İnsani Özellikleriyle Peygamberler

Kuran’daki ayetlerden peygamberlerle ilgili çıkarılabilecek şeylerden biri de peygamberlerin de insan olduğu ve insansı özelliklere sahip olduklarıdır. Kuran’da bu tür çıkarımların yapılabileceği birden fazla kıssa vardır. Örneğin, Abese (yüzünü ekşitti) Suresi’nin ilk on ayetinde Allah Peygamberimizi şu şekilde uyarmaktadır:

1. Yüzünü ekşitti ve öteye döndü; 2. Yanına kör adam geldi diye. 3. Nereden bilirsin, belki de o arınıp temizlenecek. 4. Belki de düşünüp taşınacak da öğüt kendisine yarayacak. 5. O, kendisini her türlü ihtiyacın üstünde görene gelince, 6. Ki sen ona yöneliyorsun; 7. Sana ne onun arınmasından! 8. O, koşarak sana gelen var ya; 9. Odur içine ürperti düşen. 10. Sen ona aldırmazlık ediyorsun…

Doğrusunu Allah bilir ancak bu kıssadan anladığımız kadarıyla Hz. Muhammed dini anlatmak için bir kör adam yerine kendisini her türlü ihtiyacın üzerinde gören bir adama yönelmektedir; ve onun arınmasını kör adamın arınmasının üzerinde görmektedir. Allah bu yaptığı nedeniyle peygamberimizi uyarmakta ve belki de kör adamın arınıp temizleneceğini, düşünüp taşınıp peygamberin verdiği öğütten yararlanacağını söylemektedir. Allah tarafından uyarılan peygamber demek ki doğru olanı yapmamış, belki dünyevi konumları dolayısıyla bu iki adam arasında haksız bir ayrım yapmış.

Kuran’da ders çıkarılması gereken kıssalardan biri de Hz. Yusuf’unkidir. Kıssaya göre bir yolcu kafilesi tarafından Mısırlı bir adama satılan Yusuf’u belli olgunluğa ulaşınca evin hanımı arzular ve gönlünü onunla tatmin etmek ister. Yusuf bu teklife cevaben Allah’a sığınır ve kadının teklifini açıkça reddeder. Bu konu için Kuran “Eğer Rabbinin gerçeğe dikkat çeken delilini görmeseydi, o da onu arzulamıştı.” diyor. Yani Hz. Yusuf dünyevi isteklerden, hazlardan arınmış bir doğaüstü varlık değil, evin sahibi kadını arzulayabilecek bir insandır. Eğer bu isteği hiç duymasaydı zaten zina yapmaması kolay olurdu. Ama o hem kadını arzulamış, hem de bu arzusunu yalnızca Allah rızası için bastırıp zinaya yaklaşmamıştır.

Bu konu mühimdir çünkü bu bize peygamberlerin insanüstü, hata yapması mümkün olmayan varlıklar değil; herkes gibi nefis sahibi insanlar olduğunu gösterir. Peygamberler her türlü insani özellikten arındırılmış kanatlı melekler değillerdir. Buradan onların da her birimiz gibi şeytanla mücadele halinde, her birimiz gibi hata yapma tehlikesiyle her dakika karşı karşıya “insan”lar olduğunu görebiliriz. Demek ki, nefse de, şeytana da galip gelip doğruyu yapmak her insanın muktedir olduğu bir seçimdir; yani böylesi davranışlar yalnızca peygamberlere mahsus değildir. O halde “Ben peygamber değilim, nasıl nefsimi yenip de şunu yapayım?” diye düşünmek bir mümine yakışmaz, çünkü peygamberler de benlikleri tarafından aldatılma tehlikesiyle karşı karşıya olan insanlardır, ve eğer bir şekilde nefislerini yenip doğruyu tercih edebiliyorlarsa her insan da bunu yapabilmelidir, dahası bu durum müminler üzerine bir yükümlülüktür. Nefis de, şeytan da, her türlü dünyevi istek de üstesinden gelinebilir şeylerdir. Bununla ilgili Allah’ın şu ayetini de hatırlayabiliriz:

“Allah hiçbir benliğe, yaratılış kapasitesinin üstünde bir yük yüklemez/teklifte bulunmaz. Her benliğin yaptığı iyilik kendi lehine, işlediği kötülük kendi aleyhinedir/kişinin hem kendisini hem başkaları için kazandığı onun lehine, yalnız kendi nefsi için kazandığı onun aleyhinedir/kişinin kendi emeği ile kazandığı lehine, başkalarının sırtından kazandığı aleyhinedir.

“Ey Rabbimiz! Unutur yahut hata edersek bizi hesaba çekme. Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize, güç yetiremeyeceğimiz şeyleri de yükleme. Affet bizi, bağışla bizi, acı bize. Sen bizim Mevlâ’mızsın.Gerçeği örten nankörler/inkârcılar topluluğuna karşı yardım et bize!”” Bakara Suresi-286

 


About the Author
Author

yasemin

Leave a reply

Name (required)

Website