“Şuara Suresinden İzdüşümleri | 1.Bölüm”
Kuran’ın 26’ncı suresi olan Şuara (Şairler) Suresi kitaptaki belli başlı kıssaların bir özeti olup aynı zamanda farklı bir üslupla konuları yeniden ifade eder. Her zaman olduğu gibi bu tür yazılarımın birer tefsir olmadığını hatırlatarak başlamak istiyorum. Bu sureyi ele almakta birkaç tane maksadım var. Birincisi Kuran’ın apaçık anlaşılırlığını ortaya koymak… İkincisi kıssalarda anlatılan yaşanmışlıkların birbirine manasal olarak ne kadar benzediğini göstermek… Üçüncüsü elbette bugüne dair izdüşümlerinden fark edebildiklerimi göstermek ve dördüncüsü de onu okurken duyduğum hissiyatı paylaşmaktır. Umuyorum ki gönülden gönüle, dosdoğru bir akışa vesile olabilirim.
26-Şuara 1, 2 Ta, Sin, Mim. Bunlar, apaçık olan Kitabın ayetleridir/mucizeleridir.
Yüce Allah, kitabın birçok yerinde birçok defa olduğu gibi bir kez daha bize Kuran’ın apaçık bir kitap olduğunu hatırlatıyor. Bu açıklığa rağmen başlangıç harflerinde mucizeler olduğuna da işaret ediyor. Bu mucizenin ne olduğunun üstünde durmayacağım. Çünkü Kuran’ın matematiksel mucizeleri apayrı işlenecek bir konu ve bu konuda mükemmel çalışmalar zaten yapılmış durumda. Bu harflerle ilgili zamanı gelirse matematik dışında başka mucizeler de ortaya çıkabileceğine ihtimal de veriyorum. Biz her zamanki gibi sadece vasati bir okur gibi okuyup anlamaya çalışalım ayetleri. Bu yazıda benim odaklandığım yer başlangıç harfleri değil, kitabın mesajının apaçık oluşu. Sadece bu ayetle bile Allah, bugün “Kuran’ı kendiniz okuyup anlayamazsınız” diyen gafil ve hainlere meydan okuyor.
Yüce Mevlamız bize böyle söylemişken hala geleneksel ve hurafesel dini inanışlara kapılıp “biz anlayamayız” demenin “Allah yalan söylüyor” demekten ya da “Türkçe okursan anlamı bozulur” demenin “ben Allah’ın, gözünü, kulağını ve kalbini mühürlediği insanlardanım” demekten hiçbir farkı yoktur. Ama insanların çoğu, bu ve benzeri ayetleri gördüğü halde, halen herkesin anlayamayacağını ifade etmekte ısrar ediyor. Bize de “ne büyük bir akıl tutulması” demekten öte bir söz söylemek kalmıyor. Ne kadar kendimizi yıpratırsak yıpratalım Allah’ın ayetini yalanlamalarının önüne geçemiyoruz. Artık Allah’ın sözüne inanmayanlar bizim ayetleri işaret edişimize nasıl inansınlar bilemiyorum! Ama gider Allah’ın haklarında hiçbir delil indirmediği, hiçbir işaret vermediği kişilerin sözlerine din adamıdır zannıyla şıp diye inanırlar. Ne diyelim!
26-Şuara 3, 4, 5, 6 Onlar inanmıyorlar diye neredeyse kendini kahredeceksin. Dilesek onların üzerine gökten bir mucize indiririz de ona boyun eğip kalırlar. Onlara Rahman’dan yeni bir uyarı gelmeyiversin, hiç tartışmasız ondan yüz çevirirler. Evet, yalanlamaktalar; fakat onlara alay edip durdukları şeyin dehşet veren haberleri gelecektir.
Allah kullarını elbette bizden iyi tanıyor. Hem yalanlayanları hem de doğrusunu anlatabilmek için kendisini yıpratanları. Bugün yalanladıklarının farkında bile olmayan bu yalanlayanlara bu ayeti gösterseniz birçokları kendilerinin bu ayetin hedefinde olmadıklarını söyleyeceklerdir. Burada bahsedilen yalancıların sadece direkt olarak ayeti inkâr edenler olduğunu söyleyeceklerdir. Ama kendilerinin yasak ağaçlara yaklaştıklarının farkında bile olmayacaklardır. Gerçekten anlayabileceklerini bilebilselerdi sadece kitabın ayetlerini değil, doğadaki ayetleri de okuyup gerçeklerin farkına varabileceklerini bilirlerdi. Fakat onların çoğu, mucizelerin ve ayetlerin içinde yaşadıklarının bile farkına varamıyorlar.
26-Şuara 7, 8, 9 Yeryüzüne bir bakmazlar mı! Orada her güzel çiftten nice bitkiler yetiştirdik. Şüphesiz bunda bir ibret vardır, ama yine çokları inanıcı değillerdir. Şüphe yok ki Rabbin, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
Maalesef bakmıyorlar Allah’ım. Dişi incir ağacı ile erkek incir ağacının tozlaşması için mazı böceğine ihtiyaç olduğunu biyologlar anlatıyor ama ne anlatanlar ne de dinleyenler Kuran’dan bihaber oldukları için arkasındaki hikmeti anlayamıyorlar. Ardıç kuşunun mide asidi olmadan ardıç ağacının olamayacağını, ardıç tohumu olmadan ardıç kuşunun eksik olacağını bilemiyorlar. Zeytinin uzun ömürlü bir ağaç olmasıyla, meyvesinin ve yağının insanı gençleştirici ve sağlık verici oluşunun bağlantısını kuramıyorlar. Erkek ile kadının birbirini tamamlayıcılığını, fare ile kedinin işbölümünü, yaprakların nefesi ile insanın nefesinin sağlandığını veya besin zincirini Sen’inle iliştiremiyorlar. Kimileri ise bilimsel temellendirmelere rağmen, iliştirenleri alaya alıyorlar. Çünkü Sen’in merhametini, hâkimiyetini ve gücünü hakkıyla takdir edemiyorlar. İnandık diyenler gerçekten idrak edip inanmıyorlar, inanmadık diyenlerse bilimden haberdar olsalar bile karikatür çiziyorlar.
İkinci bölümde Musa ve Firavun Bahsi ile devam etmek üzere…
kalemzade.net
twitter.com: @kalemzade