En Büyük Zulüm: Şirk – 1

Hani Lokman oğluna -öğüt vererek- demişti ki; “Ey oğlum, Allah’a şirk koşma. Şüphesiz şirk, gerçekten büyük bir zulümdür.”
(Lokman Suresi, 13)

Daha önce de bazı yazılarımda belirttiğim gibi evrenin en değerli bilgisi Allah’ın varlığıdır. Allah –onun varlığı- kainatı aydınlatan bir nurdur. Allah’ın olmadığı düşünülen bir evren tamamen karanlığa, anlamsızlığa, abesiyete, hiçliğe, zulme, kaosa gömülür.

Onun olmadığı bir evrende hayatın bir anlamı yoktur. Zira eğer o yoksa –haşa- her şey gelip geçecek, karanlığa ve hiçliğe mahkûm olacaktır. 14 küsür milyarlık evren tarihinde bir insanın yaşam süresi bir göz açıp kapamaktan bile daha kısa bir süre demektir. Tüm dünyanın sizin olduğunu düşünseniz bile kısa bir süre sonra tamamıyla kaybedeceğinize göre böyle bir hayatın ne anlamı vardır?

Belki yok olacaksam da hayatın bir lezzeti, eğlencesi, çalgısı, şamatası var diyebilirsiniz. Tüm bu eğlenceler var olsa da hayata rasyonel bir anlam katmazlar. Hem hayat hiç kimseye sürekli eğlence ve zevk sunmamıştır. İnsanlar anneleri, babaları, eşleri, yakınları ya da çocuklarının sıkıntıları, hastalıkları, ölümleri, ayrılıkları ile ya da maddi imkânsızlıkları, manevi sorunları vb. gibi sayılamayacak kadar çok sebeplerle sürekli sıkıntı çekerler. Bu sıkıntıları tümden giderebilecek kâinattaki yegâne kudret bir ve tek olan Allah’tır.

İnsanların/toplumların Allah’a olan bağlılıklarının/inançlarının azalması onların bu sıkıntılarını ve manevi hastalıklarını son derece artırmıştır. Psikolojik hastalıklardaki, uyuşturucu ve içki tüketimindeki, cinayet ve suç oranlarının, bireyler arasındaki sevgisizliğin artmasındaki temel neden hayatın inançsızlıkla anlamsızlaşmasıdır. İnsanların tümden çıldırmamaları için Medeniyetin insanlara sunduğu reçete onları sürekli olarak televizyon, futbol, sinema, müzik, opera, bale vb. uğraşlarla meşgul ederek bir nevi büyülemek, uyuşturmaktan ibarettir.  Günümüzde pek çok insan sorunlarından kaçabilmek adına kendisini ya içki, uyuşturucu gibi doğrudan aklı örten maddelere ya da dolaylı olarak aklı örten -saatlerce tv izleme gibi- boş işlere adamıştır.

Onun olmadığı bir evrende iyi ya da kötü olmanızın/iyiliğin ya da kötülüğün -rasyonel– bir anlamı yoktur. Zira bu kabule göre zaten yok olup gidecekseniz iyi ya da kötü olmanızın rasyonel açıdan -salt akıl cihetiyle- düşündüğünüzde bir manası yoktur. Hatta eğer her şey yok olacaksa böyle bir dünyada her türlü şirretliği yaparak her türlü hileye başvurarak dünyanın en zengini ya da en zalimi olmak daha akılcı, mantıklı ve rasyonel bir yapıya bürünür. Bu dediğim garipsenebilir, belki kabullenilemeyebilir. Eğer böyle ise bu paragrafı vicdanınızla değil salt aklınızla tekrar okuyunuz. Her şeyin tamamen yok olacağı bir evrende iyi olup eza ve sıkıntı çekip mazlum olarak yaşayıp ölmek mi yoksa kötü ve gaddar olup zalim olmak mı daha rasyoneldir? Bu soruya işe duygularınızı karıştırmadan, vicdanen değil, aklen cevap verin.

Bu liste daha da uzatılabilir. Kısacası Onun olmadığı bir evrende geçmiş her zaman belirsiz ve bilinmezlerle dolu, gelecek tehlikeli ve karanlık, hayat kısa, anlamsız ve amaçsız olacak her şey hem gerçek anlamda evrenin yok olmasıyla hem de manen karanlıklara bürünecektir. Bu anlamda Allah’ın varlığı geçmişiyle geleceği ile evrenin her köşesini aydınlatan her şeyi anlamlandıran bir nur, bir ışıktır. Aşağıdaki ayet bu gerçeğe ifade etmektedir.

Allah, göklerin ve yerin (Evrenin/Kainatın) nûrudur.
Nisa, 35

İşte tüm bu gerçeğe rağmen insanlar tarihin hemen hiçbir devrinde Allah’ın kadrini ve kıymetini yeterince takdir edememiştir.

Onlar, Allah’ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Oysa kıyamet günü yer, bütünüyle O’nun avucu (kabzası)ndadır; gökler de sağ eliyle dürülüp-bükülmüştür. O, şirk koştuklarından münezzeh ve Yücedir.
(Zümer Suresi, 67)

Oysa tüm evreni var eden, tüm atomlara hükm eden, kainatı insanların yaşamına uygun şekilde takdir ederek güneşi, ayı, dünyayı, bitkileri, hayvanları bir nevi onlara musahhar eden yani onların hizmetlerine sunan tüm evrende gerçek tasarruf sahibi tek kudret Allah’tır. İnsanların yukarıda bahs ettiğimiz tüm sıkıntılarını, ihtiyaçlarını giderebilecek, evrenin günün birinde yok olmasıyla başka bir evren yaratarak insanları tekrar var edip/diriltip onların ebediyet emellerini gerçekleştirebilecek, hak sahiplerine haklarını iade ederek adaleti gerçekleştirebilecek bu sayede hayata bir anlam katacak, varlığıyla geçmişi ve geleceği aydınlatacak tek kudret Allah’tır. Onun dışında evrende kendiliğinden tasarruf sahibi ne bir beşer, ne bir kutsal, ne bir otorite, ne melek, ne cin, ne ölü ne diri hiçbir kuvvet yoktur.

De ki: “Ondan ve her türlü sıkıntıdan sizi Allah kurtarmaktadır. Sonra siz yine şirk koşmaktasınız.”
(En’am Suresi, 64)

İşte meselenin düğümü de buradadır. Ve sorun şirki nasıl tarif ettiğinizde yatmaktadır. Bu yanı meselenin yumuşak karnıdır ve en çok suiistimal edilen tarafıdır. Zira sanılanın aksine hemen hemen hiçbir müşrik kendinin müşrik olduğunu ve yaratıcıya saygısızlık yaptığını/ortak koştuğunu kabul etmemektedir.

Şirk Allah’a ait olan bazı vasıfları insanlara ya da kutsallık atfettiğiniz bir takım nesnelere vermenizdir. Yukarıda -inananlar için- Allah’ın evrende tek tasarruf sahibi güç ve kudret olduğundan bahsetmiştim. İşte şirke tevessül eden insanlar Allah ile bağlarını güçlü bir şekilde kuramadıklarından onu kendilerinden uzakmış gibi algılar ve Allah’ın dışında yanlarında yörelerinde elleriyle tutabilecekleri, gözleriyle görebilecekleri, yakınlarında bir takım kutsallar türetirler ve bu kutsallara neredeyse ilahi boyutlara varan bazı olağanüstü güçler atfederler. Bunun temelinde yatan sebep yukarıda da bahs ettiğim gibi Allah’a olan inancın/bağlantının zayıflığıdır. Zira onu tanıyan ve gerçekten ona inanan kimse onun kendisine şah damarından daha yakın olduğunu ve evrende tek tasarruf sahibi kudret olduğunu bilir ve öyle inanır.

Şirkin en basit şekilde ve tespit edilebilecek şekilde tezahürü bir takım taşlara, simgelere, nesnelere ve objelere şans, uğursuzluk, aracılık, güç, kuvvet, etki  vb. gibi şeyler atfetmektir. Bazı insanlar bu gibi şeyleri küçük görse de bu batıl inançlar kar topu gibi büyür. Zira Allah’ın dışında bir atoma bile kendi namına kuvvet ve etki yükleyen birisi şirkin kapısını aralamış olur.

İnsanların çoğu şirke batmış oldukları halde bunun farkında bile olmazlar. Bunun sebebi ise şirkin yanlış tanıtılmış/tanımlanmış olmasıdır. Zira bazı insanlar müşriklerin Allah’a hiç inanmadıklarını, ona dua etmediklerini vb. düşünür. Bazıları da müşriklerin Hz. Peygamber zamanındaki birkaç kişi ya da gruptan oluştuğunu ve onların ölmeleriyle şirkin ortadan kalktığını düşünür. Bazıları da şirkin sadece bir heykel yaparak ona tapınmak olduğunu düşünür. Bazıları da müşriklerin kutsal saydıkları heykellerinin evreni yarattığını iddia ettiklerini ve öyle inandıklarını düşünürler ve şirkin sadece bundan ibaret olduğunu sanırlar…

Oysa durum bu kadar basit değildir. Bir sonraki yazımda şirkin detaylarına, şirk ehlinin özelliklerine değineceğim. Görüşmek dileğiyle…

www.ateizmvedin.com

Metin AYDIN

 


About the Author
Author

metinlone

Leave a reply

Name (required)

Website