Namaz, Dinin Direği?

Namaz, Dinin Direği?

İnanan her Müslümanın hayatında önemli bir yere sahiptir namaz ibadeti. Büyük çoğunluğu Müslümanlardan oluşan bir coğrafya olarak ülkemizde de elbette durum böyledir. Namaz ibadetinin toplumda sahip olduğu önemli yere karşın ne yazık ki düzenli olarak icra edilme oranı düşüktür. 2019 yılının Mayıs ayında bir araştırma şirketi tarafından 3500 kişi ile yapılan bir anket neticesinde, dini inanca sahip olanlar arasından düzenli olarak namaz ibadetini yerine getirenlerin oranının %39.1 olduğu ortaya konulmuştur. Takdir edilecektir ki bu oran son derece düşüktür. Bilhassa da namaz ibadeti için “dinin direği” tanımlamasını yapan bir toplumda.

Namaz ibadetinin Müslümanlar arasında yerine getirilme oranının düşüklüğü bir yana, bir de “dinin direği” olarak sahip olduğu fonksiyonun sağlanması sorunu vardır. “Sana kitaptan vahyedileni oku, namazı dosdoğru kıl! Çünkü namaz, yüz kızartıcı şeylerden ve hayasızlıktan insanı alıkoyar…” (Ankebut 29:45 / Bayraktar Bayraklı Meali) ayeti ile Allah, namaz ibadetinin önemini ve sonucundan insana katacaklarını belirtmektedir. Günümüzde basitçe yapılabilecek bir gözlemle, “dinin direği” olan namaz ibadetinde istikrarlı olanların dahi toplumsal İslam esaslarını yaşamada yeterince iyi olmadığı görülecektir. Burada toplumsal İslam esasları olarak ifade edilen şeyler, sosyal ilişkilerde kendini gösteren; gıybet yapmama, başkasının hak ve hukukunu koruma, her canlıya karşı saygı ve sevgi besleme, emaneti ehline verme ve zannın çoğundan kaçınma türünden esaslardır.

Hem namaz ibadetinin Müslüman toplumda düzenli olarak yerine getirilme oranının son derece düşük olması hem de namaz ibadetini düzenli olarak yerine getirenlerin azımsanmayacak bir kısmının toplumsal İslam esaslarına riayet etmede başarısız oluşu, namazın “dinin direği” olması ile hiç bağdaşmamaktadır. O halde sorun nerededir? Namaz için “dinin direği” tanımlamasını yapmak abartıya kaçan bir yorum mudur? Yoksa namaz ibadetini yerine getirirken, onu “dinin direği” kılan yönlerini ıskalıyor ve işlevselliğini yanlış yöntemlerimizle ortadan kaldırıyor muyuz?

Hz. Muhammed’e atfedilen bir hadis rivayetinde “Dinin başı İslam, direği ise namazdır.” (Tirmizi, İman, 8; İbn Hanbel, V, 231) ifadesi yer almaktadır. Bu hadis rivayetindeki “namaz dinin direğidir” tanımlaması Müslüman toplumlarda son derece önemsenen bir ilke olmuştur. Bugün dahi namaz ibadetinin konuşulduğu sohbetlerde ilk olarak bu husus dile getirilmektedir. Namaz, Kuran’da da kendisine genişçe yer bulan çok önemli bir ibadettir.

Namaz, Müslümanların büyük oranda cep boy namaz hocası kitaplardan, cami imamları ya da Kuran kursu öğretmenlerinden ve/veya aile büyüklerinden öğrendiği bir ibadet. Hal böyle olunca ibadeti şekillendiren ve ibadete olan bakış açısını oluşturan şey de bunlar oluyor. Müslümanların birçoğu, Allah’ın Kuran’da defalarca dile getirdiği bu ibadet hakkında bizzat Allah’ın ne dediğini ya da ibadeti nasıl tanımladığını bilmiyor. Bu elbette halkın Kuran okuma alışkanlığıyla da yakından ilişkili. İfade edilen kaynaklardan öğrenilerek oluşturulan namaz anlayışı da hatalı olmaktan kaçamıyor. Böylece namaza, bir an önce yerine getirilerek kurtulunması gereken bir yük, bir borç gibi bakılıyor. Çoğu kez ifade edilen “Namaz benim borcumdur.” minvalindeki sözler de, namazı git gide insanın üzerinde ağırlık yapan bir konuma getiriyor. Borcunu ifa ederek bu külfetten kurtulmak isteyen biri misali de namazı çarçabuk kılan insan, namazından haz alamıyor.

Namazı borç olarak görmenin yanı sıra, namazın işlevselliği önemli ölçüde düşüren bir diğer problem ise namaz ibadetinin anlaşılmadan yapılması. Esasında bu problem, namazın “dinin direği” olarak yer edinmesinin önündeki en büyük engel. Zira toplumun geniş bir kesiminde namaz, öğrenilmiş ve ezberlenmiş fiili ve sözlü tekrarlardan oluşan bir ritüel halini almış vaziyette. Namazın borç yükü ile özdeşleşmesiyle birlikte, anlamadan ve özümsenmeden yapılan bir hareketler bütünü haline de gelmesi, kaçınılmaz olarak namazı kılanına neredeyse hiçbir fayda sağlamayan bir konuma getiriyor. Mü’minun suresinin 2. ayetinde “Onlar ki, namazlarında derin bir ürperti ve tevazu içinde olurlar.” (Mustafa İslamoğlu Meali) ifadesi yer almaktadır. Ayette geçen ve huşu olarak da tanımlanan derin bir ürperti ve tevazu halinin anlaşılmadan yapılan bir tekrarlar bütününde sağlanamayacağı açıktır. Yukarıda ifade edilen iki hususun da meydana getirdiği ortak sonuç namaz ibadetinin gereği gibi yapılamaması oluyor. Bu sonuç, Kuran’da namazın dosdoğru kılınmasına yönelik telkinler şeklinde kendine yer bulmaktadır. (Enfal 8:3 – Tevbe 9:18, 71 – Rad 13:22 – İbrahim 14:31 / Diyanet Vakfı Meali). Namazın dosdoğru kılınmasına yönelik telkinler, namazın hatalı şekillerde de kılındığına dolaylı bir işarettir.

Namazın, peygamberimiz Hz. Muhammed tarafından “dinin direği” olarak tanımlandığı döneme baktığımızda ise bu iki hususun da geçerli olmadığını görüyoruz. Kuran’ın nüzulü sürerken ve Müslümanlar İslam ile iyice içli dışlı olurken namaza son derece düşkün bir yapı arz ediyorlar. Öte yandan Kuran’ın Arapça nazil olması ve ilk muhatapların da Araplar olması, onların namazlarında okudukları ayetleri anlamaları sonucunu ve yine Kuran’ın tavsiyesine uyararak sindire sindire okumaları nedeniyle de özümsemeleri sonucunu doğuruyor. Bu nedenle günümüz Müslümanlarının da geleneksel bir öğreti ile öğrendikleri ve yine geleneksel bir yöntem ile yerine getirdikleri namaz ibadetinde bu öze dönüşü yaşamaları gerekiyor. Öncelikle namazın kişi üzerinde bir borç olmaktan ziyade, onu Allah’a yaklaştıran ve Allah’ın vermiş olduğu tüm nimetlere şükür mahiyeti taşıdığını kavramalı ve namazın Allah ile bir buluşma, bir kaynaşma olduğunu hatırdan çıkarmamalı. Yine aynı şekilde ister Arapça olsun ister ana dilinde ya da başka bir dilde, namaz esnasında okunan sure, ayet ve duaların anlamlarına da vakıf olmalı ve aceleye getirilmeden, okunulan hususlar düşünülerek ve tahlil edilerek namaz ibadeti yerine getirilmelidir. Bu şekilde kılınan namazın hem kişiye haz vereceği hem de kişinin gerek toplumsal esaslar gerek inanç esasları bakımından İslamın çizgilerine riayet etme gayretinde olmasına katkı sağlayacağı ortadadır.

“Vay o namaz kılanların haline; ki onlar, kıldıkları namazdan gafildirler.”
Maun 107:4,5
(İbn Kesir Meali)


About the Author
Author

Resul Koç Avukat, 26 Gümüşhane

Leave a reply

Name (required)

Website