T A S A V V U F

Tasavvuf: Kalbi kötü huylardan temizlemek, iyi huylarla doldurmaktır.
Nefs terbiyesidir. İslam ahlakına kavuşmaktır. İnanmak, ibadetleri eksiksiz yapmak,
emir ve yasaklara uymaktır. İnsanları sevmek, incitmemektir..
Buraya kadar herşey normaldir.. Ancak, bundan sonrası tartışmaya açıktır..

Tasavvuf düşüncesinde, Kur’an’da bildirilen emir ve yasaklara uymak, ibadetleri yapmak zaten her sıradan müminin yerine getirmesi gereken kulluk görevleridir.
Bunlara ‘dinin dış yüzüyle’ meşgül olan avam tabakası denir.

Tasavvuf: Mistik düşünce ekolüdür. Ruhsal disiplinin gayesi: İnsanın, yaratıcı kudretle- Allah’la birleşmesidir.. İnsanın, Öz’ü ile birleşmesidir. Yaradan ve yaradılan esasta ve ezelde birdir..
Dinin’ iç yüzüyle’ ilgili olan, çok daha ileri derecede Allah’a, dine yönelmek, kalpleri sadece Allah aşkı sevgisiyle doldurmak, maneviyatı yükseltmek, derinleşmek, ruhsal olgunluğu arttırmak, Allah’a yaklaşmak ve hatta Allah’a ulaşmak, O’nunla birleşmek-bir olmak.
Ölmeden ölmek, yaşarken yeniden doğmaktır..
‘Gönül gözlerinin’ açılarak Allah’ın, Kur’an’nın gizli ‘sırlarını’ görmek, öğrenmektir..

Her inanç sisteminde mistik akımlar yani, yaradana gönül, sevgi, aşk yolu ile ulaşmak, O’nunla bir olmak hedefi, düşünce akımı vardır.. Uzak doğu kökenli, Budizim ve Hint inançlarında yaygın görülen bu akımdan müslümanlar da etkilenmiştir..

İslam tasavvuf anlayışında en yüksek makama ulaşanlara Mutasavvıf denir.
Mutasavvıflar iki çeşittir.
1-Murşit-i Kamil veya Sufiler: Bunlar, vuslat’a ermiş, irşat ehli olan yani, hidayete-doğruya, güzele yöneltmeye , yol göstermeye ehil kişlerdir..

2-Evliyalar: Bunlar irşat ehli olmamakla beraber kalpleri peygamberimizin kalbinden gelen
bilgilerle dolu olduğuna inanılan, Allah’a yakın oldukları kabül edilen kişilerdir..

Tarikat anlayışında; Mürşitin, sufinin, evliyanın yerini dervişler, şeyhler, şıhlarlar, pirler alır..

Tasavvuf’un temel kabulü: ‘Dinin iç yüzünü’ maneviyatı yükseltmenin, kalbimizi sadece Allah aşkı ile doldurmanın, Allah’a yaklaşmanın, Allah’ın- Kur’an’nın sırlarını öğrenmenin yolunu bizlere ancak, mürşit-i kamil’ler-sufiler, dervişler, şeyhler öğretir.
Ancak bir mürşit-i kamil, sufi, derviş, şeyh vasıtasıyla, ona teslim olarak maksat vasıl olabilir.
Yani bir murit, murşit ilişkisi olmalıdır..
Mürşit’i olmayan kişi sıradan müslüman-avam olur, mürşit’i olan ise onun klavuzluğu, hidayeti ile kalbi Allah aşkı ile dolar, O’na yaklaşır, ulaşır, ‘vuslata’ erer..

İslam tasavvuf düşüncesinin bu yaklaşımını, anlayışını Kur’an ışığında değerlendirmek gerekir..

Mürşit: İrşat, reşed ve rüşt köklerinden gelir. Hidayete erdiren, doğruya güzele yönelten
demektir.. Kur’an’a göre rüşd-hidayete erdirme yalnız Allah’ın elindedir..
Yalnız Allah, insanları doğru yola yönlendirip hidayete ulaştırabilir. Peygamberler bile
ancak Allah’tan aldıkları vahye dayanarak irşat yapabilirler, yol gösterebilirler..

De ki: ‘Ben size zarar verme gücüne de ışık ve aydınlık (rüşd-hidayet) verme gücüne de sahip değilim.. ( Cin-21)

Onların-insanların, iyiyi ve güzeli bulmaları-hidayete ermeleri, rızamı lutfumu kazanmaları senin üzerine bir borç değildir-senin görevin değildir. Tam aksine dilediğini iyilik ve güzelliklere yönlendiren-hidayete erdiren, Allah’tır… (Bakara-272)

Kur’an, Allah ile insan arasında yaklaştırıcı-aracı kabul etmez..
Allah’ın peygamberimize bile vermediği bir yetkinin mürşit-i kamil, sufi, derviş, şeyh denen birilerileri tarafından kullanılması kabul edilemez. Kur’an’dan onay almaz..
Kur’an, iyiye güzele, doğruya, hidayete ulaşmanın yolunu bildirir.
Müminin mürşit’i Allah’tır, Kur’an’dır.. Kalbi Allah aşk’ı ile dolu olan takva sahibi, iman sahibi bir mümin Allah’tan, Kur’an’dan başka mürşit aramaz..
Hiç bir beşer bir mümine mürşitlik yapmaya kalkışmamalı, Rab’lik taslamamalıdır..
Hem Allah’ı her şeyden çok seveceğiz, ilahi aşktan bahsedeceğiz, O’na yakın olmaya hatta O’na ulaşmaya çalışacağız, hemde kendimize O’dan başka mürşitler arayacağız veya birileri kendisini yaradanla eş tutup ışık vermeye, hidayete erdirmeye, klavuzlık yapmaya, yani Allah’ın yetkilerini kullanmaya ehil görecek, bu büyük bir çelişkidir..
Dinde derinleşemeye çalışırken dinin özünden uzaklaşmaktır, yozlaşmadır..
Kur’an yolundan başka yollar, şirk yoluna sapan yollardır..

Bütün övgüler Allah’adır. Ama onların çokları bilmiyorlar.. (Nahl-75)

İslamiyet’te imtiyazlı sınıf yoktur. Kur’an’da, mutasavvıf, mürşit-i kamil, sufi, derviş, şeyh, evliya gibi ünvanlar yoktur. İslamiyet, sadece Allah’a teslim olmaktır..

Dinimizde Kimin ne kadar ‘derin, Allah’a yakın’ iyi kul olduğu, takva, iman sahibi olduğu veya ne kadar günahkar olduğunun takdiri, Allah’a aittir. Birileri Allah’ın yetkisini kullanıp insanları sıradan müminler-avamlar ve Allah’a ulaşmış olan mürşit-i kamiller, sufiler olarak derecelendiremez.

Hidayete ermenin, Allah’a yaklaşmanın yolu;
İlham, içe doğuş-malum olmak, hal üzeri olmak, kerametler, rüyalar değildir. Kendi ekseninde-etrafında fıldır fıldır dönmek veya çile odası denen hücrelere kapanıp tembellik etmek, dünyadaki sorumluluklarımızı terketmek değildir.
Kulluk etmektir, iman ve takva sahibi olmak, ilim sahibi olmak, çalışmak üretmek, insanlara faydalı olmaktır. Kur’an klavuzluğunda yol almak, Allah’a teslim olmaktır..

Deki; çalışın, yapın-üretin. yaptıklarınızı Allah’ta, Resulü’de, müminlerde görecektir.
(Tevbe-15)

Gözünüzü açın! Gönüller yalnız, Allah’ın zikriyle-Kur’an’la tatmin bulur. (Rad-28)

Tasavvuf anlayışına uyarak; Kur’an dışında tatmin vasıtaları aramak, mürşitler, sufiler, veliler, dervişler peşine düşmek, onlardan ışık, klavuzluk beklemek, yedek ilahlar edinmek olur. Şirk olur..

Kur’an anlayışında Veli= Dost demektir. Allah tüm müminlerin velisi’dir-dostudur. Tüm müminlerde Allah’ın velisi yani dostlarıdır. Evliya, veli’nin çoğuludur..

Allah, iman sahiplerinin Veli’sidir-dostudur.. ( Bakara-257)
Rabbinizden indirilene uyun. O’dan başka evliyaların ardına düşmeyin.. (Araf-3)
Allah’ın velileri-dostları için hiç bir korku yoktur. Onlar inanmış-iman etmiş ve takvaya sarılmışlardır.. ( Yunus-62-63)

Allah’ın velisi-dostu olmak için: İnanmak, iman etmek ve takva sahibi olmak yani günahtan sakınmak, doğru yola Allah’a yönelmek gerekir. Daha abartılı, aşırı, riya bulaşmış yollara gerek yoktur. Olgunlaşmak, derinleşmek, ulaşmak, ermek, bir olmak arayışı içinde dinin özünden, esasından uzaklaşma tehlikesini gözardı etmemek gerekir..

Kendiniz gibi bir insana itaat ederseniz, O taktirde mutlaka hüsrana uğrayanlar olursunuz.
(Müminun- 34)

Kur’an, Allah’a ve peygambere itaat etmemizi emreder. Peygamber’den başka bir insana, mesela; sufilere, şeyh lere itaat edenlere ne olacağı da yukardaki ayette bildirilmektedir.

Tasavvuf düşüncesinin niha-i maksadı: Allah’a ulaşmak-varmak ve Allah’ın-Kur’an’ın sırlarını öğrenmektir. Sonra, maksada ulaşan kişi (mürşit-sufi-derviş) olarak bilgilerini diğer kişilere onların anlayabileceği şekilde-algılayabilecekleri kadarını anlatır, öğretir..
Çok derin bilgiler, sırlar avam’ın algılama kabiliyetini aşacağı için bu bilgiler-sırlar avamla hiç konuşulmaz. Gönül gözü açık, derin bilgilere, sırlara sahip olanlar kendi seviyelerindeki kişilerle bilgilerini paylaşır, sohbet ederler, birbirleriyle aşık maşuk olurlar..

‘Allah’a ulaşmak, O’nunla bir olmak.. ’
Bu maksad üzerinde durup düşünmek gerekir….
Allah, bizden inanmamızı ve kulluk etmemizi istiyor. Günahlardan sakınmamızı, iman eden, iyi düşünüp iyi işler yapan, barışa hayra dönük ameller-tavırlar sergileyen müminler olmamızı istiyor. Kur’an bize bir çok emirler ve yasaklar bildiriyor. Ancak, Kur’an, insanlara Allah’a ulaşmak veya Allah’a aşık olmak şeklinde bir maksad- hedef bildirmiyor.
Allah’ın bana ulaşın, benimle bir olun diye bir emri yoktur..
Tasavvuf anlayışına gönül verenlerin maksadı ile Allah’ın kullarından beklentisi örtüşmüyor..
Sahife-37-
Maksadımız: Her türlü kötülükten uzak olmak, Allah’a yakın olmak, Allah’ın istediği gibi O’na layık kul olmaya çalışmak veya ilim sahibi olup, O’nun bilgisinden gücünden daha fazla nasiplenmeye çalışmak olmalıdır.
‘Allah’a ulaşmak, O’nunla bir olmak’ ne demektir? Bir yaradılan dünya hayatında tabiki sadece manevi anlamda da olsa, yaradana, Allah’a ulaşabilirmi ? O’nunla bir olabilirmi?
Ulaşmak-varmak-yanında olmak- O’nunla bütünleşmek-bir olmak. Bunlar bir kulun haddi aşan düşüncesi-maksadı değilmidir?

O’nun bilgisinden bizzat kendisinin dilediği dışında hiç bir şeyi kavrayıp kuşatamazlar.
(Bakara-255)

O’nun bilgisinden, tasavvuf deyişiyle, O’nun, sırlarından, (gücünden) öğrenebileceğimiz O’nun lütfu, takdiri kadar olanıdır. Bu konuda hedefler-maksatlar tayin etmek, maksada ulaşmak için yollar belirlemek anlamlı değildir. Sonuç olarak O’nun dileği, iradesi dışında hiç bir şeyi anlamamız, kavramamız söz konusu değildir..
O’na, O’nun bilgisine ulaşmak sanki bizim irademiz dahilinde, bizim çabalaımızla olabilecekmiş gibi düşünmek yanlıştır. Her konuda olduğu gibi bu konuda da bizim dileğimiz-isteğimiz değil, Allah’ın dileği-isteği-takdiri neyse o olur..

Allah’ı ve kurduğu ilahi sistemi, O’nun bilgisinin-gücünün sınırlarını anlamak, O’na varmak, O’nunla bir olmak insan gücünü, insan aklının, algısının sınırlarını aşar..
Allah’a ulaşmayı hedeflemek: Dini inancımızın ve insan aklının, psikolojisinin sınırlarını zorlar.. Sınırları zorlayan kişi ancak kendisi gibi sınırları zorlayan başka biriyle anlaşabilir, paylaşabilir, sohbet edebilir. Bu kişilerin normal-sıradan müminleri avam dan kabul edip, küçümseyip onlarla sohbet etmemesi kendileri açısından tercih değil, belki bir zorunluluktur..

Tasavvuf-mevlevi düşüncesinde akıl:
Akıl yolu ile ancak avam tabakadan sıradan bir mümin olunur.
Allah’a akıl yolu ile değil ancak aşk ile ulaşılır.
Aşk durağında, akılla bir daha görüşmemek üzere vedalaşılır.
Akıl, meclisimizden yalın ayak kaçtı. Çünkü biz, aklın hududundan dışarıdayız.
Akıl, çürük diş gibidir. Çektirip atarsan ondan kurtulmuş olursun…
Bunlar, mürşit, sufi söylemleri, tasavvuf düşüncesi kabulleridir..

Mürşitler, sufiler, dervişler de Allah’a ulaşma maksadının aklın sınırlarını zorladığının ve akılla bağdaşır olmadığının farkında olmalılar ki, Allah’a ulaşmak için aklı bir kenara bırakmanın gerektiğini söylemişlerdir..

İnsan: Fiziki ve manevi yapısıyla, aklı ve duygularıyla çok yönlü en donanımlı varlıktır..
Allah’ın insanlara lütfettiği bizleri diğer canlılardan ayıran, onlara üstün kılan en önemli özelliğimiz, aklımızdır. Allah’ın sadece insanlara bahşettiği bu değeri terk ederek, dışlayarak Allah’a ulaşmak mümkün olabilirmi. ??

İnsan varlığının gücü, akıl ve duygu birlikteliği, senteziyle ortaya çıkar.
Aklımızın ve duygularımızın birlikte onayladığı kararlarımız, eylemlerimiz sonucunda başarılı mutlu olabiliriz.. Aklın onay vermediği, aklı dışlayarak sadece duygularla hareket ederek doğru sonuca ulaşmamız mümkün değildir..
Aklı dışlayarak Allah’a ulaşmak bir yana, ancak akılla iman edilebilir..
Aklımızı kullanarak Allah’ın varlığına ve birliğine inanır, iman ederiz..
Aklı olmayan, ruhi rahatsızlıkları olanlar, deliler sorumluluk ehli değildir.
Yani dinin emir ve yasaklarına uymakla ve diğer dini konulardan sorumlu değildir..

Bir çok ayette ‘halen düşünmeyecekmisiniz, düşünmüyormusunuz, düşünün diye, ama düşünenmi var’ ve’ anlamanız için, anlayan, anlamak’şeklinde ifadeler vardır.
Allah düşünmenin, anlamanın önemini vurgulamıştır.. Düşünmek, akılla olur.
Allah aklını kullanmayanlara, dışlayanlara bakın ne yapıyormuş..

ALLAH PİSLİĞİ AKLINI KULLANMAYANLARIN ÜZERİNE BIRAKIR.. (Yunus-100)

Yazar : Vedat Akbaşak

 


About the Author
Author

Dini Yazilar

Leave a reply

Name (required)

Website