Fıtratın kanunlarında, yaratılışın esasında ise düalizim, ikilik, eşlilik, çokluk prensibi vardır.
Yaratılanlar birbirini tamamlayan, anlamlı kılan zıddı, eşi ile birlikte yaratılmıştır.
Erkek, kadın; güzel, çirkin; iyi, kötü; gece, gündüz; cennet, cehennem; proton, nötron gibi.
Yaratılanlar varlıklarını devam ettirebilmek için YüceYaratan’ın rahmetine, yardımına muhtaç oldukları gibi birbirlerine de muhtaçtırlar. Tek başına hiç kimse, hiçbir şey yeterli, anlamlı değildir.
Yaratan oluşturduğu düalist yapı ile aslında yaratılanlara şu mesajı vermektedir: “tek olmak bana mahsusdur. Siz ancak bir araya gelerek, sahip olduğunuz değişik nitelikleri sentezliyerek, fonksiyonel olursunuz, başarı ve mutluluğa ulaşabilirsiniz. ”
Bir kişinin tek başına bir toplumu yönetmesi; yasama, yürütme, yargı yetkilerinin tek-bir kişide toplanması yani dikta rejimleri aslında yaratılışın kurallarına, fıtratın kanunlarına aykırıdır.
Bir kişinin tek başına “ben her konuda tek belirleyici, tek yetkili olacağım demesi”; Her konuda tek olma gayreti, tek olma iddası yaratılana yakışan bir tavır değildir.
Yaratılışın prensibine; düalist yapıya uygun olan: Katılımcı, soyal demokrat yönetimlerdir. Toplum bireyleri birbirleriyle ne kadar çok yardımlaşır, güç birliği yaparlarsa ve yönetimde ne kadar çok söz sahibi olurlarsa düalist yapının gereği o ölçüde yerine getirilmiş olur. Sivil toplum kuruluşları, dernekler, siyasi partiler, sendikalar vb. kurumlar düalist yapıyla, sünnetüllahla uyumlu oluşumlardır. Sadece bir kişinin iradesine tabi olmak, otoritesi altına girmek ise, yaratılışın kurallarını, Allah’ın kanunlarını yok saymaktır.
Rum suresi 30. ayetinde din, fıtrat olarak tanımlanarak, fıtratın kuralları ile dinin kuralları arasında farklılık, çelişki olmadığı vurganıyor. Dolayısıyla, fıtratın kurallarına; düalist yapıya aykırı tavırlar; din kurallarına aykırı tavırlardır.
Dikta yönetimleri Allah’ın fıtrata, yaratılış kanunlarına koyduğu hükme, düzene aykırı yönetimlerdir.
Dolayısıyla batıl yönetimlerdir. İslam dininin temel amaçlarından birisi de yeryüzünde despot dikta yönetimlerine son vermektir.
“Hak geldi bâtıl yıkılıp gitti. Bâtıl, yok olmaya zaten mahkûmdu. ” (İsra-81)
Atatürk sayesinde yaklaşık 90 yıldır ülkemiz Türkiye cumhuriyeti hariç olmak üzere İslam dünyası 1400 yıldandan beri bâtıl dikta yönetimleri altında; Emevi şeriatı, fıkhı veya şii kabülleriyle yönetilmektedir. İslam dünyasının içinde bulunduğu kargaşanın, kan ve göz yaşının, perişanlığın sebebi fıtratın ve dinin kanunlarına aykırı bu bâtıl dikta yönetimlerdir.
İslam ümmetinin kurtuluşu için: Bâtıl dikta yönetimlerinin yıkılması ve yerlerine Kur’an’ın işaret ettiği gibi adil, sosyal, hukuk devletlerinin; demokrasi, cumhuriyet yönetimlerinin kurulması gerekir…
Saygılarımla,
Mustafa Kallavi….