EĞİTİMLE BERABER GELEN CEHALET

Bu yazı düşünceye davettir


İlkokula başladığımız günü hepimiz hatırlarız. Okul bahçesinde ilk verdiğimiz söz nedir?
“Türküm. Doğruyum. Çalışkanım. İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymaktır.” Hepimiz okul kapılarında verdiğimiz bu milli yeminle hayata adımlarımızı atmıştık. Sonra ne oldu da verdiğimiz bu sözlerin arkasında, en çok da doğruluğun arkasında olamadık?..

Soruların cevabını hep birlikte görelim

Her işin başı eğitim ise, eğitilen ne olmalı; ruhlar mı, beyinler mi, zihniyet mi? “Yoksa sadece din ahlakı ve “her işin başı olan, Allah korkusu mu?”

50 yıl önce yüksek okul mezunları günümüze oranla oldukça azdı. Buna rağmen görgü, saygı, terbiye ve ahlaki değerler gibi toplumu bir arada tutan manevi bağlar, çok daha güçlüydü. Bunun nedenini hiç düşündünüz mü?

Özellikle büyük şehirlerde yaşayan gençlerden, ortalama on kişiden birinin üniversite mezunu olduğu günümüzde, cehaletin, saygısızlığın, riyakarlığın, yalanın ve sahtekarlığın neden bu kadar çok olduğunu hiç düşündünüz mü?

Maneviyatın önüne maddiyat geçtiğinden, ezici rekabetin yarış haline geldiğinden, insanlar neredeyse doğdukları andan itibaren hayata bu telkinlerle adım atıyorlar. Henüz ilkokul sıralarında başlayan ve “güçlü olanın ayakta kaldığı” körpe beyinleri “OKS, LGS, ÖSS” vs gibi sınavlarla, hayata atılmadan önce yarışmayı ve ezici rekabeti öğrenmektedirler.

Üniversiteyi bitirdiklerinde, hızla rekabet ortamına atılan gençleri bekleyen başka bir yarış ise, iş hayatında beklemektedir. Geleceğe hazırlamak adına yapılan bu yarışlarda da, farkında olmadan insanların kişilikleri değişmektedir.

Nerede hata yaptık!..
-Hata eğitimin neresinde?
-Hata okullarda mı?
-Hata insanlarda mı?
-Hata sistemde mi?
-Hata maneviyatın hızla yok oluşunda mı?
-Hata globalleşmekte mi?
-Hata teknolojide mi?

-Hata, bence yaradılıştan hızla uzaklaşmaktadır. Gönderilen hak kitaplar doğrultusunda sistemi kuramamaktadır.
-Hata, Allah’ın gönderdiği hak kitapları tam olarak uygulamayıp, insanların koyduğu kuralları din sayıp uygulamaktadır.
-Hata, maddiyatın ön planda olup, manevi duyguların hızla yok oluşundadır.
-Hata, yaradılış gereği insanların ihtiyacı olan maneviyatın hak kitaplarda değil de, sahte mutluluk vadeden, düşünce akımlarında aramaktadır.

Nerede o eski günler
Günümüzde, “nerede o eski ticaret ahlakı, nerede o eski saygılı ve görgülü insanlar” diye eskiye duyulan özlemin sık, sık dile getirildiğini hepimiz duymuşuzdur.
Bu insanlar hepimizin anaları-babaları veya dedeleriydi. Bunların bir çoğu, orta öğretim veya yüksek okul eğitimi almamışlardı. Hatta bazıları okur–yazar dahi değillerdi. Onlarda olan bu denli görgü, saygı, dürüstlük, efendilik ve mertlik neydi? Bence sadece Allah korkusunu içlerinde tam olarak taşımalarıydı.

Bu durumu ben kendi babamdan bilirim. 40’lı -50’li yılların İstanbul’unu çok iyi bilen babam, sağlığında şöyle derdi: “Nerede o eski İstanbul, biz Beyoğlu’na kravatsız çıkamazdık. Şimdi İstanbul çok değişti, sokağa çıkamaz hale geldik.” Ve bu sözleri babam, 30 yıl önce söylemişti. Oysa bu gün Beyoğlu’na, neredeyse korumasız çıkamaz olduk. Babam bugünkü İstanbul’u görmüş olsaydı, acaba ne düşünürdü…
O zamanlarda, fakir fakirliğinden utanıp kimseye el açamazdı. Zengin ise zenginliğiyle övünmeye utanırdı. Yoksulluğunu kimseye belli etmeyen, onurlu ve sabırlı insanlardan, Yüce Allah Kuran Ayetinde övgüyle bahsetmektedir.

“…İffetlerinden dolayı bilmeyen onları zengin sanır. (Ama) Sen onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler…”(Bakara Suresi,273)

Şimdi ne oldu da, yüzümüz kızarmaz oldu?

-Ticarete bakıyoruz, kaçakçılık, sahtekarlık, rüşvet almış başını gidiyor.
-Trafiğe bakıyorsunuz, saygısızlık, hoşgörüsüzlük yollara hakim olmuş.
-Fakire bakıyorsunuz, yüzsüzlük, kıskançlık, özenti, hatta biraz da gurur.
-Zengine bakıyorsunuz, onlarda da ayrı bir yüzsüzlük, acımasızlık, vurdum duymazlık, ve sistem doğrultusunda yapılan meşru hırsızlık. Biraz da görgüsüzlük.
-Eğitimliye bakıyorsunuz, kendini dev aynasında görüyor.
-Eğitimsize bakıyorsunuz, onlarda eğitimliyi dev aynasında görüp, “okumuş adam, ne yapsa doğrudur” önyargısıyla, kendini olabildiğince küçültüyor.

“Bu yazdıklarım da, toplumun bazı kesimlerini ilgilendiriyor.” (Asil ve saygılı insanları, buradan tenzih ederim.)

Peki tekrar soruyorum!..
Biz çocuklarımıza okullarımızda ne öğretiyoruz?
“İlim yuvası olması gereken okullarımızda, farkında olmadan onları sisteme kurban mı ediyoruz.” Evet, bence sisteme kurban ediyoruz.. Her şeyde olduğu gibi, yaradılışa aykırı yaşam seçildiğinde, günümüzde yaşananların tamamı yukarıda anlattığım gibi kendini belli etmektedir. Çünkü Yüce Allah, insanın yaradılışına en uygun yaşam şartlarını, gönderdiği hak kitaplarda apaçık anlatmıştır. Bunun ötesinde bir yaşam tarzı seçildiğinde ise, her işte olduğu gibi eğitimde de çarpık modeller ortaya çıkmaktadır.

Bu model ister dindar kesimden olsun, ister inançsız kesimden. Dinde de Allah sözü olan Kuran dışına çıkıldığında, insanların koyduğu kurallar ön plana çıkmaktadır. Bu da günümüzde yaşanan yanlış din anlayışıyla apaçık ortadadır. Kuran bu konuyu 1400 sene evvel atalarının dini yani, “onlar geleneklere uyarlar” diye haber vermektedir.

“Ne zaman onlara: “Allah`ın indirdiklerine uyun” denilse, onlar: “Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız” derler.” (Bakara Suresi, 170)

Yazar : NURAN YELKENCİ

 


About the Author
Author

Dini Yazilar

Leave a reply

Name (required)

Website