Bu Elma Niye Yere Düştü?

Bu Elma Niye Yere Düştü?

Dünyanın en ünlü bilim insanlarından bir tanesi şüphesiz Isaac Newton. Kendisi 17 ve 18. yüzyıllarda fizik bilimini bulunduğu yerden alıp bambaşka boyutlara taşımış bir fizikçi olmasıyla birlikte, esaslı bir ilahiyatçıdır da aynı zamanda. Ayrıca Michael Hart’ın ‘’Tarihte En Etkili 100 Kişi’’ adlı çalışmasında Newton, Hz. Muhammed’in ardından ikinci sırada yer almaktadır. Hakkında bilinen en ünlü hikaye o meşhur elmanın kafasına düşmesiyle birlikte ‘’Bu elma niye yere düştü? Yerçekimi var o zaman.’’ şeklinde bilinir. Aslında elmanın düşmesiyle Newton’ın kütle çekimini keşfettiği ve çalışmalarını bu yöne doğru genişlettiğidir bilim çevrelerince bilinen. Peki bunu yapmasının arkasındaki sır neydi?

Esaslı bir ilahiyatçıdır dedik Newton için. Kimya, metalurji, fizik, tıp, astroloji, semiotik, mistisizm, spiritüalizm ve sanatı bünyesinde barındıran simya ile ilgili bir milyon kelime yazdıysa ilahiyat alanında üç milyon kelime yazdığı söylenir. Daha da önemlisi Newton’un bilim ve simya alanında yazdıklarının da aslında dinî motivasyonlarla yazılmış olmasıdır. Newton genç papaz Richard Bentley’e 1692 yılında yazdığı mektupta şunları söylüyordu: “Bizim sistemimiz hakkında inceleme yazdığım zaman, insanların Tanrı’ya inancı dikkate almalarını sağlayabilecek prensipleri seçmeye dikkat ettim ve hiçbir şey beni onların bu sebeple kullanılmalarından daha fazla sevindiremez.”[1]

Newton fiziğine göre uzay ve zaman birbirinden ayrıdırlar. Yani zaman, uzayın neresinde ve hangi hızda olursak olalım, gözlemciye göre de gözlenene göre de kesinlikle değişmeyen, onlardan bağımsız akıp gitmekte olan bir olguydu.

Newton’un çizdiği evren tablosu, deneylerle ve gözlemlerle başarılı şekilde uyum gösterdiği ve sağduyuyla da uyumlu olduğu için ciddi hiçbir muhalefetle karşılaşmadan doğa bilimlerinden sosyal bilimlere, felsefeden teolojiye kadar hemen hemen bütün çalışma alanlarına kayda değer etkilerde bulundu. [2] 20. yüzyılda ise Einstein genel ve özel izafiyet teorileriyle Newton temelli anlayışın temelden sarsılmasına sebep oldu. Özel izafiyet teorisini bilmeyenler için şöyle basit bir açıklama yapacak olursak: Işık hızına yakın bir hızla hareket eden bir araca binen kişi için zaman normalden daha yavaş akmaktadır. Yani dünyadaki bir kişiye göre, ışık hızına yakın bir hızla giden araca binen kişi daha az gün geçirmiş olabilmektedir. Yani hız arttıkça zaman yavaşlamaktadır bu teoriye göre. Yani sonuçta: Zaman görelidir.

Genel izafiyet teorisi ise zamanın izafiliği konusunda çekim alanlarını ele almakta ve zamanın büyük çekim alanlarında daha yavaş geçtiğini göstermektedir.[2] Yani Dünya’da zaman farklı, Jüpiter’de farklı akmaktadır. Hatta bu teori ABD Bilim Vakfı tarafından yapılan açıklamayla birlikte geçtiğimiz günlerde kanıtlandı. Einstein 100 yıl önce ortaya atmıştı bu fikri.

Zamanın kütlesel çekim dalgalarına göre farklılık göstermesi (göreli olması) olayını ortaya atan bir bilim insanı daha var. Bu pek ünlü değil, halk tarafından pek bilinmez, çünkü göz önünde değildir. İzafiyet teorisinin temelinin temelini ortaya atmıştır diyebileceğimiz El-Kindi, mekân ve hareketin izafi olduğunu, zamanın cisim ve hareketten ayrı düşünülemeyeceğini söylemiştir. “Yavaş dediğimiz şey, uzun zaman içinde belli bir mesafenin kat edilmesidir. Hızlılık ise kısa zaman içinde aynı mesafenin kat edilmesidir.”

Yani hem doğulu hem batılı bilim insanlarının yaptığı çalışmalarla hem de son zamanlarda zamanın izafiliğinin kanıtlanmasıyla birlikte artık zamanın her yerde her durumda aynı olmadığını kesin olarak söyleyebiliriz.

El- Kindi 801, Newton 1643, Einstein ise 1876 doğumlu.

Kuran’da ise zamanın izafiliğiyle ilgili bakın şu ayetler var (1400 yıl önce):

Gökten yere işleri çekip çevirir. Sonra sizin saymakta olduğunuz bin yıla denk bir günde/dönemde O’na yükselir.
(Secde Suresi, 5. Ayet)

Melekler ve Ruh, süresi elli bin yıl olan bir günde/dönemde O’na yükselirler.
(Mearic Suresi, 4. Ayet)

Genel izafiyet teorisinin kanıtlanması ve izafiyet teorisinin deneysel olması nedeniyle Kuran’da geçen bu ayetlerin de birer delil olarak değerlendirilebileceği kanaatindeyim. Yani zaman izafidir, Kuran da aksini söylememektedir.

Bilim ile ilgili yapılan çalışmalara katkıda bulunmanın boş işler olduğunu, bunlara gerek olmadığını söyleyen müslümanların özellikle Orta Doğu’da bulunduğunu biliyoruz. Keşke bu çalışmaları müslümanlar yapsaydı. Fakat müslümanların çoğunluğu bugün Kuran’dan uzak yaşamakta ve bilim alanlarında oldukça gerilerde bulunmaktadır.

Onlar o kişilerdir ki, ayakta, otururken, yan yatarken hep Allah’ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler: “Ey Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Şanın yücedir senin! Ateş azabından koru bizi!”
(Al-i İmran Suresi 191. Ayet)

Zamanında bilimde dünyadaki diğer medeniyetlere göre ileride bulunan müslümanların bu ayete göre hareket ettiklerini düşünürsek, şu anda Kuran’ın okunmadığını, dikkate alınmadığını da söyleyebiliriz. Biz müslümanlara yakışan

‘’ Ey iman edenler! Allah’ın buyruğuna ters düşmekten sakının; O’na varmaya vesîle arayın. O’nun yolunda gayret gösterin ki, kurtuluşa erebilesiniz.’’
(Maide Suresi, 35. Ayet)

ayetine uyarak O’na ulaşmak için yollar aramaktır. Boş işler diyerek bilimden yüz çevirmek değil, dünyaya yön veren olmaktır.

KAYNAKÇA

1-Doko, E. (2011). Dahi ve Dindar: Isaac Newton. İstanbul: İstanbul Yayınevi.
2-İstanbul Kuran Araştırmaları Grubu (2005). Kuran: Hiç Tükenmeyen Mucize. İstanbul: İstanbul Yayınevi

Onur Sarıtaş
www.onursaritas.com


About the Author
Author

onsaritas

Comments (2)
Leave a reply

Name (required)

Website