Duygusallık, İnsanın Nefsine Zulmüdür

Duygusallık, şeytanın sistemini yaşayan cahiliye toplumlarında takdir gören, insanlarda olması gerektiği düşünülen bir özelliktir. Oysa duygusal insanlar, kadere inanmadıkları, ya da inandıkları halde teslim olamadıkları için, zayıf karakterli olurlar. Olaylar karşısında sarsılır ve huzursuz, mutsuz, endişeli, hassas, sinirli karakterlere bürünürler.


Örneğin üniversite sınavını kazanamazsa, dünya başına yıkılmış gibi hisseder. Üzülür, ağlar, bir süre içine kapanır. Oysa Allah kaderde, iman eden kulları için her şeyi hayırla yarattığını vaat eder. Olumlu veya olumsuz gelişen her şeyin, Allah’ın kontrolünde olduğunu ve inananlar için hayırla yaratılacağını düşünen insan, asla üzüntü ve sıkıntı hissetmez.

Bir başka örnek verecek olursak; Çok güzel uyuduğunu düşündüğü evladını, sabah namazı için uyandırmaya kıyamayan anne, bu duygusal tavrı ile hem kendisinin, hem de evladının kayba uğramasına vesile olur. Unuttuğu bir gerçek vardır ki ahirette, cehennem ateşinden kurtulmak için çocuğunu fidye olarak verecektir.

Onlar birbirlerine gösterilirler. Bir suçlu-günahkar, o günün azabına karşılık olmak üzere, oğullarını fidye olarak vermek ister; Kendi eşini ve kardeşini Ve onu barındıran aşiretini de; Yeryüzünde bulunanların tümünü (verse de); sonra bir kurtulsa.
(Mearic Suresi -11–14)

Çoğu zaman rastladığımız intihar ve cinayetlerin temelinde de duygusallık yatar. Kadere iman etmek, huzurlu ve mutlu bir yaşantı sağlar insana. Duygusallığın getirdiği bütün zayıflıklar, kadere ve Allah’a teslimiyetle aşılır.

Allah kaderi, bir nokta gibi tek bir anda yaratmıştır. Bu konuyu daha iyi anlayabilmek için rüyayı düşünmek faydalı olur. Rüya esnasında yaşadığımız tüm duyguların, olayların gerçek olduğunu zannederiz. Gülerek ya da ağlayarak, ter içinde uyandığımız çok olmuştur. Ancak bugün bilim, rüyanın yalnızca birkaç saniye sürdüğünü söyler. Bu da, çok uzun olduğunu zannettiğimiz rüyanın Allah tarafından, tıpkı kaderimiz gibi tek bir anda yaratıldığının delilidir. Bizler zamana tabiyiz, ancak Allah, zamandan ve mekândan münezzehtir. Dünyada yaşadığımız zamanın uzun olduğunu zannetmemiz, zamana tabi olmamızdan kaynaklanır. Oysa gerçekler çok farklıdır. Tıpkı rüyamız gibi dünyada yaşadığımızı sandığımız uzun yıllar da aslında az bir zamandan ibarettir. Bu gerçek Kuran’da şu şekilde bildirilmiştir:

Dedi ki: “Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız?”
Dediler ki: “Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldık, sayanlara sor. ”
Dedi ki: “Yalnızca az (bir zaman) kaldınız, gerçekten bir bilseydiniz, ”
(Mü’minun Suresi -112–114)

Kadere tam teslimiyet gösteren müminler, olumlu veya olumsuz her konunun, Allah katında, kaderin yazılı olduğu Levh-i Mahfuz isimli kitapta yer aldığını ve değişmeyeceğini bilirler. Bu nedenle hiçbir zaman keşke kelimesini kullanmazlar. Karşılaştıkları olaylarda dua mahiyetinde ellerinden geleni yaparlar. Ancak sonuca teslim oldukları için, üzüntü, endişe, huzursuzluk hissetmezler.

Gökte ve yerde gizli olan hiç bir şey yoktur ki, apaçık olan bir kitapta (Levh-i Mahfuz`da) olmasın.
(Neml Suresi -75)

Duygusallık, insanın Allah’a sığınmasına engel olan, karşılaşılan olayın Allah’tan bağımsız geliştiğini düşündüren, insanı tevekkülsüzlüğe iten olumsuz bir durumdur. Bununla beraber Rabbimizin kullarına bahşettiği üstün bir ahlak özelliği olan merhamet, insanı kayba götüren bir duygu olmadığı için duygusallık olarak nitelendirilemez. Zira pek çok ayette Rabbimiz, peygamberlere ve iman edenlere bu duyguyu verdiğini belirtmiştir.

Sonra iman edenlerden, sabrı birbirlerine tavsiye edenlerden, merhameti birbirlerine tavsiye edenlerden olmak.
(Beled Suresi, 17)

Allah bizlere, sınavlarımız esnasında O’na sığınabilmeyi, korku, panik, endişe ve sıkıntı gibi tevekkülsüz tavırlardan uzak kalabilmeyi nasip etsin inşaAllah.

İbrahim Akın

 


About the Author
Author

Dini Yazilar

Leave a reply

Name (required)

Website