Prof. Dr. Caner Taslaman’ın Savaşlar Hakkında Tartışması 2

Prof. Dr. Caner Taslaman’ın Savaşlar Hakkında Tartışması 2

İddia: Tarihte en çok kan dökülen, en büyük savaşlar din savaşlarıdır.

Prof. Dr. Caner Taslaman: Bu doğru değil. Size kaynak da vereyim. Charles Phillips ve Alan Axelrod tarafından hazırlanan Savaşların Ansiklopedisi isimli kapsamlı çalışmada bin küsur savaş listelenmiştir. Bu çalışmada tüm savaşlar içinde dinler adına yapılan savaşlar sadece %7’dir ve din uğruna ölenlerin sayısı %2’dir.

Bu tartışmada kişi tamamen desteksiz bir iddiada bulunmuştur. Caner Taslaman ise verdiği kaynakla bu iddiayı çürütmüştür. Kişinin iddiasının yanlış olduğuna dair detaylı bilgiler şöyledir:

Charles Phillips ve Alan Axelrod tarafından hazırlanan Encyclopedia of Wars (Savaşların Ansiklopedisi) isimli kapsamlı çalışmada 1763 savaş listelenmiştir. Araştırmacıların ulaştıkları sonuç neticesinde söz konusu 1763 savaştan sadece 123 tanesinin dini sebeplerle ilgili olarak sınıflandırılabileceği ortaya çıkmıştır. Dini sebeplere dayalı olarak sınıflandırılabilecek 123 savaşın, listelenen 1763 savaşın yüzde 7’den azına, söz konusu savaşlarda öldürülen insan sayısının ise savaşlarda öldürülen insan sayısının yüzde 2’sinden azına karşılık geldiği görülmüştür. Örneğin Haçlı Savaşları’nda 1 ila 3 milyon civarı insanın trajik bir şekilde can verdiği, yaklaşık 3 bin kişinin Engizisyon mahkemelerince ölüm cezasına çarptırıldıkları yerde sadece I. Dünya Savaşı’nda yaklaşık 35 milyon asker ve sivilin anlamsız ve din dışı sebeplerle can verdiği görülmüştür. (9 Haçlı Savaşları gibi savaşların gerçekte dini sebeplere dayanmadığı bilinse de dini sebeplere dayanan savaşlar kategorisinde değerlendirilmiştir. Tarihsel savaşlar tarafsız bir şekilde incelendiğinde esasen dini sebeplere dayalı çok az savaş çıktığı görülecektir. Üstelik söz konusu bu savaşların ne kadarının gerçekten dinler tarafından emredildiği de ayrı bir tartışma konusudur. Bilindiği gibi çoğu zaman insanlar dinlerin emretmediği şeyleri dinlere mal ederek kendi emellerine ulaşmaya çalışmışlardır.)

Bununla birlikte örneğin Napolyon’un Seferleri, Amerikan ve Fransız Devrimleri, Amerikan İç Savaşı, I. Dünya Savaşı, Rus Devrimi, II. Dünya Savaşı ve Kore Vietnam Çatışması gibi pek çok modern savaşın da dini sebeplere dayanmadıkları tespit edilmiştir. Yine yalnız 20. yüzyılda 160 milyon sivil soykırıma uğramış, yaklaşık 100 milyon civarı insan da komünist Rusya ve Çin yönetimleri tarafından öldürülmüştür.

Bazı araştırmacıların da dikkat çektiği gibi esasen I. Dünya Savaşı ile birlikte milyonlarca insan daha önce hiç bu kadar farkına varmadıkları ölçüde insan davranışlarının akıl dışı yönlerinin farkına varmışlar, aynı zamanda dini ve ahlaki hassasiyetin gözetilmemesi durumunda insanın ne denli yıkıcı ve yok edici olabildiği gerçeğine tanık olmuşlardır. Bu yüzden her ne kadar bazı kişiler geleneksel dinleri savaşların asıl nedeni olarak göstermeye çalışarak dini hakikatleri görmezden gelmeye ve dini yükümlülükten kurtulmaya çalışsalar da bunun gerçeği yansıtmaktan çok uzak olduğu rahatlıkla görülebilir. Üstelik bu savaşların ironik bir şekilde insanların “dini bir kenara bırakıp aydınlandıkları” bir dönemde gerçekleşmiş olmasının da dikkatten kaçırılmaması gerekir.

Ünlü ateist Hitchens dinlerin zararlarını anlatırken Saddam Hüseyin örneğini verir. Onu İslam dininin zararlarına kanıt olarak gösterir. Peki, Saddam Hüseyin deyince bizim aklımıza ne gelir? Muhtemelen elinde bir kalaşnikofla Amerika’ya meydan okuyan bir mücahit fikri canlanır zihnimizde. Körfez savaşında dine bol bol referans veren, Allah’ın izniyle ‘kafir Amerika’yı dize getiren bir adam olarak hatırlanır Saddam Hüseyin. Oysa biraz tarihe gidildiğinde resmi daha net görmek mümkündür. Saddam’ın partisi Baas sosyalist eğilimlere sahip seküler bir partidir. En başından beri böyledir. Kurucusu ve Saddam’dan önceki lideri Mişel Eflak da Hıristiyandı. Saddam, İran- Irak savaşında İran’ın İslamcı olduğunu kendisinin ise seküler olduğunu söylemişti. Peki, Saddam İslami referanslara nasıl sarılmıştır? Körfez savaşında Amerika’ya karşı savaşırken birden Saddam’ın namaz kılan fotoğrafları ortaya çıktı. Bayrağa Allahu Ekber yazısı eklendi. Hatta kendi kanıyla bir Kur’an yazılması talimatı verdi. Dikkat edin bu dönemde Saddam, Irak içinde bir bütünleşme sağlamak istiyordu ve bunu dini istismar ederek yaptı. Şimdi bu örneği din savaşı olarak görmek ne kadar mantıklı. Üstelik Amerika’nın Ortadoğu politikasının altında yatanları bilirken. Bu örnek dinin zaman zaman savaşlar için kullanılabildiğini gösterir ancak dinin savaşa yol açacağını göstermez. Çoğunlukla maddi çıkarlar ve ülkeler arasındaki hırslar dini savaşlar olarak sunulur.

William T. Cavanaugh’un, The Myth of Religious Violence (Dini Şiddet Miti) isimli eseri de bu konuda önemlidir. Söz konusu çalışmada din savaşlarına örnek gösterilen savaşların aslında ne kadar dini olduğu tartışılır. Örneğin 16. ve 17. yüzyılda Avrupa’da ortaya çıkan savaşlar çoğunlukla Katoliklerle Protestanlar arasındaki savaşa örnek olarak sunulur ve din savaşı olarak betimlenir. Oysa tarihin detayına inince bu iddia hayli şüpheli hale gelir. Örneğin bu dönemde Katolik Fransa ile Katolik kral tarafından yönetilen Kutsal Roma İmparatorluğu savaşmış, Fransa’nın yardımına Müslüman Osmanlı yetişmiştir. Dikkat edin Katolikler savaşıyor yardıma Müslümanlar geliyor. Yine bazı Protestan prensler Katolik Kral V. Charles’ı destekler. Kime karşı? Protestanlara karşı. Kardinal Richelieu Fransa’daki Protestanlara karşı Protestan Hollandalılardan yardım alır. Yine din savaşı diye anılan dönemde Fransa’da Katolik barona karşı Katolik ve Kalvinist köylüler beraber savaşır. Tüm bu örnekler din savaşlarının bile tümüyle din savaşı olmadıklarının kanıtlarıdır.

Not: Bu yazı, Emre Dorman’ın “Dini Konularda Kendini Kandırmanın 40 Yolu” isimli kitabından alınmıştır.


About the Author
Author

Editor 2

Leave a reply

Name (required)

Website