Çokluk Yarışı

“Tekasür Suresinin Düşündürdükleri”

Acaba insan kendisini zayıf gördüğü için mi sırtını çokluğa dayar veya övünmek için mi? “Biz sizden fazlayız” dediğimizde acaba bu bizim her daim doğru olduğumuzu mu gösterir? Çok olmamız güvende olduğumuzun garantisi midir? Birçok sayıda oluşumuz, inandıklarımızı ve güvendiklerimizi sorgulamamız önünde bir engel mi olmalıdır? Kabullerimizden sonra mı inanmalıyız, inandıktan sonra mı kabul etmeliyiz? Yoksa her ikisinden önce sorgulamış olmamız gerekmez mi? İkna olmayıp inanmamakla, ikna olmadan inanmak arasında çok mu fark vardır?

Bir tarafta ikna olmadığı için kabul etmeyenler çokken, diğer tarafta ikna olma ihtiyacı hissetmeden kabul edenler birçokken, ben ikna olup da kabul ettim ya da etme peşindeyim diyenler neden bu kadar az? Ve niçin çokluklar tarafından hep yalnızlaştırılır ve ötekileştirilirler? “Dünya dönüyor hepiniz yanılıyorsunuz” dediği için kiliselerden aforoz edilenlerle “Kuran’da bu inandıklarınızın tam tersi var” dediği için Müslümanlıktan saptığı ileri sürülenler arasında teknik olarak ne fark var?

Bizim takımın taraftarı daha çoksa bütün maçlardan galip ayrılacağının garantisi var mıdır? Bizim şehir daha kalabalıksa, bu durum bizim yaşadığımız şehri daha mutluca yaşanılır bir yer haline getirir mi? Bizim derneğimizin üye sayısı daha yüksekse her yaptığı işin doğru olduğu anlamına mı gelir? Çok fazla çocuğumuz varsa bu bizim hangi iyi ve makbul işimizi ortaya dökmüş olur? Çok çoluk çocuğu olmak daha ahlaklı ve övünülesi bir hayat mı demektir?

Herkesin Allah’a inanıyor olması kendi şahsımız için ne kadar önemdedir? Bu şekilde, yani çokluk içinde olduğumuz için Allah’a daha yakın mı oluyoruz? Yoksa mesele kendi takvamızla ona ulaşmak değil midir?

Fabrikada seri üretilmiş sentetik halılar mı kıymetlidir, yoksa el dokuması olanlar mı? Yeraltında bolca bulunan metaller mi değerlidir, yoksa altınlar, platinler mi? Yeryüzünde her tarafa yayılmış alelade çakılları, taşları mı boynumuza takarız yoksa elması, turmalini, zümrütü, yakutu ve ametisti mi? Tercih etmek zorunda kalsaydık saçlarımızı mı seçerdik iki gözümüzü mü? Yoksa tek olan kalbimizi mi? Ve çeşit çeşit konularda yazılmış kitaplar mı çok şey verir insana, yoksa eşi benzeri olmayan, her çağa, her yere, her türlü insana öğütler veren ve hayatın tüm gerçeğini içinde barındıran Yaratıcı’nın kitabı mı? Bana çok olup da benzerlerinden daha değerli olan kaç şey sayabilirsiniz?

Mesele nicelik değil de nitelik olmasın!!! Çakma dindarlık değil de orijinal bir takva olmasın!!! Taklit değil de sorgulayış olmasın!!! Bizden çok var diye değil doğru ise benimseyiş olmasın!!! “Göz göre göre yalanlara inanacak kadar gözlerimiz kapalı mı” diye azıcık kendimize sorup düşünebilmek olmasın!!! Çokları gibi, inanmak gerektiğini düşünerek takliden inanmak değil de, gerçekten ikna olarak iman etmek olmasın!!!

Bizim cemaat daha fazla dediğimizde en doğru yolda olduğumuzu mu ispat etmiş oluyoruz acaba? Çok paramız pulumuz, malımız varsa, bu mallar bizim iyiliğimizi mi artırır, sorumluluğumuzu mu? Hepsi bir yana, bu çoklukla övünme nedir ki, bizim fert olarak övünülecek hiçbir şeyimiz yoksa eğer! Ferdi başarı yoksa bu çokluğun bize ne faydası olabilir ki!

Filanca büyük kişinin bile zamanında taraftarı olması bizim takıma gol attırır mı? Evliya kabul edilen falancanın, zamanında bu cemaate/tarikata/mezhebe bağlı olması o yolun doğruluğunu ya da o cemaate bugün bağlı olanların da iyi ve doğru insanlar olduğunun delili midir? Mesele kendimizi düzeltmemiz değil midir? Ve bu çokluk yarışı bizi bir felakete doğru sürüklüyor olmasın!!! Bu mal yığış, bu para biriktiriş, bu çok evlat sendromu, doğru olup olmadığı üzerinde düşünme zahmetine bile girmediğimiz bu bir sürü görüş, gelenek ve töre, şükretmek yerine bu nimet bolluğunu infak etmeyip stoğa çeviriş, düşünmeden akıl yürütmeden her dini söylemi doğru varsayış ve bu yolla gelen taraftarlık ve de çokluk zihniyeti bizim sonumuzu getiriyor olmasın!!!

102-Tekasür Suresi “Çoklukla övünmek sizi oyaladı. Mezarları ziyaret edinceye / ölünceye dek. Hayır! Yakında bileceksiniz. Elbette, yakında bileceksiniz. Doğrusu, kesin olarak bilseydiniz. Cehennemi görürdünüz. Zaten, onu gözünüzle kesin olarak göreceksiniz. Sonra, o gün nimetlerden sorulacaksınız.”

 

kalemzade.net

twitter.com: @kalemzade


About the Author
Author

Kalemzade Kamil

Leave a reply

Name (required)

Website