Veliler, Evliyalar, Kutuplar ve MEVLANA Mesnevi, Menakib-ul-Arifin

Aşağıdaki yazı, www. istekuran. com adresinden alınmıştır..


‘’Veli’’ ‘’Evliyâ” sözcüklerinin (İslâm dışı ) kavramsal anlamı:
“Velî”. ” gizli bilgiler ile donanmış, zaman ve mekan bağlarının dışında kalan, Allah tarafından özel himaye gören kimse” demektir. İki türlü Velî vardır: Biri gizlidir. Tanrı sırlarına erdiği için kendini saklar, kim olduğunu bildirmez. Bunlara “Tanrının makbul kulları” denilir.

İkincisi: Herkes tarafından bilinen, tanınan ve sayılan Velîlerdir. Bunlar daha çok tarikat ve cemaat ileri gelenleridir. Velîler, Gayb âlemi denilen görünmez, bilinmez yerlerden haberler getirir, insanların içini, içinden geçeni bilir ve haber verirler.

“Velî”`nin çoğulu “Evliyâ”`dır. Yani Evliyâ demek Velî`ler demektir. Ama zaman içerisinde “Evliyâ” sözcüğü çoğul anlamını yitirip, tarikat ve tasavvuf çevrelerinde özel, bir tekil anlam kazanmıştır. Buna göre “Evliyâ”: “Olağanüstü yeteneklerle donatılmış, keramet sahibi kimse” demektir.
Evliyâ tabirinin içine Üçler, Yediler, Kırklar, Abdal, Aktap, Evtad, Nükeba ve Nüceba denilen kimseler de girer.

Tasavvufa ait yazılmış kitaplarda “Evliyâ” için iki anlam verilir. Birincisi: Allah`ın kendilerini koruduğu, dost edindiği kimseler. İkincisi: Devamlı ibadet eden, Allah`tan gelen her şeye rıza gösteren kimseler. Bunlar insanlara daima iyi davranırlar. Bütün insanlar için Allah`tan rahmet dilerler. İntikam, kin ve hırs gibi kötü duygulardan uzak yaşarlar. Yeryüzünde hiç kimseye düşmanlık beslemezler.

Evliyâ`nın bazı alametleri vardır. Allah`a ulaşmak için uğraşmak, devamlı Allah ile meşgul olmak, yüksek makam sahibi olmayı istememek, gösterdiği kerametlerle öğünmemek, her şeye razı olmak, belalara sabır etmek, sıkıntılara ve güç durumlarda Allah`a tevekkül etmek.

“Evliyâ”`nın zühd, takva ibadet ve muhabbetle eriştiği dereceye “velâyet” mertebesi denilir. Bu mertebeler de kişisine göre “velâyet-i suğra” (küçük evliyâlık), “velâyet-i kübra” (büyük evliyâlık) ve “velâyet-i ulya” (en yüce evliyâlık) mertebeleridir.

“Velâyet” derecesine ulaşan kimselerde Tayy-i mekan ( bir anda uzak mesafelere gitme, değişik yerlerde bulunabilme), Tayy-i zaman (aynı anda bir çok yerde bulunma, geçmiş ve gelecekte yaşama), su üstünde yürüme, havada uçma gibi kerametler vardır.

Evliyâüllah`ın öldükten sonra tasarruflarını sürdürdükleri, etkilerini gösterdikleri kabul edilir. Bu yüzden onların mezarları, türbeleri ziyaret edilir, orada adaklar adanır.

“Velî”, “Velîyyüllah”, “Evliyâ” sözcükleri, yukarıda açıkladığımız anlam ve kabullerle saf beyinlere yerleşince, bunlarla ilgili bir çok teferruat da üretilmiştir.

Kimdir bunlar?

“Üçler”, “Yediler”, “Kırklar”, “Kutuplar”, “Kutb- ul Aktaplar”, “Gavslar”,
“Gavs- ul a`zamlar”,…. . ”

Çevremizde görmekteyiz ve duymaktayız ki her tarikatın şeyhi, her cemaatin ileri geleni “Evliyâ”`dır, Velîyyüllah`tır, Gavs`tır, Kutup`tur. Üçler`dendir, Yediler`dendir, Kırklar`dandır. (Lâtlar, Menâtlar, Uzzâlar, Hubeller artık isim değiştirmiştir. ) Bunlara izafe edilen su üstünde yürüme, ateşten etkilenmeme, havada uçma, uzak yerlere kısa zamanda gitme, kalplerden geçenleri bilme, yetiş ya hazret dendiğinde denizin ortasındaki boğulmakta olana yardıma koşma, rakiplerini taş etme vs. gibi keramet türü zırvaları bir tarafa bırakalım bu kimselerin kimisi Allah`a sekreterlik yapar, kimisi Allah`a başbakanlık yapar, kimisi Allah`ın içişleri bakanlığını yürütür, kimisi Allah`ın bu dünyadaki işlerini yürütür; yağmuru-fırtınayı sevk ve idare eder, kimisi de çocuksuzlara çocuk verir….

Kutuplar iki tanedir. Biri görünen alemi yönetir, biri gayb alemini. Kutup ölünce, yerine Abdallardan en kamili geçer. (Allah ne iş yapar ki??!!)
Not:

1- Bu görüşler, bu inanışlar, ne kadar zorlanırsa zorlansın Tevhîd dini İslâm`a yerleştirilemez. İslâm Dini bu şirk pisliğini kesinlikle kabul etmez. Bu saçmalıklar Hint paganizminin İslâm`a bulaştırılmasından başka bir şey değildir. Bu sapık ve saçma inançlar Rasülüllah ve sahabe döneminde Müslümanlar arasında kesinlikle yoktu. Hiç görülmedi, duyulmadı.

Tasavvuf ve tarikat dinlerinin temel rükünlerinden biri olan “velîlik” inancı, yeni Eflatunculuğun, Maniheizm, Şamanizm, Budizm, Hırıstiyanlık, Yahudilik, Paganizm, Zerdüştlük dinlerinin kırıntılarıyla oluşturulmuştur. Tabiidir ki bu aşure yapılırken biber ve tuz mesabesinde de İslâm`dan bir şeyler karıştırılmıştır. Bu sapıklığın temelinin Yahudilere ve Hırıstiyanlara uzanışı bizzat Kur`ân tarafından da tescil edilmiştir.

İnsanoğlu şimdi olduğu gibi geçmişte de bir çok kuruntu sahibi olmuştur. Kimisi kendilerinin Allah`ın oğulları olduklarını, kimisi kendilerinin Allah`ın sevgilileri olduklarını, kimisi Allah`ın Yakınları (velîleri) olduklarını, kimisi cennete sadece kendilerinin gireceklerini, kimisi de cennet nimetlerinin kendileri için hazırlandığını ileri sürmüşlerdir. Yahudiler kendilerine yapılmış İlahî uyarılarla bu kuruntuları terk ettiler mi bilemiyorum ama, Kur`ân`ın lânetlediği Yahudi ve diğer batıl din mensuplarının kuruntuları, sapık inançları, inadına Müslümanlarca kabul görüp benimsendi; birileri ( evliyâüllah/Allah`ın yakın dostları, gönüldaşları) oldu. Hatta Allah kimisiyle dertleşti, kimisine karı oldu onunla sevişti, oynaştı, kimisine de sakalı bitmemiş oğlan oldu kendini d…. . dü. (Hâşâ, sümme hâşâ) İnanmayanlar Milli Eğitim Bakanlığı yayınlarından meşhuuur “Menâkib-ül-Ârifin” kitabının ikinci cildi sayfa 214`e ve Arif Pamuk`un “Rasülüllah`ın mübarek dilinden Surelerin faziletleri” adlı kitabının 8, 9. sayfalarına bir göz atsın!

Mevlâna unvanlı Celâleddin Rumî`ye ait olduğu söylenen kitaplar eğer gerçekten bu şahsa ait ise ve başta Mevlevîler olmak üzere diğer tarikat zümreleri tarafından baş tacı yapılmış olan Menâkıbu-l Arifin adlı kitapta yazılan rezillikler doğru ise, Celâleddin Rumî`nin Müslümanlığına yüz bin şahit az gelir. (Bu kitapta sufiler, veliler, şeyhler Allah’a ile bir tutulmuş, denk, eş koşulmuştur. ayrıca sapkın, iğrenç bir çok olay anlatılmaktadır)
Ama hakkında “AŞK PEYGAMBERİ MEVLÂNA” diye kitap yazılan ve “aşk dini”nin peygamberi ilân edilen bu şahıs için hiçbir Müslüman “Ne peygamberi?” diye bir soru sormamakta, hiçbir “din adamı” kisveli zevat da tüm ülkede satışı yapılmakta olan kitap hakkında ve de bu şahsın Kur`an`a aykırı olarak Muhammed`den sonra peygamber ilân edilmesi karşısında bir söz söylememektedir. ’’

www. istekuran. com adrsinde Sayın Hakkı Yılmaz’ın yazdıkları bunlardır.
Sanırım veliler, evliyalar ve Mevlana kültürüyle ilgili anlamlı, faydalı bilgiler edindik..

Bilindiği gibi Mesnevi adını verdiği bir kitabı vardır. Şimdi mesnevinin ön sözünden bir kaç cümle aktarmak istiyorum.
‘Bu kitap Allah vahyidir. Sufiler bunu halktan gizlemek için gönül vahyi demişlerdir. ’

‘Bu kitap alemlerin Rabbinden indirilmiştir. O’na temizlenenlerden başkası dokunamaz. ’

Aklı bir kenara bırakan, aşk yoluyla Allah’ın gizli sırlarına ulaşmış, O’nunla bir olmuş (! ) kendisini üst seviyede iman, takva sahibi olarak gören bir sufi olarak Mevlana’nın kitabının ön sözüne yazdıkları bunlardır.

Mevlana, bu yazdıklarıyla kitabının Allah’ın emriyle gönlüne vahiy olarak indirildiğini tıpkı Kur’an gibi Allah’ın vahyi olduğunu, Kur’an’ın özelliklerini taşıdığını, Kur’an gibi O’na da ancak temizlenenlerin, arınmış olanların yani İslam esaslarına, tevhid inancına uyan, iman eden, şirkten sakınanların dokunabileceğini söylemiştir.

Bilindiği gibi, Hz. Muhammed’in son peygamber, Kur’an’ın son kitap olduğu Allah’ın çok açık net bildirdiği hükümlerdir. Mevlana’da hiç şüphesiz bu konuları bilen birisidir. Ama buna rağmen bir kitap yazıyor ve yazdığı kitap’a Kur’an’la eş, denk özellikler isnat ediyor.

Bu tavrın dinimizdeki adı: Şirk’tir…

Tasavvuf, mezhep, tarikat anlayışı bunların önderleri İslam’ın kaynaklarından değil, İslam’ı yozlaştıran, özünden uzaklaştıran, üzerimize çöken karabasanlardır..

Bu hurafelerden, bad’atlardan şirk unsurlarından tüm kirlenmelerden arınmalı, temizlenmeli yalnız ve yalnız Allah’a teslim olmalıyız.
TEVHİD ilkesinin anlamını içeriğini kapsamını tekrar tekrar düşünmeliyiz..

Saygılarımla,

Yazar : Vedat Akbaşak

 


About the Author
Author

Dini Yazilar

Leave a reply

Name (required)

Website