Ayna Ayna Söyle Bana! Benden Daha Önemli Kim Var Bu Dünyada?

Ayna Ayna Söyle Bana! Benden Daha Önemli Kim Var Bu Dünyada?

Çoğu insan kendini evrenin merkezinde sanır. Dünya sadece onun için döner. Güneş sadece onun için doğar. Yıldızlar sadece onun için kandil gibi yanar ve söner… Ne kadar önemli sayarız kendimizi. Çocukken hiç bilmediğimiz hesapları büyüdükçe yapmaya başlarız. İnsan büyüdükçe, bedeniyle birlikte egosu da büyüyormuş. Hatta bedeni bir yerde büyümeyi bıraksa da egosu büyümeyi hiç bırakmıyormuş. Oysa büyüdükçe bir şeyler öğreniyor ve bazı gerçekleri fark ediyor olmalıydık. Öğrendikçe tevazu sahibi olmayı da öğrenmeliydik. Bilmek ve kibir arasında doğru bir orantı olmamalıydı. Montaigne’in dediği gibi, başaklara benzemeliydik ve içimiz boşken başımız havada olsa da içimiz doldukça eğilmeliydik. Bir çocuğun gözünden görülmeliydi belki de dünya. Anlamsız hırsların ve hiç de masum olmayan yetişkin oyunlarının kurbanı yapılmamalıydı. Üstelik öyle kimseye de kalmıyorken. Hatta yaptıklarının hesabının sorulacağı şaşmaz bir hesap günü varken. En azından bu daima akılda olmalıydı; bir an olsun unutmadan.

Ancak Allah varsa anlam olduğunu ve ancak Allah varsa kendisinin bir değer ifade ettiğini bilmeliydi insan. Aksi halde yüz trilyondan fazla galaksinin olduğu gözlemlenebilir evrende, insanın neden bir anlam ve değeri olacaktı?

Ey nefsim! Bir nefes kadarken ölümle arandaki mesafe; kasılıp kabarıp kendini bir şey zannetme.

Herkesin herkesten önemli olduğu bir dünyada, gerçekte kimsenin bir önemi yoktu galiba. Küçük bir çocuğun elindeki oyuncağı paylaşmak istemeyince “Vermem o benim” demesi, büyüklerin bir şeyleri verirken türlü hesaplar yapmasından daha masum ve samimiydi.

Herkesin bir hesabının olduğu dünyada herkesi var edenin de bir hesabı olduğu unutuldukça sadece kişisel menfaatlerin gözetildiği ve içtenlikten uzak cesetlerin yaşadığı bir yere dönüşmüştü yeryüzü.

Kalabalıklar içinde yalnızlaşmıştı insan. Kendi başına kalması ya da sadece çok sevdiği birinin yanında olması huzur verir olmuştu insana. Çünkü kalabalıkların içinde herkes kıyasıya rekabet halinde görüyordu kendini. Herkesin kendini öne çıkarma çabası, geri planda kalmayı daha sevimli hale getirmişti.

Bilmem ki neden bu kadar kibirleniriz! Hepimiz dökülen meniden bir damla değil miyiz?

Hepimiz her konuda çok şey biliriz. Ya da her fırsatta ne kadar çok şey bildiğimizi gösterme hevesindeyiz. Havalı sözler çarpışır durur da havada, inmek bilmez bir türlü sözü söyleyen kişinin kalbine ve ruhuna. Böyle bir karmaşada, çitin üzerinden atlayan koyunları saymayı hayal etmek bile daha anlamlıdır aslında.

Oysa böyle olmamalıydı. Önce dinlemeyi bilmek gerekirdi. Ama nefislerimizin dayattığı bir gerçek vardı bize; herkesten önce konuşmak kolay, dinlemek ise zor olandı. Erdemli insan gibi davranan çok, gerçekten erdemli olan azdı.

Not: Bu yazı, Dr. Emre Dorman’ın “Kendini Kınayan Nefis” isimli kitabından alınmıştır.


About the Author
Author

Editor 4

Leave a reply

Name (required)

Website