Kralın biri, huzurunda el pençe divan duran saray erkanından bir bardak su istemiş. Saray erkanın içinde askerler, şairler, dalkavuklar, medyumlar, kahinler, din adamları vs. hepsi varmış. Geniş bir halka oluşturulmuş halde ayakta dinliyorlarmış…
Kral su isteyince sırasıyla:
Şair: ”-Yüce efendimiz ve haşmetli kralımızın emrindeki şu zarafete bakın. Böyle bir mısra dünya tarihinde daha söylenmedi: ”Su getirin, su getirin, su getirin…”
Dalkavuk: ”-Efendim sizin sözünüzün üstüne söz söylenmedi şu alemde: ”Su getirin, su getirin, su getirin…”
Din adamı: ”-Her kim bunu günde 100 kez söylerse cennet köşkleri onu bekliyor, aşk ile bir daha: ”Su getirin, su getirin, su getirin…”
Medyum: ”-Kralımız bu sözüyle gelecek yılın bolluk ve bereket ile geçeceğini haber veriyor, şevk ile bir daha: ”Su getirin, su getirin, su getirin…”
Kahin: ”-Bana bir su getirin “ cümlesinin ebced hesabı ile değeri 2050’dir. Kralımız bu yılda kıyametin kopacağını haber veriyor. O yıla dikkat edin ve bu cümleyi sakın unutmayın: ”Su getirin, su getirin, su getirin…”
Velhasıl bir bardak suyu getiren olmamış ama her yan “Su getirin…” sesleriyle inlemiş…Bir “su edebiyatı”dır almış başını yürümüş…Dilden dile dolaşmış, hafızlar ezberlemiş, en güzel hatlarla yazılıp duvarlara asılmış…
Hikayedeki “Kral” ile Allah’ı, “Su getirin” emri ile Kuran ayetlerini, diğer şair, din adamı, dalkavuk, medyum, kahin vs. ise bizleri anlatıyor. Bir dinin hayattan çekilişi de işte böyle oluyor.
Okunarak, ezberlenerek, yazılarak, her yere asılarak, büyük saygı duyularak, çok satarak, çok konuşularak, çok dağıtılarak, salonlar dolusu dinlenerek ve fakat asla gereği yapılmayarak bir hayattan çekiliş…
Her yerde “Su getirin.. ” sesleri ama bir bardak su getiren yok! Bu kral kızmasın da ne yapsın? Üstelik de ona “büyük saygı” adına yapılmıyor mu?
Hz. Peygamber(sav) buyurmuştur ki: ”Sizin en hayırlınız, Kuran’ı öğrenen ve öğretenlerinizdir. ”
Belki de en çok yanlış anlaşılan ve yorumlanan hadis budur. Çünkü bu hadisin muhatapları Kuranın diline yabancı bir toplum değildi. Hadis-i şerifte en hayırlınız Kuran alfabesini öğrenen veya yüzünden okuması öğretendir demiyor. Sahabeler kendi dilleri ile indirilmekte olan Allahın kelamını büyük oranda anlamakta idiler. Şayet anlamadıkları olursa, onu da mutlaka peygamberimize sorarak öğreniyorlardı. Sahabe zamanında Kuranı öğrenmek ya da öğretmek, bizdeki Kuran kurslarında olduğu gibi, Arapça alfabeyi tanımak, elif cüzünü öğrenmek, sonra da Kurana geçip yüzünden, tecvitle birlikte düzgün kumayı öğrenmek ve hafızlık yapmak değildi. Çünkü günümüzde Kuran öğrenmek deyince ayetlerin anlaşılması, müzakere edilmesi ve içerdikleri hikmetlerin öğretilmesi anlaşılmıyor. Yüzünden okumak önemli ama daha önemlisi ve yarın öldüğümüzde hesaba çekileceğimiz kerim kitabın anlamını yani emir ve yasaklarını anlayıp hayatımıza ne kadar geçirdiğimiz gerçeğidir.
Kuran-ı Kerimi gereği gibi okuyup, anlayıp amel edenlerden olmamız dileğiyle…
Allaha emanet olun.
Mehmet COŞAR