Sela’nın içeriğine değinmek istiyorum. Öncelikle şu ayeti paylaşmak isterim:
-Mescidler şüphesiz Allah’ındır, öyleyse oralarda Allah’a yalvarırken başkasını katmayın.
(CİN suresi 18).
Ayeti günümüze taşıdığımızda, sanki bizi duyuyormuşçasına ‘şefaat ya resulullah’ demenin ne kadar sakıncalı olduğunu anlıyoruz. Zira peygamber de insandır ve ölmüştür buna binaen kıyamet gününe kadar bizi duyamaz. Hıristiyanlar İsa peygamberi öve öve tanrılaştırdılar. Biz de İslam alemi olarak aynı yolun takipçiliğini yapmaktayız. Halbuki her fatiha suresi okuduğumuzda ‘Hamd (övgü) alemlerin rabbi Allah’a mahsustur.’ diyoruz. Ancak sela okunduğunda camilerden peygambere methiyeler düzülüyor. Gelelim selanın anlamına.
-Ey Allah’ın Resulü, salat ve selam senin üzerine olsun! (içerikler iyi niyetli görünse de her satırda bizi duyuyor gibi hitap edilmekte)
-Ey Allah’ın Habibi, salat ve selam senin üzerine olsun! (çok büyük bir kelam şu habibi lafzı. Peygambere Allah’ın sevgilisi denmekte. Hıristiyanlar İsa’ya oğlu dedi, bizimkiler sevgilisi diyor. Kuranda bir tek yerde bile geçmezken habibim hitabı, bazı meallerde maalesef parantez aralarına sıkıştırılıyor. Kelime-i şahadette kulu ve elçisi dememize rağmen bu bazılarına yetmiyor)
-Ey Allah’ın Arşının nuru, salat ve selam senin üzerine olsun! (Allah’ın arşının nuru yine kendi nurudur. Tasavvuf inancında Nur-u muhammediye diye sapkın bir anlayış vardır. Tasavvuf etkisinde kalan divan şairlerimiz 16. Yüzyılda devlet büyükleri öldüğü zaman minarelerden okunması için selayı derlemişlerdir. Nur suresinin 35. Ayetinde Allah bizlere şöyle bir misal verir: ‘Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun nurunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandil gibidir. O lamba bir billur içindedir; o billur da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan çıkan yağdan tutuşturulur. yağı, nerdeyse, kendisine ateş değmese bile ışık verir. nur üstüne nurdur. Allah dilediği/dileyen kimseyi nuruyla hidayete iletir. Allah insanlara misal verir; Allah her şeyi bilir.’)
-Ey Allah’ın mahlukatının en hayırlısı, salat ve selam senin üzerine olsun! ( tabiki de Allah’ın en hayırlı kullarından biridir Muhammed peygamber ancak en hayırlısını yalnızca Allah bilir. Dini kaynak olarak kabul ettikleri hadis kitaplarında şöyle bir mevzu anlatılmakta: ebu bilmemne peygambere insanların en hayırlısı diye hitap edince peygamber ona kızmış ve o dediğin kişi İbrahim’dir demiş. Madem o hadislere inanıyorlar o zaman kimse niye demedi peygamberin kızdığı şeyi niye bağıra bağıra okuyorsunuz diye. Kendi içlerinde paradokslar paradokslar.)
-Öncekilerin ve de sonrakilerin Efendisi, salat ve selam senin üzerine olsun! (bu satırda önce şunu demek istiyorum: Haşa ve kella! Öncekilerin ve sonrakilerin efendisi yalnızca Allah’tır. Alemlerin rabbi olan Allah’ın rab sıfatını peygambere isnat etmek ağır şirktir. Şirk, tövbe edilmeden ölündüğü takdirde Allah’ın affetmeyeceğim dediği tek günahtır. Diğerlerini dilediği kişi için bağışlayacağını söylemekte.
Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başka günahları dilediği kimse için bağışlar. Allah’a ortak koşan kimse büyük bir günah ile iftira etmiş olur.
(NİSA 48)
)
-Hamd alemlerin Rabbi olan Allah mahsustur!” ( peygambere yapılan onca övgüden sonra ‘Hamd (övgü) alemlerin rabbi Allah’a mahsustur demek nasıl bir tutarsızlıktır varın siz düşünün.)