Zaman Kavramı ve Kuran

20. yüzyılın modern bilimi zaman ile ilgili varsayımlara yeni bir boyut kazandırmıştır. Big Bang teorisi hem zamanın hem de evrenin bir başlangıcı olduğunu ortaya koyarak hem “mutlak zaman” hem de “mutlak madde” kavramlarına ciddi bir darbe vurmuştur. Bununla birlikte Einstein’ın izafiyet teorisi de zamanın her zaman aynı şekilde işlemediğini, aslında algılanış tarzına göre göreceli bir kavram olduğunu ve farklı algılanışına neden olan etkenleri ortaya koymuştur.


Zamanın göreceliği insanlar tarafından ancak 20. yüzyılın geldiği bilim seviyesiyle daha iyi anlaşılabilmesine rağmen, Kuran buna 1400 sene öncesinden açıklama getirerek çok köklü bir anlayış farkı getirmiştir. Zamanın algılanış farklılığıyla ilgili asırlarca anlaşılamayan bu ayetler, insanların zihinlerinde farklı şeyler canlandırmış ve tam manasıyla kimse tarafından anlaşılamamıştır. Kuran ayetlerinin indirildiği dönem şartları göz önüne alındığında, aslında insanların hiçbirinin bir açıklık getiremeyeceği, içinde kafalarının karışıp net bir cevap alamayacakları ayetler bulunduran bir kitaba iman etmelerini beklemek büyük bir risk gibi gözükür. Ancak Kuran’ın kıyamet gününe kadar indirilmiş olan son kitap olacağı ve Allah’ın Kuran’ı bozulmadan kıyamete kadar koruyacağı göz önünde bulundurulduğunda bunun nedeni anlaşılır. Artık insanlığa yeni bir peygamber ya da yeni bir kitap gönderilmeyeceği için, bilim seviyesinin gelişmesi, insanların mikro seviyeden makro seviyeye Allah’ın yarattığı sistem hakkında daha çok şeyi açıklığa kavuşturması ve insanların evreni daha iyi tanımaya başlamasıyla, 1400 sene öncesinde indirilen Kuran ayetleri de kendilerini güncelleyerek insanlığa ibret olmaya ve zihinlerdeki yerini pekiştirmeye devam etmektedir.

4. Melekler ve Rûh (Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) ellibin yıl olan bir günde yükselip çıkar.
70- Mearic Suresi

5. Allah, gökten yere kadar her işi düzenleyip yönetir. Sonra (bütün bu işler) sizin sayageldiklerinize göre bin yıl tutan bir günde O`nun nezdine çıkar.
32-Secde Suresi

Zamanı ölçmek için kullandığımız saat, gün ve ay kavramlarını algılamamızdaki değişikliklere sürekli şahit oluruz. Kimi zaman korku içinde ya da sıkıntılı geçirdiğimiz 10 dakikalık bir süre bize sanki saatlerce sürmüş gibi gelebilirken, kimi zaman son 10 senemizi nasıl geçirdiğimizi anlatmaya kalktığımızda en fazla 1 ya da 2 saat konuşabildiğimizi ve geçen zamanın bize sanki daha dünmüş gibi geldiğini fark ederiz. Buradan da anlaşılacağı gibi zaman kavramı aslında sadece zihnimizde gerçekleşen bir karardır, yani tamamen izafidir. Dolayısıyla zamanın gerçekte akıp akmadığını, olup olmadığını bilmemiz söz konusu değildir. Eğer gece gündüzü takip etmiyor olsa, günler oluşmasa ve zamanı ölçebileceğimiz bir saatimiz olmasaydı, ne kadar zaman geçtiğini anlamaya yönelik bir fikrimiz de olamayacak ve zaman kavramı manasını yitirecekti.

“Mutlak zaman” diye bir kavram söz konusu olmadığından zaman aslında sadece psikolojik bir algı biçiminden ibarettir. Bununla ilgili Kuran ayetlerini incelediğimizde, zamanın mekana göre nasıl göreceli algılandığının örneklerini görebiliriz.

112. (Allah inkârcılara) “Yeryüzünde kaç yıl kaldınız? ” diye sorar.
113. “Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. İşte sayanlara sor” derler.
114. Buyurur: Sadece az bir süre kaldınız; keşke siz (bunu) bilmiş olsaydınız!
23- Müminun Suresi

35. Artık, resullerin azim sahibi olanlarının sabrettiği gibi sabret! O inkârcılar için acele etme! Tehdit edildikleri azabı gördükleri gün, gündüzün sadece bir saati kadar yaşamış gibi olurlar. Bir duyurudur bu. Sapmışlar topluluğundan başka kim helâk edilir!
46- Ahkaf Suresi

55. Saat gelip kıyamet koptuğu gün, günahkârlar dünyada bir saatten başka kalmadıklarına yemin ederler. Onlar işte böyle çevriliyorlardı.
30- Rum Suresi

Kuran’da sürekli olarak dünya hayatının geçici ve aldatıcı bir oyalanma yeri olduğundan bahsedilir. Kuran’ın insanları dünya hayatının süslü gösterildiğine dair uyarması ve gaflete düşmeden, yaratılış amacımızı göz ardı etmeden yaşamanın, dünya hayatındaki her şeyden daha önemli olduğunu, bu hayatın sadece bir sınav olduğunu, asıl yaşamın ise ahretteki yaşam olduğunu vurgulaması kesinlikle boşuna değildir. Yukarıdaki ayetler üzerine düşündüğümüzde rahatlıkla anlayabiliriz ki, doğumumuzdan ölümümüze kadar sahip olduğumuzu sandığımız tüm zenginlik, prestij, çevre, nimetler, arkadaşlar, güzel hatırlar, hırs, kibir, zevk, korku, endişe ve benzeri dünyevi dürtülerin tümü, sonradan bize günün sadece belli bir kısmı kalmışız da uyanmışız gibi gelecek olan bir rüyadan ibarettir. Fakat işin ilginç yanı, bizim gerçek hayatı bırakıp da bu rüyayı sanki asıl hedefimizmiş gibi görmeye başlamamız ve kendimizi buna kaptırıp durumumuzu değiştirmezsek kesinlikle asıl hayat olan ahirette hüsranların en büyüğüne uğrayacağımızdır.

3. Onlar orada ebedî kalacaklarlardır.
18-Kehf Suresi

Kuran insanların kafasındaki sorulara cevap vermek için yaratıcının evreni nasıl bir sistem üzerine yarattığı, bizim nasıl var olduğumuz, yaratılış amacımız, ölünce ne olacağı gibi önemli sorulara bazı cevaplar verir. Bunların hepsini birden bir anda anlamamız mümkün olmasa da, bilim seviyesinin ilerlemesiyle Kuran’ın indirilişinden yüzyıllar sonra da olsa bize açıklananlar açıklığa kavuşmaktadır. Muhtemelen kıyamete kadar da bu süreç aynı şekilde işlemeye devam edecek, Kuran’ın ayetleri insanlık tarafından daha da iyi anlaşılacaktır.

Yazar : Ali U.

 


About the Author
Author

Dini Yazilar

Leave a reply

Name (required)

Website