Ashabı Rakimler
Posted on Ağu 3, 2012
in Kuran Ayetlerinin Düşündürdükleri by vekuran
Genç bir topluluğun başından geçen bir olay Son Nebinin devrinde o zamanın kitap sahibi toplumun hafızasında yer tutmaktadır. Allahın risaleti görevini alan Hz. Muhammed’e Mekke Müşrikleri, bir takım Yahudi ve Hristiyanlarca sormalarını istedikleri sorular ile nebinin karşısına dikilmektedirler. O zamana kadar ehki kitap Ashab’ı Kehf üzerine bir takım spekülasyonlar ve aslı astarı olmayan varsayımlar ile bir takım bilgilere sahipler. Allah bu ayetlerle o olayın abartılacak bir olay olmadığını Ehli kitabın Düşünce Harmanı üzerine bina ederek bizlere öğüt vermektedir.
Bir takım gençler, ayetlerinde anlattığı üzere zulümden kaçarak, dış dış dünyadan bütün irtibatlarını keserek, herhangi bir haber almadan(kulaklarına perde koymak) dağ hayatına yani mağaralara çekiliyorlar. Öyleki o hayat sistemleşiyor , korumalıklarını bir köpek yapabiliyor. Kendilerini hayattan öyle tecrit edyorlarki uyanık oldukları halde sen uyur sanırsın diyor. Toplumun hayat standarlarından öyle kopmuşlarki sen onları görsen korkandın deniyor. Daha sonra bir sıkıntıya düşüyorlar ve para ile mal için şehre gelirler ve Allah onlardan toplumu haberdar eder.
Bu olay ortaya çıkınca bir kısmı onları olduğu yere bina yapın anıtlaşsın deniyor. İnanlar ise mescit(ittaat yapısı) yapacaz diyorlar. Bu mescid bina değil. Onların yaptığı ittaat davranışını eğer ihtiyaç olursa bizde yapacağız anlamında….( Mescid kavramını kurana göre irdeleyiniz.) Allah en iyi bilendir.
”Kehf 9:
Yoksa sen, bizim ayetlerimizden Kehf ve Rakim sahiplerinin ibrete şayan olduklarını mı sandın?
Bu kıssada iki topluluk anlatılmaktadır;
1- ASHAB-I KEHF (MAĞARADA HALKI)
2- ASHAB-I RAKİM (RAKAM,SAYILARLA UĞRAŞAN HALK): “3 mü ? 4’ sü köpek mi? 4 mü? 5’si köpek mi?” diyen ayrıca yıl hesabını da 300 mü 9 daha var mı ? diyerek hesaplayanlar …
Kehf-26:
De ki: Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir……
الرّقيم “Rakim” sözcüğü “rkm” kökünden olup “rakam, rakamla hesap” anlamındadır. Nitekim Kur’an’da “Kitabun merkûm [her şeyin hesabı tutulan kitap]” (Mutaffifîn/9, 20) olarak geçer.
Mutaffifîn /
9 Rakamlandırılmış(her şey hesap edilmiş) bir kitaptır o.
Ahirette günahkarlara verilen kitaplarında her yaptıkları hesap edilmiş halde bulacakları bir kitap.. öyle bir hesapla sonuç verilecek ki eksiksiz hiçbir şey bırakılmayacak, o kitapta hayat içerisinde ne var ne yok hepsi bulunacak…
Kehf 10.
O gençler mağaraya sığınmışlar ve: Rabbimiz! Bize tarafından rahmet ver ve bize, durumumuzdan bir kurtuluş yolu hazırla! demişlerdi.
Mağaraya çekilme var, rızık endişesi içinde rahmet talebi ile yakalanma endişesi var.
Kehf
11.Bunun üzerine biz de o mağarada onların kulaklarına nice yıllar perde koyduk.
Günlük hayat ile ilişkileri kesilmiş durumda hayatlarına devam ettiler.
Kehf
12. Sonra da iki guruptan (Ashab-ı Kehf ile Ashab-ı Rakim) hangisinin kaldıkları müddeti daha iyi hesap edeceğini görelim diye onları gönderdik”
بعث b-a-s kelimesi; hayata göndermek/döndürmek, günlük hayata dahil ettik, hayattan izolelerini kaldırmak anlamındadır. Lügatte “tek başına veya birisiyle birlikte göndermek” demektir.
Kur’an’a bakıldığında, bu sözcüğün “yeniden diriltme” anlamından çok, “gönderme” anlamında kullanıldığı görülmektedir. Sözcüğün “diriltme” anlamı da aslında “mezardan gönderme” anlamından kaynaklanmaktadır.
Ayrıca Kur’an’da elçi göndermenin “ بعثbease” fiiliyle ifade edildiği bir çok ayet vardır. Biz burada “kişi” ve “grup” gönderme anlamıyla birkaç ayeti örnek verelim.: (Maide/12), (Nisa/35) (En’am/65),(İsra/5) (Tevbe/46)
Kehf ashabı Allah’ının bildiği bir sürede kendilerinden kaçtıkları kavim ve dünyadaki diğer gruplar ile ilişki kurmadan, o gençler dağlarda kimsenin haberi olmadan yıllarca kalmışlar. Dağlardan öyle bir sistem kurmuşlar ki hattan kopuklukları kulaklarına perde koymak olarak temsillendirmiş rabbimiz. Bu gençler dağ yaşamını seçip, kimse ile bağlantı kurmamışlar, öyle ki dağlarda bir sistem kurmuşlar. Bu sistemde bekçiliklerini köpekler yapmakta olup onların alışık olunmadık hallerini biz görsek korkardık.Günlük hayattan öylesine kopmuşlardı ki güneşin doğuş ve batışlarını dahi hesap edememişler ve böylelikle yılların hesabını dahi yapamamışlardı.( Kehf-12:Sonra da iki guruptan (Ashab-ı Kehf ile Ashab-ı Rakim) hangisinin kaldıkları müddeti daha iyi hesap edeceğini görelim diye….)ayetinden yılların hesabını yapamadıklarını gördük.
Kehf
13. Biz sana onların başından geçenleri gerçek olarak anlatıyoruz. Hakikaten onlar, Rablerine inanmış gençlerdi. Biz de onların hidayetini arttırdık.
Kehf
14. Onların kalplerini metin kıldık. O yiğitler ayağa kalkarak dediler ki: “Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Biz, O’ndan başkasına tanrı demeyiz. Yoksa saçma sapan konuşmuş oluruz.
Kehf
15. Şu bizim kavmimiz Allah’tan başka tanrılar edindiler. Bari bu tanrılar konusunda açık bir delil getirseler. (Ne mümkün!) Öyle ise Allah hakkında yalan uydurandan daha zalimi var mı?
Kehf
16. (İçlerinden biri şöyle demişti:) “Madem ki siz onlardan ve onların Allah’ın dışında tapmakta oldukları varlıklardan uzaklaştınız, o halde mağaraya sığının ki, Rabbiniz size rahmetini yaysın ve işinizde sizin için fayda ve kolaylık sağlasın.”
Ayetten anladığımıza göre içlerinden biri yaşama tutunmak için dağ/mağara hayatını tercih etmelerini teklif ediyor, ki buralarda Allah’ın rahmeti ile yaşanabileceğini söylüyor.
Kehf
17. Güneşi görürdün: Doğduğu zaman mağaralarının sağına meyleder; batarken de sol taraftan onlara isabet etmeden geçerdi. Onlar mağaranın bir köşesinde (uyurlardı). İşte bu, Allah’ın ayetlerindendir. Allah kime hidayet ederse, işte o, hakka ulaşmıştır, kimi de hidayetten mahrum ederse artık onu doğruya yöneltecek bir dost bulamazsın.
“Güneşi görürdün: Doğduğu zaman mağaralarının sağına meyleder; batarken de sol taraftan onlara isabet etmeden geçerdi” sözü bir temsil olup bu tabir hayattan kopukluklarının boyutunu dramatize etmektedir.
Kehf
18. Kendileri uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırdın. Onları sağa sola çevirirdik. Köpekleri de mağaranın girişinde ön ayaklarını uzatmış yatmakta idi. Eğer onların durumlarına muttali olsa idin dönüp onlardan kaçardın ve gördüklerin yüzünden için korku ile dolardı.
Kehf
19. Böylece biz, aralarında birbirlerine sormaları için onları uyandırdık: İçlerinden biri: “Ne kadar kaldınız?” dedi. (Kimi) “Bir gün ya da günün bir parçası kadar kaldık” dediler; (kimi de) şöyle dediler: “Rabbiniz, kaldığınız müddeti daha iyi bilir. Şimdi siz, içinizden birini şu gümüş paranızla şehre gönderin de, baksın, (şehrin) hangi yiyeceği daha temiz ise size ondan erzak getirsin; ayrıca, nazik davransın (gizli hareket etsin) ve sakın sizi kimseye sezdirmesin.”
Kehf
20. “Çünkü onlar eğer size muttali olurlarsa, ya sizi taşlayarak öldürürler veya kendi dinlerine çevirirler ki, o zaman ebediyyen iflah olmazsınız.”
Kehf
21 Böylece (insanları) onlardan haberdar ettik ki, Allah’ın vadinin hak olduğunu, kıyametin şüphe götürmez olduğunu bilsinler. Hani onlar aralarında Ashab-ı Kehfin durumunu tartışıyorlardı. Dediler ki: “Üzerlerine bir bina yapın. Rableri onları daha iyi bilir.” Onların durumuna vakıf olanlar ise: “Bizler, kesinlikle onların yanı başlarına bir mescit(itaat halini) yapacağız” dediler.
Kehf
22. (Ashab-ı Rakim:) “Onlar üç kişidir; dördüncüleri de köpekleridir” diyecekler; yine: “Beş kişidir; altıncıları köpekleridir” diyecekler. (Bunlar) bilinmeyen hakkında tahmin yürütmektir. (Kimileri de:) “Onlar yedi kişidir; sekizincisi köpekleridir” derler. De ki: Onların sayılarını Rabbim daha iyi bilir. Onlar hakkında bilgisi olan çok azdır. Öyle ise Ashab-ı Kehf hakkında, delillerin açık olması haricinde bir münakaşaya girişme ve onlar hakkında (ileri geri konuşan) kimselerin hiçbirinden malumat isteme.
Kehf
23. Hiçbir şey için “Bunu yarın yapacağım” deme.
Kehf
24. Ancak Allah dilerse (yapacağım de). Unuttuğun zaman Allah’ı an ve “Umarım Rabbim beni,doğruya daha yakın olana eriştirir.”de.
Kehf
25. Onlar(Ashab-ı Rakim),mağaralarında üçyüz yıl kadar kaldılar ve dokuz yıl da buna ilave etmişlerdir.
Kehf
26. De ki: Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gizli bilgisi O’na aittir. O’nun görmesi de, işitmesi de şayanı hayrettir. Onların (göklerde ve yerde olanların), O’ndan başka bir yöneticisi yoktur. O, kendi hükümranlığına kimseyi ortak etmez.
Kıssalarda Allah bize öğüt alacağımız kesimin üzerine basmamızı, ayrıntılarla müslümanların uğraşmamasını, kıssalarda ayrıntının uğraşılacak şeyler olmaığı bildiriliyor.
Kur’an’da geçen bir çok kıssa gibi Kehf ve Rakim ehli hakkında da, Kur’an’ın dışında bir sürü katkılar yapılmıştır. Bu insanların isimleri, mağaralarının yeri, yanlarında bulunan hayvanın deve mi, kufuryok mi olduğu, kaldıkları süre v.s. hakkında birçok rivayet anlatılmaktadır. Bu anlatılanlar sebebiyle de kıssada geçen gençlerin teslimiyetini, imanlarını (Kehf/13) , sabırlarını, kararlılıklarını, kıyamlarını (Kehf/14) , Allah’ın bu gençleri daha sonraki insanlara bir öğüt ve Allah’ın vaadinin hak olduğunu, kıyametten şüpheleri kalmaması için daha sonraki kavimlere buldurttuğu bilinmemektedir.
Allah (c.c.) kıssalar konusunda yapılan tahriflere Kehf süresi 22. ayetinde dikkat çekmekte ve peygamberi ve onun şahsında da mü’minleri uyarmaktadır;
(Ashabı Rakim) diyecekler ki; ‘Üçtüler, onların dördüncüsü köpekleridir. ‘Ve; Beş’tiler, onların altıncısı köpekleridir’ diyecekler’. (Bu) , Bilinmeyene (gaybe) taş atmaktır.’ Yedidirler, onların sekizincisi köpekleridir’ diyecekler. De ki: ‘Rabbim, onların sayısını daha iyi bilir, onları pek az (insan) dışında kimse bilemez. ‘Öyleyse onlar konusunda açıkta olan bir tartışmadan başka tartışma ve onlar hakkında bunlardan hiç kimseye bir şey sorma.’ (Kehf/22)
Kur’an’da anlatılan kıssalardan gerektiği gibi öğüt alınamamasının sebebi buraya kadar örneklendirdiğimiz şekilde kıssalara katkıların yapılmasıdır. Bunların bir kısmı kasıtlı bir kısmı da cahillikten yapılmaktadır. Bu tahrifler bazı kitaplarda ve tefsirlerde bulunmakta, meallerde ise dipnot şeklinde yer almaktadır.
Kıssalar, Hz Muhammed (sav) ve tebliğci müslümanlar için kimi zaman destek, kimi zaman yol gösterici kimi zaman da öğüt olmuştur. Müslümanlar Mekke döneminde inen ayetlerdeki Hz. İbrahimin kıssasıyla bir kişi ile de ümmet olunacağını, kafir ebeveynleri ve kavimleriyle nasıl mücadele edeceklerini, Allah’ın ayetlerini okumayı; Hz. Yunus kıssasıyla yılmamayı; Hz. Nuh kıssasıyla sabrı, taviz vermemeyi, mücadelede sürekli direnişi ve sonucu Allah’a havale etmeyi; Ashab-ı kehf kıssası ile onlar gibi tağuta baş eğmemeyi sadece Allah’a havale etmeyi; Ashab-ı uhdud ile gerekirse Allah için canını verebilmeyi; Bahçe sahiplerinin kıssası ile rızkı Allah’ın verdiğini; daha bir çok kıssa ile Kur’an’ı ahlakı edinmeyi; Medyen vb. kıssalar için azabın ne zaman hak olduğunu vs. öğrenmişlerdir.
Günümüzde de İslam dini içerisinde ki Ashabı Rakimler, NAMAZ REKATLARI, ZEKAT MİKTARI, ABDESTTE ÜÇLEME TEKLEME KABE TAVAF SAYISI, TESBİH SAYISI 33 MÜ 99 MU VB. sayısal değerler ile uğraşmaktadırlar. İslamın asıl gayesi olan hakkı ayakta tutmak adaletli bir yapı kurmak, Dünyada ki zulümlere ses çıkarmak gibi hayatı görevleri bırakıp rakamlar ile uğraşmaktadırlar. Allah ıslah etsin Ashabı Rakimleri.