Düşün… Allah’tan razı mısın?
Âdem’e dedi ki “Şu ağaca yaklaşma” ve ekledi “Şeytan senin için apaçık bir düşmandır”. Buna rağmen Âdem ne yaptı? Şeytanın kurduğu tuzağa aldanarak gitti o “yaklaşma” denilen ağaca, emrin tam hilafına olacak şekilde yaklaştı. Tüm uyarılara rağmen, nasıl oldu da şeytana inandı? Âdem bilmiyor muydu Allah’ın emrinin hak olduğunu? Yoksa Allah’a güvenmiyor muydu da O’nun emrini arkasına attı? Bana sorarsanız bu isyanının sebebi Allah’ın emrinin ardında bir kötü zan aramaya kalkmasıydı. İşte şeytanın kulaklarımıza fısıldadığı şey, bu vesvese idi. “İşittiğin zaman itaat etme, isyan et” diyemezdi şeytan. Ama “O sana her şeyi söylemez, emrin arka planında başka bir gerçek ara” diyerek Âdem’in Allah’a olan imanını sarsabilirdi.
O da bunu yaptı ve dedi ki: Sana yaklaşma denmesinin sebebi başka! O senin melekler gibi olmanı istemiyor! O sana ebedi hayatı vermek istemiyor! Eğer ağaçtan yersen ebedi mutluluğa kavuşursun! O bunu istemiyor!… Ve Âdem bu tuzağa düştü. Bilemedi ki; şeytan yalan vaatler veriyordu. Ama buna rağmen şeytan doğru bile söylemiş olsa yine değişecek bir şey yoktu. Çünkü her şeyi yaratan Allah istemediği halde elde edilecek bir karşılığın, meşru olmayan yollardan elde edilecek ebedi bir hayatın kıymeti olamazdı. Âdem’in Allah’a vermesi gereken karşılık “İşittim ve itaat ettim” olsaydı O’nun rızasını kazanmış olacaktı. Oysa o gitti, heva ve hevesine uydu. Hem de tam olarak bilemediği bir şeyin, bir zannın ardından giderek.
Oysa Allah’tan geldiğini bilerek işitmek ve itaat etmek vardı. İşte bizim de istememiz, yapmamız gereken budur. Allah’ın “yap” ya da “yapma” dediklerinin ardında bir gerçek olduğu bilinciyle “işittik ve itaat ettik” demek. Eğer O bize bir kötülük dileyecek olsa bile, itaat edebilecek olabilmemiz. Bunu yapabilmek için, Allah’ın bize verdiği emrin, gerçekten O’ndan geliyor oluşundan şüphe etmeyecek şekilde, idrakle O’nu kabul etmek gerek. Bizden istediği her ne olursa olsun, hatta bizden istediğini ister beğenelim ister beğenmeyelim, hatta ölüm, hatta yok oluş olsun, eğer O’ndan geliyor oluşunun farkındaysak bundan kaçınmanın manası olmadığını bilmemiz gerek.
Eğer biz küçük bir serçe olsaydık… Ve Allah açık açık bize vahyetseydi ki: Sen yaşamında karnını doyuracak kadar bulacaksın. Daldan dala konacak, insanlara verdiğim darılardan faydalanacak, topraktan solucanları yakalayacak, bin türlü tehlike altında bir ömür sürecek ve sonunda bir şahine yem olacaksın. Senden istediğim sadece isyan etmemek, sana ne demişsem onun dışına çıkmamaktır. Verdiklerim dışında ne bu dünyada sana rahat var, ne de sana öldükten sonra ebedi bir hayat vermeye niyetim var. Ölüp yok olacaksın. Ötesi yok. Yine de isyan etmeyeceksin.
İşte düşünelim, şu anki insani düşüncemizle ama bir serçe olarak Allah’ın bu emrine boyun eğer miydik, eğmez miydik? “İşittik ve itaat ettik” demek, o emre isyan etmemektir. Eğer Allah bize böyle kısa ve sıkıntılı bir hayatı reva görmüşse O’nun bileceği iştir. Bu yüzden Allah’ı suçlayamayız. Ama biz bir serçe iken bile, eğer yanıbaşımızda bizimle beraber hareket eden bir şeytanımız olsaydı bize diyecekti ki: Bak Allah sana ebedi bir hayat vermiyor. Üstelik tehlikelerle dolu ürkek bir ömür vaat ediyor. İnsanlara verdiğinin onda birini bile sana vermiyor. İsyan et. Git insanların ambarlarını darma duman et. İnsanların bebeklerine saldır. Gaganı onların gözlerini oyacak biçimde kullan. Boyun eğme. Evlerine gir, sofralarını dağıt. Huzur verme onlara. Sen itaat etsen de etmesen de nasıl olsa Allah sana bir karşılık vermeyecek. Hiç değilse yaşadığın sürece sefanı sür!!!
Biz bir ceylan olsaydık da Allah bize vahyetseydi: Ormanda kırda ürkek ürkek yaşayacaksın. Bulduğun otu yiyecek, bulduğun suyu içeceksin. Hiç huzur bulmayacak, yırtıcılardan ve insanlardan hep kaçacaksın. Ve bir gün gelecek bir aslanın pençeleri arasında yem olacaksın. Sana biçtiğim görev bu. Karşılığında sana bir söz vermiyorum. Seni bunun için, insanlara ibret olasın diye yarattım. Asla isyan etmeyeceksin.
Bir sinek olsaydık da Allah bize vahyetseydi: Çürükten çürüğe gezecek, insanların ve diğer hayvanların pisliğinden yiyeceksin. Oradan oraya küçük mikropları taşıyacak ve onların hayatına da destek vereceksin. Ve günü gelecek insanın bir şamarında duvara yapışarak parçalanıp öleceksin. Karşılığında sana bir söz vermiyorum. Ama asla isyan etmeyeceksin.
İşte bakın yanında şeytanı olmayan milyarlarca hayvan karşılığı olsun olmasın kendilerine verilen emre isyan etmiyor. Eğer her birinin yanında birer şeytan olsaydı ne olurdu halimiz! Ve işte bakın, şeytanlarla arkadaş olmuş milyarlarca insan ne yapıyor? Binek olarak kullandığı hayvanları dövüyor… Karıncaları hiç umursamadan onar yüzer eziyor, yuvalarını dağıtıyor… Köpeklerin kulağını kuyruğunu acımadan kesiyor… Zevkine kedileri yakıyor… Ağaçları köklerinden koparıyor, dallarını kırıyor, katlim yapıp onların yerlerine betonlar döküyor… Sütünü içtiği ineğin sırtında sopa kırıyor… Yumurtasını yediği tavuğu bir zan uğruna canlı canlı ateşlere atıyor… Bindiği atın, eşeğin kafasına tuğla ile vuruyor. Başını yumuşak bir yastığa koymak için kazların tüylerini bağırta bağırta diri diri yoluyor…
İnsan işitiyor ama itaat etmiyor. Allah ona sadece “şu ağaca yaklaşma” diyor. İnadına gidip o ağaçtan yiyor. Öldürmeyeceksin deniyor, insan öldürüyor. Çalma deniyor, insan rızkı için çalışırken bile çalıyor. Zinaya yaklaşmayacaksın deniyor, alasına dalıyor. İsraf etmeyeceksin deniyor, dört başı mağmur sofraları çöpe döküyor. Oruç tutacaksın deniyor, tutmasam olmaz mı diyor. Salat et deniyor, namazı kılmadan olmaz mı diye soruyor. Bu kitaptan sorumlusun deniyor, şunlar da var diyor. Sadece Allah’a yönel deniyor, türlü türlü mabudlar ediniyor. Allah’ın söylediğine değil şeytanının vesvesesine kanıyor.
Allah “size şeytanı musallat ettim ama karşılığında diğerlerine vaat etmediğim bir ahreti size vereceğim” diyor. Bunun için size elçiler kitaplar, mucizeler verdim, görün diyor. İnsan gözlerini kapatıyor. Allah dinim bu diyor, insan icatlar çıkarıp Allah’a dinini öğretmeye kalkıyor. Allah kitabım tamdır diyor. İnsan hayır eksik diyor. Allah sadece benim emrim diyor. İnsan şununkiler şununkiler de var diyor. Allah sadece kendisine kulluk etmemiz gerektiğini hatırlatmak için elçiler gönderiyor. İnsan tutup elçileri de ilah ediniyor.
Allah her şeyi ile mükemmel bir düzeni, mükemmel bir ölçü ile kurup işletiyor. İnsan kalkıp o düzeni tesadüfe bağlıyor. Allah akıl veriyor. İnsan o akılla kalkıp Allah’ın aklını beğenmiyor. Allah merhamet veriyor. İnsan kalkıp kendisini Allah’tan daha merhametli zannediyor. Allah ben öldürürüm diyor, insan tutup ben de öldürürüm diyor. Allah kullarını yaratıyor, insan tutup kendisine kullar ediniyor. Allah bana secde edin diyor, insan ya secde etmiyor ya da tutup onunla beraber başkalarına da secde ediyor. İnsan sürekli işitip duruyor, ama bir türlü itaat etmiyor. Allah her şeye rağmen “bakın çok günahkârsınız ama sizi ancak ben affederim” diyor. İnsan tutup, şunlar şunlar da bizi affeder diyor. Allah “bakın ateşe atarım sizi” diye tehdit ediyor. İnsan “gönderdiğin elçiler bizi ateşten kurtarır” diyor. Allah ağaca yaklaşmayın dedikçe insan yaklaşılmadık ağaç bırakmıyor.
Oysa mesele Allah’ın rızası. Ondan razı olup O’nun da bizden razı olması için didinmek meselesi. Başımıza gelecek müsibetlerin Allah’tan olduğunu bilerek sabretmeli, isyan etmemeli değil miyiz? Her türlü hastalığın, kazanın, belanın, fakirliğin, zorluğun O’ndan geldiğini bilirsek “Amenna” deyivermeli değil miyiz? Hatta bir insan cehennemi bile hak ettiğini görse, Allah’tan geldiğini bildiği için işitip itaat etmeli değil mi?
Allah hakkında türlü kötü zanlar besleme gayreti şeytanın vesvesesindendir. Allah ne diyorsa doğru olan odur. İhtilafa gerek yok. Şu ağaca yaklaşma dendiyse yaklaşılmayacak demektir. Şu rükuyu et demişse o rükû edilecektir. Allah aslında bunu demek istemiş, şunu demek istemiş diyerek Allah’ın açık emirleri hususunda ihtilafa düşmek en kötüsü. Ritüelli, ritüelsiz her türlü ibadet ancak O’na yapılır. Yeter ki şirk içermesin. Türkçe, Arapça, Çince her türlü yalvarış O’nadır. Tek bir ayetin gerçeğini görmüşsün ya da on dokuz mucizesinin tezahürünü, doğru yolunu bulmuşsan farkı yok. Bütün yollar O’nadır. Sen Allah’tan geldiğine emin olmuşsan, başka söylenenler fasa fiso.
Unutmamak gerek, şeytan iş başında. Nerede Allah’ın dosdoğru yolu gözükür, şeytan o yolun üzerine oturur. Şu devirde şeytanın oturup kesmeye çalıştığı yol da her devirde olduğu gibi yine Kuran’a en iyi uyanların yoludur. Müslüman ise her devir uyanık olmalıdır. Sadece Allah’ın en doğruları söylediğini unutmamalıdır.
Sen bize bir cennet vermeyecek olsaydın bile senden razı olacak kullarından eyle bizi Allah’ım. Senin razı olmanı hiçbir şeyle değiştirmeyecek kullarından et bizi. Hakkımızda verdiğin her türlü hükümden razı olanlardan eyle bizi. Senin merhametini anlayabilen kullarından eyle. Bir serçe kadar, bir ceylan kadar, bir sinek kadar işitip itaat edemeyen bizleri, sen affeyle Allah’ım. Hesap gününde senin karşına çıkmaya yüzü olmayanlardan eyleme bizi. Haddimizi bildir, sınırlarına bizi uydur Ya Rabbena. Bu dünyada ne çekersek çekelim Senden razı olanlardan eyle. Sana layık olamayacağımızı bildik ama senin rızanın peşinde koşanlardan eyle. Cennet peşinde koşan değil, cenneti layık kıldığın kullarından eyle. Her şeyin sahibi Sensin, her şeyin en doğrusunu bilen Sensin. Şeytanların vesveselerinden bizi emin kıl Allah’ım. Hayatımız ve ölümümüz Senin içindir. Sensin bizim sahibimiz.
www.kalemzade.net
twitter.com: @kalemzade