Gerçek İslamdan Uzaklaşmamızın Sebepleri

Arkadaşlar yapım aşamasında olan www. RealİslamReligion. com adlı sitem türkçesi “Gerçek İslam Dini“ bir kaç ay içinde tamamlanacaktır. Burdaki yazı sitenin özetidir. Amacım gerçek, yani ilk zamandaki o saf ve katıksız dini tüm insanlara duyurmaktır. Bizim gibi insanlar az da olsa, mucadelemize devam edeceğiz. Sizden ricam yazının hepsini okumanızdır eminim İslam hakkındaki çoğu düşünceniz değişecektir.

GERÇEK İSLAMDAN UZAKLAŞMAMIZIN SEBEPLERİ

1. HADİSLERLE SAPTIRMAK

Gerçek İslamdan uzaklaşmamızın birinci sebebi, her ne kadar bugünkü gelenekçi İslamcılar kabul etmese de Kurandan uzaklaşmamızdır. Gelenekler tarih boyunca uzun bir süre uygulanmaktan gücünü alırlar. Peygamberimize “Biz atalarımızın yolunu takip edeceğiz” ( 43/22-24. ) diyerek meydan okuyanlar, dinin otoritesine geleneklerin otoritesiyle karşı çıkanlardır. Bunların hatası; bir görüşün veya uygulamanın tarihsel bir süreçte uygulanmış olmasıyla, bu görüşün doğru olması arasındaki farkı ayırt edememeleridir. Günümüzdeki sorun ise geleneklerin dinle karıştırılmış olması ve uydurma hadisler aracılığı ile bunların “dinselleştirilmesidir”. Kuran, rehber edinen onlarca kitaptan biri olmuştır. Bunun sebebi din düşmanları tarafından sahte hadislerin uydurulması ve bunların peygamberimizin söylediğine inanılarak din hükmü olarak algılanmasıdır. Kur`anın olduğu yerde rivayetler geçersizdir. Bu gün müslümanların başına ne geliyorsa Peygamber adına fatura edilen rivayetlerden gelmektedir. Yüce dinimiz öyle bir hale gelmiş ki onu okuyup anlamak yerine başkalarına havale ederek bu sorumluluktan kurtulmaya çalışıyoruz. Allah`tan gelen mesaja bakmaya lüzum görmeyerek imamların, şeylerin, ve cemaat liderlerinin bizlere telkin ettiği dinle yol almaktayız. Allah`tan daha çok, böyle kimseleri dinin sahibi olarak gören bir toplumdan din adına neyi bekleyebilirsiniz ki. İşte bugüne kadar yapılan tüm kötülüklerin ana kaynağı kendisini Allah`a yakın görüp diğer insanları Allah`ın düşmanları olarak algılaması sonucu, onları yok ederek Allah`ın gözüne girmeye çalışmalarından kaynaklanmaktadır. İşte dini anlamadan yaşamak bu gibi kötülüklere yol açmak demektir. Kuranın emir ve yasaklarının işine gelmeyen din düşmanları, peygamberimiz zamanında da vardı ve peygamberimiz daha hayatta iken isyan etmişlerdir:

10/15 –> Ayetlerimiz onlara açık-seçik parçalar halinde okunduğu zaman, bize ulaşmayı ummayanlar şöyle dediler: “Bundan başka bir Kur`an getir yahut bunu değiştir. ” De ki: “Onu kendiliğimden değiştirmem benim için söz konusu olamaz. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum. Rabbime isyan edersem, büyük bir günün azabından korkuya düşerim. ”

Peygamberimiz hayatta iken bu tip kişilere göz açtırmamıştır. Ayrıca Allah, onların keyiflerine uymaması gerektiğini, aksi takdirde onu Kuran`dan uzaklaştıracaklarını bildirmiştir.

5/49 –> Sen de aralarında, Allah`ın indirdiğiyle hükmet. Onların keyiflerine uyma. Dikkat et de Allah`ın sana indirdiğinin bir kısmından seni uzaklaştırıp fitneye düşürmesinler.

Fakat peygamberimizin vefatından sonra bu kişiler insanları saptırmak, dini zorlaştırmak, mantıksız hale getirmek, çeşitli çıkarlar elde etmek için peygamberimizin söylemediği sözleri söylemiş gibi göstererek, bu sözlerin halk tarafından daha kolay kabul görmesini sağlamışlardır.

2/79 –> Yazıklar olsun o kişilere ki, Kitap`ı kendi elleriyle yazarlar da sonra onunla basit bir karşılık satın alsınlar diye, “İşte bu, Allah katındandır!” derler. Vay haline onların, ellerinin yazdıkları yüzünden! Vay haline onların, kazanıp durdukları yüzünden!

Peygamberimizden hemen sonra yaşamış olan insanlar peygamberimizi göremediklerinden onun nasil biri olduğunu, neler yapıp yapmadığını, merak edip halk arasında ağızdan ağıza dolaşan uydurulmuş hadislere kulak vermişlerdir. Oysa bilmeleri gerekirdi ki peygamberimizden kalan sadece Allah`ın sözleri olan Kuran`dır, kimin tarafından söylendiği belirsiz, peygamberimize iftiralarla dolu olan hadisler değildir.

31/6 –> İnsanlardan kimi var ki; bilgisizce (insanları) Allah`ın yolundan saptırmak ve onunla alay etmek için boş hadisi (eğlence sözünü) satın alır. İşte onlara küçük düşürücü bir azab vardır.

Çok açık görülüyor ki insanları doğru yoldan saptırmak için kötü niyetli bu insanların Kuran`a sokamadıklarını, peygamberin de böyle yaptığını (sünnet), böyle söylediğini (hadis) varsayarak, hadisler uydurmuşlar ve bu şekilde dine ilaveler yapmışlardır. İşte peygambere uyayayım derken, bu insanlar, aslında uydurulmuş hadislere uymuşlardır. Peygamber bile dine ilave yapamazken bu insanlar bunu yaparken tereddüt bile etmemişlerdir. Bakın Kuran`da peygamberin böyle bir şey yapması durumunda, başına ne geleceğini bize nasıl haber veriliyor: Eğer bize ait olmayan bazı lafları bizim sözlerimiz diye söyleseydi, yemin olsun onun sağ elini koparırdık. Sonra O`NUN CAN DAMARINI KESERDİK. Hiç kimse ona yardımcı olamazdı. (69/44-47) Hadisleri uyduranlarda eğer Allah korkusu olsaydı ve Kuran`daki bu ve buna benzer ayetleri bilselerdi böyle bir şeye kalkışamazlardı. Peygambere iftira = Allah`a iftiradır. Bir ayet daha verelim: Az kalsın seni bile, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı iftira edesin diye fitneye düşüreceklerdi ve o takdirde seni dost edineceklerdi. (17/73)

6/116 –> Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah`ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak `zan ve tahminle yalan söylerler. `

İnsanların çoğu elinde sağlam bir delil (Kuran) olmadan, zan ve tahminle yalan söyleyerek Allah yolundan saptırırlar. Zamanla bu insanlara uyanların sayısında artiş olmuştur. Ama onların çokluğu onların doğru yolda oldukları göstermez.

6/11 –> Allah size Kitap`ı ayrıntılı kılınmış bir halde indirmişken, Allah`ın dışında bir hakem mi arayayım?

Bizleri yaratan Allahın kitabı varken, çoğu uydurulmuş insan sözü olan hadislerden ve mezheplerden medet ummak sapıklıktır. Elbette ki hadislere uyanlar, hadislerin peygamberimiz tarafından söylendiğine inandıkları için onlara uyuyoruz diyeceklerdir, fakat biz bu insanların hadisleri iyi incelememişler olduklarını söylemeliyiz. İncelemiş olsalardı hadislerin kendi aralarında çeliştiklerini, Kurana ters düştüklerini göreceklerdi. Kuranla ters düşen bir şeyi de peygamberimizin söylemesi mümkün değildir. Onun için hangi hadis gerçektir, hangisi değildir diye ikilem de kalacağınıza, hiç değişmemiş Allah sözü olan, Kuran okuyunuz diyoruz ki, okuduğunuzun güvenilirliğinden kuşku duymayın. Bakın Allah Kuran`da bunun hakkında ne diyor: Kimin hadisi (sözü) Allah`tan daha doğru olabilir? (4/87) Yine Kuran`dan başka bir ayet verelim: İşte bunlar, Allah`ın ayetleridir ki, onları sana gerçek olarak okuyoruz. Hal böyleyken Allah`tan ve ayetlerinden sonra hangi hadise inanıyorlar? (45/6) Allah ayette böyle sormaktadır. Geleneksel İslam savunucuları, Sunni ve Şii mezheplerinin taklitçilerinin hareket tarzlarından çıkan cevap ise şöyledir: Buhari`ye, Müslim`e, Oniki İmamın hadislerine(sözlerine), Ebu Davud`a, inanıyoruz. Yine Kurandan başka bir ayet verelim: Bu Kuran uydurulacak bir hadis (söz) değildir. Aksine o önündekini tasdikleyici, her şeyi detaylandırıcıdır. İnanan bir topluluk için kılavuz ve rahmettir. (12/111) Allah, Kuran`ın uydurulan bir hadis olmadığını söylediği bu ayette, kitabın detaylandırıldığı gibi geleneksel İslamcıların bir türlü anlayamadıkları bir gerçeği de vurgular. Oysa gelenekçiler kitabın detaylı olduğunu görmezlikten gelip hadisleri, gelenekleri, şahsi görüşlerini Kuran`ın detayları yetersizmiş gibi dine sokarlar. Bunlarda da hadisler başroldedir. Oysa aynı ayet Kuran`ın uydurulmuş bir hadis olmadığını söyleyerek, anlamaya niyeti olana mucizesini sergiler. Ne ilginçtir ki, aşağıdaki sözler neredeyse tüm hadis kitaplarında yer alır.

Buhari 1. cilt, Tezkiratül Huffaz denir ki;

Hz. Ebubekir Peygamber Efendimizin vefatından sonra halkı toplamış ve şöyle demiştir: Sizler Allah`ın elçisinden farklı hadisler naklediyorsunuz. Bu durumda sizden sonrakiler büyük anlaşmazlıklara düşeceklerdir. Allah`ın elçisinden hiçbir hadis nakletmeyin. Sizden hadis nakletmenizi isteyenlere deyin ki; İşte Allah`ın kitabı aramızda, onun helalini helal kılın, haramını haram görün. ”

2/78 –> Bunların bir de okuyup yazma bilmeyen kısmı vardır ki, kitabı, kitabeti bilmezler, ancak bir takım kuruntu yığını hayaller kurar ve sadece zan ardında dolaşırlar.

Hadislerin bu kadar çok yayılması ve itibar görmesinin sebebi, o dönemde yaşamış insanların çok azı dışında okuma yazma bilmemeleridir. Bu insanlar Kuran`ı okuyamadıklarından, ancak halk arasında ağızdan ağıza dolaşan hikaye tarzındaki hadislerden haberdar olmuşlardır. Elbette Kuran`a ters olmayan hadisler de vardır bunlar doğru olabilirler, ama her doğru sözü gördüğümüzde o hadis kitaparında geri kalan mantıksız hadisleri de kabul edeceğiz anlamına gelmez. Kuran`a ters olmayan hadisler için doğru olabilirler diyoruz, kesinlikle doğrudur demiyoruz. Doğru hadisleri ne yapacağız sorusunun cevabı; “Hangi hadislerin doğru olduğunu bilemeyiz. ” olacaktır. Bir hadisin kesinlikle doğru olduğuna hiçbir şekilde emin olamayız. Çünkü tanık olduğumuz yalan hadislerle, doğru olabilecek hadisler aynı kişilerce, aynı ölçülerle, aynı yıllarda toplanmıştır. Peygamberimizden 200 yıl sonra yaşayanlar ( Buhari. Müslim ve diğerleri ) doğru hadisleri bulamadılarda biz 1400 sene sonra mı bulacaz ? Kuran`a tamamen uyan söz herhangi bir Müslüman`ın söylediği söz olup Peygamber`in sözüyle karıştırılmış olabilir. Dine iyilik yapacağım diye hadis uyduranlar olduğunu da bir gerçektir. Peygamberimizden sonra yaşamış birisinin söylediği doğru bir söz, çok daha sonraları bu sözün doğru olduğu bakılarak peygamberimiz tarafından söylenmiş olduğuna inanılması büyük bir ihtimaldir. Bir çorbanın yarısı çorba, diğer yarısı zehirse bunun bir kısmı içilebilir diyebilir miyiz? Hadisler de aynı bu şekilde doğru ile yanlış ayrılamayacak şekilde karışmıştır. Hadislere uymayın dememiz insanlara çorba içirmek istemediğimiz için değil, zehir içmelerini önlemek içindir. Bize gerekli tüm dini bilgi, Peygamberimiz`in karakteri ve yaptıklarıyla ilgili gerekli bilgi Kuran`da vardır. Bunun dışındaki bilgiler gereksizdir. Bu gereksiz bilgilerin doğrusunu ayıklamak da imkansızdır. Hadislerin ve mezheplerin Kuran`ın dinine yaptığı ilaveleri sitemizde inceledikten sonra tavır olarak hadislerden hiç örnek vermemek, hiç hadis kullanmamak neden daha iyi olur anlayabiliriz. Hadis Kuran`a tamamen uysa bile, Peygamber adına yalan konuşuyor olma ihtimalimizi unutmamalıyız. Çünkü Kuran`a uygun her söz de Peygamberimiz`in değildir. Kuran en doğru yola götüren, apaçık bir kitaptır. Kuran`a uygun sözü kim söylerse doğru konuşmuştur. Son olarak diyeceğimiz peygambere itaat = Kuran`a itaattır. Bazıları “ peygambere uyunuz “ ayetini peygamberin hal ve hareketlerine (sünnet, hadislere) uyunuz şeklinde yanlış yorumluyorlar. Peygamberimizin hal ve hareketlerine uymamız elbette bizi yanlış bir yola götürmez ama, peygamberimizin bu hal ve hareketlerin yazılı oldugu kaynaklar (hadisler) güvenilir değildir. Peygamberimize uymak Kuran`a uymaktır. Kuran`ın indirilmesi gereklidir. Çünkü o bizleri doğruya götüren bir rehberdir. Kuran gecen yıllara ramen aynıdır, ama peygamberimiz için söylenen hadisler birbirlerinden farklı ve çelişkilidir. Allah diyebilirdi ki Muhammed çok doğru hareket eden bir insandır, o ne yaparsa siz de yapın, o ne yapmazsa sizde yapmayın. Böylece Kuran`ı indirmezdi ve peygambere uymamızı söylerdi. Ama böyle bir şey olsaydı peygamberimizin hal ve haraketleri yıllar geçtikçe değişkenlik gösterecektir, çünkü insanlar bu sözleri ondan bundan duyarak başkalarına aktarmışlardır. Yani bu hadisler yazılı olmadığından farklı farklı anlarılır ve gunumuze doğru bir şekilde ulaşmazdı. Ama Kuran öyle değildir. O yazılı bir kaynaktır. Onda karışmış insan sözü yoktur. Peygamber Kuran`dan başka bir hüküm uydurup ta o hüküme uymamıştır. Kuran`a uymayanlara demiştirki, “ ben sizden uzağım, sizde benden uzaksanız “. Eğer başka bir şeye uymuş olsa, o şeyin Kuranda olmadığınan, ona inananları kuşku içinde bırakırdı ve “ ben yalnız bana vahy edilene uyarım “ ayetini okumazdı. Peygamber ancak Kuran`da olan bir emir ve yasağı açıklamıştır. Eğer ona Kuran tamamlanmamış ( Vahiy 24 sene sürdüğünden ) iken, Kuran`da olmayan bir hüküm Allah`tan bir vahiy olarak gelseydi o da Kuran`da olurdu, Allah peygambere vahiyin bir kısmını yaz ( Kuran ) bir kısımını anlat ( hadisler ) demez. Büyle bir şey olsaydı Allahın herhangi bir konudaki hükmü bir değil, bugünkü ( mezhepler ) gibi onlarca farklı hüküm gibi algılanırdı.

2. MEZHEPLER KARMAŞASI

29/51 –> Karşılarında okunup duran bir kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu?

Kuran`a bakarak neler yapmamız ve yapmamız gerektiğini görürüz. Başka kaynaklara ihtiyacımız yoktur. Allah vahiyini yarısı Kuran yarısı hadis diye ayırmaz. Peygamberimiz de sadece Kurana uymuştur. Peygamberimizin Allahın hükümlerine eklenti yapması veya çıkartması söz konusu olamaz. Çünkü vahiye insan sözü karışırsa o vahiy, vahiy olmaktan çıkar. Zaten elçi, kendisinden olmayan bir bilgiyi veya haberi başkalarına duyurması demektir. Resullere düşen, açık bir tebliğden başkası değildir.. (16/35)

6/38 –> Biz bu Kitap`ta, herhangi birşeyi ne eksik bıraktık ne fazla yaptık.

Fakat bugünkü İslam düşünürlerin çoğu Kuranı eksik görürler. Herhangi bir şeyi Kuran`da bulmazlarsa Kuran eksik derler ve hadislere yönelirler. Oysa Kurandan bulamadığımız herhangi bir şey hakkında Allahın bizleri bu konuda serbet bıraktığını bilmeliyiz. Zaten uydurulmuş hadislerin bir kısmı, yapılan bu ilave hükümler yüzünden ortaya çıkmıştır. Kendi hükümlerini halka kabul ettirmek için o kadar çok hadis uydurdular ki herkes kendisine en uygun olan görüşü seçti ve böylece mezhepler ortaya çıktı. Burda onlarca görüşten bahsediyoruz. Kimse dememişki burda onlarca farklı görüş var, oysa bir gerçek vardır, o da Kuran`dır. Böyle demiş olsalardı bugünkü bölünmelerin hiç biri olmiyacaktı.

5/101 –> Ey iman sahipleri! Size açıklandığında canınızı sıkacak şeylerle ilgili soru sormayın. Kur`an indirilmekte iken onları sorarsanız size açıklanır. Allah onlardan vazgeçmiştir. Allah, çok bağışlayan ve çok yumuşak davranandır.

Görüldüğü gibi eğer bir şey hakkında hüküm konulacaksa en başta peygamberimiz zamanında konulurdu ve bu hüküm Kuran`da olurdu. Kuran dışında kimse ( peygamberler dahil ) hüküm koyamiyacağına göre, bu hükümler peyagamberimizden çok sonra başkaları tarafından uydurularak konulmuştur. Zamanla da bu hükümleri insanlara kabul ettirmek için peygamberin de böyle yaptığını söyleyerek insanları kandırmışlardır. Yani hadislerde bulduğumuz fakat Kuranda bulamadığımız bir şeyin peygamberimizle alakası yoktur.

19/64 –> Rabbin asla unutkan değildir.

Kuranı eksik gorenler bu ayete karşı çıkmış olmaktadırlar. Allah bizi sahtekarlara, onların uydurdukları hadislere, ne dedikleri belli olmayan, karmaşalarla dolu mezheplere muhtaç etmez. Bizi ilgilendiren ne varsa hepsi Kuran`dadır. Söylenmesi gereken bir şey var ise Kuran`da söylenmiştir. Ayrıca Kuran her ayrıntıyı verseydi asla okuyamiyacağimiz büyüklükte bir kitap olurdu.

31/27 –> Eğer yeryüzündeki ağaçlar hep kalem olsa, deniz de mürekkep, arkasından da yedi deniz (mürekkep olup kendisine katılsa) Allah`ın sözleri tükenmez. Gerçekten Allah, çok güçlüdür, derin bilgi sahibidir.

Görüldüğü gibi Allah`ın kelimelerini kimse tüketemez. Allah Kuranı bundan 10 kat daha kalın da yapabilirdi, bu Allah`a zor bir şey değildir. Ama insanlar elindikilerle yetinmemiştir. Allah herhangi bir şeyi açıklasa o şeyden de sorumlu olurduk. Ancak Allah, insanlara zorluk çıkartmak istemez.

2/185 –> Allah sizin için kolaylık ister; O sizin için zorluk istemez.

22/78 –> Allah sizi seçmiş ve din konusunda size bir zorluk yüklememiştir, aynı atanız İbrahim`in dininde olduğu gibi…

Fakat insanlar tartışmaya çok meraklıdır. Bir konuyu başka bir konuya çekerek işlerini zorlaştırmaya çok meraklıdırlar. Oysa Kuran`a uymamız yeterlidir.

5/43 –> İçinde Allah`ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında iken, nasıl oluyor da senin hakemliğine baş vuruyorlar? Daha sonra da verilen hükümden yüz çeviriyorlar. Bunlar inanan kişiler değillerdir.

Burada Allah peygamberimize hitap etmektedir. Peygamberimize başvuranlar yahudiler yada Tevrat`tan haberdar olan Araplardır. Bu ayette insanlara söylenmek istenen, Allah`ın kutsal kitabı varken peygamberlere bile danışılmiyacağıdır. Üstelik bu insanlar peygamberimiz hayatta iken ona başvurmuşlardır. Yani yanlış bir bilgi almaları düşünülemez. Oysa bugünkü gelenekçi İslamcılar bırakın peygambere danışmayı, ( zaten bunu hayatta olmadığı için yapamazlar, ancak Kurana bakaraktan bunu yapabilirler ), uydurulmuş, yanlışlarla, abartılarla, iftiralarla dolu hadisleri rehber olarak kabul etmektedirler. Oysa peygamberimiz hayatta iken bile, yani birinci ağızdan, hemde yanlışsız bir şekilde bile buna izin verilmediğini düşünürsek, hadisleri dikkate almalımıyız sorusunun cevabını size bırakıyoruz.

25/30 –> Resul de şöyle der: “Ey Rabbim, benim toplumum, bu Kur`an`ı terk edilmiş/dışlanmış halde tuttular. ”

Daha önce de dediğimiz gibi Kuran`ın emir ve yasakları, bu isyankar ve cahil insanların işine gelmemiş, kendi keyiflerine uymuşlardır. Malesef bu bozulmalar peygamberimiz daha hayatta iken bile başlamış ve peygamberimiz en sonunda “Ey Rabbim, benim toplumum, bu Kur`an`ı terk edilmiş/dışlanmış halde tuttular. ” demiştir.

34/6 –> Kendilerine bilgi verilenler, Rabbinden sana indirilenin, gerçek olduğunu, mutlak galib ve övgüye layık olanın ( Allah`ın ) yoluna ilettiğini görürler.

Akıllarını gereğince kullananlar ise, Kuran`ın Allah`tan geldiğini ve onları şaşmayan ve sapmayan dosdoğru yola götüreceğini bilirler, ve başka kaynaklara itibar etmezler.

43/27 –> Ben yalnız beni yaratana taparım. Çünkü O, beni doğru yola iletecektir.

Allah, bizleri yaratan olduğu için bizleri en iyi bilenen odur. Bilmez mi O yaratan ki, O herşeyi inceden inceye bilen, herşeyden haberdar olandır. (67/14) Hangi yolda yürümemiz gerektiğini söyleyecek olan da odur. Kuran`da da dendiği gibi, Allah bize şah damarımızdan da daha yakındır. Yemin olsun ki, insanı biz yarattık. Nefsinin ona neler fısıldadığını da biz biiriz. Biz ona, şah damarından daha yakınız. (50/16)

18/27 –> Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. O`nun kelimelerini değiştirecek hiçbir kudret yoktur. O`nun dışında bir sığınak/bir dayanak asla bulamazsın.

Bu ayette görülüyorki Allahın kelimelerini değiştirecek hiç kimse yoktur. Bugün herkes, Kuran`ın, ilk günkünden beri günümüze kadar korunmuş bir şekilde, Allah`ın bir mucizesi olarak geldiğini biliyor. Buna ramen kesin bilgi kaynağı olan Kuran`dan çok, hadisler ve çeşitli mezheplerin kitapları yol gösterici olarak okunmaktadır. Bunu bilirtmek isteriz ki, eğer söylemiş ise, peygamberimizin herhangi bir sözüne, Kuran`danmış gibi itibar gösteririz. Kimse bizi peygamber düşmanı olarak görmesin. Biz sadece peygamberimizin söylemesine imkan olmayan sözlerin kabul edilmesine karşıyız. Fakat bazıları “sen peygamberimizi sevmiyor musun, yada inanmıyor musun “ demektedirler. Biz peygamberimizin bu iftiralardan ( hadislerden ) uzak tutarken, sözde onu sevenler bu iftiralara destek olmaktadır. Eğer biz peygamberimize inanmamış olsak Kurana da inanmazdık. Çünkü Allahın bu kutsal kelimeleri onun ağızından çıkmıştır. Malesef bizim peygamberimiz de diğer peygamberler gibi putlaştırılmıştır. Herkes kendi peygamberini diğer peygamberlerden üstün görmektedir. Oysa bu Kurana terstir. Kuranda “biz peygamberlerin hiç birini diğerlerinden ayırt etmeyiz“ (Bakara-285) ayetini hatırlatmak isteriz.

5/50 –> İyi bilen bir toplum için Allah`tan daha güzel hüküm veren kim olabilir?

Buradaki ayette Allah diyebilirdiki “ Allah`tan daha güzel hüküm veren kim olabilir “ ? Fakat Allah böyle yapmamış cümlenin önüne “ iyi bilen bir toplum için“ demiştir. Yani iyi bilen bir toplum derken, aklını kullanarak, Kuranın Allah`tan geldiğini kavrayabilen insanlar, en doğru hükmü Allahın vereceğini ve onun dışındaki hüküm koyucuların geçersiz olduğunu anlarlar, ve Allahtan başka kimseye itibar göstermezler.

5/44 –> Kim Allah`ın indirdiği ile hükmetmezse işte kafirler onlardır!

Bu ayet herşeyi çok iyi açıklıyor zaten. Bunu yapmayanlar, onun, bunun (mezheplerin) görüşlerine uyanlar, Allaha ortak koşmuş olmaktadırlar.

39/3 –> İyi bil ki, halis ( katıksız ) din yalnız Allah`ındır. O`ndan başkasını veliler edinerek, “biz onlara, bizi Allah`a yaklaştırmaları dışında bir şey için kulluk etmiyoruz. ” diyenlere gelince, hiç kuşkusuz Allah onlar arasında, tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir. Şu bir gerçek ki, Allah, yalancı ve nankör kişiyi iyiye ve güzele kılavuzlamaz.

Görüldüğü gibi din yalnız Allahın`dır ve ondan başkasına ortak koşmamak gerekmektedir. Oysa bugün çeşitli mezheplere bölünenler ki, bundan uydurulmuş hadisler sorumludur, kendi mezhep liderlerinin hükümlerini yerine getirirler, ve gerekçileri, ayette de dendiği gibi bu liderlerin, onları Allah`a yakınlaştırdıkları, yani doğru yolu gösterdikleri için onlara uyuyoruz demeleridir. Oysa doğru yolu peygamberimiz göstermiştir. Sonradan gelen bu şahıslar da kim oluyor. Onlar dedikleri gibi büyük şahıslar iseler peygamberin yolunda gittikleri içindir. Ama insanlar peygamberimizi değilde bu insanları taklit etmişlerdir. Acaba bu şahısların dini bilgileri peygamberimizden daha mı çoktu da halk arasında benimsendiler. Elbettiki HAYIR. Sorun peygamberimizin yoluna uyduğu Kuran`dan uzaklaşmaktan kaynaklanmaktadır. Bugün mezhep olacaksa tek mezhep İSLAM mezhebidir. Peygamberimize uyan peygamberle anılır, benim dini liderim Muhammed`dir der, Kuran` rehber alır ve başkaları ile anılmaz. Ama bu gün kimse Muhhamed`le anılmiyor, anıldıkları mezhep liderlerinin isimleridir. Önek vermek gerekirse, Hanefi, Sunni, Şafii, Maliki ve bir sürü. Bir insan ırk olarak başkasından farklı olabilir, ama din içinde farklılık kabul edilemez.

28/50 –> Onlar sadece iğreti arzularına uyuyorlar. Allah`tan bir kılavuzluk (Kur`an) olmaksızın, kendi arzularına uyandan daha sapık kim vardır! Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.

Burada, Allah`ın rehber kaynağı olarak bize indirdiği Kuran`a uymaydan hareket edenler, kınanmaktadır. Bunu yapmayan ve kendi arzularına uyanları, Allah doğru yola iletmez. Bu ayet aynen bugünkü mezhepleri tarif etmektedir.

3/105 –> Sakın kendilerine açık deliller geldikten sonra ayrılık çıkarıp anlaşmazlığa düşenler gibi olmayın! Onlara büyük bir azap vardır.

Açık delilden kasıt Kuran`dır. Burada Kuran`ın önemine vurgu yapılmaktadır. Yani böyle kesin bilgi kaynağımız olan bir kitap olduktan sonra, ayrılığa düşüp bölünmek olacak şey değildir. Böylelerine büyük bir azap vardır. Ama sadece Kuran`a uyanlar, ve mezhepler gibi ayrıntılarla boğuşmayanlar böyle insanlardan uzaktır. İslam birlik dinidir. Bölünmeyi kabul etmez. Hepimizi Allah yaratmıştır, farklı ırklardan olabiliriz ama aynı tanrıya inanıyoruz.

30/32 –> (O ortak koşanlardan olmayın ki onlar) Dinlerini parçaladılar ve bölük bölük oldular. Her parti kendi yanındakiyle sevin(ip övün)mektedir.

Dinlerinde parçalanıp bölünenler, ayette de dendiği gibi, herkes kendi mezhebinin en doğru yolda olduğunu, diğerlerinin ise yanlış yolda olduğunu söyleyerek övünmektedir.

7/3 –> Rabbinizden size indirilene (Kur`an`a) uyun. O`nu bırakıp da başka dostların peşlerinden gitmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!

Allah başkalarının peşine gitmemizi Kuran`a uymamızı söylemesine ramen öğüt alan kim ?

47/24 –> Onlar Kur`an`ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli mi ?

Bu insanlar Kuran`dan öğüt alsalardı ayrılığa düşmemeleri gerektiğini bilmeleri gerekirdi. Bu da konumuzun en başında da dediğimiz gibi Kuran`dan uzaklaştığımızın bir göstergisidir.

74/49 –> Böyle iken onlara ne oluyor ki, öğütten yüz çeviriyorlar?

Allah bizi Kuran`dan öğüt almamızı söylerken, bunu yapmiyanlar nasıl olurda yüz çeviriyorlar. Bunlar aklını kullanan kimseler değildir. Akıllarını kullansalardı mutlaka öğüt alırlardı.

43/44 –> Doğrusu Kur`an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız.

Allahın emir ve yasakları yalnızca Kuran`da vardır, uydurulan hadis ve mezheplerde yoktur. Zaten bu hadis ve mezhepler uyduruldukları için var olmuşlardır. Onlar Kuran`la aynı şey olsalardı zaten ortaya çıkamazlardı. Mezhepler, demektedir ki biz Kuran`da olmayan bir şeyi açıklamak konusunda insanlara doğru yolu gösteriyoruz. Bunların doğru gösterdiği yolda 7, 8 tanedir, doğru yol buysa, yanlış yol nasıldır acaba ? Bu yolların içinde size en mantıklı gelen görüşü bile benimsemeniz, yani o görüşü savunan mezhebe katılmanız doğru değildir. Çünkü size mantıklı gelen bu mezhebin, başka bir konudaki görüşü, mantıklı gelmeyebilir. Kriter eğer mezheplerse, aynı konuya birinin evet dediğine diğerinin hayır dediğini görerek işin içinden nasıl çıkacağız? Abdesti bozan şeylerin sayısı Hanefi`ye göre 12, Maliki`ye göre 3, Şafi`ye göre 5, Hanbelî`ye göre 8. Kuran`da böyle bir sayı var mı? Yok. Umursamazlıktan veya tembellikten dolayı namaz kılmayanın hükmü, Hanefi`ye göre Hapsedilir, kanatılana kadar dövülür, öldürülür. Maliki`ye göre, tövbe etmezse öldürülür. Şafi ve Hanbelî`ye göre ise, üç gün içinde tövbe etmezse öldürülür. Kuran`da böyle bir hüküm var mı? Yok. Kadın, yanında kocası olmadan hacca gidebilir mi sorusunun cevabı Hanefi`ye göre hayır, Maliki ve Şafi`ye göre Evet, Hanbelî`ye göre Hayır. Kuran`da böyle bir karışıklık var mı? Yok. Sizce hangi mezhep “gerçek” Müslüman? Kuran`a rağmen, Kuran`a karşı olmak gerçeklik mi? Örnekler yüzlerce artırılabilir. Kuran`da olmayan bir meseleyi şartlara bağlayarak hüküm koymak, Allah`a ortak koşmaktan öte ne anlam ifade eder ki?

Mezheplerini tartışılmaz kılmak isteyen bu kişiler Hanefi mezhebinin kurucusu Ebu Hanife`nin Allah`ı rüyasında yüz kere gördüğü şeklindeki bir yalanı bile mezhep fanatizmiyle uydurabilmişlerdir. Kuran`da anlatılan Peygamber mucizelerini sollayacak mucizeler yakıştırılan mezhep ileri gelenleri “gerçek dindar”, “takip etmemiz gereken kişi” olarak sürekli lanse edilmektedirler. Halk böylece “Bak bu ne büyük adam, rüyasında Allah`ı görüyor. Sen aciz bir insansın, Allah`ın bu üstün kullarına tabi ol. Bu Allah`ın sevgili kullarını izle ki kurtuluşa eresin. ” diye uyutulmaktadırlar. Oysa bu şahıslar bu iddialarda bulundularsa bu üstünlüklerine değil, sapıklıklarına delil olur. Dini her şeyden evvel bu evliya etiketli çapulculardan, cennetin vizesini veren münasebetsizlerden, Allah adına konuşan haddini bilmezlerden kurtarmalıyız. Bunlar dine dinsizlerden çok daha büyük zarar vermektedirler. Dinsizler daha çok kendine zarar verir. Bunlarsa bilgisi kıt, geleneklerin esiri olmuş halkı hikayeleriyle kandırarak, din diye kapkaranlık, içinden çıkılmaz, çelişkilerle dolu bir hayat tarzının içine sokmaktadırlar. Üstelik bu din bezirganları, dinin tekelinin kendilerinde olduğunu zannetmekte ve kendileri dışındakileri “Sen kim oluyorsun ki din adına konuşuyorsun” diye susturmaya ve bir tek kendilerini dinlenir kılmaya çalışmaktadırlar. Bunlar dinsizlerden daha çok Kuran Müslüman`ına düşman olurlar.

13/37 –> “İşte biz o Kur`an`ı Arapça bir hüküm kaynağı olarak indirdik. “

Allah bizi yalnız Kurandan sorumlu tutacaktır, başka kaynaklardan değil. Allah bizi hesaba çekeceği gün, yolunu şaşırmışlara neyin ne olduğu belli olmayan kaynaklara itibar gösterdikleri halde, Kuran`dan uzak durmalarının hesabını mutlaka soracaktır. Allah`ın indirdiği ile hükmetmeyenlere Allah Kuranda şöyle der: Kim Allah`ın indirdiği ile hükmetmezse işte kafirler onlardır! (5/44) Allah`tan bir kılavuzluk (Kur`an) olmaksızın, kendi arzularına uyandan daha sapık kim vardır! Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. (28/50) Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz? Yoksa (elinizde) ders okumakta olduğunuz bir kitap mı var? (68/36-37) Evet bunların okumakta okudukları kitapları vardır ama Allah`tan değildir. Yani kendi akıllarına göre oluşturdukları hükümlerin olduğu, mezheplerin kitaplarına uyarlar ve başkalarının da onlar gibi uymasını ister. Ama kusura bakmasınlar biz sadece Kuran`a uyarız. Yanlış hüküm verebilecek İnsan sözüne değil.

6/153 –> İşte benim doğru yolum budur, ona uyun, (başka) yollara uymayın ki, sizi O`nun yolundan ayırmasın! Korunmanız için (Allah) size böyle tavsiye etti.

Peygamberimiz de kendi yolunun Kuran olduğunu söylemiştir. Başka yollara uymamızı yoksa Kuran`dan uzaklaşacağımızı, Kuran`dan uzaklaşırsak da sapıtacağmızı, sapıtmamak için de, Allah`ın Kuran`a uymamız gerektiğini bize tavsiye ettiğini söylüyor.

3. TARİKATLAR VE ŞEYHLER

9/31 –> Hahamlarını ve rahiplerini Allah`tan ayrı rabler edindiler, Meryem oğlu Mesih`i de öyle. Oysa, yalnız tek Tanrı`ya kulluk etmekle emredilmişlerdi. O`ndan başka tanrı yoktur. O, eş koştukları kimselerden de çok Yücedir.

Bu ayet, İnsanları kandırarak, Allah`ın indirdiğini gizleyerek, dini konularda en doğru hükümleri kendilerinin bildiğini söyleyerek insanları kendine bağlayan din istismarcılardan bahsetmektedir. Aslında insanları kendine bağlayan onlar değil, cahil insanlar kendilerini onlara bağlayarak, bunların her dediğini doğru saymış, onların sözünden çıkmiyarak adeta onları ilahlaştırmışlardır. Görülüyorki kutsal kitaplardan uzak kalmak insanları böyle adamların himayesine sokar. Oysa o dönemde ki insanların kendi kutsal kitaplarından haberdar olmaları gerekirdi, böylece bu din adamlarının her dediğini doğru kabul etmez, dinleri hakkında kendilerinin de bilgileri olurdu. Bu insanlar kutsal kitaplarından haberdar olmasalar bile, kendi dinlerini bağlandıkları bu din bilginlerinden örenmeleri gerekirdi çünkü bu din bilginlerinin elinde Tevrat veya İncil olması lazımdır. Ama bu çıkarcı din adamları Allahın ayetlerini sakladılar ve değersiz bir kaç şey için sattılar: Allah, kendilerine kitap verilenlerden şu yolda misak almıştı: “Onu insanlara mutlaka açık-seçik bildireceksiniz, onu saklamayacaksınız. “Ama onlar Kitap`ı sırtlarının gerisine attılar, basit bir ücret karşılığı onu sattılar. Ne kötü şey satın alıyorlar! (3/187) Görüldüğü gibi kutsal kitaplardan haberdar olmayan insanları bu kitaplardan haberdar etmek, kitapları saklamamak lazımdır. Ama bunu yapmayan bazı din adamlarının amacı insanları dini konularda cahil bırakmak, dini izahlar konusunda insanların kendilerine muhtaç olmalarını sağlamak, böylece halk arasına itibar görmektir. Zamanla sadece itibar değil parasal çıkarlar da gözetilmeye başlanmıştır.

9/34 –> Ey inananlar, hahamların ve rahiplerin çoğu halkın parasını hakketmeden yerler ve ALLAH`ın yolundan saptırırlar.

Kuran`ın bize anlattığı sahtekar Musevi ve Hıristiyan din adamlarının dinimizdeki karşılığı bu tarikat liderleri yani şeyhlerdir. Yine bu ayette insanların aşırı derecede bağlı oldukları din adamlarının çoğu halkın parasını hakketmeden yedikleri ve Allah`ın yolundan saptırdıkları söyleniyor. Onun için dini konularda, her din adamının dediğini doğru kabul etmeyerek, Kuran`a bakaraktan tartmalıyız. Bu tip konuşmalarda aldatılabileceğimizi hiç unutmamalıyız. Büyük din adamı diye geçinenlere kanmamak lazımdır. Allah her insana akıl vermiştir. Kuran`ı okuyup uygulamalıyız. Eğer siz Kuran`ı okuma zahmetine girmezseniz böyle adamlara bilgisizlikten dolayı, bir şey öğrenirim mantığıyla bağlanırsınız. Bağlandığınız bu şahısların size dini konularda verebileceklerine kalmış olursunuz. Size doğru diye yanlış şeyler öğretiliyorsa, artık yanlışı doğru bilir ve bunun farkında olmazsınız. Kuran`ın aklımızı çalıştırmayı emretmesine rağmen tarikatlarda körü körüne itaat esastır. Tarikat üyelerine akıllarını bir kenara bırakıp şeyhlerine tabi olmaları, aklın bu yolda yürümeyeceği anlatılır. Bu prensibi kabul edip şeyhe tabi olan kişiye, şeyhin dünyadaki en üstün insan olduğunun iknası, kişinin maddi açıdan sömürülmesi, dine yapılan ilave ve eksiltmelerin yutturulması gayet kolay olmaktadır. Üstelik kişi aklı kenara bırakma prensibini kabul ettikten sonra üniversite bitiren okumuş müritle; cahil, okuma yazma bilmeyen mürit aynı mertebeye gelmektedir. Bu yüzden bizi tarikatlardaki okumuş kişilerin tavrı şaşırtmamalıdır. Çünkü bu kişiler tarikatların yapısı gereği aklını kenara bırakmış ve şeyhe teslim olmuşlardır. Bu tavrın neticesi ise cahil ile okumuşun, bilen ile bilmeyenin farkının kalmamasıdır. Araştırma yerine yutturma, düşünme yerine taklit esas olunca, tarikattaki herkesin inancı, hayata bakış açısı ve dini değerlendirişi tamamen şeyhiyle aynı olmaktadır. Hatta birçok zaman “aklı bırakma prensibi” kabul ettirildiği için şeyhten çok daha bilgili ve kültürlü bir kişi bile “Ben bilmem, şeyhim bilir. Şeyhim diyorsa vardır bir hikmeti. ” izahlarıyla şeyhin en saçma izahlarını bile yutmaktadır.

6/70 –> Dinlerini bir oyuncak ve bir eğlence edinen ve dünya hayatının aldattığı kimseleri (bir tarafa) bırak!

Bu gün onlarca tarikat vardır ve bunların çoğu bu ayette de dediği gibi dinlerini bir oyuncak ve eğlence edinmişlerdir. Kendilerini diğer tarikatlardan ayırmak için her birinin kendine özel kıyafetleri vardır. Sadece kıyafetler değil başka farklar da göze çarpar. Bunlar sözde Allah`ı anmak için bir araya gelirler ama, onların anma anlayışlarını görünce dini nasıl bir oyun ve eğlence haline getirdiklerini anlarsınız. Konuyu daha iyi anlamak için sitenin ana başlıklardan olan “ Tarikatlar “ kısmını inceleyebilirsiniz.

4. ANA DİLDE İBADET

38/29 –> (Bu Kur`an, ) Ayetlerini, iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.

Bu ayetten anlıyoruzki, Kuran öğüt almamız ve üzerinde düşünmemiz için indirilmiştir. Fakat Kuran`ı kendi dillerinde okumayanlar nasıl öğüt alıp düşünebilir ki ?

10/13 –> Yemin olsun ki biz sizden önceki kuşakları, zulmettikleri ve resulleri kendilerine açık kanıtlar getirdiği halde inanmadıkları için, helak ettik. Günaha batanlar topluluğunu biz böyle cezalandırırız.

Kuran, bize önceki kuşakların yaptıkları hatalar yüzünden, Allah tarafından nasıl cezalandırıldıklarını ve örnek insanların hayatlarından bize haber verir. Andolsun, size açıklayıcı ayetler, sizden önce gelip geçenlerden bir örnek ve korunanlar için bir öğüt indirdik (24/34). Şimdi biz Kuran`ı kendi dilimizde okumadan, bu geçmişteki insanların yaptıkları hangi hatalardan dolayı cezalandırıldıkları, o örnek insanların güzel davranışlarından nasıl ders alacağız, kendimizi nasıl düzelteceğiz ?

20/113 –> İşte böylece Biz onu Arapça bir Kur`an olarak indirdik ve onda tehditleri türlü şekillerde tekrarladık ki, belki korunur takva yolunu tutarlar ya da o onlarda bir düşünme, ibret alma meydana getirir.

Ayette açıkça görülüyor ki, Kuranın ilk muhatapları olan Arapların, indirilen kitabı anlamaları ve sakınmaları için kendi dilleri ile indirilmiş olduğu söyleniyor. Yine başka bir ayette: “ Biz onu (Kur`an`ı), öğüt alırlar diye senin dilinde indirerek kolayca anlaşılmasını sağladık “. (44/58) denmektedir Elbette ki Kur`an Arapça inmiştir ve orjinali de Arapça`dır. Fakat Kur`an`a göre Arapça, kutsal bir dil değildir. Kur`an her millete elçiler gönderildiğini ve bu elçilerin memleketlerine kendi dillerinde mesajlar getirdiklerini söyler.

14/4 –> Ve biz her gönderdiğimiz peygamberi, ancak bulunduğu kavminin diliyle gönderdik ki, onlara iyice açıklasın; sonra da Allah dilediğini sapıklık içinde bırakır, dilediğini de hidayete erdirir. Ve O, öyle herşeye galip, tam hüküm sahibidir.

Kuran`dan çok daha önce, başka kutsal kitaplar, Allah tarafından insanlara birer rehber olması için indirilmiştir. Bu mesajları kutsal yapan Allah`tan indirilmiş olmalarıdır ve bu mesajların hiç biri Arapça değildir. Zaten Allah Kuran`da, peygamberimize hitaben, (Bu Kur`an) üstün ve çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir. Ataları uyarılmadığından tümüyle habersiz kalmış bir toplumu uyarman için. (36/5-6) diyor. Daha önce uyarılanların, yani Hristiyanların ve Yahudilerin kutsal kitapları olan Tevrat ve İncil kendi dilleri ile inmiştir, arapça değil. Onun için Allah`ın indirmiş olduğu tüm kutsal kitapların sanki arapçaymış gibi, arap dilini kutsal tutmak doğru değildir. Eğer bu elçiler kendi memleketlerini anlayamiyacakları başka bir dille uyarsalardı aynen Kur`an`da ki gibi şu cevapla karşılaşacaklardı:

41/44 –> Eğer biz onu, yabancı (dilde) bir Kur`an yapsaydık derlerdi ki: “Ayetleri (anlayacağımız) bir dille açıklanmalı değil miydi? Araba yabancı söz mü (geliyor)?” De ki: “O, inananlar için bir yol gösterici ve (gönüllere) şifadır. İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve o, onlara bir körlüktür. (Sanki) Onlar, uzak bir yerden çağırılıyorlar (da duymuyorlar).

Peygamberimizin, doğup büyüdüğü yerdeki insanları, ve aynı zamanda çevresindekileri uyarması gerektiği söyleniyor. Biz sana böyle Arapça bir Kur`an vahyettik ki Anakent ( Mekke`y )i ve çevresinde bulunanları ikaz edip; (gerçekleşeceğine) asla kuşku bulunmayan toplanma gününe karşı uyarasın. (O gün), bir bölük cennette, bir bölük ateştedir. (42/7) Elbette ki peygamberimizin, bütün dünya insanlarını aynı anda uyarması mümkün değildir. Kur`anın ilk muhatapları Araplar`dır. Fakat, Allah`ın bu kutsal kitabından haberdar olup, onu okuyan herkes ondan sorumludur, çünkü Araplarında, bizim de tanrımız olan, Allah`tır. Hepimizi o yaratmıştır. Bu kitaba uyan her kimse, hangi milletten olursa olsun Allah`a itaat etmiş olur. Peygamberimize inanan, ona yardım edenlerin durumu Kur`anda övülmektedir: O`na inanan, destekleyerek O`na saygı gösteren, O`na yardım eden ve O`nunla beraber indirilen nura uyanlar, işte kurtuluşa erenler onlardır. (7/157)

54/17 –> Yemin olsun ki, biz, Kur`an`ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?!

Ama malesf Kur`anın inmesinden nerdeyse 1500 sene geçmesine ramen, insanlar hala bu kitaptan, daha doğrusu içindekilerden habersizdirler. Bazı insanlar Kur`anı temiz bir bezle sararlar ve evde saklayarak, Kuran`ın, onları kötülüklerden koruyacağını zannederler, ona bu şekilde saygı gösterir ve önem verirler. Onun içindekilerini okuyup düşünmezler. Herhangi birimiz Allah`la konuşmak istese elbetteki bunu yapamiyacaktır, oysa insan Kur`an okuduğu zaman Allah`la konuşmuş gibi olur, çünkü Kur`an Allah`ın sözüdür. Bir insan nasıl olurda, onu yaratanını merak etmez, Allah`ın kendisini bize nasıl tanıttığını, insan icin neler söylediğini, bizleri doğru yola iletmek için, bizlere nasıl yön verdiğini merak etmez, bu ne nankörlük ne cahilliktir ? bunu izah etmek mümkün değildir. Bu gün Müslüman ülkelerde küçük çocuklara sözde Kur`an kursu verilmektedir. Bu çocuklara sadece latince harflerle Kur`an okumaları öğretilmektedir. Sonuçta çocuklar Kur`anı latince harflerle, fakat Arapça okuduklarından dolayı, bir şey anlamazlar. Onları kursa gönderen veliler de çocuğum Kur`an okumayı öğrendi diye boşu boşuna sevinmektedir. Hiç bunu sorgulamazlar, anlamadan Kur`an okumakmı iyi, yoksa anlayıp ta okumakmı ? Konumuzun en başında da dediğimiz gibi, samimiyetsiz bilinçli olmayan insanlar bu şekilde yetiştirilmektedir. Ondan sonra, kimse kendi kutsal kitabındakileri bilmez, ve kendi dinini sözde herşeyi bilen din büyüklerinden, yanlış hurafelerle öğrenme imkanı doğar. Unutulmamalı ki dinin kaynağı kutsal kitaplardır. İçinde Allah`ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında iken, nasıl oluyor da senin hakemliğine baş vuruyorlar? Daha sonra da verilen hükümden yüz çeviriyorlar. Bunlar inanan kişiler değillerdir. (5/43)

Kur`an okunmasına engel bir başka büyük hata da, o çok bilmişlerin “Kur`anı hiç kimse dört dörtlük diğer dillere tercüme edemez“ demeleridir. Bu son derece yanlıştır. Önemli olan Kur`anı dört dörtük tercüme etmekten çok, emir ve yasaklardan haberdar olmaktır. Kuran “Namazı kılın” diyor, tercüme ediyoruz; “zekatı verin” diyor, tercüme ediyoruz; “hilesiz terazi ile tartın” diyor, tercüme ediyoruz; “akrabaya hakkını ver, yoksula da yolda kalmışa da” diyor, tercüme ediyoruz; “yakınlarınız aleyhine bile olsa doğru söyleyin” diyor. Şimdi bunların hangisi anlaşılmiyor. Bazıları demektedir ki Arapça çok zengin bir dildir ve bazı kelimeler birden fazla anlam taşır ve Kur`anı diğer dillere tercüme etmek, yanlış anlaşılmalara sebep olacağını belirtir. Her ne kadar bu dedikleri kısmen doğru olsada, bu Kur`anın diğer dillere çevirilemeceği anlamına gelmez. Allah bizden zor, veya anlayamiyacağımız karmaşık şeyler istemez, emir ve yasaklar herkesin anlayacağı türden çok net bir şekilde anlaşılırdır. Üstelik Allah kutsal kitabını biz insanlar öğüt alalım ve üzerinde derin derin düşünelim diye indirmiştir. Kuran şifrelerle dolu anlaşılması zor bir kitap değildir. Bu ilahi mesaja aykırı bir durum teşkil eder. İlahi mesajın amacı insanları uyarmaktır, mesajın gerekli yere ulaşmaması söz konusu olamaz. Allah Kur`anı anlaşılması için indirmiştir. İsteyenler, internetten onlarca farklı yazarın meallerini, Kur`an`dan bir sure ve ayet seçerek karşılaştırma yapabilir. Göreceklerdir ki hepsi aynıdır, farklı zannedilenler, aslında farklı değil, aynı anlamı taşıyan farklı kelimelerin kullanılarak, aynı anlamın verildiğidir.

Kur`an çevirilerine karşı gelenlerdeki amaç kişi ile Allah arasına din adamlarının sokulması ve mezhep izahlarıyla yetişmiş din adamlarının ve mezheplerin izahlarının din diye sorgulamasız yutturulmasıdır. Böylece insanlar kendi dinini kaynağından öğrenemiyecek ve bu paragöz insanlara mahkum olacaktır. Amaç insanları kendilerine muhtaç bırakmak onlardan saygı ve itibar görmektir. Oysa dinin tek kaynağı olan Kuran`ın çevirisi elde olunca kişilerin Allah`ın dini ile uydurulan dini ayırt etmeleri mümkün olabilmektedir. Kısacası Allah adına, din adına yapılan konuşmalarda aldatılma ihtimalimizi hiç unutmamalı ve aldatılmamak için din adına söylenen her şeyi, dinin tek kaynağı olan Kuran`ın süzgecinden geçirmeliyiz. Kuran kendi tabirleriyle detayları veren kitabımızdır, her şeyi açıklayıcıdır, müjdedir, ışıktır, anlamamız, uygulamamız için indirilmiş rehberimizdir. Elimizde Allah`ın böyle nitelendirdiği mucize kitabımız varken, niye başka dini kaynaklar arayalım?

Çeviride ortaya çıkan bazı zorluklar, Arapça`dan kendi dilimize çevirinin zorluklarından ziyade, kavramın Arapça`sının neyi ifade ettiğinin tartışılmasından ortaya çıkmaktadır. Bu da bir çeviri sorunu değil, anlaşılma sorunudur. Araplar da bu sorunu bizim kadar yaşarlar. Kuran`da anlatılan Yahudiler`in dinlerindeki kelimelerin yerlerini, manalarını kaydırma eğilimi dinimizde de yaşanmıştır. Kuran`ın kullandığı manadan farklı bir şekilde kelimeyi kullanma eğilimi, çeviriyle değil, anlaşılmayla ilgili bir çözüm konusudur. Bunun da baş sorumlusu dini uydurma izahlarıyla bozmaya kalkan zihniyetin, Kuran`ın kelimelerinin manasını kaydırarak Kuran`ı kendi arzularına uydurma çabalarıdır.

Yahudilerden öyleleri var ki, kelimeleri yerlerinden kaydırırlar; dine bir kin besleyerek, dillerini eğip bükerek: “Dinledik, isyan ettik; dinle, dinlemez olası, davar güder gibi güt bizi” derler. Eğer onlar, “Dinledik, boyun eğdik, dinle, bak bize!” demiş olsalardı, kendileri için daha hayırlı ve daha yerinde olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden onlara lanet etmiştir. Çok az bir kısmı hariç, iman etmezler. (4/46)

Bugün bütün müslüman ülkelerde Kur`an okuma yarışmaları yapılmaktadır. Amaç, en güzel sesli kişiyi bulmak ve Kur`anı onun sesinden dinleme zevkine ermektir. Üzülerek söylüyoruz ki burda Kur`anın anlamına değil, melodisine önem verilmektedir. Hatta Kur`an okuyan o güzel sesli insandan etkilenip birşey anlamamalarına ramen alayanları bile görürsünüz. Bu insanlar bir şey anlamamalarına ramen Kur`an dinlemek için toplanırlar, ve Kur`ana saygıyı bu şekilde tanımlarlar.

Bu konuda son söyleceğimiz Allah ile kul arasında engel yoktur, sahte, bilgisiz, kandırmacı din büyükleri (tarikat liderleri) gibi aracılara gerek yoktur. Allah bize tahmin ettiğimizden de çok yakındır.

Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne fısıldadığını biliriz, çünkü biz ona şah damarından daha yakınız. (50/16)

Yeterki biz ona doğru bir adım atalım ve kutsal kitabımızı anlayacağımız kendi dilimizle okuyalım. Allah bize bu kadar yakınken ondan uzaklaşmak niye ?Allah ile kişi arasında yüzyıllardır bir set konulmaya çalışıldı ve bu kısmen başarıldı. Ama Allahın samimi kulları bu tuzağa düşmez, Allaha yakın olmak icin, onun emir ve yasaklarını uygulamak gerektiğini ve bunun ancak kitabı anlayarak okumakla gerçekleşeceğini bilirler. Allah ile kişi arasında kimse giremez. Aşağıdaki üç şekli inceleyerek ana dilde ibadetin doğruluğunu görebilirsiniz. Bazıları evlerinde Kuranın mealini değilde orjinalini bulunduruyorlarsa, arapça okumayı bilmediklerinden Kuranı okuyamazlar ve sadece evlerinde bulundurmanın bile önemli bir şey olduğunu zanneder, bazıları da arap alfabesini öğrenerek Kuran`ı orjinali ile okumayı çalışırlar ama okuduklarindan bir şey anlamazlar, istedikleri kadar orjinal diliyle okuyorum deseler de sonuç değişmez. Bazıları ise latince harflerle Kuranı okumayı çalışırlar ama sonuç hep aynidir. Oysa kendi dilimize çevirilmiş Kuranı okursak, içinde yazılanlardan haberimiz olur ve okuduklarımızdan etkilenerek çeşitli dersler çıkartırız. Zaten Allah Kuranda, (Bu Kur`an, ) Ayetlerini, iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. (38/29) demiyormu ! Okuduklarını anlamadan okuyanlar nasıl derin derin okuduklarını düşünüp öğüt alabilirler ki. Bunu yapmayanlar dini bilgiler konusunda başkalarına, ya da sözde dinini iyi bilen din büyklerine muhtaç olurlar ve onlara bir şey sorduklarında kulaktan dolma bilgilerle karşı karşıya kalmaları büyük olasılıktır. Bilgisiz olduklarından bu insanların diyeceklerini peşinen doğru kabul ederler. Tam 1500 sene once okuma yazma oranı çok düşüktü, bunu nerdeyse her çocuk bilir. Bazı insanlar Kurandan uzak kalmış olabilirler, ama günümüzde bu teknoloji ve haberleşme ortamında Kuran`dan habersiz olmak düşünülemez. Şimdi bu 3 şekli inceleyerek ana dilde ibadetin doğruluğunu görelim.

——————————————————————————————————————————————————————–

ا ل ف ا ت ح ة NO: 1

ب ِ س ْ م ِ ا ل ل ه ِ ا ل ر ّ َ ح ْ م ن ِ ا ل ر ّ َ ح ِ ي م ِ ِ Burda yazılanlari okuyabiliyormusunuz ?

cevap: HAYIR ! SONUÇ: OKUYAMAMAK !

1. ب ِ س ْ م ِ ا ل ل ه ِ ا ل ر ّ َ ح ْ م ن ِ ا ل ر ّ َ ح ِ ي م ِ ِ

2. ا ل ْ ح َ م ْ د ُ ل ِ ل ّ َ ه ِ ر َ ب ّ ِ ا ل ْ ع َ ا ل َ م ِ ي ن َ

3. ا ل ر ّ َ ح ْ م َ ن ِ ا ل ر ّ َ ح ِ ي م ِ

4. م َ ا ل ِ ك ِ ي َ و ْ م ِ ا ل د ّ ِ ي ن ِ

5. إ ِ ي ّ َ ا ك َ ن َ ع ْ ب ُ د ُ و َ إ ِ ي ّ َ ا ك َ ن َ س ْ ت َ ع ِ ي ن ُ

6. ا ه ْ د ِ ن َ ا ا ل ص ّ ِ ر َ ا ط َ ا ل ْ م ُ س ْ ت َ ق ِ ي م َ

7. ص ِ ر َ ا ط َ ا ل ّ َ ذ ِ ي ن َ أ َ ن ْ ع َ م ْ ت َ ع َ ل َ ي ْ ه ِ م ْ غ َ ي ْ ر ِ ا ل ْ م َ غ ْ ض ُ و ب ِ ع َ ل َ ي ْ ه ِ م ْ و َ ل َ ا ا ل ض ّ َ ا ل ّ ِ ي ن َ

——————————————————————————————————————————————————————–

FATİHA NO: 2

Bismillahirrahmanirrahim
Burda yazilanlari latince harflerle okuyabiliyorsunuz, peki anlıyor musunuz ?

cevap: HAYIR ! SONUÇ: OKUMAK VE ANLAMAMAK

1. Bismillahirrahmanirrahim

2. El hamdü lillahi rabbil alemin
NOT: Burda yazılanları araplar da söylüyor sizde, ama aranızda bir fark var !

3. Er rahmanir rahiym
Fark ne ? dediğinizi duyar gibiyiz, farkı aşağıda göreceksiniz.

4. Maliki yevmid din
NOT 2: No: 1 deki yazıları okuyabilmek icin bir adım attınız sizi tebrik ederiz! Ama malesef yeterli değil.

5. İyyake na`büdü ve iyyake nesteiyn .
Arapça okuyamadıklarınızı latince harflere okudunuz ve bu kelimeleri söyleyebilmein yeterli olduğunu zannederek

6. İhdinas siratal müstekiym
daha büyük bir hata işlediniz. Okuyamamak başka (no 1), okumak ve anlamamak başka (no 2), okuyup da anlamak çok daha. başkadır (no 3).

7. Siratallezine en`amte aleyhim ğayril mağdubi aleyhim ve lad dallin

——————————————————————————————————————————————————————–

FATİHA NO: 3

Esirgeyen ve Bağışlayan Allahın adı ile
Burada yazılanları hem okuyabiliyor hemde anlayabiliyorsunuz değilmi ?

cevap: EVET ! SONUÇ: OKUMAK VE ANLAMAK

1. Esirgeyen ve Bağışlayan Allah`ın adıyla

2. Hamd, alemlerin rabbi olan Allaha mahsustur.
NOT: Aranızdaki fark araplar ne dediğini anlayabiliyordu siz ise anlayamiyordunuz.

3. O Esirgendir, Bağışlayandır..
Şimdi anlamak konusunda Araplardan bir eksiğiniz varmı ? HAYIR

4. Hesap gününün tek hâkimidir.
Nasıl mı oldu? ana dile tercüme ile oldu. Dedikleri gibi tercüme ile Kuran anlaşılamaz değilmiş. EVET

5. (Haydi öyleyse deyiniz): “Yalnız Sana ibadet eder, yalnız senden medet umarız. ”

6. Bizi doğru yola, Kendilerine nimet verdiklerin yoluna ilet.

7. Gazaba uğrayanların ve sapkınlarınkine değil.

——————————————————————————————————————————————————————–

4/43 –> Ey inananlar, sarhoşken namaza yaklaşmayın ki ne dediğinizi bilesiniz.

Bu ayette Allah`ın bize ibadet sırasında, söylediklerimizi anlamamızın önemini belirtiyor. Şimdi size soruyoruz, namaz sırasında, ya da Allah`ın sözü olan Kur`anı anlamadan, ne dediğini bilmeden okuyan bu samimiyetsiz insanların, sarhoş birisinden farkı varmı ? İbadetin bilinçli bir şekilde yapılması gerektiğini bu insanlarımız acaba ne zaman anlayacak ? Burda açık bir şekilde anlaşılıyor ki Kuran`ı anlamadan okumak, namazı da öyle ne söylediğimizi anlamadan kuru kuru yapılamiyacağıdır. Bunu bazılarının Allah her dili bilir demeleri yüzünden söylüyoruz, elbette Allah her dili bilir ama önemli olan, Kuran okurken ve namaz kılarken söylediklerimizi anlamamızdır. Allah`ın bize değil, bizim ona ihtiyacımız vardır. Namaz kılmak, yani Allahı anmak, onun huzurunda olmak, ciddi bir iştir. İbadet, öylesine keyfi bir şekilde yapılmaz, ciddiyet samimiyet ister. Sadece yapılması için yapılmaz, Allah`la bağımızı daha da güçlendirmek için yapılır, bu da ancak anlayacağımız dille olur.

SONUÇ

6/104 –> Gerçek şu ki, size Rabbinizden gönül gözleri gelmiştir. Kim görürse kendisi yararına, kim körlük ederse kendisi zararına… Ben sizin üzerinize bekçi değilim.

Gerçek şu ki Allahtan bize gönül gözleri (Kuran) gelmiştir. Kim Kuran`ı rehber edinirse kendi yararına, kim de görmemezlikten gelip rehber edinmezse, kendi zararınadır. Kuran`da Allah şöyle der: Bizim ayetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklara gömülmüş sağır ve dilsizlerdir. Allah, dileyen kişiyi şaşırtır, dileyeni de dosdoğru yol üzerine koyar. (6/39) Başka bir ayette de: Bu, bir öğüt verici, düşündürücüdür. dileyen, Rabbine doğru, bir yol edinir. (73/19)

22/46 –> Şu bir gerçek ki, kafadaki gözler kör olmaz ama göğüslerin içindeki gönüller körleşir.

İnsan aklını kullanırsa gerçekleri görür. Ama her insan aklını gereğince kullanmaz ve gerçekleri göremez. Akıllarını güzelce kullanmayanları Allah pislik içinde bırakır! (10/100) 22/46 da dendiği gibi her insanın gözle görmesi aynıdır, ama her insanın gönül gözleri aynı değildir, bazılarının gönül gözleri körleşebilir. Yani herkes aklını gereği gibi kullanıp ders almaz.

Bugün dünyaca meşhur sporcu, şarkıcı veya sinemacılar, herhalde sırf çok güzel Kuran okuyor diye birisinden etkilenip müslüman olmamışlardır. Mutlaka Kuran`ı kendi dillerinde okuyup, etkilenmişler ve müslüman olmuşlardır. Ayrıca bu sitenin kurulmasında, bu başlıca sebeplerden biridir. İslama ilgi duyanların uydurmalardan uzak en doğru şekilde İslamı öğrenmeleridir. Çünkü din olarak İslamı seçenler, malesef uydurulmuş dini temsil edenleri taklit etmektedirler. Amacımız bunu engellemektir. Ayrıca şimdiye kadar dinlerini yanlış bir şekilde yaşayanların aydınlanmalarını sağlamaktır.

İslam`da en önemli şey, insanın Allaha içtenlikle yönelmesidir. Bu, ancak uydurulmuş insan yapımı (hadisler) kaynaklara bakmadan, mezheplerin uyduruk hükümlerini dikkate almadan, çeşitli tarikatlara bağlanmadan, Allahın kitabını (Kuranı) ana dilde okuyarak, namazı da yine aynı şekilde kendi diliyle ne dediğini bilerek kılmakla olur.

“ GERÇEK İSLAMDAN UZAKLAŞMAMIZIN SEBEPLERİ “ başlıklı yazımız, sitenin özetidir. Ana sayfadaki başlıklara bakarak konuların detaylarını inceleyebilirsiniz.

Yazar : YILMAZ

 


About the Author
Author

Dini Yazilar

Leave a reply

Name (required)

Website