İlah(lar)ımız…

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.

“Hayy ve kayyûm olan Allah’tan başka ilâh yoktur.”
Ali İmran – 2

Hepimiz bu ayeti biliriz. Peki bunu yaşantımızla tasdik edebilir miyiz? Geçmiş ümmetlerin helak sebeplerinden biri, Allah’tan başka ilahlar edinmelerinden dolayıdır. Bunlar inkar etmezler, fakat inkar etmemiş olmaları yeterli değildir.

“Allah ile beraber başka bir ilâh edinmeyin. Gerçekten ben, size, Allah tarafından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım.”
Zariyat – 51

“Andolsun, eğer onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı hizmetinize kim verdi?” diye soracak olsan mutlaka, “Allah” diyeceklerdir. O hâlde nasıl (haktan) döndürülüyorlar?”
Ankebut – 61

 

Ankebut suresinde, ilahının Allah olduğunu söylediği halde haktan dönmüş kişi kimdir? Putlarının kendisini Allah’a yaklaştırdığına inananlardan tutun, efendi hazretlerini vesile kılana varıncaya kadar herkes bu gruba dahil edilebilir. Peki soralım kendimize ilahlar bunlardan mı ibaret?

Elindeki telefon, altındaki araba, okul arkadaşın da ilahın olabilir mi? Ya da biraz daha ileri gideyim; uykun, yediğin yemek, hatta ticaretini ilah edinmiş olabilir misin?

Oruç baba türbelerine gidenleri gördüğümüzde, şeyh, efendi, hatta yüceltilmiş peygamber hikayelerini dinlediğimizde üzülüp şirkten ve küfürden bahsediyoruz. Peki dönüp kendimize baktığımızda ne yaptığımızın farkında mıyız? O kadar çok şeyi kendimize ilah ediniyoruz ki! Ve kötüsü de bunların farkında bile değiliz. Farkında olduğumuz tek şey put denen heykellere tapmanın ve Allah’a yaklaştırdığı umulan şeyhlerin sözünden çıkmamanın küfür olduğu.

Oysa uyku, ibadetimizin önüne geçiyor; kesada uğramasından korktuğumuz ticarete hile, faiz bulaştırıyorsak; görüştüğümüz arkadaşımız bizi yadırgamasın diye farz olan namazı terk ediyor, ahlaktan bile bile uzaklaşıyorsak; elimize aldığımız oyuncaklar (ipad, laptop vs.) bizi Allah’ı anmaktan uzaklaştırıyor, hatta müstehcen metalar ile günahlara davet ediyorsa; bizim de kulluk ettiğimiz putlarımız var demektir.

Bize tek ilah olmaya yaraşan ise alemleri yaratan Allah’tır. La ilahe illallah demek, “kulluk etmeye layık, ilah olmaya layık olan yalnız sensin Allah’ım, senden başka ilah tanımıyorum” demektir. İlah olmaya hakkı olan, bizi her yerden rızıklandıran, dardayken genişleten Allah mı olmalıdır; yoksa nefislerimize hoş gelen, bize ne bu dünyada, ne de öbür dünyada katkı sağlayamayan şeyler mi? Eğer cevabımız Allah ise kendimize gelelim.

Rüzgar, estiği için rüzgardır, eğer esmezse rüzgar olmaz. Işık, aydınlattığı kadar görevini yerine getirir; zifiri karanlıkta ışığın varlığından söz etmek mümkün müdür? Hayvanlar, bitkiler, rüzgarlar ve gezegenler; hepsi görevini yaptıkları için o sıfatı alırlar. Peki, Allah’ın hilafet göreviyle şereflendirdiği biz insanları insan yapan nedir? Yaratılış gayesini idrak etmeyip bunları yerine getirmezsek bu şerefli hilkati yaratılanların en aşağılık olanına tercih etmiş oluruz. Oysa insana yaraşan, Allah’ın vermiş olduğu hilafet görevini O’na layık olacak şekilde yerine getirmek olmalıdır. Bunca nimetlerle tüm dünyayı ayaklarımızın altına seren, yaratıcımız olan Allah’ın emri, onun emirlerini herşeyin üstünde tutmamızdır.

“Şu kesin ki: Allah Kendisine şirk koşulmasını affetmez, ama dilediği kimse hakkında bunun altındaki diğer günahları affeder. Her kim Allah’a şirk koşarsa, haktan çok uzağa sapmış olur.”
Nisa – 116

Ya Rabbi, sen beni farkında olmadan nefislerini ilah edinenlerle bir tutma! Eğer nefsim, seni anmayı ve emrini yerine getirmeyi engellemişse, böyle bir nefisten sana sığınırım, affetmeni isterim. Şüphesiz ben, bunu farkedene kadar büyük bir gaflet içinde çevremdeki insanları tekfir edip uyarırken kendimi görmedim, göremedim. Hocasını ilah edinen, türbelere çaputlar bağlayıp medet umanları eleştirirken, seni anmaktan alıkoyan onca nefsani işleri kendime mübah bildim. Kişilerin yanlışını dile getirirken kabaran nefsimle böbürlendim. Ama artık bunun bilincindeyim ve senden mağfiret dileyerek teslim oluyorum! Eğer beni affetmezsen, kendi nefsine zulmedenlerle birlikte haşredileceğimi çok iyi biliyorum…

Rabbim; sen, kalbi senin için titreyen müminleri de nefisleriyle imtihan etme! Sana kulluğumuzu engelleyen şeyleri nefislerimize hoş gösterme! Eğer kalplerimizi katılaştırırsan hiç bir dayanağımızda kalmaz…

“Furkan – 43:
Baksana şu kendi heva ve heveslerini (nefislerini) ilah edinen kimseye! Artık sen mi vekil olacaksın ona, işlerini sen mi yürüteceksin?

Furkan – 44:
Yoksa sen onların çoğunun (söz) dinleyeceklerini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, belki yolca onlardan daha da şaşkındırlar.”

 

Selam ve dua ile.


About the Author
Author

cortextm

Comments (4)
Leave a reply

Name (required)

Website