“Allah bizleri her hafta, tek bir namaz vakti de olsa, neden TOPLUYOR?”
“Cuma Suresi 9 : Ey inananlar! Cuma günü, namaz/dua için çağrı yapıldığında, Allah’ı anmaya/Allah’ın Zikri’ne koşun! Alış-verişi bırakın! Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.”
Allah’ın emri üzerine, inananlar, her Cuma öğle vakti şevke, coşkuyla, topluca Allah’ın Huzuruna çıkmanın heyecanıyla Cami’nin yolunu tutuyoruz.
Her zamanki gibi küçük, şirin semt Camiine gittim… Camiye geldiğimde, abdest alacağını söyleyen kişi, eşine de Caminin dışında bir kenarda kendisini beklemesini söylüyordu… Ona göre “Cuma namazı Kadın olan eşine FARZ DEĞİLDİ!”.
Oysa Rab’bimin ayeti nasıl başlıyordu? “Ey İNANANLAR!……”
Abdestimi aldıktan sonra içeriye girdim… Tanısam da tanımasam da göz göze geldiklerime, yanımdakilere selam verip, kendime bir yer bulup oturdum. Cuma namazlarına erken gitmeyi seviyorum… Camideki görevlinin cemaate söylediklerini, cemaati nasıl bilgilendirdiklerini hep gözlemişimdir. Ne yazık ki bu günde fazla değişik birşey söylenmedi… Her zaman olduğu gibi yine “Rivayet odur ki…” diye başlayan cümlelerle Peygamberimizin söylediği(!) ya da yaptığı (!) güzel amellerden bahsediliyor ve araya bir iki ayeti ARAPÇA okunarak sıkıştırılıyordu! Görevli, Allah’ın kitabından hemen hemen hiç bahsetmiyordu!
Vakit gelmişti… Ezan okunuyordu… Cemaat ezan sesiyle birlikte biraz olsun toparlanmaya, kendine çeki düzen vermeye çalıştı ve görevlinin seslenişiyle Namazımız başlıyordu…
Ben, her zaman ki gibi, ALLAH RIZASI için niyetlenirken, yanımdaki mümin kardeşim “NİYET ETTİM CUMA NAMAZININ 4 REKAT SÜNNETİNİ KILMAYA!” diyerek niyet ediyordu!
Allah ne diyor Kitab’ında?
De ki: “Ey Ehlikitap! Sizin ve bizim aramızda aynı olan şu söze gelin: “Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah’ın berisinden birbirimizi rabler edinmeyelim!” Eğer yüz çevirirlerse şöyle söyle: “Tanık olun, biz müslümanlarız/Allah’a teslim olanlarız!” Ali İmran Suresi 64.
“Onlara, senin bana emrettiğin şu sözden başka bir şey söylemedim: “Benim Rabbim ve sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin”. ……. ” Maide Suresi 117
“Rabbiniz Allah işte budur! İlah yok O’ndan başka. Her şeyin yaratıcısıdır, Haalik’tir O. O’na kulluk/ibadet edin! O her şeye Vekîl’dir.” Enam Suresi 102
Rab’bim, Kuran-ı Kerim’in daha bir çok ayetinde biz inananlara “bana ibadet/kulluk edecekler!” diye EMREDİYOR!..
Zaten biz kullarda, Fatiha Suresi 5. Ayetini hergün en az 40 kez okuyarak “Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.” demiyormuyuz? Günde 40 kez “Yalnız sana ibadet ederiz!” diyeceğiz, sonra da başkası adına namaz kılacağız! Bu, ALLAH’ı kandırmak, ŞİRK değilde nedir?
Peygamberimiz SÜNNET namazımı kılmış da, bizlerde Sünnet Namazı kılalım? HAYIR… Hem de Kocaman bir HAYIR!… Peygamberimiz Kuran-ı Kerim’in emretmediği hiçbir şeyi YAPMAMIŞTIR… Peygamberimiz, sadece ve sadece ALLAH için namaz kıldı… O, sadece hep fazlasını kılardı… Bir başkası adına namaz kılmadı. Kuran’ı okuyup anlayabilen birisi bunun aksini söyleyemez! Keşke bizlerde Peygamberimiz gibi ALLAH için daha çok namaz kılıp ibadet edebilsek.
Allah dışında bir başka isim adına (bu isim Peygamberimiz olsa dahi) ibadet/namaz kılmak ŞİRK tir.
Neyse… Nerede kalmıştık?
Dört rekat namazın ardından, İmam, Günün hutbesi için yerini aldı. Söylediklerinin yüzde 90`ı arapça idi… Anla anlayabilirsen! Kesinlikle kötü şeyler söylemiyor, ama camideki hiç kimse de anlamıyor! Nasıl bir hutbe ise… Her Cuma böyle oluyor… Arapça söylediklerinin hepsine, anlamadan “koyunlar gibi “Amin” diyoruz. Ben buna isyan ediyorum… Söylediklerini Türkçe söylese ve bizler de anlasak çok daha iyi olmaz mı? Ama sanırım olmaz… Anlamamamız için ARAPÇA söyleniyor.
Daha sonra Cami içinde okunan ikinci ezan ile birlikte imamın önderliğinde, Allah rızası için 2 rekat Cuma namazımızı kıldık. İki rekatlık Farz namazını bitiren Kardeşlerimizden bir kısmı, ibadetlerini tamamladıklarını düşündüğü için ayakkabılarını giyerek işlerine, güçlerine dönmek için Camiden ayrıldılar.
Camide Namaz hala devam ediyordu… Namazın 4 rekatlık SON SÜNNETİ de yerine getirildi. Bitmemişti… Sırada 4 rekatlık ZUHR-İ AHİR namazı vardı. Bu çok önemliydi(!).
Ne demekti Zuhr-i Ahir Namazı? İlmihal kitapları diyor ki; “Cuma namazının sahih olmaması ihtimalinden dolayı ihtiyaten kılınması kabul edilen öğle namazıdır.”
Gerekçeye bakar mısınız? “sahih olmama ihtimali.” Bazı din bilginleri(!) de ilave ediyorlar! “Zuhr-i Ahir Namazı kılmayanlar, Cuma Namazı kılmamış sayılır!”… Bilinçsizce ve bilgisizce Allah adına hüküm veren kullarından sana sığınırım Ya Rab’bim!
Evet… Biz Namazımıza dönelim… Daha bitmedi! Son olarak “Vaktin Son Sünneti” adıyla 2 rekat daha namaz kılındı.
“Zuhr-i Ahir Namazı” ve “Vaktin Son Sünneti” namazlarının gerekçesi İlmihal kitaplarında şöyle anlatılıyor.
“bu iki namazdan ilkine “vaktinde kılamadığım en son öğle namazının kazasını kılmaya” diye niyet ederek, kılamadığı bir öğle namazının kazasını; ikincisinde ise “vaktinde kılamadığım en son sabah namazının kazasını kılmaya” diyerek, kılamadığı bir sabah namazının kazasını kılmak; böylece hem icmaya uymak, hem de iki kaza namazını eda etmiş olmaktır.”
Bakar mısınız kıldığımız namazlara!
Ben Cuma namazı kılmaya geldiğimi zannediyorum!
Kim bu hükümleri verenler?
Bu hükümleri veren/verenler de hiç mi Allah korkusu yok?
Bu hükümleri veren/verenler, Hükmün sadece Allah’a ait oluğunu bilmiyorlar mı?
Bu hükümleri veren/verenler, Allah’ın, kiç kimseyi Hükümlerine ortak etmediğini bilmiyorlar mı?
Bu hükümleri veren/verenler, hiç mi Allah’ın Kitabı Kuran-ı Kerimden nasibini almamış?
İnanan herkes istediği kadar Allah için namaz kılsın… Hiç kimse buna itiraz edemez. Ancak, uyduruk nedenlerle ve isimlerle, Allah dışında bir başkası adına kılınan hiçbir namazda ben yokum! Bu açıkça ŞİRK’tir.
Ülkem dışında hiçbir Müslüman ülkede, dinin böyle uygulandığını, Cuma namazının bu şekilde kılındığını sanmıyorum. Şevkle, huşu içinde kılınması gereken 2 rekatlık Cuma Namazı, maalesef benim ülkemde ŞİRK’e dönüştü!
Son olarak;
CUM’A Namazı ve anlamının çok farklı olduğunu düşünüyorum. Görüştüğüm, sohbet ettiğim birçok din görevlisi Kardeşlerimden tatmin edici sonuç alamadığım ve Cuma Namazlarında ve sonrasında, bugüne kadar hep eksik gördüğüm bir konuyu vurgulayacağım.
Hepimiz biliyoruz ki, Camilerde, Cuma namazı çıkışında yardımlar toplanır… Bu yardımlar genelde ya yapılmakta olan Kuran Kursu, ya da Cami yapımı veya onarımı içindir… Ben bunlara Dinsel yardımlar diyorum ve bunları destekliyorum. Buradaki ana amaç, YARDIM, YARDIMLAŞMA, KATILMA ve PAYLAŞMA’dır.
Ben bu yardımın, yardımlaşmanın, katılmanın ve paylaşmanın Dinsel olduğu kadar, hatta daha fazlasıyla SOSYAL olması gerektiğine inanıyorum. Tıpkı Kuran’da emredilen gibi…
Bizler, Cuma namazı için gittiğimiz camilerin çıkışlarında; “yapılmakta olan Okul, kütüphane, sağlık ocağı ve hastane için, yapılmakta olan kimsesizler evi için, yapılmakta olan bakıma muhtaç kimseler evi için, hele hele “yardıma muhtaç aileler ve yetim çocuklar” adına yardım toplamasına tanık olduk mu?.. Ben tanık olmadım. CUM’A ibadetindeki en büyük eksiğimiz, inananlara anlatılması ve uygulanması gereken en önemli konu bence bu.
CUM’A Namazından, Türkçe karşılığı ile TOPLANTI Namazından anlamamız gereken en büyük anlam YARDIM, YARDIMLAŞMA, KATILMA ve PAYLAŞMA değil mi?
CUM’A nın amacı, (bölge, semt, sokak, mahalle) bilinen ihtiyaç sahipleri için yardım (sadaka, zekat, infak) değil mi? Bu yardımlar, Allah’a İBADET ve Allah’a KULLUK’un en güzel örnekleri değil midir? Konuyla ilgili fazla derine inmeden sormak istiyorum.
Evimizde de kılabileceğimiz iki rekat namaz için Allah bizleri her Cuma, tek bir namaz vaktinde neden TOPLUYOR?
Bizler… Çoğunluğu birbirlerini tanımayan insanlar… Her Cuma Camileri doldurarak, Camilerin dışına taşarak, kaldırımların, yolların üzerinde, asfaltın üzerinde, tıklım tıkış iki rekat namaz kılmak için neden TOPLANIYORUZ? İki rekat Cuma Namazı kılıp dağılmamız için mi?
Yoksa; onlarca ayetinde, destekten, yardımdan, vermekten, paylaşmaktan sözeden ve emreden Rab’bim, bu toplulukların çok şeyleri paylaşmasını mı istiyor?
Sahi… NEDEN ?
Doğrusunu ALLAH bilir. Rab’bim yanlışlarımızda bizleri affetsin!
Selam ve Dua ile,
Fikret ARMAN