İslam Alemini Müslümanlar Böldü, Parçaladı ve Yok Etti…

Dünya gündemini hemen her konuda tayin edenin batı ve gelişmiş ülkeler olduğunu tartışmasız herkes kabul eder. Bu konuda Dünyanın ¼` ünü oluşturan İslam ülkelerinin hiçbir etkinliği olmadığı gibi ne düşündüklerini soran ve söylediklerini dikkate alanda yok.

Ama öyle bir konu var ki, başlaması ve niteliğini tayin tamamen Müslümanlara ait olmakla birlikte sonuçlandırılması ise, yine batının inisiyatifindedir. Sanırım herkes anlamıştır, malum konunun kaos, sosyal kargaşa ve anarşi olduğunu.

Allah için bir bakalım şu İslam aleminin (alem demek ne kadar doğru, çünkü yok öyle bir müşterek değerler topluluğu) içinde bulunduğu duruma. Türkiye’miz dışında, adam gibi kendi ayakları üzerinde durarak   bağımsız  bir yönetim ve siyaset ile halkına özgür bir yaşam ortamı sağlayan bir İslam ülkesi var mı?

Hangi sorunumuzu kendi içimizde ve öz değerlerimize göre çözebiliyoruz. Kesinlikle hiç çözemiyoruz ya da çözdürmüyorlar. Peki neden bu hale geldik?  Ya da niçin kendi başımıza hareket edemiyoruz?

Bu soruların cevabı çok net ve kolaydır. Hiç derin derin düşünmek gerekmez.

Birincisi, parçalanmışlıktır. Zira aynı ülkede birkaç mezhep mensubu bir arada, aynı mezhep içinde birkaç cemaat ya da tarikat şeklinde farklı farklı  yaşam şekilleri mevcuttur. Kur`an`ın  şu ayetlerini dikkatlice ve düşünerek okuyalım ve nerede yanlış yaptığımızı öğrenmeye çalışalım.

Ali İmran Suresi-
103: Hep birlikte Allah’ın ipine yapışın, fırkalara bölünüp parçalanmayın; Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Birbirinizin düşmanı idiniz, Allah kalplerinizi uzlaştırıp kaynaştırdı da O’nun nimeti sayesinde kardeşler haline geldiniz. Ateşten bir çukurun kenarında idiniz; sizi oradan kurtardı. Allah size ayetlerini bu şekilde açıklıyor ki, doğruya ve güzele yol bulasınız.

En’am Suresi-
159: Dinlerini parça parça edip fırkalara, hiziplere bölünenler var ya, senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. Allah onlara, yapıp ettiklerini haber verecektir.

Şura Suresi-
13: Sizin için, dinden, Nûh’a önerdiğini, sana vahyettiğini, İbrahim’e, Mûsa’ya ve İsa’ya önerdiğimizi şöyle diyerek kanunlaştırdı: “Dini dosdoğru tutun; onda bölünüp fırkalara ayrılmayın!” Onları çağırdığın bu tutum, şirke bulaşanlara çok ağır gelmiştir. Allah, dilediğini kendisi için seçer ve hakka yönelenleri kendisine iletir.

Kur an nasıl Müslümanları parçalanmama konusunda uyarıyor değil mi? Ama buna rağmen  bazı menfaatperest  söz sahibi ve  idareciler, özellikle uydurma sözleri gerekçe göstererek, ayrılıkta rahmet vardır diye Müslümanları bölük bölük  yapmışlar ve adına da mezhep demişlerdir. Ayrışmak yetmemiş, bir de  “İçtihad eden yanılırsa bir sevap, isabet ederse iki sevap alır.” diyerek kişilerin kendi görüşünü “içtihad” adı altında dine sokmaları sağlanarak o güzel dinimizi gün geçtikçe özünden uzaklaştırarak bizleri bu hale getirmişlerdir.

Ali İmran suresinin 103. ayetinde Allah inananlara, önceden birbirine düşman ve  ateş çukurunun kenarında iken, din sayesinde  kardeş haline geldiklerini hatırlatarak,  Kur`an`a sımsıkı sarılmaları ve fırkalara ayrılmamaları konusunda uyarmakta ayrıca  parça parça olanlarla peygamberin bir ilgisinin olamayacağını ve onların işlerinin Allah`a kaldığını ve dinin dosdoğru anlaşılması gerektiğini net bir şekilde öğütlemektedir.

Tüm bu uyarılara rağmen parçalanmakta bir felaket görmediğimiz için, Ali İmran suresinin 103. ayetinde belirtildiği gibi yeniden ateşten çukurun kenarına gelmiş bulunuyoruz.

Yanıbaşımızda İslam aleminin orta yerinde bir Suriye gerçeği duruyor. Her gün birbirimizi öldürüyoruz ama 57 islam ülkesi bir araya gelip de bu soruna bir çözüm bulamıyor.  Yakın gelecekte de bulacağı yok gibi, çünkü kimse kimseyi dinlemiyor. Birileri mezhep farklılığını, kimileride etnik özelliği ön planda tutarak olaya yaklaşmakta olup, ne din kardeşliğini ne de din birliğini hatırlayan var. Bu şartlarda elbetteki çözüm düşünülemez ve de olmayacaktır.

Halbuki sorunlarımızı bizden başkası çözemez, hatta hiç kimse ciddi anlamda çözmeyi de düşünmez. Aksi anlayış izlenen dünya siyasetine ters düşer.

Nitekim, Birleşmiş Milletler`e hakim olan Batı anlayışının (aslında Haçlı zihniyeti), olayı bizden daha iyi analiz edip  kavramış olduğu halde, ne bir karar alıyor, ne de bir arabuluculuk kapsamında fiili çözüm buluyor olması bilinçli bir duruştur. Zira ezeli ve ebedi düşman kabul ettiği İslam ülkelerinin, mezhep farklılığı ve siyaset anlayışı çerçevesinde birbirini öldürmesi, aralarındaki sorunları büyüteceği ve mezhep düşmanlığını derinleştireceği beklentisine sokmuştur. Dolayısıyla bu sürecin  siyasi olarak kendi menfaatlerine olduğunu ve silah satışlarını artıracağını düşünerek uzaktan seyretmektedirler.

(BM Suriye özel temsilcisi, kurban bayramındaki bombalamalar sonucunda yüzlerce kişinin ölmesi üzerine “ateşkese tümüyle uyulmamış olması nedeniyle  çok üzgünüm” açıklaması yapıyor, gülünç ve düşündürücü değil mi?)

Vahşi batı vakti gelince de müdahelesini yaparak, birbirinden iyice uzaklaşmış ve  çözülmez sorunlarla boğuşmakta olan İslam bölgesindeki tüm hedeflerine, ilgili Müslüman devlete yapmacık söylem ve sahte gülücüklerle şirin görünmek suretiyle kolayca ulaşacaktır. Onlar hedefleriyle buluşurken bizler ise, ayrılık sebeplerini kaldırıp birlik olmadığımız sürece, oynanan oyunda, senaryoyu bile okumadan dışarıdan yönlendirmeyle figüranlık yapmaya devam edeceğiz.

Çözüm ise sadece Kur anın söyleminde birleşmektir.

İkincisi, dünyayı ve  siyasetini doğru okuyamadığımız için, çözümün nerede olduğunu da bilemiyoruz. Dolayısıyla doğru siyaset uygulayamıyoruz.

Üçüncüsü, çalışmıyor, üretmiyoruz. Bunun kaçınılmaz sonucu da her konuda zayıf kalmışız ve  elimizden bir şeyde gelmiyor. Halbuki bakın yüce Allah ayetinde bize ne söylüyor.

Enfal Suresi
60.   Onlara karşı, gücünüz yettiğince kuvvet hazırlayın. Ordugâhlarda atlar besleyin. Böylece hem Allah’ın düşmanını hem kendi düşmanınızı hem de bunlardan başkalarını korkutabilirsiniz. Siz onları bilmezsiniz ama Allah hepsini bilir. Allah yolunda harcadığınız herşey size tam olarak ödenir; hiçbir haksızlığa uğratılmazsınız.

Dördüncüsü, ruhumuzu ve yolumuzu kaybetmişiz. İdealimiz kaybolmuş.

Allah’ın koruması altında bulunan Kur’an ve açık mesajı ortada olduğu halde,  müslüman olduğunu iddia edenlerin ondan ne kadar uzakta bulunduklarını görmek, hatta hurafeler içinde boğulmuş bulunanların hala ona  yönelmeyi ısrarla reddettiklerine şahit olmaktayız.

Ama yine de sorunları aşabilmek için yorulmadan ve azimle, fakir ve kimsesiz insanları köleleştiren, çıkarcı ve sömürücü sisteme karşı, adaleti ve insan onurunu savunan, zengin ile fakiri aynı statüde gören ve kölelere  özğürlük vadeden Peygamberimizin ilk günlerdeki mücedele ruhunun ve  Kur’an anlayışının gerçekleşmesi için sürekli çalışmalıyız.

Beşincisi, dünyada ki duruş ve görüntümüzü zilletten uzaklaştırıp, dinimizin vasıflarına uygun izzet ve şeref sahibi olduğumuzu göstermeliyiz.

İslam ülkelerindeki sorunları batının yönetmesi ve takvime bağlayarak silah satma  programını istediği süre ve miktara kadar işletmesi, bir Müslüman olarak onurumuza, kanımıza dokunmuyor mu? Ne olur artık kendimize gelelim, taassubu bırakarak akılcı hareket edelim ve çok çalışalım ki Allah başarıyı versin.

Altıncısı, yönetimde şiarımız olan adalet, liyakat ve meclis (şura) ilkelerine aykırı davranmaktan vazgeçerek yöneticilerimizi denetlemeliyiz.

Makamlarda oturan düzenin sahipleri yöneticilerin, Ebu Cehil gibi çıkarlarını düşünerek halkın taleplerine ve doğrulara, karşı çıktıklarını gördüğümüz an, hemen ondan desteğimizi çekmeliyiz.

Halkın ise, Kur’an’ın sadece Allah’a kul olunması çağrısına evet diyerek, Peygamberin insanlık onuru için yaptığı özgür düşünce ve hür yaşama çağrısına uygun hareket ederek, onun bunun arkasına gitmekten ve başkasına tabi olmaktan dolayısı ile de parçalanmaya meydan vermekten vazgeçmesi gerekmektedir.

Temennimiz, müslümanım diyenlerin birbirini öldürmekten vazgeçerek, doğruyu ve adaleti görmeleri ve Esad’ın  bir şekilde yönetimden uzaklaşması halinde ise muhalefette yer alan 8-10 civarındaki cemaat ya da grubun birbirine düşmeden Kur’an üzerinde birleşmeleridir, inşallah. Allah her işi layiki ile ve hikmetle yapar.


About the Author
Author

demirbey

Leave a reply

Name (required)

Website