Kur`an`ın terk edilen emri BİLİM.

Aşağıdaki yazı; Murat Arabacı’nın “Kur’an’ın terk edilen emri bilim” adlı kitabından yararlanarak hazırlanmıştır.. (Kripto yayınları-2009/Ağustos)


“İslam’ın kaynağı Kur’an’dır. Her Müslümanın O’nu okuma, bilme ve ayetleri üzerinde düşünme sorumluluğu vardır. Kur’an, herkesin O’nu okumasını, düşünmesini ve ilkelerinin uygulanmasını ister ve sorumlu tutar. Ancak gelenekselleşmiş din eğitimi, daha doğru ifadeyle eğitimsizliği ve bunun üzerine inşa edilen din anlayışımız bizleri, Kur’an’dan uzaklaştırmakta ve bilgi dağarcığımızı O’nun eleştirdiği bilgilerle doldurmaktadır. Bu gelenekleşme, İslam’ın ana kaynağı olarak, Yüce Allah’ın elçisi Hz. Muhammed aracılığıyla tüm varlığa açıkladığı Kur’an’dan başka adreslere yönelten ve Kur’an’ı okumayı, bilmeyi ve ayetler hakkında düşünmeyi teşvik etmeyen hatta engel olan bir çok anlayışı hakim kılmıştır…. Maalesef Kur’an, evimizin başköşesine astığımız bir dua kitabı oldu. Bu yüzden içeriğinden tamamen habersiz hale geldik. Bu hal bizi öğle bir noktaya getirdi ki; türbeleri, yatırları, evliyaları kutsadık, aramızdan birilerine Allah’ın dostu, velisi, vekili sıfatlarını yakıştırdık.

Kur’an’ın yalnız bir dua kitabı olmadığını belirten değerli ilahiyat uzmanı Prof. Dr. Hüseyin Atay Kur’an’ın Türkçe çevirisinin ön sözünde şöyle diyor: Kur’an’da Allah konuşuyor. Size ne dediğini ve ne demek istediğini öğrenmek hakkınız. İnsan bu hakkını kullanmaktan sorumludur. ”

“Kur’an doğa kanunlarını (yaradılışın-sünnetüllahın yapısınmı, kurallarını)sık sık vurgulayarak insanı doğa kanunlarını araştırmaya ve onları öğrenip kullanmaya (tefekkür etmeye) çağırır.
(Alimran-190, 191) Oysa Müslümanlar, Allah’ın muhteşen eserindeki belgelerin okunmasına yönelik emir ve uyarılarıyla dolu Kur’an’ı terk etmiş, sonra da İslam’ı hayatın tüm gerçeklerinden kopararak, adeta hayali bir dünyanın din alanına hapsetmiştir. Dini öğrenmenin ve bilgi edinmenin yönteminin, taklit ve kulaktan dolma sözler olduğu bu hayal dünyasının tartışılmaz otoriteleri vardır ve Allah’a teslimiyet bu insanlara teslimiyete dönüşmüştür…. . Oysa Kur’an’ın en önemli hatırlatması; taklit yoluyla öğrenilen, sorgulamadan doğru kabul edilen bilgilerle tek din olan İslam’ın, bir “gelenek dini” haline getirilmemesi uyarısıdır. Gelenek dininden kurtuluşun ilk ve en önemli adımı, Tanrısal mesajın tek değişmemiş kitabına yönelmektir. Bu yüzden Müslüman’a eğer Arapça orijinal metinden okuyup anlayamıyorsa, kendi diliyle tekrar tekrar okuyup anlamaya çalışması ve ayetler üzerinde düşünmesi Kur’an’ın ibadet olan emridir… … … … … …

Yüce Tanrı’nın ayetlerini yalnız ibadetlerde değil de hayatın her alanında hatırlayıp üzerinde düşünmek ve anlamaya çalışmak toplumsal bir yaklaşımımız olsaydı, son altı asırda bilimin ve dünyanın tarihini değiştirecek fizikçiler, kimyacılar, genetik uzmanları, gök bilimciler yetişirdi.
Modern bilimin temelinin 8 – 12. yüzyıllar arasında bu bilince ve imana sahip Müslüman bilim adamları tarafından atıldığı hatırlanmalıdır.. ”

İslam tarihinde Osmanlı dönemine kadar; İbni Sina, Farabi, Ali Kuşçu, Battani, Piri Reis, Al Biruni, El Kindi, El Harezmi, Uluğ bey gibi bir çok değerli bilim adamı yetişmiştir.

Ancak, özellikle 1500’ lü yıllardan sonra hilafetin Osmanlı’ya geçmesiyle birlikte Kur’an’ın işaret ettiği aklın, bilimin yerini ecdada saygı adı altında mürtecilik, Emevi şeriatına tabi olma anlayışı almıştır. Medrese eğitiminde akılcılığın, bilimin terk edilerek, hazırcılığın, taklidin egemen olması ve toplumsal, sosyal hayatta yaşanan gerici anlayış Osmanlı’nın sonunu hazırlamıştır.

15. yy. ’dan sonra Osmanlı döneminde yetişmiş dünya çapında bir tek bilim adamı yoktur.

Bu dönemde Kütüphanelerden felsefe, matematik, fizik, kimya, astronomi üzerine yazılmış kitaplar toplatılmıştır. Zamanın şeyhülislamı bu kitapların kütüphanelere konulmasını yasaklayan fetva çıkarmıştır.

Ali Kuşçu’nun öğrencisi olan matematikçi ve ilahiyatçı Molla Lütfi batıl inançlarla açıkça alay ettiği için 1494 yılında boynu vurularak öldürülmüştür.
Galata’da 1577 yılında kurulan İslam dünyasının tek gözlem evi, şeyhülislamın büyücülük ve falcılık suçlamalarına maruz kalmış ve 1580 yılında yakılıp, yıkılmıştır.

Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın 1825 te basılan marifetname’si bu dönemde bilimde bulunulan yeri belirlemek için ibretlik bir veridir..

Saygılarımla, Vedat Akbaşak

 


About the Author
Author

Dini Yazilar

Leave a reply

Name (required)

Website