Biz de Namusluyuz!

 

Necip Fazıl’ın “Çerçeveler (3)” adlı kitabında namus başlıklı bir yazısını okumuştum gerçekten çok güzel, bu yüzden paylaşmak istiyorum.

Bu yazı “bizde ahlaklıyız!”, “bizde namusluyuz!” ve “bizim de kalbimiz temiz!” diyenlere ithaf olunur…

Namus

Tüccar…

Partili…

Partisine ve sözde hayır cemiyetlerine, şahitler huzurunda yardımı bol…

Fakir komşusu acından ölecek olsa, Allah huzurunda bir dilim ekmek vermez.

Emrindeki karaborsa şebekesi ve rüşvet mekanizması, pırıl pırıl, işlek bir santral…

3 milyonluk servetin 1 milyonu yalan, bir milyonu riya, bir milyonu hile…

Görülmemek şartıyla, metreden, kilodan, balyadan, yetimin elindeki simide kadar çalmayacağı yok…

Karısı gündüzleri sinema localarında, matineler boyunca jigola değiştirir.

19 yaşındaki kızı Türkiye’de nüfus kontroluna taraftar olduğunu, fiil halinde 3 kere ispat etmiştir.

Üniversiteden belgeli olan oğlu, kahvehane pokercilerinin meşhur(trişor)lerinden…

Daima ardında mevki alan şoföründe , efendisinin zevklerini kumanda ettiğine dair bir eda…

Ama, fakat, sonra , neticede:

Bu adamın bankalarda protesto namusu, Büyük Diplomatlar Kulübündeki itibarına uygun olarak fevkalede yerindedir.

 

Necip Fazıl bu yazısını 1964 senesinde yazıyor. Bugün ile karşılaştırınca aynı insanların aynı davalarına aynı şekilde hizmet ettikleri görüyoruz. Kadınları, kızları ve oğulları da aynı yol üzerinde sebattalar bu arada…

Bilmiyorum Necip Fazıl üstadın bu güzel yazısı sonrasında benim birşeyler karalamama gerek var mı? Ama belki onun yazısına dipnot hasebinde buraya birkaç cümlecik iliştirebilirim.

Evrende yapılan herşeyin ve mevcut her olgunun bir referans kaynağı, bir anlamı ve bir amacı vardır. Bu aklımıza gelen herşey için geçerlidir.  Bu Allah için dahi geçerlidir, O’nun referans kaynağı kendisidir, ve var ettiği her şeyde bir anlam ve amaç mevcuttur. “Allah, gökleri ve yeri mutlak gerçeğe atıf olsun diye (amaçlı olarak) yaratmıştır: hiç şüphe yok ki bunda, mü’minlerin alacağı bir ders mutlaka vardır.” 1 (ankebut 44) İşte bundan dolayıdır ki insan bir fiil ile iştigal edeceği zaman bir referans kaynağına dayanır. Örneğin; bu kaynağa Batılılar hayvanlarda iç güdü diyor, fakat biz biliyoruz ki iç güdü de asıl referansa dayanan ara bir referanstır, yani o asli değil arızîdir. Asıl referans kaynağı ise hakikatin membaı olan, hakikatin tamamının kendisinden neşet ettiği El Hak olan Allah’tır. Diğer taraftan bu referans kaynağı insan için de arızi olarak akıl, irade ve vicdandır diyebiliriz. Fakat asli olarak tabiki Allahtır. Tüm bunları anlatma sebebim ise şu: genelde ahlak özelde namus kavramı insanların kendi başlarına çözebileceği bir konu değildir. O da diğer herşey gibi çok daha üstün ve yüce bir referansa yaslanmak zorundadır. Eğer kainatta insanların bir hakikate referans kaynağı olabileceği bir konu bulunsaydı o “bir ve tek” hakikat insan sayısı kadar çok hakikat olacaktı.

Nitekim ahlak ve namus kavramını Allah tanımlamalı ve biz insanlara düşen de ancak ona uymak olmalıdır. Bugünün kendilerini namuslu ve ahlaklı olarak addeden insanları eğer ahlaklarını Kur’ana arz etselerdi aslında ahlaklı olmadıklarını göreceklerdi. Eğer onlar Hasan El Basri’nin dediği gibi: “kendinizi, ve amelinizi Kur’ana arz edin!” tavsiyesine uysalardı şu haberi Kur’anın manşetinden okuyabileceklerdi:  “Bunlar, dünya hayatında tüm yapıp ettikleri (istikametten) sapmış olan kimselerdir: oysa ki bu tipler, kendilerinin güzel ve erdemli işler yaptıklarını sanmaktadırlar.” (kehf 104)

Sözün özü kainatta her hakikat dönüp dolaşıyor ve teveffi ederek aslına, El Hak olana kavuşuyor. Bu yüzden bizim “tasavvurumuzu inşa eden kavramlar” adlı ansiklopedimizin yazarı kesinlikle Allah olmalı, ki doğru bir tasavvura ve bunun sonucu olarakta doğru bir fiile yani bu tasavvurla uyumlu olan eyleme sahip olabilelim. Çünkü iman edenler, yani Allah hakkında doğru bir tasavvura sahip olanlar ve salih amel işleyenler, yani bu tasavvur ile uyumlu iyilikler işleyenler hakikatin kaynağından neşet eden hakiki cennetlere varislerdir. Onlar ne güzel insan ve ne güzel kullardır… O kimselerden olabilmek dileğiyle…

ariamoneva

1 Yine bkz: duhan 38-39, rum 8 ve al’i imran 191


About the Author
Author

ariamoneva

Leave a reply

Name (required)

Website