Şairlerin Sözleri Yerine Apaçık Kuran

“Şuara Suresinden İzdüşümleri | 7.Bölüm”

Şuara suresinin bundan sonraki ayetlerinde Kuran ile ilgili çarpıcı gerçekler anlatılmaya başlanıyor. Surenin buraya kadar olan kısmında anlatılan nebiler ve onları yalanlayanların benzerlerinin son nebiye indirilen için de benzer tavırlara gireceği veya girmekte olduğu ve hatta ileride aynı tavırlara girenler olacağına dair hem peygamberimiz hem de bizler uyarılmaktayız.

26-Şuara 192, 193, 194  Muhakkak ki o, âlemlerin Rabbinin indirmesidir. Onu Güvenilir Ruh (Cebrail) indirmiştir. Senin kalbine… Uyarıcılardan biri olasın diye.

 

Peygamberimizin kalbine Allah’ın ayetleri, güvenilir elçisi olan Ruh ile ki Cebrail olduğunu kitabın diğer bölümlerinden de anlıyoruz indirilmiştir. Burada anladığımız bir gerçek de şudur ki bizler de bugün Kuran’ın manasına ancak ona kendi kalbimizin kapılarını açarak ulaşabiliriz. Kitaba hüsn-i niyetle bakılmazsa manaya ulaşmanın zor olduğu, kirli kabullerle bakılırsa anlam idrakinin gerçekleşmeyeceği açıktır. Oysaki anlamak zor değildir. Onu anlayabilmek için sadece iyi niyet değil doğal bütün şartlar da hazırdır. Apaçık bir dili, farklı yönlerden açıklayıcılığı ve kendini açıklayan bir üslubu vardır.

26-Şuara 195 Apaçık Arapça bir dille.

 

Anlamak istemeyene ve direkt reddedene yapacak bir şey yok. Allah bu kitabı “apaçık bir dille indirdim” diyorsa en azından “ben Allah’a inanıyorum” diyen bunu nasıl yalanlayabilir! Allah’a inanıyorum diyen Allah’ı yalancı çıkartırcasına nasıl olur da “Kuran anlaşılması çok zor bir kitap” der! Kendi eksikliğini nasıl olur da Allah’ın sözünü inkârla değiştirir. Bunun yanında Arapçasının apaçık olması diğer dillere çevrilmesinin de aynı kapsamda zor olmadığı anlamına gelmiyor mu?

26-Şuara 196, 197 Daha önceki kitaplarda da anılmıştır. İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmiş olması onlar için yeterli bir delil oluşturmuyor mu?

 

Buradan anlıyoruz ki Tevrat’ta da bahsedilmiş ve Yahudi âlimler onun gerçek olduğundan haberdarlarmış. Nasıl oluyor da bugünkü Museviler Allah’a ve Tevrat’a inandıkları halde Kuran’ın hak olduğunu inkâr edebiliyorlar! Cevabı bence belli! Bugün nasıl çeşitli yollarla insanlar Kuran’dan uzaklaştırılıyorlarsa aynı şey Eski Ahit için de yapılmış durumda. Hem de kutsal kitaplarının fiilen içine işleyerek! Nasıl bugün Arapça çevrilirken tahrif edilerek gerçekler saptırılıyorsa, İbranice de tahrif edilerek diğer dillere çevrilmiş durumda. Ve çokça hurafeler ithal edilerek…

26-Şuara 198, 199, 200, 201 Biz onu yabancılardan birine indirseydik de, Onu onlara okusaydı, ona inanmazlardı. İşte biz onu suçluların kalplerine böylece (yabancı bir dil gibi) sokarız. Acı azabı görünceye kadar ona inanmazlar.

 

İsrailoğulları bilginlerine atfen devam ediyor ayetler. Ancak mesaj elbette her devre ve bize de geliyor. Eğer Kuran, peygamberimiz yerine Arapça bilmeyen birilerine de indirilseydi onların yine de inanmayacaklarını belirtiyor Allah. Çünkü onu anlamak için dil bilmeye değil kalbi açmaya, idraki açmaya, kirli bilgilerden arınmaya, heva heveslerden ve kibirden yıkanmaya ihtiyaç var. Eğer böyle olursa o kitabın ilmini kuluna verecek olan Allah’tır. Ama tüm bu kirlere kendini kaptırmış suçlular ana dilleriyle de okusalar onu anlayamazlar. Bunun ispatı da bizatihi bugünkü Araplardır. Aynen diğer insanlar gibi Arapların da çoğu onu anlayamıyorlar ve hatta aynen diğer toplumlar gibi Araplardan da Allah’ı ve kitabını inkâr edenler var. Demek ki lisan manasında dil bilmek değil, kalp manasında dil bilmek, reddetmek için değil anlamak için okumak gerek.

26-Şuara 201, 202, 203, 204 Acı azabı görünceye kadar ona inanmazlar. Onlara ansızın, beklemedikleri bir anda gelecektir. O zaman, “Bize biraz daha süre verilmez mi?” derler. Hala bizim azabımızı mı acele istiyorlar?

 

Aynen daha önceki toplumlar gibi bugünkülerin de “doğru söyleyenlerden isen bize azabı getir de görelim” ve benzeri şekilde sözlerle ve alaya alarak Allah’a meydan okuduklarını biliyoruz. Azıcık dinden Allah’tan kitaptan bahsettiğimizde bırakalım inanmayanları, inananların bile bir kısmının bizi bir nevi alaya aldıklarını ve/veya böyle şeyleri düşünerek hayatlarındaki sözde huzuru bozmak istemediklerini söylerler. Düşünmekten çekinen bireyler Allah’la aralarına bin türlü şeyin girdiklerinden gafil olarak, Kuran’a yönel diyene bile “Allah’la arama girme, benim kalbim temiz!” derler. Bu ayette de belirtildiği gibi yıkım saatinin, ansızın ve gafillerin beklemedikleri bir anda geleceği açıklanmaktadır. Hala bugünün ağacındaki meyvelerin lezzetinden ayrılacağı endişesiyle ellisinden altmışından sonra dine yöneleceğine dair sözde planlar yapmak ne kadar da anlamsız. Bu zihniyetin, kendi kalbinde devrime uğramadığı sürece eninde sonunda diyeceği şey de sanırım alıştığı üzere “Bize biraz daha süre verilmez mi?” olacaktır.

26-Şuara 205, 206, 207 Gördüğün gibi, biz onları yıllarca yaşatsak, Ve sonra kendilerine söz verilen başlarına gelse, O tattıkları nimetler kendilerine bir yarar sağlamaz.

 

Şu dünyada yüz sene, bin sene, ne kadar yaşarsak yaşayalım, elbet bir sonu var. Sonu olanın da sonsuzun yanında bir rüyadan öte ne varlığı var! Şu kısa ömürde ellisine kadar tadılan nimetlerin ellisinden sonraya ne faydası var! Olsa olsa biraz daha kollestrol, biraz daha damar tıkanıklığı, biraz daha anksiyete, biraz daha depresyon, biraz daha mal edinme hevesi, biraz daha sevgi arsızlığı, biraz daha makam hırsı, biraz daha desinler itibarı, velhasıl biraz daha yanlış cevap! Ama ellisini altmışını beklemeden Kuran’la yolunu bulanların ilahi idraki hem burada zorlukları kolaylığa çevirir, “şüphesiz her zorluktaki kolaylığı buldurur” hem de ahirde huzur verir. Kuran’la samimi olan kimse yolunu kaybetmez, kaybetmişse de onunla bulur.

26-Şuara 208, 209 Biz uyarıcıları olmayan hiç bir kenti yok etmedik. Bu bir uyarı ve mesajdır; çünkü biz haksızlık etmeyiz.

 

Şüphesiz Allah haksızlık etmez. Ne diyorsa en doğrusudur. Bu bilinç kuru kuruya inanmak değildir. Çünkü Kuran Allah’ın ayetlerine karşı bile kuru kabulü değil akıl, mantık ve idraklere hitap edilmiş kabulü ister ve bunu kitabı ve hayatı okuma sürecinde sağlar, sağlamaktadır. Şuara suresine örnekleri de gösterilen bu kadar kavmin benzer şekilde inkâr edip helak oluşları boşuna anlatılmamıştır. Bugüne izdüşümü vardır ve o izdüşümü nihayetinde dünyanın yıkılış saatidir.

26-Şuara 210, 211, 212 Onu şeytanlar indirmemiştir. Bu, onlara yaraşmaz ve zaten yapamazlar da. Çünkü onlar işitmekten men edilmişlerdir.

 

Kuran ayetlerine şeytan ayetleri yakıştırması yapan aklı tek yönlü çalışanlar için de bu böyledir diye düşünüyorum. Çünkü belirgin dünyevi bilgilerine rağmen, göz göre göre Allah’ın ayetlerini içlerinden gelen nefsi seslerle karıştırıyorlar. Sadece şeytanlar değil onlar da duyamıyorlar ilahi melodiyi.

26-Şuara 213 Allah ile beraber başka bir tanrı çağırma, sonra azabedilenlerden olursun.

 

Burada ilgi çekici bir nokta var. Allah peygamberimize hitaben bile “Allah ile beraber başka bir tanrı çağırma” diyor. Demek ki bir mümin ne kadar doğru yolda olursa olsun her daim Allah ile beraber bilmeden bile olsa başkalarını ona ortak koşma yanlışına düşebilir. Bu ortak koşuş elbette Allah’la birlikte bir uyduruk tanrıyı anış olmayabilir. Bu belki de en sevdiğimiz arkadaşımız olabilir, yorumunu beğendiğimiz filanca hoca olabilir, en bilgili öğretmenimiz olabilir ve hatta çok sevdiğimiz peygamberimiz olabilir. O halde tevhid hususuna çok çok dikkat etmeli ve din adına kimsenin sözünü hüküm kabul etmemeliyiz. Vesileleri putlaştırmamalıyız. Çünkü insan hata yapmaya elverişli bir kurgu ile yaratılmıştır. Birbirini sevmeli, birbirine yardım etmeli, ancak birbirini (kim olursa olsun) efendi edinmemelidir. Bir mümin din adına (Kuran’da anlatıldığı gibi) peygamberleri, elçileri örnek alıp yanlışları insanlara göstererek, hükmetme değil sadece uyarma peşinde olmalıdır.

26-Şuara 214, 215 Sana en yakın olan insanları uyar. Ve seni izleyen inananlara kanadını indir.

 

Demek ki peygamberimiz gibi biz de önce en yakınlarımızdan, ve bizi izleyip güvenenlerden, ve elbette bütün sevdiklerimizden başlamalıyız uyarmaya. İnsanın yaratılışı da böyledir zaten. Böylece fıtratımıza da uygun hareket etmiş oluruz.

26-Şuara 216, 217 Sana karşı gelirlerse, “Yaptıklarınızdan uzağım,” de.  Üstün ve Rahman olana güven.

 

Şuara suresinin hemen tamamında olduğu gibi en açık, seçik, anlaşılır ayetler bunlar. Allah anlayamam diyenlerin inadına inadına öyle açık seçik anlatıyor ki ne söz söylesek boş.

26-Şuara 218, 219, 220 O ki (ibadet ve düşünme için) kalktığın/uyandığın zaman seni görür. Ve senin secde edenler arasındaki hareketini de. Çünkü O İşitendir, Bilendir.

 

Ne söylenebilir ki! Her şeyimizi biliyor. Hareketimizi, düşüncemizi, duamızı, hislerimizi, sevgimizi, nefretimizi, kalbimizin künhünü bile… O halde ister kalabalıklar içindeyken, ister yapayalnızken, nefse ve şeytana uymayalım. Çünkü onu da görüyor, biliyor.

26-Şuara 221, 222 Şeytanların kime indiğini size bildireyim mi? Onlar her günahkâr iftiracıya iner.

 

Allah’a ve resullerine iftira atanlar, aynı zamanda günahkârdırlar. Belki de günahkâr olduklarının ve iftira attıklarının farkında veya değildirler. Ama şeytan farkındadır iftira attırdıklarının. Ta ki kendine uydurduğu kişiler aklını kullanıp yaptıklarından pişman olup vazgeçene kadar.

26-Şuara 223, 224,2 25, 226 Kulak verirler; ancak çoğu yalancıdır. Şairlere ise azgınlar uyar. Onların her vadide koştuklarını görmez misin?  Ve onlar yapmadıkları şeyleri söylerler.

 

Burada Şuara suresine adını veren “Şairler” kelimesi geçiyor. Anlıyoruz ki zamanında da bugün de bir takım laf cambazları ve yazı ustaları söyledikleri veya uydurdukları sözlerle Allah’a ve O’nun kitabına değil şeytana kulak verirlermiş. Yalanlarıyla ve iftiralarıyla inananları yoldan çıkarırlarmış. Allah’ın indirdiğini bırakıp da o şairlere (söz ve kalem ustalarına) uyanlarsa Allah’a değil böylece şeytana uyan azgınlar olurlarmış.

Burada ince bir nokta var elbette. Bu tip şairlerin kimler olabileceğini az çok anlıyoruz ama anlayamayıp bütün şair ve kalemleri töhmet altında bırakmak gibi bir nefsi gıdıklanmamız olduğu da açık. Bu yüzden Allah 225. ve 226. ayette bunları nasıl ayırt edip etmeyeceğimizi de eksik bırakmayıp söylüyor ve diyor ki “onlar her vadide koşarlar” ve “yapmadıkları şeyi söylerler”.

Benim anladığım; bu tip şair ve kalemler her devirde menfaatleri neredeyse kalemlerini ve mısralarını Allah’ın değil menfaatleri ve onları edineceklerinin lehine kullanırlar. Alakalı alakasız her bi şeyi çok bilir gibi konuşup dururlar. Ve hepsinden önemlisi yapmadıkları şeyi yapmış gibi söylerler… Allah hiçbirimizi yapmadığı şeyleri söyleyenlerden eylemesin.

Böylece Şuara suresinin son ayetine gelmiş bulunuyoruz. 227. yani son ayette ise Allah bu şair yazarçizer takımındaki ve onları izleyenlerdeki istisnaları belirtiyor ve zalimlerin sonunu açıklıyor.

26-Şuara 227 Ancak inananlar, erdemli davrananlar, Allah’ı çok ananlar ve haksızlığa karşı mücadele edenler hariç. Zalimler, nasıl bir devrim ile devrileceklerini bileceklerdir.

 

En başta da söylediğim gibi Kuran’ın 26’ncı suresi olan Şuara (Şairler) Suresi kitaptaki belli başlı kıssaların bir özeti olup aynı zamanda farklı bir üslupla konuları yeniden ifade eder. Bu sureyi ele almaktaki maksatlarımı tekrar hatırlatayım: Kuran’ın apaçık anlaşılırlığını ortaya koymak… Kıssalarda anlatılan yaşanmışlıkların birbirine manasal olarak ne kadar benzediğini göstermek… Bugüne dair izdüşümlerinden fark edebildiklerimi göstermek… ve onu okurken duyduğum hissiyatı paylaşmaktı. Umuyorum ki gönülden gönüle, dosdoğru bir akışa vesile olabilmişimdir.

Ve bu sureden ilhamla ulaştığım son tefekkürümü ekleyeyim: Allah şairliği, yazmayı, çizmeyi, resim yapmayı ve sair sanatsal faaliyetleri değil, bu yollarla yalanlar uydurmayı, bozgunculuk çıkarmayı ve Allah’a iftira atmayı lanetler…

Bu yazı serisinin bir tefsir olmadığını bir fikir yazısı olduğunu bir kez daha hatırlatırken sabırla beni okuyanlara teşekkürlerimi iletiyorum. En doğrusunu her daim bilen Allah’tır, en doğru söz de O’nun sözü Kuran’dır. Allah hepimizi Kuran’ı dosdoğru anlayan ve dosdoğru yaşayanlardan, bir çocuğun saflığında ve bir elçinin bilgeliğinde sadece Allah’a rüku edenlerden eylesin.

Seri yazının sonu…

kalemzade.net

twitter.com: @kalemzade


About the Author
Author

Kalemzade Kamil

Comments (3)
Leave a reply

Name (required)

Website