Hayır ve Şer Kavramları Üzerine Bir Tefekkür…

Felsefe ve teolojik tartışmalar Tanrının varlığını ve onun Mutlak iyi olduğunu savunur ve Dünya da ki kötülüklerin varlığının hiçbir şekilde Tanrının varlığı ile bağdaştırılamaz olduğunu savunan görüşler günümüzde hala iyilik ve kötülüğün varlığı konusunda uzlaşamamışlardır. Kendimce sebebini sorguladım. Sizinle paylaşmama izin verin. Nereden geldik. Niçin buradayız. Nereye gidiyoruz. Sorularına cevap veremediğimiz sürece bu konuda uzlaşmayacağız.

Özellikle Uzak doğu kökenli, Ağaç sembolizmini anlatan (sır/herkese açılmayan) tüm öğretilerde kötülüğün(Şer)varlığı döngünün (karma/etki tepki yasası) tabiatın kendisinden kaynaklandığına inanılır. Bu tür öğretiler de Madde kötü, Öz iyidir.  Nihai hedef/amaç maddeden/maddesel ortamdan sıyrılıp öze kavuşmak-özle bütünleşmek kısaca öze dönmektir.

Yunanlı herakleitos, o varlığın özü “Ateştir” der. Herakleitos’un savunduğu varlığın özü Ateştir yerine biz hangi ilk özü koyarsak ışık, ruh, us/düşünce akıl, enerji, logos vs. hepsine Vahdet-i vucut mantığından baktığımız da sonuç değişmeyecektir. Hatta Kötülük – Şer İhvan-ı safanın vs. savundu gibi arızi olacaktır. Yada  Arabinin ayan-ı sabitesinden yola çıkarak kısaca “Sen çift görüyorsun bu gözündeki şaşlıktandır” olacaktır.  Tevrat yaratılış böl. De anlatılan Allah,  âdemi kendi suretinde yarattı ile kabala da anlatılan “Tanrı tanrıyı görmek istedi, bu yüzden Âdemi yarattı” olacaktır.  Kötülük izafileşir ise şayet sınavın anlamı kalmaz. Tüm öğretilerde,  Allahtan taşan ilk unsur (logos,ışık,ruh tin vs)Öz ,  kaynağından uzaklaştıkça, saflığını yitirmeye ve  gerçekten uzaklaşmaya  aşağı iniş sürecinde kesifleşerek- kötüleşen hakikatten perdelenen bir varoluş aşamasından  bahsedilir. Artık bedenleşen Adem /toprak/çamur dur….Mistik-ezoterik- kabala -Tasavvufi öğretide ateşin üstünlüğü savunulur. Ateşi övmekte olan bu öğretiler ateşin özelliğini yüceltmektedirler. Bu, ateşin aydınlık vermesinden dolayıdır. Toprağı karanlık olarak görenler yani toprağı ne bilkuvve ne de bilfiil olarak aydınlık olmayan bir şey şeklinde gördüklerinden onu kötülediler ve aşağıladılar. Aydınlığı, iyilik, erdem olarak değerlendirenler zıddının ise karanlık rezalet olarak adlandırdıkları için Ateşi birlik, aydınlık iyilikle özdeşleştirdiler. Karanlığı / kötülüğü ise çoklukla, toprak la özdeşleştirdiler. Nasıl olur da Ateşte iyilik ve tüm güzellikler bulunur? Topraktaysa tüm kötülükler?

Bu tür öğretilerde “Beden” bir hapishane olarak değerlendirilir. Ruh hapis olduğu beden hapishanesinden kurtulup Tekrar aslına geri dönme çabasına girip,  birle bütünleşme birde yok olma enel hak olunca ancak ilk saflığına ulaşır düşüncesi hâkimdir. Küllerinden yeniden doğan Zümrütü anka kuşu gibi….Ayrıca bu tür  öğretilerin diğer bir ortak özelliği Kaderin ezelde yazıldığıdır. Bu sebeple  iyi kötü -hayır -şer algımız tamamen kırılıyor. Nasılsa kader ezelde yazıldı denilerek yani ana rahmine düştüğümüzde sadiysek sadi şakiysek şaki olacaksak. Emir yasağın, helal haramın yada Firavuna gönderilen Musanın amacı/daveti/anlamı ortadan kalkmış oluyor…

Nietzsche’nin Eylemsizlik ödevin’de Kiliseye göre İnsanın tanımı, “ uçuruma atılmış bir suçludur! “, Tanrının yaratığıdır. İstemi bağımsızlığı yoktur. Onun yapması gerekenler daha önceden, Tanrı istemiyle belirlenmiştir. İnsan evrende bir sorumluluklar varlığıdır. Varlığın sınırları, yeteneklerinin boyutları, gelişim çizgileri bellidir…

Var oluş amacımızı sorgularken Bizi Allahtan (emir ve yasaklarından )uzaklaştıran her fiil, davranış, ŞER. Emir ve yasaklara uymak ve bir gün Allah’a hesap vereceğimizin sorumluluğuyla yaşamak bu anlamda ne kadar çok önemli ve Vahdet-i vucutçular tarafından sürekli üstü örtülen bir gerçek! Tıpkı sınava tabi tutulan ve Allahın bir emrini yerine getirmeyen iblisin mantığı gibi ve iblisin  ademi kandırmak için  bulunduğu  vaadi gibi “bitip tükenmek bilmeyen Saltanat, Ölümsüzlük! Vereyim mi? “ Tutun eteğime gir cennette./tapular, vaadler…. Alemlerin hepsi hayal. “İyilik kötülük izafi” , “sen çift görüyorsun bu gözündeki şaşılıktandır “ gibi sloganlar bize bir varoluş bilinci vermez. Gayp/ölüm ötesi ile ilgili bilgiler verenler KEHANETTE BULUNANLAR- KURTARICILAR- KÂİNATTA TASARRUF SAHİBİ OLDUKLARINI İDDİA EDENLER kendilerini –fikir ve düşüncelerini sorgulatmazlar! Sorgulayan Herkes Allahın var ve bir olduğunu bilir ve anlar! Şirk koşmaya başlayınca, eylemlerimize, düşüncelerimize yansıyor.  (durr,fahşa,musibet,fesad,seiyye,su, heva hevesimizi ilah edinme, başkasını Rab bilme, veli bilme vs. )

Araştırmalarımdan sonra vardığım sonuç: İnsan düşüncesinde, Şer-Kötülük sorunu mubahla şıp-izafileştirilse “Yargı “ da kişiselleştirilirse (kişilere-kurumlara bağlanırsa) Tek ve Gerçek yargıyı Allah’ın yapacağının üstü örtülür. Araştırmalarımdan yine anladım ki Elimizdeki Hint, Budist, Yahudi, Hıristiyan kutsal kitaplarında “Nereden geldiğimizi, Neden buradayız, Nereye gideceğimizi çıkaramıyoruz.” Çünkü oralarda uçuk kaçık hikâyeler- Ölümsüzlüğe ulaşmış –tasarruf sahibi –azizler vs. -Nirvana’ya (Öze) ulaşmış kutsal ışıklar-ruhlar var! Nereden geldiğimizi, neden burada olduğumuzu, nereye gideceğimizi hak olarak anlatan tek kitap var oda Kur’an.  Maalesef tüm öğretilerde Evren sadece zıt dualizm içine hapis ediliyor. Bu inançlar, Zıtlar fikrine yönelerek, “iki zıddın, bütünün ( alemin) ilk ilkesi olduğunu düşünerek varlığı “iyilik ve kötülük”savaşın indirgediler. Zıtlardan yola çıkarak zıtlığı genele yayarak tüm felsefeci ve teologlar(Vahdet-i vücutçu)  varlığı bu düşünce üzerine bina ettikleri için  hakikatin üstünü sürekli örtmüşler! İyi ki Elimizde tüm ihtilaflara son verecek korunmuş “muheymin” bir kitap var! (Maide-48)

 

 


About the Author
Author

MuruvvetCaliskan

Leave a reply

Name (required)

Website