Dinler Tarihi : Çok Tanrılı ve Tek Tanrılı Dinler

Dinler tarihi alanında dinlerin oluşumu ile i1gili 19. ve 20. yüzyıllarda ağırlıklı olarak kabul edilen yaklaşım; yine 19. yüzyılda yaşamış olan August Comte’un toplumların gelişimi konusunda ortaya koyduğu evrimsel 3 hal yasasını esas almıştır. Buna göre toplumlar sırasıyla teolojik, metafizik ve nihayet pozitivist evreyi yaşayacaklardır. Bu yaklaşım dinler tarihine ve dinlerin oluşumuna da uygulanmıştır. Buna göre dini insanlar uydurmuştur; insanlar önce politeist yani çok tanrıcı dinlere inanmış, akabinde ise monoteist yani tek tanrıcı dinlere inanmıştır. Gerek Kuran’a gerekse diğer kutsal kitaplara göre ise evrenin ve evrendeki tüm canlıların Yaratıcısı olan Allah’tır. İlk insan ve ilk peygamber olan Hz. Adem ve diğer peygamberler ise Allah’ın dinini insanlara sunmuş ancak hemen her dönemde insanlar tek tanrı olan Allah’a ortaklar koşarak O’nun yanına yeni tanrılar ekleyerek Allah’ın indirdiği tek tanrılı dini dejenere etmişlerdir.

Yani 18. ve 19. yüzyıllarda çok etkili olan Tanrı’yı daha baştan devre dışı bırakan pozitivist anlayışa göre tek tanrılı dinler çok tanrılı dinlerden evrilirken; kutsal kitaplara göre tersine çok tanrılı dinler tek tanrılı dinlerin dejenerasyonu sonucu oluşmuştur ve tek tanrılı dinlerin kaynağı evrenin yaratıcısı olan Allah’tır. Pozitivist anlayışın ortaya koyduğu dinler tarihi teorisi, yeterince delillere sahip olmamasına rağmen, o dönemde pozitivist anlayışın bilim dünyasında oldukça baskın olmasının da etkisiyle kabul görmüştür. Bu etkiler günümüzde de belirli ölçüde devam etmektedir. 20. yüzyıldan itibaren ise gerek tabii bilimler gerekse pek çok sosyal bilimde olduğu gibi dinler tarihi alanında da tek tanrılı dinlerin ve kutsal kitapların savunduğu tezlere paralel teoriler ortaya konmuş dahası bu teoriler önemli delillerle desteklenmiştir.

Dinler tarihi alanında ise örneğin Wilhelm Schmidt çok tanrılı dinlerin tek tanrılı dinlerden oluşmuş olabileceğini ortaya koydu ve bunu ilkel toplulukların kültür hayatları üzerinde yaptığı araştırmalarla delillendirmeye çalıştı. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi çok tanrılı dinlerin tek tanrılı dinlerden gelmiş olması bin yıllar boyunca kutsal kitapların savunduğu görüşleri açıkça desteklemektedir. Yani bu çalışmalar dinlerin pozitivist anlayışın savunduğu gibi evrim geçirmediklerini, aksine zaman zaman tahrif edildiklerini gösterdi. Buna göre daha başlangıçta bir ‘Tek Tanrı’ inancının bulunduğu ortaya konulmaktadır.

Burada bir diğer önemli konu ise özellikle Sümerlerle ilgili çalışmalardan hareketle Kuran’a ve diğer kutsal kitaplara ve onların ilahiliği iddiasına getirilen eleştirilerdir. Bu eleştiri kısaca Sümerlerdeki dini inançların ve ritüellerin çeşitli Kuran ayetleri veya İslam geleneğindeki inançlar ve uygulamalar ile benzerliğinden hareketle Kuran’ın ilahi olmadığı kökeninin Sümerler olduğu şeklindedir. Halbuki Kuran’ı bütüncül olarak değerlendirdiğimizde Sümerlerde bahsedilen benzerlikler olsa bile bunlar Kuran’ın Tanrısallığı karşısında bir delil oluşturamayacağını tersine bu benzerliklerin Kuran’ın Allah’ın sözü olduğunu destekler nitelikte olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü Kuran’ı incelediğimizde inananlara emir ve yasaklar dışında temel olarak Allah’ın varlığı ve birliği ile ölümden sonraki ahiret hayatının varlığı anlatılır. Kuran’da ayrıca İslam ismi ilk peygamber ve aynı zamanda ilk insan olan Hz. Adem ve Kuran’da bahsedilen ve bahsedilmeyen bütün peygamberlerin getirdiği dinin ortak adıdır. Allah Kuran’da ifade ettiği gibi Kuran ile dinini kemal erdirmiş olsa bile temel mesaj olan Allah’ın varlığı ve birliği ile ölümden sonraki ahiret hayatının varlığı tüm peygamberlerin muhatap olduğu kavimlere tebliğ ettiği ortak mesajdır. Kuran’da anlatılan peygamberlerin kıssalarından ve hayatlarından bunu çok açıkça görebiliriz. Sonuç olarak Sümerlerde ya da başka bir tarihsel topluluktaki inanç hayatında Kuran’a benzerliklerin olması Kuran’ın ilahiliği aleyhine bir delil oluşturmaz. Tersine tarih boyunca yaşayan milletlerde, topluluklarda benzer dinsel ve inançsal unsurların bulunması bütün bu dinlerin ve inançların ortak bir ilahi kökeni olduğu görüşünü destekler.


About the Author
Author

Leave a reply

Name (required)

Website