümin ve mümineler yüzündendir. Mademki okullar eğitim yuvası ben din eğitimini de okulumdan almak istiyorum. Ama biliyorum ki benim dinim namazsız olmaz. Namaz kılacağım dersem de okuldan atılırım… o zaman bu din benim dinim değildir. Bu din Hz. İbrahim’in, Hz. Muhammed’in dini hiç değildir.

Aldıkları birkaç kuruş için İslami hakikatleri ört pas edenler, aslında İslam’ın gerçeklerinden, farzlarından ne kadar uzak olduklarını ispatlamaktadır. Hakkı ortaya koyabilmek için önce içimizdeki tağutlara “LA” diyeceğiz, daha sonra dışımızdakilere “LA”diyeceğiz.

“Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklık ve eğrilikten ayırt edilmiştir. O halde, kim tağutu reddedip Allah’a iman ederse, kopması mümkün olmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah her şeyi işitir ve bilir. ”
(Bakara/256)

Bizlerin yapması gerekenler gayet net ve açık bir şekilde ortada. Bizleri uyuşturup, beşerlerin inkilaplarını, sistemlerini din olarak benimsetmeye çalışanlara “LA” deyip, yeterince dinlendim artık hak din ile DİN-lenme zamanı deyip, yol almaktır…

Yazar : Kübra Yüzer

 


About the Author
Author

Dini Yazilar

Leave a reply

Name (required)

Website