Bölük Bölük Ayrılanlar

 

“Buyrun Kartvizitim Diyenler!”

Düşünelim… Bir öte dünya tasavvuru… Azap sadece cehennemden mi ibaret? Ya hayal kırıklığının azabı! Ya çok büyük bir ümitse! Başka bir ümide gerek bile bırakmayan! Ki bu kadar büyük olursa umut! Hadi bir yolculuk yapalım hep beraber, bir sanal gerçeklikte. Bakalım neler olacak? Hadi bakalım ne hissederiz, eğer böyle olursa!…

103-Asr 1,2,3 “Yemin ederim zamana: İnsanlar hüsranda. Ancak şunlar müstesna: İman edip makbul ve güzel işler yapanlar, bir de birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler.”

 

Öyle kalabalık bir ortam ki iğne atsan yere düşmez. Hepsi merakla çağrılmayı ve pasaportlarının onaylanıp verilmesini bekliyorlar. Ellerinde çeşitli isimlere ait kartvizitler var. Kartvizitlerde isimleri yazılı kişiler de burada ve onların öncülüğünde otobüslere binerek yollarına devam edecekler.

Eveeet diyor görevli, ismini okuduklarım bir adım öne çıksın ve kimin (neyin) refakatinde buraya geldiklerini söylesinler…

“Adem Ademoğlu!”

“Burda! Buyrun kartvizitim!”

Görevli alıp evirip çeviriyor ve “bekleyen rehberlerin arasında sizin karttaki rehberin adı yok” diyor.

“İyi bakın efendim, Pardösülü Mehmet Efendi’nin grubundayım ben. Burada olmalı!”

Bir saniye diyor görevli ve kalabalığa doğru seslenerek Pardösülü Mehmet Efendi diye biri var mı aranızda diye soruyor. Önce ses çıkmıyor. Tekrar ediyor. Yine ses çıkmıyor. Bu sırada arka sıralardan birkaç kişi Pardösülü Mehmet’i ite kaka öne doğru gönderiyorlar. İstemeye istemeye öne çıkan Mehmet Efendi’ye bakarak “siz misiniz” diye soruyor görevli. Zar zor “evet” diyor Pardösülü.

Sizin kartvizitinizi göreyim diyor. Pardösülü Mehmet uzatıyor eliyle. Görevli evirip çevirip bakıyor. Seyit Zahit Efendi de yok rehberlerimiz arasında diyor. Pardösülü Mehmet Efendi sağa sola göz bebeklerini oynatıp, bir kez daha bakın diyor, olmalı! Aynı şekilde Seyit Zahit Efendi de kalabalığın arasından tekme tokat öne gönderiliyor.

Seyit Zahit’in kartvizitine bakılıyor. Kutbi Mahmut Efendi! O da arkalardan gelip Mehdi Macit Efendi’nin ismini veriyor. Aynı düzen devam ediyor. Gözüyaşlı Ferhat Hoca, İngiliz Işıkçıbaşı Efendi, Ebu Hümeyra Hatun, Hahami Yahud Efendi, Cadıavcısı Aziz Pedro, Papa Kırkbirinci Mr.Brown, Buzağıbaşı Kleopatra, Demirci Süleyman Ağa, Badeci Recep Efendi, Şeyh Rantçı Efendi, Ebu Cehil, Peçeci Kezban Hocaanne, Patrik Zeus, Burkalı Yahuda Hanım, Çarşafçı Rahibe Anne ve Samiri diye uzayıp gidiyor. Herbirinin takipçileri de peşlerinde oldukça kalabalık gruplar oluşturuyorlar. Önlerinde bir dağ gibi yığılan geçersiz kartvizitlerle ümitleri yıkılmış bir sürü beşer…

Arada bir ilim sahibi bazı kişiler çıkıp kendilerini rehber edinenleri “Biz doğru yolu işaret ettik ama onlar bizim sözlerimizi de saptırdılar” diye reddederek İsa, Musa, Nuh, İbrahim, Davut, Yunus, İsmail, Yakup, Yusuf, Muhammed gibi Allah’ın ayetlerini rehber edinenlerin takipçilerinin arasına katılıyorlar.

12-Yusuf 103 “Şunu unutma ki: Sen, büyük bir kuvvetle arzu etsen bile insanların çoğu iman etmezler.”

 

Gruplar tamamlanınca ayetleri rehber edinen gruplar süper otobüslere biniyor ve hoş bir heyecanla ışık hızının on dokuz katında yola çıkıp anında gözden kayboluyorlar. Büyük çoğunluk ise orada lastiği patlamış kamyon gibi kalıyorlar. Hepsi şokta! Büyük umutlarla çıkacakları sonsuz seyahate ulaşmaları pek de mümkün görünmüyor. Birbirlerine yardım edecek durumları da kalmıyor ve önce ithamlar, sonra aralarında bir kavgadır başlıyor. O sırada daha önce okumadıkları yazılmış bir ses canlı olarak işitiliyor…

37-Saffat 22-33 Yüce Allah meleklere şöyle emreder: “O zalim müşrikleri, yoldaşlarını ve Allah’tan başka putlaştırdıkları nesneleri toplayın ve hepsini doğru cehenneme sevk edin! Hem tutuklayın onları, çünkü sorguya çekilecekler!”

Ne oldu size, neden birbirinize yardım etmiyorsunuz?

Doğrusu bugün onlar birbirini yardımdan mahrum bırakıp azaba teslim etmişler, acz içinde kıvranmaktadırlar.

Birbirlerine dönüp itham ederek karşılıklı soru yöneltirler.

Tâbi olanlar önderlerine: “Siz, derler, bize (en çok önem verdiğimiz taraftan), sağ cihetten gelir, ısrarla size tâbi olmamızı isterdiniz?”

“Hayır, bilakis! derler öbürleri, siz zaten iman eden kimseler değildiniz. Hem bizim, sizi zorlayacak bir gücümüz yoktu ki! Bilakis, siz azgın bir gürûh idiniz!” “Ne dersek boş! Artık Rabbimizin azap hükmü hakkımızda kesinleşti. Biz hak ettiğimiz cezayı mutlaka tadacağız. Evet, sizi biz kışkırttık, çünkü biz de azmış durumdaydık.”

O halde o gün hepsi azap çekmekte müşterektirler.

38-Sad 59-64 İşte şunlar dünyada körü körüne maiyetinizde koşup giden güruhtur! “Merhaba!” olmasın onlara, rahat yüzü görmesin o zalimler! Zira onlar cehenneme gireceklerdir.

Tâbi olanlar, onlara: “Hayır, asıl size merhaba olmasın, rahat yüzü görmeyin sizler! Bu azabı bize getiren sizsiniz. O ne kötü yerdir!” derler.

Sonra hep birden dua edip derler ki: “Ya Rabbena, kim bunları önümüze yığdı ise, Sen onun azabını kat kat artır!”

Azgınlar: “Neden acaba, derler, dünyada kendilerini değersiz saydığımız birtakım adamları burada görmüyoruz? Aklımız sıra, onlarla alay ederdik! Yoksa gözlerimiz onlardan kaydı da onun için mi kendilerini göremiyoruz?”

İşte bu, yani cehennemliklerin dâvalaşması kesin bir gerçektir.

38-Sad 67-68 De ki: “Bu Kur’ân pek mühim bir mesajdır. Ama siz ona sırtınızı dönüyorsunuz.”

kalemzade.net


About the Author
Author

Kalemzade Kamil

Comments (3)
Leave a reply

Name (required)

Website