Doğum Günün Kutlu Olsun…

KIYÂMET SÛRESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHIYM
1-) La uksimu Biyevmilkıyameti;
(Bi) Kıyamet Günü’ne kasem ederim,
2-) Ve la uksimu BinNefsilLevvameh;
Ve (Bi-) Nefs-i Levvame’ye kasem ederim!.

Bu sure “La” olumsuzluk ifadesi ile başlıyor; yorum yaparken bu ifadeyi gözden kaçırmamamız, değerlendirmemiz, dikkate almamız gerekiyor. “La” ifadesini es geçersek, yok sayarak manasını ayete yansıtmazsak bu ayet gereği gibi anlaşılamaz; bu ayet genel bir mana ile geçiştirilir, özüne erilemez, gerçeği fark edilemez. ”La” sız yapılan yorum; “eksik, yanlış, hatalı, isabetsiz, inandırıcılıktan uzak, ikna etmeyen, akla yatmayan, amaca götürmeyen, Allah’ı ve yöntemini yanlış tanıtan, Allah’ı korkutan ve gereksiz-boş yere kasem eden, gerçekçi-somut-kabul edilebilir bir kanıt sunmayan…” bir tanrı gibi lanse eden bir yorum olur.

“La” ifadesi ayete, “ yok, hayır, değil, öyle değil, anladığınız genel manada değil, sandığınız gibi değil, bildiğiniz manada değil, kullandığınız manayı kastetmiyorum, anladığınızdan farklı bir manayı açıklıyorum, sonraki kelimeye yüklediğim anlam sizin anladığınız anlam değil, sizin o kelimeye yüklediğiniz mana ile benim yüklediğim mana aynı değil …” şeklinde olumsuzluk manası katıyor.

“Uksimu” ifadesi “kasem ederim, yemin ederim” manasında değerlendiriliyor. Ve biz Allah’ın kasem etmesini insanın yemin etmesiyle karşılaştırıyor, karıştırıyor, aynı manayı yüklüyoruz. Yani Allah’ın kasemini insanın yemin etmesine benzetiyoruz. Halbuki Allah’ın kasem etmesi insanın yemin etmesiyle benzerliği olmayan, çok farklı bir gerçekliğe işaret etmektedir.

Allah’ın kasemiyle insanın yemini arasındaki en önemli fark şudur: Genelde insanın yemini; yalın haliyle somut bir delil içermeyen, kanıt gütmeyen, ispata oturmayan, desteksiz bir iddia, sadece soyut bir söz halidir. Allah’ın kasemi; sözün ötesinde, delili, kanıtı, ispatı, somutu gözler önüne seren, herkese ve her ana dönük olarak da şahit olunabilen, insanlara zahirlerinden, yaşamlarından, hayattan seslenen, görülen, binen, algılanan, değerlendirilen sağlam, gerçek, destek olan kanıtlardır.

Yani Allah; kasem ederken insanın anladığı manada klasik anlamda laf olsun diye, kuru bir iddia güder manada, yemin etmiyor; her an olanı kanıt göstererek insanın dikkatine sunuyor. Allah’ın kasem etmesi, şahit olunandan insana kanıt göstermesi, delil sunması, destek getirmesidir. Öyleyse; “La uksimu” ifadesini öncelikle “kasemim öyle değil, benim kasemim sizin yemininiz gibi değildir, kasemimi öyle değerlendirmeyin, benim kasemim sizin yemin etmenizden farklıdır, siz kasemi yanlış anlıyorsunuz o manada kasem değil, öyle değil benim kasemim…” şeklinde değerlendirmemiz gerekiyor.

Peki Allah öncelikle neye kasem ediyor, yani neyi insana kanıt olarak sunuyor, yani kaseminin özelliğini, kasemle kastettiği manayı hangi örneklerle dile getiriyor, hangi örneklerle kaseminin ne olduğunu açıklıyor? Yani ALLAH aslında birinci ve ikinci ayetlerde, bizlere “kaseminin ne olmayıp ne olduğunu, kaseminin manasını, Allah’ın kasemi ne demektir” bu sorulara açıklık getiriyor. Allah bu 1. ve 2. ayetde bir şeye kasem etmekten çok, aslında kaseminin ne mana içerdiğini, ne anlam taşıdığını iki örnekle bize açıklıyor.

Allah; “La uksimu” ile kaseminin insanın anladığı ve kullandığı yemin manasında olmadığına değinirken, “Biyevmilkıyameti” ve “BinNefsilLevvameh” ifadeleri ile kaseminin ne olduğuna örnek veriyor. “La uksimu” ifdesi ile kaseminin ne olmadığını bir olumsuzlama ile değinirken, “Biyevmilkıyameti” ve “BinNefsilLevvameh” ifadeleri ile kaseminin ne olduğuna olumlama sunuyor. “Kasemim öyle değil, böyledir…” gibisinden bir açıklama getiriyor. “Kasemim kuru bir söz değil, hayatınızdan bir kanıttır” demek istiyor. “Kasemim soyut bir iddia değil, somut bir gerçekliktir” demeye getiriyor. “La uksimu” olumsuzlama ifadesini kapasitemiz kadarıyla açıkladığımıza göre, sıra “Biyevmilkıyameti” ve “BinNefsilLevvameh” olumlamalarına geliyor, anladığımız kadarıyla açmaya çalışalım.

“La uksimu Biyevmilkıyameti” ifadesini “öyle değil kasemim, Biyevmilkıyamet’tir” şeklinde en öz manada manalandırıyoruz. Allah’ın kaseminin anlaşılmasına bir örnek; “Biyevmilkıyamet”. Sadece “yevmilkıyamet” denmemiş, “Biyevmilkıyamet” denmiş, “yevmilkıyametin” başına “Bi” konmuş. Yani bu ayette “kıyamet gününe” denmemiş, “B gerçeği kapsamında kıyamet günü” manasına deniyor. Şimdi bu ayette dikkat etmemiz gereken birçok incelik var, tespit ettiğimiz kadarıyla önce onlara değinelim.

“La uksimu Biyevmilkıyameti” ayetini “La” ifadesini dikkate almadan değerlendiriğiz gibi, “Bi” ifadesini de dikkate almazsak ayeti objektif, orijin olarak değerlendiremeyiz. Öncelikle Allah bu ayette klasik manada anlaşılan kıyamet gününden bahsetmiyor. Ve bu ayet sadece kıyamet gününe inanan müminlere değil, kıyamet gününe inanmayan insanları da kapsar şekilde tüm insanlara sesleniyor. Bu ayrıntı çok önemli bir gerçeği ortaya çıkararak Allah’ın kaseminin manasını da açıklıyor, destekliyor.

Şöyle ki, tüm insanlara seslenen bu ayette Allah klasik manada sadece müminlerin kabul ettiği, inanmayanların kabul etmediği kıyamet gününü kastetmiş olsaydı, böyle bir kasem, Allah’a inanmayanlar için böyle bir yemin, ne ifade ederdi, hiçbir şey. Allah; sadece müminlerin değil tüm insanların kabul edeceği, inkar edemeyecekleri, ret edemeyecekleri yaşanan bir gerçeği kanıt olarak sunuyor. Düşünün, Allah’ın ileride bizim tarafımızdan bilinmeyen bir zamanda gerçekleşecek olan kıyamet gününe yemin etmesi inanmaya ne ifade eder, koca bir hiç.

Zaten iman etmeyen kıyamet gününü kabul etmiyor ki, böyle bir günün inanmayana kanıt olarak sunulması anlamsız ve gereksiz olurdu ve biz biliyoruz ki Allah boş ve gereksiz işlerle uğraşmaz. Allah gerçeklerden örnek vererek kanıt sunar, delil getirir, destekler ve bunları inanan ve inanmayan tüm aklı başında, gerçekçi, ilme değer veren insan onaylar.

Bundan sonra kişi Allah’a inanır veya inanmaz, yani ölüm ötesi hayata gereği gibi hazırlanır(hakiki iman) veya hazırlanmaz, o Allah’ın (ve dolayısıyla o kişinin) bileceği, karar vereceği bir iştir. Bundan sonra kişi inadından, nefsinden, dünyasal menfaatlerinden, hırsından, kininden… ve bunun gibi bir çok sebepten dolayı bu kanıtları doğru kabul etmesine rağmen, Allah’a gerektiği gibi iman etmez, imanının gereğini de yaşamaz da olabilir, insanları ancak dilerse Allah iman ettirir.

“La uksimu Biyevmilkıyameti” ayetiyle demek ki, Allah aslında “benim kasemim sadece müminlerin kabul ettiği kıyamet gününü kanıt göstermek değil; inanan ve inanmayan tüm akıl, izan sahibi insanların kabul edeceği, Biyevmilkıyameti’dir” demek istiyor. “La uksimi” yani “sadece müminlerin inandığı bir kasem değil, sadece müminlerin inandığı kıyamet gününü değil, henüz yaşanmamış şahit olunmamış kıyamet gününü değil, henüz ortaya konmamış bir şeyi değil, şu an için gerçekliği vuku bulmamış bir şeyi değil, inanmayanlar tarafından zaten kabul edilmeyen klasik kıyamet gününü değil, inanmayanlar için anlamsız ret edilen kıyamet gününü değil, şu an için inanan inanmayan herkes için gayb hükmünde olan kıyamet gününü değil, kanıt olarak sunulamayacak henüz olmamış kıyamet gününü değil, öyle bir kasem değil, böyle bir kasemim olmaz, bunu kasem-kanıt olarak sunmam, bu kasem-kanıt olmaz, kanıt teşkil etmez, benim kasemim kanıtsız değil, benim kasemim böyle bir kasem değil …” manalarına gelecek olan “La uksimu”…

Peki; gerçekçi, ikna edici, kabul görülesi, şahit olunan, içinde yaşanılan, herkese ve her ana seslenen, herkesin gerçekliği olan, inkarı mümkün olmayan, zaten her an gerçekleşen kasemi, kanıtı, ispatı, delili, desteği olan yaşanan gerçeklik; Biyevmilkıyameti”. Bu ifadenin başındaki “Bi” “B Gerçeği”ne işaret edip, zahirimizdeki, görüp, algılanan, yaşanan gerçekliğe açıklama getirir. Buradaki “B”yi sır olarak almamız inanmayanlar için bir kanıt oluşturmayacaktır, ki inanmayan bir çok müminin anlayamadığı “B sırrı”ndan ne anlasın, bir şey anlayamaz, şu an için bunu kanıt olarak kabul etmez.

Öyleyse, inanan ve inanmayan tüm insanlara seslenen bu ayeti herkese kanıt olarak sunulması için, ortak bir paydada, “B Gerçeği”nde yani zahirimize dönük olarak değerlendirmek gerekecektir. Tabi işin ehilleri “B sırrı” manası kapsamında bulunduğu mertebenin hakkını vermek, gereğini hallenmek için daha derin, öz manalara da eğilecekler, bu ayeti o kapsamda da değerlendirebileceklerdir, buna hiçbir mani olmayıp, onlar için gerekli ve ikinci bir adım olacaktır.

Evet şimdi “B gerçeği” ile yani zahirimize dönük olarak “Biyevmilkıyameti” ifadesini elimizden geldiği kadar yorumlayalım. Bu ifadeyi çok uzaklara gitmeden bu surenin 3, 4, ve 5. ayetlerini birlikte değerlendirdiğimizde, “kıyamet” ifadesinin “dirilme, ayağa kalkma, var olma” manası akıllara geliyor. (3-4-5: İnsan, onun kemiklerini asla cem’ etmeyeceğimizi mi sanıyor? . Evet !.. Onun parmak uçlarını bile tesviye etmeye kadirleriz. Hayır!.. İnsan, önündekini yalanlarcasına fücur işlemek için diliyor. )

Özellikle, son bağlamda 5. ayete yani “Hayır!.. İnsan, önündekini yalanlarcasına fücur işlemek için diliyor” ayetinde “önündekini yalanlarcasına” ifadesi dikkatleri çekiyor. Yani insan kıyameti yalanlamakla aslında önünde olan, şahit olduğu, tanık olduğu, “Biyevmulkıyameti” yani zahirindeki, dünyadaki kıyamını, dirilişini, doğumunu da yalanlamış oluyor. Daha dünyadayken, henüz var olmamışken, ortada hiç bir şeyi yokken kıyam edilen, diriltilen, yaratılan, hayat verilen insanın; öldükten sonra bedeni bir biçimde kalıntılar bırakmış bu insanın; yeniden diriltilmesi elbette ilk diriltilişine göre daha kolay olur. Yani yalancı bu insan; yoktan var olduğunu görüyor, öldükten sonra kıyamet günü denende, ardından kalıntılar bırakmasına rağmen yeniden diriltileceğini kabul etmiyor.

Böyle bir insanın halini ise yalancılık, inatçılık, akılsızlık olarak tanımlamak sanırım yanlış olmaz. Çünkü daha meşakketli olan diriltilmeye şahit oluyor, daha kolay olabilecek bir diriltilmeyi ret ediyor. Şimdi; inansın veya inanmasın tüm insanlar içinde “Biyevmilkıyameti” denen bu dünyadaki doğma, dirilme, var olma olayını kabul etmeyen olur mu, olmaz. Çünkü insanlar… doğuyor, görüyoruz, şahidiz, tanık oluyoruz, herkesin bir doğum günü yani “Biyevmilkıyameti” yok mu, var; bunun kimse tarafından inkar edilecek bir yanı yok.

Ve bu ifadedeki baştaki “Bi” zahirimizde doğmamıza, diriltilmemize, yaratılmamıza araç olan kainata, dünyaya, anne-babamıza… işaret eder. Allah doğduğumuz günü, diriliş gününü anarken doğumumuzda araç olanları da “B gerçeği” ile anar, onları dışlamaz, yok saymaz. Zahirimizdekiler ile diriltildiğimize dikkat çekmek, dışımızda bir tanrı olmadığını vurgulamak için “B”yi getirir, bu ifadenin önüne koyar. Kainatın, dünyanın, zahirin içinde kendisinin doğduğunu inkar edebilecek akıl sahibi insan var mı, yok! Ve bilimsel gerçeklere göz attığımızda aslında insan her an yenilenmekte, sürekli olarak dirilip ölmektedir, bunu zaten her an yapan elbette sonrasında da yapar.

İşte, Allah’ın kasemi budur, yaşanan somut gerçekler üzerine kuruludur, bu bilgiden kaçış var mı, yok; gerçek bu, bunun kabul etmeyen en büyük yalancı olmaz mı, olur; acınacak gülünç bir hale düşer. Bunun için öldükten sonra diriltilmeyeceklerini iddia edenlere Kur’an’da akılsız olarak sıfatlanmışlardır, akıl ayarını bozmamış olan bunu inkar edebilir mi, etmez; normal çocuk aklının bile kabul edeceği bu gerçeği inkar eden otomatikman cehennemi çıkmaza düşmez mi, düşer; aklının melekelerini bozmuş olan cenneti çıkışa yol bulabilir mi, bulamaz, en temel gerçekleri bu şekilde inkar edenin bozulmuş akıl veri tabanından hayır gelir mi, gelmez.

Sözümüz akıl ayarını tamir edilemez şekilde bozmuş olanlara, gerçeklerle muhatap olmasına, gerçekler önüne serilmesine, aksini ispatlayamamasına rağmen, inadına kabul etmeyene, ret eden öldükten sonra dirileceğine iman etmeyenedir. Yoksa gerçeklerle yüzleşmemiş, gerçeği sorgulamamış, dini yanlış anlayıp ondan uzaklaşmış, dinci geçinenlerden dolayı dinin verdiği mesajdan uzak kalmış, din kendine yanlış lanse edilmiş şu an için inanmayan insanlara değildir, çünkü onlar aklını şu an bozmuş değil, aklı ayara getirilesi kişilerdir, onlar sözümün dışında olup belki de çoklarından daha öz imana sahip olacak olanlardır. Çünkü zaten onlar tanrıyı inkar ediyorlar, yani “la ilahe” diyorlar, “illallah”ı da hazmettiler mi tamamdır, Allah’a iman etmeleri onlara daha kolaydır. Asıl zor olan; tanrı manasına iman ederken bu imanı Allah ismi ile etiketleyip Allah’a inandığını iddia edenlerin işidir.

Yazımızı burada tamamladığımızı ifade ederken bazılarının 2. ayet olan “Ve (Bi-) Nefs-i Levvame’ye kasem ederim!. ” kısmını yorumlamadığımızın ikazını yaptığını duyar gibiyim. Evet, bu ayeti yorumlamadık, ama size yaşattık diye umuyorum. Çünkü 1. ayetin yorumunu okurken veya sonrasında “ben niye bunu böyle düşünmedim, niye böyle anlamadım…” diye kendinize sitem etmiş, kızmış olmalısınız ki, bu yaşadığınız hal de bu 2. ayetin yaşanarak yorumlanmasıdır.

İçinde bulunduğunuz, hissettiğiniz o an ki “Nefs-i Levvame” haliniz bunun kanıtıdır, bundan güzel yorum, bundan güzel kasem olur mu, olmaz. İşte Allah insanlara kendilerinden böyle kanıt sunar. 1. ayeti anlaması sonucu, 2. ayette “Nefs-i Levvame” hallerini kendilerinden kendilerine bir kasem yani kanıt olarak yaşatır, hissettirir. Buradaki “Bi” ifadesi de içine girdiğiniz, size dönük olan, başkasının tam olarak anlayamayacağı, sizin hissettiğiniz, özünüze dönük, sizin yaşadığınız bu halin başkasına sır olması, “B sırrı” ifadesiyle açıklanmış bu yaşayışın size özel olarak hal, his, içtenlik olarak yaşanmasıdır. İman dahi böyle bir içsel hal olduğu için “amenu Billahi” ile ifade edilir, “amenu Allahi” denmez. Öyleyse gerçekten kimin iman edip etmediğini Allah’tan başka hiç kimse bilemez.

Yazan: Saim YUSUF

Yazar : faik

 


About the Author
Author

Dini Yazilar

Leave a reply

Name (required)

Website