Şöyle bir düşünelim, bir film seyrediyoruz ama filmin son 10 dakikasına yetiştiğimizi varsayalım. Bir adam koşarak trafik lambalarının olduğu yere geliyor, orada da yaşlı bir teyze var ve teyzenin koluna girerek karşıya geçirmeye başladığı esnada arkasından bir başka adam elinde silahla geliyor ve teyzeyi karşıya geçirmeye çalışan adamı sırtından vuruyor ve film bitiyor. Bu durumda ne düşünürdük acaba? Hepimiz teyzeyi karşıdan karşıya geçiren adamı vuran kişiye kinlenirdik büyük ihtimalle ya da kızardık nasıl böyle bir insanı vurabilir o kişi diye. Fakat filmi baştan izleseydik teyzeyi karşıdan karşıya geçiren adamın bir katil olduğunu ve teyzeyi de altınlarını çalmak için kaçıracağını, bu nedenle de koluna girip iyilik yapmaya çalışıyor gözüktüğünü fark edecektik. Onu vuran adamın ise polis olduğunu ve son anda yetişip katili vurarak teyzeyi kurtarmış olduğunu görecektik. Şimdiki yorumumuz ne olurdu acaba? Az önce yaptığımız yorumun tam tersi. Bu sefer öldürülen adama kızma ve öldürene sempati duyma duyguları oluşacaktı içimizde. İşte hayat içerisindeki olaylar da böyle. İnsanların yaşadıkları hayatları başından sonuna kadar bilmeden, o anda gördüğümüz kadar ki kareye takılarak yorum yapmak ne kadar yanlışlara sürüklüyor bizleri. Filmin tamamını bilme şansımız yoksa yorum yapma veya birisini o anda yaptığı şeyden dolayı suçlama şansımız da yoktur. Yorumu filmin tamamını bilene, yani yüce Yaratan’a bırakmak lazımdır. Allah olayların içyüzünü her zaman doğru yorumlayamayacağımız ve yanılma payımızın çok yüksek olduğu ile ilgili Kur’an’da çok güzel bir örnek vermiştir. Kehf Suresi’nin 65. ayetinden başlayarak 82. ayetine kadar devam eden bölümde Hz. Musa ile Kendine ilim verilen kişi arasında geçen bir olaydan bahsedilir. 65. ayet: Nihayet kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş ve tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.
66. ayet: Musa ona: «Allah`ın sana öğrettiği ilim ve hikmetten bana da öğretmen için sana tabi olabilir miyim? » dedi.
67. ayet: (Kendisine ilim verilen şahıs) dedi ki: «Doğrusu sen benimle asla sabredemezsin.
68. ayet: «İçyüzünü kavrayamadığın şeye nasıl sabredeceksin? »
69. ayet: Musa: «İnşaallah beni sabırlı bulacaksın ve senin hiçbir işine karşı gelmeyeceğim» dedi.
70. ayet: (Kendisine ilim verilen şahıs) dedi ki: «O halde bana tabi olacaksın; ben sana sırrını anlatmadıkça, hiçbir şey hakkında bana soru sorma!»
71. ayet: Bunun üzerine ikisi beraber yürüdüler. Nihayet gemiye bindikleri zaman, o kul gemiyi deldi. Musa, ona şöyle dedi: «Geminin içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın. »
72. ayet: «Sen benimle asla sabredemezsin, demedim mi? » dedi.
73. ayet: Musa dedi ki: «Unuttuğum şeyden dolayı beni suçlama ve bu işimden dolayı bana bir güçlük çıkarma. »
74. ayet: Yine gittiler. Nihayet bir erkek çocuğa rastladıklarında O hemen onu öldürdü. Musa: «Kısas olmadan masum bir cana nasıl kıyarsın? Doğrusu sen çok fena bir şey yaptın» dedi.
75. ayet: O dedi ki: «Doğrusu sen benimle asla sabredemezsin demedim mi sana? »
76. ayet: Mûsâ dedi ki: “Eğer bundan sonra (bir daha) sana bir şey sorarsam, artık bana arkadaş olma. (O zaman) benim tarafımdan sana özür ulaşmıştır (artık benden ayrılmakta mazur sayılırsın).
77. ayet: Bunun üzerine yine yürüdüler. Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yemek istediler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. O hemen onu doğrulttu. Musa: «İsteseydin elbet buna karşı bir ücret alırdın» dedi.
78. ayet: O dedi ki: «İşte bu, seninle benim aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana o sabredemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim. »
79. ayet: «Gemi, denizde çalışan bir kaç yoksula aitti. Onu kusurlu kılmak istedim, çünkü onların ilerisinde her sağlam gemiye zorla el koyan bir hükümdar vardı. »
80. ayet: «Oğlana gelince, onun ana- babası mümin kimselerdi. Çocuğun onları azgınlık ve inkâra sürüklemesinden korktuk. »
81. ayet: İstedik ki Rabbleri onun yerine kendilerine ondan temizlikçe daha hayırlı ve daha çok merhamet eden birini versin. »
82. ayet: «Duvar ise, o şehirde iki yetim oğlana ait idi. Duvarın altında onların bir hazinesi vardı. Babaları da iyi bir kimse idi. Onun için Rabbin istedi ki o iki çocuk erginlik çağlarına ersinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Ve ben bunların hiçbirini kendiliğimden yapmadım. İşte senin sabredemediğin şeylerin içyüzleri budur. »
Burada da çok net bir şekilde gördüğümüz gibi olan olayların iç yüzünü ve neyin neden dolayı gerçekleştiğini sadece Allah bilebilir. Bizim yaptığımız yorumlar sadece bizim iç dünyamıza göre ya da yaşadığımız olaylara göre değerlendirmelerimiz neticesinde vardığımız sonuçlardır. Bazen farkında olmadan büyük bir vebalin altında buluruz kendimizi. Bu nedenle yapılacak şey, olayları iyice emin olmadan yorumlamamak, insanları işin içyüzünü bilmeden sorgulamamak ve yargılamamak. Allah’ın da bize emrettiği gibi zandan kaçınmak, zannetmeden emin olarak yaşamaya alışmak ve emin olmadığımız durumlarda ise Allah bilir diyerek filmin tamamını bilene bırakmaktır.
Yazar : Mine